Paylaş
San Francisco’nun en başarılı internet şirketlerinden ‘Airbnb’nin kapısında bizi bu sempatik canlı karşılıyor.
İşyeri ve köpek...
Veya işyeri ve kedi...
BURADA KRAVATLI İNSAN GÖRMEK NE KADAR ZORSA
Bunlar ağırbaşlı, ciddi Türkler için yan yana gelecek kelimeler değil.
Ama burası Silikon Vadisi’nin kapısı...
Burada işyerlerinde kravatlı insanı görmek ne kadar zorsa, kravatsız bir ev hayvanını görmek o kadar kolay.
Ve sıradan...
Airbnb bir ev değişim sitesi. Evini geçici olarak başkalarıyla değiştirmek veya geçici olarak kiralamak isteyenleri buluşturan bir platform.
2008 yılında kurulmuş... Beş yıl içinde 192 ülkede 30 bin şehre yayılmış.
Elinde 250 binlik bir liste var.
Hürriyet 3.0 ekibi olarak bu platformu görmek istiyoruz.
Beni platformun kendisinden çok, çalışma ortamı ilgilendiriyor.
KENARDAKİ FIÇININ ÇOK ÖZEL BİR GÖREVİ VAR
Silikon Vadisi, 21’inci yüzyılın çalışma mekânlarını ve kültürünü köklü biçimde değiştiriyor.
Bu şirkette çalışanlar köpeklerini işyerine getirebiliyor. İçeride her cinsten onlarca köpekle karşılaşıyoruz.
İnsanlar hayvanlarla barışık.
Hayvanlar da birbirleriyle barışık.
Yeni çalışma ekosistemi bu harikulade ‘cohabitation’u (birlikte yaşama) sağlamış.
İki duvarda dev panolar görüyoruz.
Birinde çalışanların fotoğrafları, diğerinde ise çalışanların hayvanlarının fotoğrafları var.
21’inci yüzyılın yeni çalışma mekânını ve kültürünü anlatan binada fotoğraf çektirirken, Yan Yayınlar Koordinatörümüz Çınar Oskay, yan tarafta bir yeri işaret ediyor.
Bakıyoruz... Fıçı şeklinde küçük bir bar.
Altında şarap şişeleri ve kadehler...
Bu işyerinde mesai saatlerinde bir kadeh şarap içmek serbest.
Ya üç-beş kadeh atıp dumanlı kafa olursanız?
Eee o da serbest.
Ama işveren de sizi işten atmakta serbest.
Bu bina bize, dijital dünyada, paylaşma platformlarının önemini bir kere daha ispat ediyor.
Hürriyet 3.0 ekibi olarak tarihi Palo Alto çalışmasının en sembolik fotoğraflarından birini orada çektiriyoruz.
Sırf özlediğimiz yeni çalışma ekosistemini kendimize ve size gösterebilmek için.
BİRAZ SONRA SOSYAL PAYLAŞIM DİNİNİN KÂBE’SİNE GİRİYORUZ
Oradan çıkıp artık hayatımızın ayrılmaz parçası haline gelen bir dijital Kâbe’ye doğru yürümeye başlıyoruz.
Güzel bir hava var.
Burası San Francisco. Hippiliğin doğduğu çiçek çocukları şehri.
Özgürlüklerin şehri.
Türkiye’de ölesiye özlediğimiz özgürlüğü, gökyüzü gibi içimize çekiyoruz.
Önüne geldiğimiz büyük binanın kapısında bir kuş deseni var. Hepimizin, bütün dünyanın tanıdığı mavi zemin üzerinde bir kuş.
Bayanlar ve baylar, “Twitter dünyasına hoş geldiniz...”
Birçok teknoloji şirketi Silikon Vadisi’nde yeni devrimlere imza atarken, evrimini tamamlayan şirketler soluğu 40 mil ötedeki metropol, San Francisco’da alıyor.
Son dönemin fenomen sosyal medyası haline gelen Twitter da bunlardan biri...
Arap baharlarını açan, siyasetçilerin hem dostu, hem düşmanı haline gelen bu yeni fenomen, Market Caddesi’ndeki plazanın en üstteki 3 katını işgal ediyor.
Sadece 3 kat... Yeni teknolojinin gerçeklerinden biri daha...
Küçücük bir yerde, gerçek zamanda, bütün dünyaya dokunmak...
KAPIDAKİ KIZ BİZİ TÜRKÇE MERHABA DİYEREK KARŞILIYOR
Hürriyet ekibi olarak binaya girdiğimizde bizi bekleyen genç kadın Türkçe “Merhaba, hoş geldiniz” diyerek karşılıyor.
“Hi” diyerek yanındaki genç erkeğe elimi uzatınca, o da Türkçe “Merhaba” diyor.
Şaşkınlığımız orada da bitmiyor. Üçüncü erkek de Türkçe konuşuyor.
Aslı Sayitoğlu Çiçekdağı, Serdar Bulut ve Tuğrul Bingöl...
Onlar, Twitter’da çalışan 3 Türk.
Global şirketin global insanları.
Sıcak karşılamanın ardından asansöre bindiğimizde nazikçe uyarılıyoruz.
Yeni projelerin asılı olduğu Twitter merkezinde fotoğraf çekmek yasak.
Toplantı odalarına birer metropolün adı verilmiş. “İstanbul” adlı toplantı odasına alınıyoruz.
Halkla ilişkiler biriminden Erica Andersen eski bir gazeteci. Patricia Kaas’ı andıran bir genç kadın. Geleneksel medyadan Twitter’a nasıl büyük bir heyecanla geçtiğini anlatıyor...
Bir yandan şirketin büyüme stratejisini anlatırken bir yandan da gazeteciler için ürettikleri araçlardan söz ediyor.
TÜRKİYE İLE İLGİLİ SORUMUZA CEVAP
Malum sosyal medya, baskıya, sansüre karşı alternatif bir mecra. Hürriyet Web Koordinatörü Bülent Mumay soruyor:
“Türkiye veya başka ülkelerden bazı hesapların kapatılması için baskı görüyor musunuz?”
Biraz kaçamak bir yanıt geliyor:
“Zaman zaman bazı ülkelerden bu tarz talepler geliyor...”
Ardından ekliyor: “Ama açıkça suç olduğuna ikna olmadığımız hiçbir konuda aksiyon almıyoruz. Bu süreçleri büyük bir şeffaflıkla her yıl rapor olarak açıklıyoruz... Ayrıca EFF (Electronic Frontier Foundation) tarafından da denetleniyoruz...”
Son olarak Türkiye’ye bakışlarını soruyoruz.
Twitter’ın buradaki büyümesinden oldukça mutlular. Çok yakında bir ofis açmaları da sürpriz olmayacak.
Buradaki çalışma ortamı da, Airbnb
gibi... Üç kattan birinin neredeyse yarısı bir restoran haline getirilmiş. Çalışanlar
akşamüzeri orada toplanıyor.
Restoranın önünde geniş bir teras var. Hürriyet 3.0 ekibi olarak ikinci sembolik fotoğrafımızı da orada çektiriyoruz.
Hido’nun eski takımını devralmaya uçuyoruz
SAN Jose Havaalanı’nda bizi bekleyen Challenger uçağın kapısından girdiğimizde Ranadive Vivek’in bizden önce yerini almış olduğunu görüyoruz.
Sacramento’ya uçuyoruz. Sacramento, California eyaletinin başkenti.
Biraz sonra Amerikan basketbol tarihinde önemli bir seremoniye tanıklık edeceğiz.
Vivek’in şirketi TIBCO, NBA liginin dijital çözümlerini yaptığı günden beri basketbolla ilgileniyormuş. Önce San Francisco’nun Golden State Warriors takımını satın almış.
Takımın taraftar platformunu hazırlamış. İnternet sitelerini yenilemiş. Sonuçta çok başarılı bir platform ortaya çıkmış. Bunlar takımın değerini iki katına çıkarmış.
Vivek daha sonra gözünü NBA’in önemli takımlarından Sacramento’ya dikmiş. Büyük bir mücadele sonunda, üç yatırımcı olarak takımı almışlar.
Yirmi dakikalık bir uçuştan sonra şehre inip doğruca takımın salonuna gidiyoruz.
Adı “Sleeping Train Arena...” Görünüşü Lakers’ın arenası kadar etkileyici değil. Ayrıca basketbol gibi süratli bir oyunun oynandığı salona “kuşetli vagon” gibi uyuyan bir isim koymak da ilginç. Sponsor firmanın adı buymuş.
Sacramento 2000’li yılların başında Hidayet Türkoğlu’nun üç sezon oynadığı takım. Hido burada hâlâ efsane.
Onun bir zamanlar antrenman yaptığı salona girip potaya atış yapıyoruz. İsabet sıfır...
Ama fotoğraflarımız harika.
Oradan belediye başkanının ofisine gidiyoruz. Belediye başkanı Afrika kökenli bir Amerikalı olan Kevin Johnson.
All Star’a seçilmiş eski bir basketbol oyuncusu...
Hürriyet 3.0 ekibini çok sıcak karşılıyor.
Akşam şehrin meydanında takımın yeni sahipleri için yapılan büyük partiye katılıp dönüyoruz.
Arkadaş şu konuda bir app’iniz yok mu
ORADA bulunduğumuz sürede, şunu fark ettik. Amerika’nın geri kalan taraflarında yavaş yavaş Silikon Vadisi’ne karşı bir kıskançlık oluşmaya başlamış.
Bu kıskançlık aynı zamanda ciddi bir eleştiriye dönüşüyor.
New Yorker dergisi bunu son sayısının kapağına bile taşımış.
Dergiye göre, sadece teknolojik gelişme ve parasal başarı peşinde koşan bu kişi ve şirketler, dünyanın başka yerlerindeki sorunlara karşı çok duyarsız kalıyorlar.
Dergi bu eleştiri için harika bir slogan bulmuş.
“Is there an app for that?” diye soruyor.
“App” kelimesi “uygulama” anlamına geliyor. Akıllı telefonların ekranlarına konulan programları anlatıyor.
Dergi de bunu hatırlatarak, “Dünya sorunları için de bir uygulamanız var mı” diye soruyor.
Gerçek bir eleştiri mi, yoksa gerçek bir kıskançlık mı?
Bence yüzde 60 gerçek eleştiri...
Ama yüzde 40 kıskançlık da yok değil...
Paylaş