Adı John Casablancas’dı...
Adı size hiçbir şey ifade etmiyorsa şöyle ifade edeyim:
Kendisi dünyada “top model” kavramını keşfeden insandır.
Linda Evangelista, Gisele Bündchen ve Naomi Campbell gibi süper modelleri dünyaya tanıtan Elite ajansının kurucusu.
İşte onun hikâyesini anlatan belgesel, önceki hafta Türkiye’de de gösterilmeye başlandı.
Filmin başında Casablancas, “kadını seven erkek” olarak tanıtılıyor.
*
Dün sabaha karşı Amerika Demokrat Partisi’nin online kongresini izledim.
Kongrenin başındaki Amerikan Milli Marşı’nı üç kadın sanatçı okudu.
Bu üç sanatçı Chicks (Piliçler) grubunun üyesiydi.
Country ve bluegrass türünde müzik yapan Teksas kökenli sevdiğim gruptur.
Hikâyeleri de ilginç...
1989’da Dixie Chicks adıyla kuruldu ve Grammy ödülleri aldılar...
*
Apple şirketinin piyasa değeri 2 trilyon doları geçmiş.
Böylece sadece Amerikan değil, dünya ekonomi tarihinde bu değeri geçen ilk şirket oldu.
Ayrıca dünyanın en değerli şirketi sayılan Suudi Petrol şirketi Aramco’yu da geçti.
*
Elinde 49 yazan pankartla verdiği bu poz benim için geçen haftanın en güzel paylaşımlarından biriydi.
*
Berna bugün 50 yaşına giriyor.
Geçen gün bu paylaşımda şunu yazmış:
“Direniyorum arkadaş... Hiç ısrar etmeyin ben korona yüzünden uzaktan aldım 49’u saymam...”
Bizim neslimize şu öğretilmişti:
Kadına yaşı sorulmaz...
Havacılık meraklıları uçakların inişini bol bol fotoğrafladı...
Bazı tarihçiler de oradaydı... Çünkü bu 6 adet F-16 uçağı, o gün orada bir tarih yazıyordu...
Sivil havaalanına inen 6 uçağın kanatlarında Davud yıldızı vardı.
Yani İsrail Hava Kuvvetleri’ne mensup F-16’lardı bunlar...
Ve tarihte ilk kez bir İsrail askeri uçağı Alman hava sahasına girip bir havaalanına iniyordu.
Üstelik bu 6 F-16 Alman Hava Kuvvetleri ile ortak bir askeri tatbikat yapacaktı...
Tatbikatların adları da şöyleydi: BlueWings 2020 ve MAGDAY ...
Ankara yıllarından arkadaşımız Figen Batur’un annesi Tuncay Sünkitay’ı kaybettik...
Sıcak bir Bodrum günüydü...
Onu toprağa verdikten sonra bir mezarın kenarında oturup dinlendik...
Bir zeytin ağacının altındaydık...
Rengârenk begonvil çiçekleri ağacı sarmıştı...
Yan tarafta zakkumlar vardı.
Bir de her yerde fesleğenler...
Benim için futbol, kafamda kalan fotoğraf karelerinden oluşan bir nehir romandır... Geçen cuma akşamı Lizbon’da futbol tarihinin asla unutulmayacak gecelerinden biri yaşandı. ‘Yenilmez armada’ diye bildiğimiz bir takım; Barcelona, Bayern Münih’ten 8 gol yedi. New York Times’ta Lionel Messi’nin bu fotoğrafını gördüğüm zaman kendi kendime dedim ki; “Bu bir yapayalnızlık fotoğrafıdır...” Dünyanın şu an yaşayan en ünlü futbolcusu. Hayatı çılgın bir taraftar sevgisi izdihamında geçmiş bir insan. Ama burada yapayalnızlığı anlatan bir kare görüyoruz.
14 AĞUSTOS 2020, LiZBON 22 MAYIS 2011, SiVAS
SONRA kendi kendime dedim ki: “Ben bu fotoğrafı bir de 22 Mayıs 2011’de Sivas’ta görmüştüm...” Orada da bomboş tribün sıralarında tek başına oturan bir insan vardı. O da Türkiye’de en çok taraftarı olan iki kulüpten birinin başkanıydı... Aziz Yıldırım. Bu iki yalnızlık arasındaki fark hem büyüktü hem de çok küçük... Messi karesinin arkasında yenilmiş 8 gol vardı. Aziz Yıldırım yalnızlığının arkasında ise o gün zar zor 4-3 kazanılmış bir maçın getirdiği şampiyonluk. Her iki kare de bana futbolun demir kanununu anlatıyor. Futbol bir netice yarışıdır. Ve Süleyman Demirel’in deyişiyle “Hiçbir şey zaferin yerini tutamaz...” Ama “Her şey bir hezimeti yaratanların yerini tutabilir...” Yeşil sahaya çıkan herkes şunu çok iyi bilmelidir: İkinciyi kimse hatırlamaz... Taraftar birincilik ve zafer ister... Bunların ikisi de yalnızlık getirir...
TAMAM SUÇLU ONLAR AMA BiZ TARAFTARLAR MASUM MUYUZ?
FUTBOLUN bir kanunu da şudur: Hezimet yalnızlığı en başarılı futbolcu üzerinden anlatılır. Zafer yalnızlığı da en başarılı başkan üzerinden. Çünkü gözler önce zirvedekilere çevrilir, sonra aşağıya kayar.... Birincisinde geleceğin yükü vardır... İkincisinde ise geçmişin, o zafer için ödenen bedellerin, çekilen heyecan ve sıkıntıların yükü.
Biliyorum bu bir futbol sayfası için pek alıştığımız bir yazı değil... Ama taraftar olarak bu psikolojiyi bilemezsek, en sevdiğimiz insanlara bile haksızlık yapmış oluruz... Diyeceğim; biz taraftarlar da o kadar masum değilizdir... Peki bu anlar nedir? Son mu? Yoksa başlangıç mı?
8-2 UTANCI FECi BiR SONSA BU SONA GETiREN NELERDi?
Uçak Havaii’deki Nicmak Amerikan hava üssüne indiğinde, en çok çalışanlar Amerikan maliye bakanlığına bağlı gümrükçüler oldu.
Çünkü uçağın getirdiği yolculara ait eşyaların gümrük kaydı 23 sayfa tutmuştu.
Yolcularla birlikte 23 devasa sandık gelmişti. Ayrıca 12 valiz dolusu eşya getirmişlerdi.
67 rafı dolduracak kadar elbise vardı.