CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. İkisi de futbolu ve maçları stattan izlemeyi seviyorlar. Sonuna kadar gelsinler. Bir futbolsever olarak bu benim hoşuma gidiyor. "İkisine de helal olsun" diyorum. Ama onlardan doğan mı, yoksa onların bilgisinin dışında mı bilediğim bir konu var. Onlar maça gelmeden önce ve stattan çıktıklarından sonra öyle şeyler oluyor ki ya bunları engellesinler maçlara öyle gelsinler, ya da eğer yapamıyorlarsa gelmesinler.
Ali Sami Yen’e, Galatasaray-Hamburg maçına taksi ile gidiyorum. Kapılara 100 metre kala taksiden indim. Polisler barikat kurmuş, araçları geçirmiyorlar. Dedim ki, "Güvenlik sebebiyle seyircilerin arasından tribüne gitmem sakıncalı. Kapıya kadar araçla girmeme izin verin". Dediler ki, "Sayın Başbakan gelecek. Onun için hiçbir aracı almıyoruz." Bu sırada bir engelli vatandaş da polise yalvarıyordu, "Ben engelliyim, maça girmek isiyorum. Benim arabayla kapıya kadar gitmem lazım." Aldığı cevap çok ilginçti. "Evine git kardeşim" dediler.
Maçın bitimine 2 dakika kala çıktım. Numaralı tribünün önü 3 sıra araba. Arabalar yüzünden karşıya geçemiyorsunuz. Tampon tampona durmuşlar. Özel bir durum olsa, arbede çıksa facia olacak. Ezilen yüzlerce insan ölecekler.
Dönüyorum bir önceki hafta İnönü Stadı’nda oynanan Beşiktaş-Gençlerbirliği maçına. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül statta. Bütün localarda polis var. Olabilir. Yine arabaları yanaştırmıyorlar. Daha da ilginç olan maç bitince oldu. Gül gidene kadar VIP’te maç seyreden seyirci statta tutuldu.
Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan. Bunlar sizin gıyabınızda mı oluyor, yoksa kraldan çok kralcılar mı yapıyorlar? Siz mi böyle istiyorsunuz? Görevlilerin halka yansıttığı, sizlerin istediği. Onun için de Erdoğan, Hamburg maçı için Ali Sami Yen’e geldiğinde büyük tepki gördü ve yuhalandı. Sebebi buydu. Çünkü, bileti olan vatandaş, numaralı yeri olan vatandaş, stada son anda geldiği ve çok para verdiği için büyük zorlukla karşılaştı. Engelli vatandaşın engellendiği yerde, normal vatandaş engellense ne olur?
Bu dikiş zaten tutmazdı
FUTBOLDA temel şeyler vardır. Bunlara yorum yapılmaz. Bunlar için de kahin olmaya gerek yok. Siz bakmayın futboldan nasibini almamış insanlar, kelime oyunlarıyla yorum yaparlar. Vıdı vıdı ederler. Münasebetleri iyiyse onlara sahip çıkarlar, değilse yerden yere vururlar. Bu konuda size vereceğim en son misal Bülent Korkmaz.
Galatasaray'a Teknik Direktör olarak gelmesi son derece yanlış. Bu cümleyi sarfederken ukalalık yapmıyorum. Bülent'in hocalığı iyidir, kötüdür, muazzamdır, rezalettir. Beni ilgilendirmiyor. Ben bir şeye bakarım. Eğer futbolculuk zamanında oynadığı takım arkadaşların başına teknik direktör olarak gelirsen, o dikiş tutmaz. Futbolculuk ayrı iştir, teknik direktörlük ayrı iş.
Bülent Korkmaz'da kabahat yok. Onu oraya getirenler suçlu. Her futbolcunun artıları da eksileri de vardır. Futbolcu, teknik direktörünün her türlü açığını biliyor, teknik direktörleri de onların. Nasıl olacak bu iş? Biri bana anlatsın.
Hormon bilmecesi
PAZAR günü İstinye Park'ta geziyorum. En alt kata manavların olduğu yere indim. Resimde gördüğünüz tabela orada asılıydı. "Hormonsuz çilek" diye. Yıllardır çilekçiler değişik kentlerde benim maketlerimi yaktılar.
Hiç üşenmeden kravat bile taktıkları maketlerimi. Zamanın MHP'li Tarım Bakanı, "Hormonlu sensin Erman Toroğlu. Çilekte hormon olmaz" dedi. Hepsi kabul. Peki sevgili arkadaşlar, İstinye Park'taki manavda asılan tabeladaki cümleleri kim yazdı? Benim yazmadığım kesin. Onun için de hepinizin gözlerinden öperim.
Suçsuz olan Lincoln
LİNCOLN gitmiş. Adam zaten gelmedi ki gitsin. Lincoln'ü getiren de götüren de yönetim. Bu kadar basiretsiz yöneticilerin olduğu yerde Türkiye'nin burnu pislikten kurtulmaz. Futbolcular gelir gider, teknik direktörler de gelir gider. Sonra da onlara tazminat ödersiniz.
Şu geçtiğimiz 5 yıla bakın. O kadar çok örnek varki. Bu şundan oluyor. Herkes bir işi çok iyi yapar. Diğerlerini hikaye. Ama, siz çalıştığınız yerde profesyonellerden faydalanmazsanız olacağı budur. Lincoln'ün hiç kabahati yok ve sonuna kadar haklı.
O G.Saray yönetimi değil mi aylarca, Lincoln'e arka çıkan ve "Ona çok tekme atıyorlar, onu perişan ediyorlar" diyen. "Hakemler Lincoln'ü eziyor" diyen. Lincoln'e sahada tekme mi atıyorlardı, yoksa Lincoln sahanın dışındakilere başka şey mi atıyordu? Sonunda olacağı buydu zaten. Kimse ona kızmasın.
Çanak tutanlar ortada
YENİ yasaya göre bundan sonra statlardaki güvenliği kulüpler sağlayacaklar. Polisin sağlayamadığı güvenliği, kulüp nasıl sağlayacak merak ediyorum. Polisin elindeki bu kadar imkana rağmen halen statlardaki güvenlik tam anlamıyla sağlanamıyorsa bunun asıl sebebine bakmak lazım.
Çok net söylüyorum. Statlardaki anarşiyi körükleyen ve çanak tutanlar (Bu hangi statlarda varsa. Bazılarında var, bazılarında yok) kulüp başkanları ve o kulübün yöneticileridir. Çünkü o kulüp, o taraftara otobüs parası verir, maç parası verir. 20 tane otobüs parası verirler, taraftarlar 2 otobüs kiralarlar. 18 otobüsün parasını iç ederler. Bin tane bilet verirler, 50 tanesini kendi yandaşlarına dağıtır amigolar. Diğerlerini satıp yollarını bulurlar.
Eğer, o kulüp başkanı veya başkanlar damardan bu şırıngayı keserlerde bu sefer o seyirci, diğer seyirciyi kışkırtarak istifa isterler. İstifa istendiği an kulüp başkanı ve yöneticiler tekrar şırıngayı amigolara basmaya başlarlar. Böyle bir düzende o kulüpler statlardaki anarşiyi nasıl engelerler, düşünebiliyor musunuz?
Hangi statta küfür ve anarşi varsa o kulübün başkanı o olayın içindedir. Aksini söyleyenin alnını karışlarım ve canlı yayında her yerde tartışırım.
Maalesef ruhları yok
İSTANBUL BŞB ve Ankaraspor. İkisi de belediye takımı. İkisi de çok kaliteli ekipler. İkisinin de hocaları düzgün adamlar işini seven adamlar. Bu işi farklı yapıyorlar. Dönün öbür tarafa. Mesela Kocaelispor düşme hattında.
Mesela Eskişehirspor. Çatır çatır futbol oynuyorlar. Ama bu dört takımın aralarında iki büyük fark var. Bu fark ne? Seyirci. Yani futbolda olmazsa olmaz grup. İki tarafın da seyircisi mükemmel. Takımlarına hava veriyorlar, ateşliyorlar.
Belediye takımları içeride oynuyorlar. 35 kişi. Dışarıda oynuyorlar. Seyircilerin hepsi yönetici. Peki bunu yapanlar kimler? "Marka değerini yükseltelim" diyen Federasyonlar. Peki bu işe önlem alınmaz mı? Alınır. Neden alınmıyor? Eyyam.
Belediye'de para var, hava var, tesis var. Herşey var. Seyirci yok. Mustafa Sandal'ın şarkısı var ya, "Onun arabası var, güzel mi güzel. Şöförü de var, özel mi özel. Bastınmı gaza gider mi gider. Ama maalesef ruhu yok. Onun için hiç mi hiç şansı yok" diye. Bu da onun gibi.