LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
’SUSURLUK" çetesinin yaptıkları ve ilişkileri ortaya dökülürken, Türkiye’nin manzarası şöyleydi:
Akşamları evlerde elektrik söndürme kampanyaları düzenleniyordu.
Buna MİT ve subay lojmanları da katılıyordu.
Ülkenin başbakanı ise bu olup bitenleri "Faso fiso" diye niteliyor, o itirazları dile getirenlere, "Gulu gulu dansı yapıyorlar" diyordu.
Susurluk neyin sembolüydü?
Devlet içinde çeteleşmenin değil mi?
* * *
Halk, "Ergenekon" davasına nasıl bakıyor?
Bunun cevabı dünkü Milliyet’te vardı.
Türkiye’nin saygın ve önde gelen araştırma kuruluşlarından "A&G" araştırmış.
Sonuç şöyle:
"Dava sürecinde her şey hukuk içinde işliyor" diyenlerin oranı yüzde 32.8.
Yani, son seçimde AKP’ye oy verenlerin oranından 15 puan eksik.
"Devlette çeteleşme var ama bazı kişileri de gözdağı vermek için davaya dahil ediyorlar" diyenlerin oranı yüzde 26.9.
İçlerindeki kini ve rövanş duygularının hepsini Ergenekon davasının sırtına yükleyenler, bu sonuca bakıp sevinebilir mi?
Neticede onlar gibi düşünenlerin oranı, "Aman dikkat, hukuki yanlışlıklar yapılıyor" diyenlerden 6 puan fazla.
Hayır sevinemezler.
Çünkü üçüncü bir grup var ve o da şöyle düşünüyor:
"Bu dava tamamen AKP’nin siyasi bir manevrası."
Onların oranı da yüzde 14.5.
Bir önceki grupla toplarsanız, yüzde 41.4 ediyor.
Yani halkın yüzde 41.4’ünün, bu davanın gidişatına itirazı var.
Bu davayı tamamen reddediyor veya "siyasi amaçla kullanıldığına" inanıyor.
Tabii ilk iki grubu toplayıp "Çete vardır" diyenlerin oranına bakarsanız şu sonuç çıkıyor:
Halkın 59.7’si, "çetelerin varlığına" inanıyor.
Asıl sorun işte bu noktada düğümleniyor.
Bu sonuçlardan hangisini dikkate almalıyız?
"Çete vardır" diyenlerin oranını mı?..
Yoksa "Yoktur ama varsa bile dava siyasi amaçla kullanılıyor" diyenleri mi?
* * *
Birinci ve üçüncü gruptakileri, "Kesin inançlılar" olarak görüyorum.
Yani ideolojik takıntıları, kişisel öfkeleri, tahammülsüzlükleri ve nefretleri ile hareket ettiklerine inanıyorum.
Bana göre bunların "siyasi yaklaşımlarında" hiçbir fark yok.
Kendime gelince...
Ben kendimi ikinci grupta hissediyorum.
Yani, "Çeteler vardır. Ama bu çetelerin üzerine gidilirken, siyasi inançlar, önyargılar ve cezalandırma güdüleri de işe karıştırılıyor" diyorum.
"Susurluk" olayında da aynı düşüncedeydim.
Bulunan silahların üzerine gidilmesini, çetelerin, darbe girişimcileri varsa onların yakasına yapışılmasını destekliyorum.
Ama bu süreçte bazı insanların sırf muhalifliği nedeniyle cezalandırılmasına, hukuki yanlışlıkların yapılmasına da itiraz ediyorum.
Çünkü, "saik" ve "usul" de hukukun ve yargılamanın ayrılmaz bir parçasıdır diye düşünüyorum.
Bu hataların, davanın özündeki doğruları da olumsuz etkileyeceği endişesini taşıyorum.
* * *
Bu dava sürecinde asıl şaşkınlığım, bugüne kadar "demokrat" sandığım bazı kişilerin tutumu oldu.
"Kesin inançlılara" diyecek bir şeyim yok.
Adı üstünde.
"Kesin inançlı."
Ama demokrat geçinen bazı insanlardan şunları işittik ve hálá okuyoruz:
"Canım önemli olan çetelerin çökertilmesi. Bu arada birkaç insanın hayatı kaymış mesele olmaz."
Bir de şu:
"Geçmişte bazı insanlara da aynı şeyler yapıldı. Şimdi başkalarına yapılıyor. Onlar da bunu kabul etsin."
Bu duygu, adaletin, demokrasinin ve vicdanın çöktüğü noktadır.
Onların yeri bu ankette neresi olabilir?
"Canım, bizim davamız için hukuk ve insan hakları bir kere ihlal edilse ne olur" diyenlerin arası.
Ne yazık ki, ankette öyle bir soru sorulmamış.
Sorulsaydı, epey tanıdık "demokrat" simanın adını o grupta görebilirdik.
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yazarın Tüm Yazıları