Bu fotoğraftaki yanlışı bulun

NE Kıpti kilisesindeki fotoğraf...

Ne Malatya pazarına dönen Tunus Souk’undaki sıcak fotoğraflar...

Haberin Devamı

Ne şu, ne bu...
Geçen hafta en çok ilgimi çeken fotoğraf, İstanbul’un orta yerinde öldürülen 3 Çeçen’in cesetleriydi.
Hayır hayır, “Bizimki Oslo otellerinde pazarlık masasına otururken, elâleminki bizim mahallemizin ortasında rakip bertaraf ediyor” falan gibi primitif demagojiler yapmayacağım.
Tam aksine, bir “medeniyet” fotoğrafı, bir çağdaşlık uygulaması, bir inceleme ihtimamından söz edeceğim.
* * *

Bu fotoğraftaki yanlışı bulun

Fotoğrafa iyi bakın.
Üç cesetten ikisi kareye girmiş.
Yerde cesetler yatıyor; yani alıştığımız bir tablo. Bizi şaşırtacak hiçbir şey yok.
Ama etrafına çekilen o mavi paravan?
Onu daha önce hiç görmüş müydünüz?
Biz Türkler, ceset fotoğrafına alışığızdır.
Hele hele üzerine gazete örtülmüş ceset fotoğrafı, göz aşinalığımızın en klişe tablolarından biridir.
Hrant Dink’i, sadece delik ayakkabısını dışarıda bırakan, üzerine bez örtülmüş son fotoğraf ile hatırlamıyor muyuz?
Şimdi polis cesetlerin etrafını çevirmiş.
Gazeteciler, sokak hizasından hiçbir şey göremedikleri için, yukarıdan çekmişler.
Paravanın dışında hayat devam ediyor; içinde ise “olay yeri inceleme ekipleri” çalışıyor.
İşte çağdaş ülkeye yakışan bir uygulama.
Polisi kutluyorum.
Çalıştığı mekânın görünümüne bu kadar ihtimam gösteren bir polisin, delil toplama ve değerlendirmede de aynı ihtimamı göstereceğine inanıyorum.
* * *
Hafta sonu bu fotoğraf üzerinde uzun uzun düşündüm.
Şöyle bir şey yaptım.
Bu fotoğrafın yanına, Odatv iddianamesini koydum.
Birinde aşırı bir ihtimam; ötekinde ise daha ilk cümlelerinde kendini ele veren bir ihtimamsızlık.
Hatta, “ihtimamlı bir önyargı belgesi...”
İnsanlar baştan suçlu ilan edilmiş, sonra her şey ona aranje edilmiş gibi bir his veriyor.
Sadece bana mı?
İddianame ile ilgili yorumlara bakın.
Son 2 yıl içinde, hiçbir iddianame, hatta 28 Şubat’ta Refah Partisi’nin kapatılması için hazırlanan iddianame bile bu kadar geniş bir ittifakla eleştirilmedi.
Köşesini ihbar mektubu haline getirmiş tek tük kişiyi bir yana bırakırsanız, Türkiye’nin her türden aydını, bu iddianameyi “normal gazeteciliği mahkûm etme” deklarasyonu olarak gördü.
Haklılar; çünkü aydın insan, adaletin, suçla, normal gazetecilik faaliyetleri arasına mavi paravanı çekmesini bekliyordu.
* * *
Dominique Strauss-Kahn davasında savcıların hazırladığı 25 sayfalık belgeyi işte bu nedenle dilime dolamıştım.
Sadece ve sadece “savcıların ihtimamını” anlatabilmek için en ince ayrıntıları anlatmıştım.
O titizliği ve “tarafsızlığı” gösterebilmek için.
Bazı arkadaşlarımız o 25 sayfalık adalet şaheserinde sadece “o kelimeye” takıldılar.
Ama o takıntı da yararlı oldu.
Böylece spermafobikliğin, meslekte bir tür aşırı miyopluğa yol açtığını da öğrenmiş olduk.
İşte o nedenle diyorum.
Şimdi yandaki fotoğrafa bir kere daha bakın.
Onun yanına, Odatv iddianamesini koyun.
* * *
Bunlardan biri yanlış.
Ben işin içinden çıkamadım, o nedenle size danışıyorum.
Sizce hangisi...

Haberin Devamı

NOT 1: Bakın spermafobik arkadaşlarımız bile ciddiye alsınlar diye, o kelimeyi bir tek kere bile telaffuz etmedim.
NOT 2: Köşe yazarlığında “fotoğraf okuma yönteminin” patenti bir anlamda Fatih Çekirge’ye aittir. Copyright işaretini, gazeteciliğe ve sırf köşe yazarlığına getirdiği bu “3D” yeniliği takdir ettiğimi göstermek için koydum. Fotoğrafı çeken arkadaşımız Seyit Erçiçek’tir.

Yazarın Tüm Yazıları