Paylaş
* * *
Bir konuşmasında, İran Cumhurbaşkanı Ruhani’ye şunu söylediğini açıklamış:
“Hele hele Müslüman bir Müslüman’a nasıl iftira atar...”
* * *
Benim bildiğim inancı veya inançsızlığı ne olursa olsun kimse kimseye iftira atmamalı...
Diyelim ki, Müslüman Müslüman’a konuşuyoruz...
Tamam, sadece Müslüman desek bile bu cümleyi bir kenara yazdım.
* * *
İleride, iktidar medyasında, Kabataş’taki 100 deri elbiseli tecavüzcü, camiye içkili giren insanlarla ilgili haberler, Aydın Doğan’a, bizlere yapılan terörist suçlamaları yeniden gündeme getirilse, bu cümleyi hatırlatacağım.
Diyeceğim ki, “Yapar mı bir Müslüman bir Müslüman’a bunu...”
* * *
Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini, ilerisi için bir teminat olarak almayı arzu ediyorum.
Hiç olmazsa geleceğimizi iğrenç iftiralardan kurtaralım.
Uçaktaki gazeteciler Başbakan’ın bu sözlerini neden önemsemediler
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Brüksel dönüşü uçakta gazetecilere muhalefetle ilgili şu sözleri söylemiş:
“Biz rakibiz, hasım değiliz, düşman değiliz. Bir iktidar partisi, muhalefeti ben tasfiye edeceğim dediğinde, demokrasinin özünden sapmış olur.”
Muhalif medya, muhalif toplumsal kuruluşlar, bireysel muhalefet...
Bunları yok etmeye çalışmak da demokrasinin özünden sapma anlamına gelmez mi...
Yine de çok hoş sözler bunlar...
Samimiyeti, önümüzdeki günlerdeki davranışlarla ispatlandığı takdirde, gelecek için çok umutlu olabiliriz.
Bir mülteciyle karınızı ve evinizi paylaşabilir misiniz
HAYATIMDA hiç böyle ilginç bir mülteci tartışması ve yorumu görmedim.
Eyüp Can anlattı.
İki hafta önce Londra’da bir tartışma izlemiş.
2 bin kişinin, 60’ar pound ödeyerek izlediği tartışmanın iki konuğu varmış. Biri Yunanistan’ın eski maliye bakanı Varoufakis, öteki ise Sloven felsefeci Zizek...
* * *
Konu bir ara mülteci sorununa gelmiş. Tartışmayı yöneten kişi sık sık sözlerini kesince Zizek ve Varoufakis’in aralarında şu konuşma geçmiş:
Zizek: Burada ben de mülteci durumuna düştüm...
Varoufakis: Öyle hissediyorsan, gel mülteci olarak sana da evimizi açalım.
Zizek: Bana hem evini, hem karını açabilir misin...
Varoufakis: O ne biçim laf öyle...
Zizek: Sen sosyalist değil misin...
Varoufakis: Evet sosyalistim. Evimi açarım ama karımı kimseyle paylaşmam...
Zizek: Ben senden daha özgürlükçüyüm. Evimi açmam ama karımı açabilirim...
* * *
Peki sonra ne olmuş...
Hiç, gülüp geçmişler...
2 bin kişi de bu esprili konuşmayı bol bol alkışlamış...
Yalçın Küçük sizce niye Çölaşan’ın adını vermedi
YALÇIN Küçük hapisten çıktı ve yine eğlenceli kitaplar yazmaya başladı.
Son kitabı, daha doğrusu daha mütevazı ifadesiyle, “ikinci ansiklopedisi” “Çıkış”ı büyük keyifle okudum.
Kendine düşünce hayatında kutsal bir misyon yüklediği için, kitabı da tam bir kutsal kitap tarzıyla yazmış.
“Dokuz sureden” oluşuyor.
Bilin bakalım, “Yedinci Sure” ne?
“Ertuğrul’un ihaneti..”
Yani bendenizin...
1987 yılında yazdığım “Elveda Başkaldırı” kitabını almış.
Yorumu da şu:
“Kötülüğü tahrik eden bir kitap, ancak mechant yazabilir...”
“Mechant” Fransızca bir kelime. Kötü anlamına geliyor...
Neyse kitapta önemli bir haber de var.
Artık beni okumayı bırakmış.
Nedeni de Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu övmemmiş...
Bilirim Yalçın Küçük’ü, asla vazgeçemez benden, gizli gizli okur.
Artık Sözcü gazetesini de okumuyormuş. “Sözcü’de pek beğenerek okuduğum Mehmet Türker, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil ve diğer yazarlarımıza veda ediyorum” diyor.
Emin Çölaşan’ın adını vermemesi ilginç değil mi?
Bakın Yiğit Bulut o gece kimin yanındaymış
YALÇIN Küçük’ün kitabını okurken küçük bir bölüm dikkatimi çekti.
“Yiğit Bulut, önce benim genç ve yakın arkadaşımdı. Erdoğan (arabada rahatsızlanıp) Güven Hastanesi’ne yatırıldığında beraberdik. Yiğit Bulut önce Bahçeli’ye gittiler, anlattılar. Bahçeli’nin tepkisiz olduğunu anlattılar. Sonra Deniz Baykal’a anlattılar ve ondan da ‘Artık bitti’ sözünü getirdiler.”
Bir de şu dikkatimi çekti.
Mehmet Ağar parti başkanıyken, bir gün kendisi, Yiğit Bulut ve Enis Berberoğlu bir yemekte buluşmuşlar.
Yalçın Küçük, “Sonra yemeğin kayıtlarını Silivri iddianamelerinde bulduk” diyor.
O günlerin en büyük kâbusu ortam dinlemeleriydi...
Yakın tarihin bu ayrıntıları çok ilginç...
Hayat her birimizi nerelerden nerelere getiriyor...
Üç isim
-SON günlerde Hürriyet’in üç yazarını daha dikkatli izlemeye başladım. İsmet Berkan, Fatih Çekirge ve Verda Özer. Üçü de iktidar kanadından çok iyi izlenim aktarıyorlar. Böyle giderse, iktidardaki gelişmeleri çok iyi aktaran Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi’nin elindeki tekeli kıracaklar.
Yeni Kayahan mı
-MEHMET Erdem’in hiç bıkmadan dinlediğim şarkısı “Hiç Konuşmadan”ın bestecisi Cihan Güçlü’nün yeni CD’si harika. Özellikle “Canım Sevgilim”, “Bihaber” ve “Kim Anlıyor ki” şarkılarını çok sevdim. Eski CD’sindeki “Sen de Vur Gülüm” ve “Ağladım Bu Gece”yi de ihmal etmeyin. Bana yeni bir Kayahan duygusu veriyor. Vallahi bana çok iyi geldi. Eminim size de gelir...
Yarın
-Bar tuvaletinde sevişme Türk romanına kiminle girdi.
-İstanbul’da yeni trend, ofislerin ortasında bir loftta mı yaşamak.
-Aydın Doğan’ın yeni gözlük tarzı hakkındaki ilk raporum.
-Happy hour, cumadan salıya mı taşındı.
Paylaş