Erman Toroğlu

Değişimin resmi

5 Kasım 2012
TÜRKİYE’de her takıma bir tane horoz lazım. İki veya daha fazlası olunca tavuklar da iş yapmıyor. İşte bu seneki Beşiktaş. Siyah beyazlılarda taşlar yerine oturmaya başlamış gibi. Diyeceksiniz ki çok mu iyi oynuyorlar. Hayır.

Beşiktaş’ta görünen en net faktör, herkes ne olduğunu ne yapabileceğini, kapasitesini daha da doğrusu ne yapmayacağını öğrenmeye başlamış. Bazı şeyler, daha kolay olmaya başlamış. İyi yardımlaşıyorlar, sahada futbolcu birbirini satmıyor, açıklarını kapatıyor.

Beşiktaş’ın harcadığı paraya bakıyorsunuz, bir de Galatasaray’la Fenerbahçe’nin... Harcadıklarına göre oynadıklarına baktığınızda ibre Beşiktaş’a dönüyor.

10 kişi de etkilemedi

FERNANDES’i yazmaya gerek yok. Zaten o sahada yazıyor. Arkadaşları da onu seviyor ve destekliyor. İş gençlerde. Tuğlaları hep üst üste koymaları lazım. İstiklal Marşı çalınırken, kaptan genç Necip. Beşiktaş’taki değişimi en iyi anlatan resim bu olsa gerek.

Beşiktaş 10 kişi kaldı, hiçbir şey fark etmedi. Bunda Beşiktaş’ın yardımlaşması kadar, Mersin İdman Yurdu’nun da etkisizliği vardı. Mersin direnç göstermiyor. Rakibe ve topa yaklaşamıyorlar. Hakem Barış Şimşek’i dün gece beğendim.

Yazının Devamını Oku

Yönetime düşen görev

4 Kasım 2012
MAÇ başlıyor, Fenerbahçe güzel top oynuyor. Akhisar Belediye takımına bakıyorum, aynen meşhur köftelerine benziyor.

Düşünüyorum; bu Akhisar Belediye, Süper Lig’de nasıl mücadele ediyor diye... Ve o dakikalarda Fenerbahçe’nin maçı 4-5 farklı kazanacağı fikrindeyim.
İkinci yarı başlıyor, o Akhisar Belediye gidiyor, yerine adam gibi top oynayan, kendi kapasitesinde iyi mücadele eden bir takım geliyor. Fenerbahçe’ye bakıyorsunuz, bu sene alışık olduğumuz etkisiz, 90 dakika bitsin de gidelim diyen bir takım karşımızda.
Kalite derseniz, maçların yüzde 98’inde olduğu gibi yine yok. Fenerbahçe’de bir virüs var. Bu zaman zaman ateş yapıyor, halsizlik yapıyor. Arada bir hastalık düzelir gibi oluyor ama tekrar eski haline dönüyor. Bu virüsü temizlemek, hastayı sağlıklı hale getirmek yönetimin işi.

Bülent Yıldırım formsuz

Akhisar Belediye, bu sene kümede kalmayı başarırsa. Kümede kalmak, şampiyon olmaktan çok daha kolaydır. Birinde şansın 18’de bir. Diğerinde
18’de 15.
Akhisar Belediye’nin yediği golde de, Çağdaş havadan paraşütle inen adamları seyreder gibi topları seyretti, ortaları seyretti. Onlar da gitti gol oldu.

Yazının Devamını Oku

Tablo aynı tablo

3 Kasım 2012
4 GOL var... Bol bol da pozisyon... Hem Galatasaray’ın hem de İstanbul BŞB’nin girdiği...

Şöyle bakabilirsiniz, “Seyirci olarak daha ne istiyorsun kardeşim?” Ben de net cevap veririm: “Kalite var mı?” Çok kötü, çok kötü. Yok!” Pozisyonların çoğu kaptırılan toplar. Tamam, futbol hatalar oyunudur. Bu hataların da bir derecesi var kardeşim. Avrupa’daki hatalar yüzde 10, bizdeki hatalar yüzde 80. Burak ile Umut Türkiye’de iş yapıyorlar, gol de atıyorlar. Ama ikisi de Galatasaray’ı Avrupa’da taşıyacak golcü değiller. Bir asist yapıyor çok güzel, diyorsun ki “Yavaş yavaş bu işi öğrenmeyi başlamışlar”, arkadan üç tane pozisyonu dağlara taşlara gönderiyorlar. Yani huylu huyundan vazgeçmiyor.

Webo çok kaliteli

GEÇEN yıllarda İstanbul BŞB, iki farklı geriye bile düşse, bitiş düdüğü çalmadan “Bu takımı yendim” diyemezdin. Şimdi o takımın yerinde yeller esiyor. En fazla da Webo’ya yazık oluyor. Bu takım onu hak etmiyor. Çünkü Webo bugün 4 büyük takımın hepsinde açık ara forma giyer ve çok iş yapar. İstanbul BŞB kaça aldı bilmiyorum ama mutlaka ucuz almıştır. Pahalı olsaydı büyüklere giderdi.
Hayret ettim, İstanbul BŞB’nin tribünde 60-70 tane taraftarı olmuştu. Demek ki geçtiğimiz yıllarda kulüp çalışan ve futbol oynayanların akrabaları arttı. Hamit de biraz toparlanma var. Ama maalesef Galatasaray’da yok.

Kırmızı çıkmalıydı

EKRANDA bir yazı “En iyi defans oyuncusunu seç ....’ya gönder.” Mesela dün gece Galatasaray için en iyi defans oyuncusu Hüseyin Göçek’ti. Bu mesajı atanlar bence kazanırlardı. Çünkü daha 5. dakikada Galatasaray’ın 10 kişi kalması gerekirdi. Yapılan hareket net kırmızı. Her şeyi bırakın, önde giden bir adam bütün defans arkasında, kendini niye yere atsın?

 

Yazının Devamını Oku

O gol her şeyi anlatıyor

30 Ekim 2012
FENERBAHÇE-Antalyaspor maçının yorumunu yapacağım.

Sizlere anlatacağım. Ali oynasaydı Veli çıksaydı, Ahmet oynasaydı Mehmet yan yatsaydı. Siz şimdi bundan bir şey anlamayacaksınız.
Sevgili okuyucular, 40 yıldır bu alemin içindeyim. Futbolcu ve hakem olarak. Sonra da yorumcu. Fenerbahçe’nin yediği üçüncü golü yurt içinde hiç görmedim. Yurt dışında da bir örneği bulunur mu? Bilemem. Dörde bir giden (dört Antalyasporlu futbolcu, bir Fenerbahçeli futbolcu) ve sonunda gol olan bir pozisyon. Şu andaki Fenerbahçe teknik direktörünü, Fenerbahçe futbol takımını ve Fenerbahçe yönetimini bundan daha iyi anlatamaz.
Sakın “Aykut istifa” falan diye kimse bağırmasın. Aykut Kocaman burada fındık, fıstık. Çerez! Aziz Yıldırım, bu kulübü hızla dibe götürmeye devam ediyor. Hiç bir şekilde bu güzelim Fenerbahçe taraftarını düşünmüyor. Varsa, yoksa kendisi. Fenerbahçe bahane. Bir kısım Fenerbahçeliler uyandılar kış uykusundan. Ama hala uyuyanlar var.
Aziz Yıldırım, yarın Aykut Kocaman’ı alacak bir başka teknik adamı getirecek. Bir müddet de onunla eğlenecek. Fenerbahçe’yi kullanacak. Sonra bir transfer daha. Bu film sürecek. Aynen Brezilya dizisi gibi.

Taraftara yazık

BREZİLYALILARI, Fenerbahçe yönetimi bitirmeye karar aldı. Alex’i gönderdi ama kendi oynadıkları ve yaşattıkları dizi Brezilyalı dizilerini solda sıfır bırakır. Olan günahsız Fenerbahçe taraftarına oluyor.
Antalyaspor, çok fazla bir şey yapmadı. Adam gibi top oynadı. Fenerbahçe’nin son haftalardaki yalan galibiyetlerini Mehmet Özdilek iyi değerlendirdi.

Yazının Devamını Oku

G.Saray'da hesaplaşma işe yaramış

28 Ekim 2012
90 dakikalık maçta Kayseri’nin ilk ve tek pozisyonu 73’üncü dakikada. Eğer seyretmediyseniz maçın skoruna aldanmayın. 7-8 bitecek maç, 3-0 bitti. Kayseri takımı için tek bir cümle söyleyeceğim çünkü başka türlü anlatamam: Kayserispor ölmüş, ağlayanı yok.

G.Saraylı oyuncular son oynadıkları o sulu maça göre daha bir istekliler. Anladığım kadarıyla da yukarıdan aşağıya bir hesaplaşmadan geçmişler. Çünkü yardımlaşma eski maçlara göre daha iyiydi. Birbirlerinin yardımlarına daha fazla koştular. Geçtiğimiz 3-4 maçta G.Saraylı bazı oyuncular, “Biz büyük futbolcuyuz, biz bu tarz hareket ederiz” havasındalardı. Herhalde o tarzda devam edemeyeceklerini anladılar.

Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura çıkmak için kurulan bu takım, büyük ihtimalle UEFA’da da devam edemeyecek. O zaman, Fatih Terim’in de kendisine bazı şeyleri sorması gerekir.

BURAK İYİ DEĞİL

Burak, Trabzon’da çok gol attı ama hala iyi bir golcü değil. Mesela iyi bir golcü bu kadar ofsayta düşmez. Son 2-3 seneyi araştırma şansı olsa, Burak Yılmaz en fazla ofsayta düşen hücumculardan biri çıkar. Mesela dün daha ilk dakikada hiç ofsayta girme lüksü yokken 2-3 metre bile arkadan çıksa topa yetişecekken ofsayta düşmesi… Kaleci ile karşı karşıya kaldığı anlarda vuruş yeteneği… Hepsini üst üste koyduğunuz zaman Burak’ın hakemleri değil, önce kendini sorgulaması gerekir. Cris karbon kağıdı koymuş gibi iki pozisyona girdi, birini havaya vurdu, birini kaleye. G.Saray bir üçüncü gol attı, Selçuk topu atarken Kayseri defansı eskiden askerde söylenen “Yaylalar yaylalar” adlı parça gibiydi.

O POZİSYON PENALTI

Hakem için zor maç olmadı yalnız Hamit’in vuruşunda top Kayserili futbolcunun eline koluna çarpmadı. Kayserili futbolcu, top geçmesin diye kolunu fazla kaldırdı ve top gitti vurdu. Bu pozisyonun yorumu net penaltıdır. G.Saray istekliydi ve bazı şeyleri de futbolcular affettirmek istiyordu. G.Saray dün gece Kayseriyi kılçıksız bir lüfer balığı gibi yaladı yuttu. Bu Kayseri’nin çok kötü olmasından mı yoksa G.Saray’ın biraz kımıldamasından mı, önümüzdeki hafta daha net karar veririz…

Geçen hafta Şampiyonlar Ligi maçında G.Saray yönetimi sahanın zeminini anormal yağmura bağladı. Allah’tan televizyonlar Avrupa’daki diğer maçları veriyor. Nerede ne kadar yağmur yağıyor görüyoruz…

Yazının Devamını Oku

Baba Kartal acımadı

27 Ekim 2012
KASIMPAŞA’dan başlayalım. Metin Diyadin gitti, güzelim Kasımpaşa bitti. Soruyorsunuz, ‘Neden görevden alındı?’ diye. ‘Vizyon’ diyorlar.

Çözebilene aşk olsun. Aslında haklılar. Kasımpaşa’nın her tarafı ‘vizyon’ kokuyor. Onun için de Metin Diyadin onlara ‘küçük’ geldi. Sezon başında keyifle izlediğimiz, hatta ‘Şampiyonluğa ortak olur, ortalığı karıştırır’ dediğimiz Kasımpaşa gitmiş. Bir mahalle takımı gelmiş. Bakalım o ‘vizyonu büyük’ olan idareciler ne yapacaklar.

Beşiktaş’ta, biraz kımıldama var. Fernandes, rahat oynatıldı mı o da takımı işletiyor. Hakikaten çok kaliteli bir oyuncu. Uzun boylu olmasına rağmen, çok ince hareketler yapabiliyor. Almeida, bazen müthiş işler yapıyor. Bazen de inanılmaz kötü. Ortası yok. Bu tarz oyuncunun atılacak golleri atıp, atılamayacak golleri de atamaması lazım. Ama o tersini yapıyor.

İthal bir lig oluştu

Türkiye’de ithal futbolcu sayısı fazla. Artık topun durdurulması, şut atılırken yapılacaklar, pas verilecekken ayağın nasıl hareket ettirileceği, bunların antrenmanda çalıştırılması geçmiş. Ne çalışacaksın? Taktik, pozisyon. Tahmin ediyorum çok takım bu konuda yeterince çalıştırılmıyor. Hadi hareketli toplar tamam. Defans oyuncusu rakibin ve topun gelişine doğru hareket eder, arka tarafını boşaltır. Ama kornerlerde ve serbest vuruşlarda, bir savunmacının pozisyon hatası yapmaması gerekir. Rakiple kendi kalesinin arasında durması lazım.

Bakın dün akşamki atılan ve yenilen gollere. Futbolculara teker teker sorun, ‘Nerede durman lazımdı’ diye. Eğer 20 futbolcudan 5 tanesi ‘Doğru yerde duruyorum’ desin, bir daha yazı yazmam. Diyeceksiniz ki, ‘Yahu kardeşim hadi oyuncular yerinde durmuyorlar. Hakemler duruyor mu?’ Mesela Tolga Özkalfa yine topla çarpıştı. Demek o da duracağı yeri bilmiyor. Bir tek, 2. yardımcı Mehmet Metin iyi yerlerde durdu.

Tribünden atılan saati, futbolcu hakeme veriyor. Hakem de saati reklam tabelalarına doğru atıyor. Yani hakem şunu diyor; “Beni bu işlere karıştırmayın kardeşim.” Hakem bey onu al, yetkili kimse ona ver. Ve raporları ona göre yazın. Demek ki rapor yazmaktan korkuyorsun veya kaçıyorsun.

Kasımpaşa, yönetici kadrosu açısından yavru Beşiktaş’a dönmüştü ama dün akşam baba Kartal, yavruya acımadı. Her ne kadar yavru, babaya göre zengin olsa da...

Yazının Devamını Oku

3 - 4 olmalıydı

26 Ekim 2012
60. dakikaya kadar sahada Fenerbahçe yok. Sahanın her yerinde AEL Limassol oyuncuları var.

Çok akıllı top oynuyorlar. Ama güçleri bir yere kadar. O arada gol bulamadılar. 60’tan sonra bu sefer Fenerbahçe gelmeye başladı. Üçüncü akınlarında golü buldular. Bu gol Limassol oyuncularının gardını düşürdü. Çünkü Limassol’ün gol atıp, önde oynaması lazım ki psikolojik olarak kuvvetlenince fizik olarak da dayanabilsinler.

Alex’in veliahtı yok

Kuyt, geldiğinde birkaç maç iyi oynadı. Şimdilerde durdu. Fenerbahçe’de, şu net bir biçimde gözüküyor. Cristian iyi olursa Fenerbahçe kımıldar. Yani bir yerde Alex’in yerine soyundu. Ama haliyle Alex kadar topu ve takımını yönlendiremiyor. Zaten Fenerbahçe’nin yaptığı en büyük hata da buydu. Alex’in veliahtını hazırlamadan çok ani götürdüler. Ama Aykut Kocaman’ın kafasında Alex gittikten sonra, “Biz takım olarak oynayacağız. Alex’i aramayacağız” diyordu ama şu anki görüntü bunu göstermiyor.
Dün gece Fenerbahçe’nin hiç zorlanmadan bu Limassol’ü 3-4 gol farkla yenmesi gerekirdi. Sakın kimse; “Fenerbahçe, Limassol’ü küçük gördü de oynamadı” demesin. Çünkü Fenerbahçe iyi oynamadı.

Bir de konuşurlar

ETİ budu belli olan Limassol’un top oynanan zeminini gördükten sonra Türkiye’deki sahaların neden rezalet olduğunu insan daha iyi anlıyor. Bazı şeylere dikkatli ve iyi bakılırsa, olur.
Tribünlere bakınca, kraldan fazla kralcı olanlara rağmen pekala Türk bayrakları da vardı, Fenerbahçe bayrakları da... Bazıları, attıkları ve attırdıkları imzalardan korktukları için günlerce inkar ettiler. Ama olayın üzerine gidilince, bayrak krizi diye bir şey olmadığını anladılar. Merak etmeyin, bunlar binbir surat oldukları için şimdi de “O bayrakları biz sokturduk” derler. Ama onları kimse yemez. Bukalemunları...

Yazının Devamını Oku

Başkanın parmak izi ile girilen odası

25 Ekim 2012
“Federasyon personelinin büyük bölümüne ‘FEDA’ diyerek zam yapılmadı. Giderler kısıtlandı. Buna rağmen TFF binasında 250 bin lira maliyetle 2 lüks oda düzenlendi.”

MİLLİ Takımlarımız yerlerde sürünüyor. Kulüp takımlarımız malum... Avrupa’da sapır sapır dökülüyorlar. Türkiye liglerinde oynanan maçlar yine malumunuz... Marka değeri dediler, Türkiye’yi dünyaya rezil ettiler. Ne tarafından tutsan, o tarafı kopuyor. Bu işleri biraz düzeltecek olan kim? Veya mücadele edecek olan... Futbol Federasyonu... Peki Futbol Federasyonu Başkanı kim? Beşiktaş’ı mali konudan Avrupa’ya, UEFA’ya karşı güç duruma düşüren Yıldırım Demirören...

Primlerden Koray’ın haberi yok

Peki aynı Yıldırım Demirören, futbol federasyonunda ekibiyle birlikte neler yapıyor... Milli maçlardan evvel saçma sapan kararlarla primler, 100 küsur bin liralara çekiliyor. Bu verilen primlerden Milli Takımlar Sorumlusu Selim Koray’ın haberi bile yok. Telegol programına çıktı. ‘Ben bilmiyorum’ dedi. Maç başına düşen seyirci sayısı açısından Avrupa sıralamasında 10.’yuz. Süper Lig dediğimiz ligimiz, Avrupa’nın pek çok ikinci lig sıralamasının bile gerisinde kaldı. Yani zavallı durumdayız. Peki bütün bunlar olurken, futbol federasyonunda neler oluyor? Bir göz atalım isterseniz...

120’şer top , 60’a indirildi

1-Yıldırım Demirören göreve gelirken, ‘Tasarruf yapacağız’ dedi. Personelin büyük bölümüne ‘FEDA’ diyerek zam yapılmadı. Giderler kısıtlandı. Hakemlere antrenman için verilen 800 TL’lik maaş, 600 TL’ye indirildi. Kulüplere her yıl verilen 120’şer adet top, 60’ar adete indirildi.

Lüks odalara özel personel

2-Bütün TFF çalışanları tasarruf yaparken veya tasarruf yaptırılırken Yıldırım Demirören, kendisi ve yardımcısı Cengiz Zülfikaroğlu için TFF binasının en sote bir yerine yaklaşık 250 bin lira harcayarak, 2 oda yaptırdı. Odalara çok lüks banyolar, tuvaletler ve mutfak da yapıldı. Ayrıca iki sekreter ve mutfak ile kafeterya için ayrı özel personel alındı.

TFF binası kiralık...

Yazının Devamını Oku