YARIYA indirilmiş, yan yana iki bayrak. Biri Türkiye Cumhuriyeti’nin, öteki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin.
Dün Hürriyet’in birinci sayfasında yayınlanan bu fotoğraf eminim sizi de etkilemiştir.
Bu fotoğrafa iyi bakın.
Çünkü onu ilerde iki halkın ortak tarih kitaplarında bir dönemin başını simgeleyen fotoğraf olarak göreceksiniz.
Tıpkı 17 Ağustos depreminden sonra Hürriyet’te yayınlanan Yunanca bir manşet gibi:
İki kelimelik bir manşet:
‘Teşekkürler komşu...’
* * *
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yöneticileri çok güzel bir karar aldılar.
Rum uçağında ölen insanlar için bayrakları yarıya indirdiler.
KKTC bayrağı önemli.
Ama Türkiye Cumhuriyeti bayrağının yarıya indirilmesi, ondan da anlamlı.
Böyle acılarda, klasik diplomasi yerini insanların duygusuna bıraktığı zaman bir bakıyorsunuz mucizeler doğuyor.
Türkiye, Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanımıyor, ama yaşadığı insanlık dramı karşısında bayrağını yarıya indiriyor.
Bu olayın bir de perde arkası var.
Kıbrıs Rum uçağının düşmesinden sonra Başbakanlık’ta ilginç bir tartışma yaşandı.
Türkiye, Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanımadığı için bu olay karşısında hükümet ne yapmalıydı?
Acaba sessiz mi kalınmalıydı?
Yoksa bütün bunları bir yana bırakıp, taziye mesajı iletilmeli miydi?
Öğrendiğime göre Başbakan Tayyip Erdoğan, ‘Tanıma olayı başka, bu başka. Ortada bir felaket var. Bir mesaj göndermeliyiz’diyerek, Rum Kesimi’ne mesaj gönderilmesini istemiş.
Eminim bazı diplomasi kurtları veya tilkileri devreye girip vazgeçirmeye çalışmışlardır.
Sanıyorum bir ölçüde başarılı da olmuşlar. Sonunda bulunan formül onu gösteriyor.
* * *
Başbakanlık Basın Merkezi’nden şöyle bir açıklama yapıldı:
‘Başbakanlık basın sözcüsü Akif Beki’nin Yunanistan’da düşen Kıbrıs Rum Kesimi’ne ait uçakla ilgili açıklaması aşağıdadır:
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan dün Yunanistan’da Kıbrıs Rum Kesimi’ne ait bir uçağın düşmesinden dolayı Kıbrıs Rum halkının üzüntü ve kederini paylaşmaktadır.
Bu elim kazadan derin üzüntü duymuş ve müteessir olmuştur.
Hayatını kaybedenlerin aileleri ve yakınlarına başsağlığı dileklerini iletmekte, bu tür elim kazaların tekrarlanmamasını temenni etmektedir.’
* * *
Bu bildiriyi okurken şunu düşündüm.
Acaba Erdoğan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin başındaki Papadopulos’a telefon edip, bunları direkt olarak söyleseydi, çok daha etkili olmaz mıydı?
Eminim düşünmüştür ama yine eminim ki, bazı diplomatlar bu fikirden vazgeçirmiştir.
‘Efendim biz Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanımıyoruz. O nedenle sizin telefon açmanız, onları tanıma anlamına gelir’ demişlerdir.
* * *
Oysa insani diplomasinin böyle sorunları yoktur.
O uçak sizin havaalanlarınızdan acil iniş isteseydi, ‘Hayır, biz sizi tanımıyoruz, inmenize izin vermeyiz’ mi diyecektiniz?
İzin verseydiniz bu tanıma anlamına mı gelecekti?
Şuna inanıyorum.
İnsani duyguların yükseldiği böyle anlarda, açılan bir telefon, ilerisi için en güzel insanlık yatırımıdır.
Ben Başbakan’ın yerine olsaydım, bir saniye tereddüt etmez, telefon açar ve duygularımı bizzat Papadopulos’a iletirdim.
Rum Kesimi bunu diplomatik bir zafere mi dönüştürür?
Böyle bir fırsatçılığı içlerine sindireceklerse, varsın yapsınlar.
Emin olun bunun diplomatik getirisi, duygusal götürüsünden çok çok daha cüce kalır.
Bize gelince...
Bu davranış, ‘Kürt sorunu vardır’ demekten daha fazla cesaret de istemezdi...