Paylaş
Adı John Casablancas’dı...
Adı size hiçbir şey ifade etmiyorsa şöyle ifade edeyim:
Kendisi dünyada “top model” kavramını keşfeden insandır.
Linda Evangelista, Gisele Bündchen ve Naomi Campbell gibi süper modelleri dünyaya tanıtan Elite ajansının kurucusu.
İşte onun hikâyesini anlatan belgesel, önceki hafta Türkiye’de de gösterilmeye başlandı.
Filmin başında Casablancas, “kadını seven erkek” olarak tanıtılıyor.
*
Katalan bir ailenin çocuğu olarak Barcelona’da doğmuş...
İspanya İç Savaşı başlayınca Amerika’ya taşınmışlar. Sonra babası onu İsviçre’de okula göndermiş.
Daha o yaşlarda kadınları o kadar iyi tanımış ki...
Bekâretini 15 yaşındayken bu okulda, kendinden yaşça epey büyük bir kadınla kaybetmiş.
Tabii okuldan kovulmuş...
*
Okul müdürü babasına yazdığı mektuba şu cümleyle başlamış:
“Sayın veli, oğlunuz bir hizmetçi ile yattı...
Ve burada okuyan, okutan herkesin değerlerine ihanet etti...”
Bu ihanet cümlesi aynı zamanda ona süper model kadınların dünyasının yolunu açmış.
Hep diyorum ya, hainlik her zaman kötü bir şey değildir.
ON BEŞ YAŞINDA BEKÂRETİNİ KAYBEDEN ERKEĞİN SON SÖZÜ
BELGESELİN adı ‘John Casablancas’...
Ünlü top model avcısı, daha sonraki yıllarda kadınlara olan düşkünlüğünü şöyle açıklayacaktı: “Düzenli ve tutkulu şekilde âşık olmak benim alınyazımdı...”
Dünyanın bugüne kadar bilinen en önemli top model ajansı “Elite” böyle kurulmuş...
Casablancas moda âleminde bir devrimciydi...
24 Temmuz 2013 günü Rio de Jenerio’da öldü.
70 yaşındaydı...
Ölümünden kısa süre önce ona “Neleri değiştirdin” diye sorduklarında şu cevabı verecekti: “Yaptığım şeyler dünyayı değiştirmedi... Ama Tanrı şahidimdir, çok eğlendim...”
EN ÇOK SÖYLENEN O AŞK ŞARKISI KİM İÇİN YAZILDI
STREAMING platformlarının rakamlarına bakarsanız, Beatles’ın en çok dinlenen şarkısı “Here Comes the Sun”dır...
Bir George Harrison bestesi ve 26 Ağustos 1969 günü, yani grubun dağılmasından bir yıl önce yayınlandı. Bu şarkı bugüne kadar sadece Spotify’da 510 milyon kere dinlendi.
George Harrison bu şarkıyı Eric Clapton’ın evinin bahçesinde yazdı...
Harrison o sırada
Pattie Boyd’la evliydi...
Ancak 1966’dan beri yakın arkadaşı Eric Clapton, George Harrison’un eşi Pattie Boyd’a âşıktı. Şarkı işte onun bahçesinde yazıldı...
Dört yıl sonra o bahçeden müzik tarihinin
en büyük
şarkılarından
biri daha çıktı...
“Layla”...
Eric Clapton o şarkıyı arkadaşının karısı için yazmıştı...
Beatles’ın en çok dinlenen şarkısı “Here Comes the Sun”dır ama en çok cover’ı yapılan, yani başka şarkıcılar tarafından da söylenen şarkısı muhtemelen “And I Love Her”dür... Ve o da bir başka aşk hikâyesidir...
Son 15 gün, 1994 yılında çıkan kalın bir kitaba daldım...
Beatles’ın bütün şarkılarının hikâyesini
anlatan bir kitap bu...
“And I Love Her” çıktığında, İzmir Namık Kemal Lisesi’nin 2 Fen B sınıfında Sartre ve Camus okumaya başlamış bir öğrenciydim.
O yıllardan beri kim bilir kaç kere dinlediğim bu şarkının hikâyesini işte bu kitaptan okudum...
Gelecek yıl 27 Şubat günü bu olağanüstü aşk şarkısının 55’inci yılı olacak. Kitapta bu şarkıya çok az yer ayrılmış...
Belli ki o kadar önemsememişler... Oradan aldığım ipuçları ile ben araştırdım...
Bugün size o şarkının hikâyesini anlatacağım.
AYNI AŞKTAN DOĞAN İKİNCİ AŞK ŞARKISI
PAUL McCartney-Jane Asher ilişkisi müzik tarihine geçmiş çok önemli bir başka şarkının da kaynağı oldu. Jane Asher, 1960’lı yıllarda parlayan ‘Peter and Gordon’ ikilisinden Peter Asher’ın kız kardeşiydi.
Jane Asher
sevgilisi Paul McCartney’den kardeşi için de bir şarkı istedi...
Paul McCartney de ona “A World Without Love” bestesini verdi. O şarkı da aynı ay, yani 1964 Şubat’ında çıktı.
Şarkı İngiltere,
İrlanda ve Yeni Zelanda’da bir numaraya kadar yükseldi.
Bugün 1960’lardaki İngiliz müzik devriminin en önemli şarkılarından biri olarak kabul ediliyor.
O ŞARKI SHAKESPEARE’İN JÜLYET’İ İÇİN YAZILMIŞTI
BAATLES’ın hayattaki iki üyesinden biri olan Paul McCartney bu şarkıyı 1964 yılında sevgilisi Jane Asher için yazdı...
Çok basit bir baladdı ve 25-27 Şubat 1964 günleri Abbey Road stüdyosunda kaydedildi...
*
Kayıda önce grubun klasik elektro gitar ve davul formatıyla başladılar...
Sonuç feciydi tabii ki...
Sonunda üçüncü gün şarkıyı akustik enstrümanlarla çalma fikri doğdu ve bugün dinlediğimiz bu harika aşk baladı ortaya çıktı.
John Lennon’ın deyişiyle Beatles üyeleri “Hazreti İsa kadar meşhur oldu”...
Ama uğruna bu şarkı yazılan Jane Asher gölgede kaldı...
*
Jane Asher 1946 doğumlu. Bugün yazar ve bir işkadını...
Onun da ilginç bir hayat hikâyesi var.
Paul McCartney’le tanıştığında çok gençti...
Sanat kariyerine bir çocuk oyuncu olarak başladı.
Asıl amacı iyi bir Shakespeare oyuncusu olmaktı...
Nitekim iki ayrı tiyatroda, iki ayrı “Romeo ve Jülyet” uyarlamasında ‘Jülyet’ rolünü oynadı.
*
Ancak sonradan hayat onu sanatın başka bir alanına götürdü.
Sinema ve dizi oyuncusu oldu.
O şarkının yazılışından 2 yıl sonra, 1966’da ‘Alfie’ filmlerinin ilkinde Michael Cain’le birlikte ‘Annie’ rolünü oynadı.
Aynı zamanda iyi bir gastronomi yazarı oldu.
ŞARAP ETİKETİNDE BALYOZ KUMPASINA BENZER BULGU
FRANSA’da Burgogne bölgesinin önemli bağlarından biri olan Domaine Ponsot’nun başkanı Laurent Ponsot, önündeki müzayede kataloğuna bakarken tuhaf bir şeye takıldı.
2008 yılıydı ve o günlerde Amerika’da yapılacak olan müzayedede onun şatosundan çıkan Clos St. Denis Grand Cru şarapları da açık arttırmaya çıkarılacaktı.
Laurent Ponsot, kataloğa konulan şarapların etiketlerine bakınca 1945’le 1971 arasındaki rekoltelerinden de örnekler gördü.
“Bu nasıl olur” dedi kendi kendine...
Çünkü şatosu bu şarabın üretimine 1982 yılında başlamıştı...
*
Biraz daha araştırınca, bu şarapları Rudy Kurniawan adlı bir şarap uzmanının getirdiğini öğrendi.
Kurniawan o günlerde Amerikan şarap dünyasında çok iyi tanınan ve görüşleri dinlenilen Uzak Doğu kökenli bir uzmandı. Özellikle Burgogne bölgesinin Domaine Romanee Conti şaraplarının 20 bin dolar gibi fiyatlara çıkmasında onun yaptığı tanıtımların da büyük rolü olmuştu.
*
Ponsot bu etiketleri görünce hemen müzayedeyi yapan şirketi aradı ve bunların sahte olduğunu söyledi.
O şaraplar satıştan çekildi.
Aynı günlerde Amerikalı bir şarap koleksiyoncusu da elindeki milyonlarca dolarlık eski şarapların bazılarından şüphelenmeye başlamıştı. Bill Koch adlı koleksiyoncu bu amaçla önce bu işi araştırmak için bir uzmanla anlaştı.
İşte bu iki insan, şarap dünyasının bu yüzyıldaki en büyük skandallarından birinin ortaya çıkmasını sağladı.
Olay, bir noktada bizdeki Balyoz kumpasına çok benzeyen bir noktaya geldi.
YETENEKLİ PAK HENDRA ŞARABI NASIL SİRKELEŞTİRDİ
UZMANLAR ellerindeki bazı şişelerin ağırlıklarının çok farklı olduğunu keşfettiler. Sonra etiketlerde kullanılan kâğıtları incelediler.
Etiketlerin bazılarında kullanılan yapıştırıcının, şarabın üzerindeki tarihten çok sonraları satışa çıkarıldığını keşfettiler.
Yani bizde FETÖ’cülerin Balyoz kumpasında kullandıkları bilgisayar yazılım programlarının, o tarihten çok sonra kullanılmaya başlaması gibi bir sahtecilik söz konusuydu.
Sonra emekli bir CIA ajanı kiralandı...
*
Aynı günlerde Laurent Ponsot da elinde çantasıyla Amerika’ya gidip bir şikâyet dilekçesi doldurdu ve araştırmaya başladı. Rudy kendisi mi sahtekârdı yoksa o da zincirin ucunda aldatılan bir mağdur muydu?
Bir müzayede sırasında gidip Rudy Kurniawan’ın karşısına dikilip sordu:
Bu kadar şarap bilgisini nereden öğrendin?
Bu şarapları kimden aldın?
İkinci soruya “Hatırlamıyorum, araştırıp söyleyeceğim” cevabını verdi.
Birinci soruya verdiği cevap ise şuydu:
“Bana şarabı Jakarta’da tanıdığım olağanüstü insan Pak Hendra öğretti...”
*
Ponsot Jakarta’ya gidip Pak Hendra’yı aramaya başladı.
Sonuç çok şaşırtıcıydı. Endonezya dilinde “pak” “bay” anlamına geliyordu.
Hendra ise Ali veya Ahmet gibi en yaygın isimlerden biriydi.
Yani böyle biri yoktu...
*
İşte bu olay 2016 yılında belgesel haline getirildi ve bu ay Türkiye’de de streaming platformlarda “Sour Grapes” (Ekşi Üzüm) adıyla gösterilmeye başlandı. (Bence “Sirkeleşmiş Şarap” demek daha doğruydu.)
Neyse, filmi ve sonunu anlatıp keyfinizi kaçırmayacağım. Şarap ve şarap dedektifliği meraklılarına duyururum.
Çok ilginç bir belgesel.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş