Bandırma önemliydi; Çünkü Bandırma 1. derece deprem kuşağındaydı. En son etkili deprem, 20 Ekim 2006 tarihinde meydana gelen merkezi Bandırma’ya 20 kilometre mesafede Manyas Kuşgölü, olan, richter ölçeğine göre 5.2 şiddetindeki depremdi.
*
Ben saat 21.15’de bu depremi yaşadığım sırada Atatürk Caddesi’ndeydim. Büyük bir gürültü duydum. Yoğun araç trafiğinde araçlar çarpıştı sanmıştım. Birden işyerlerinden çıkan insanlar panik içindeydiler. Bir eczane önündeki aydınlatma direği hala sallanıyordu. Telefonlar kilitlenmiş ben dâhil kimse görüşemiyordu. İlk haberi geçtikten sonra merkezin Kuş Cenneti olduğunu öğrenince yola çıktım. Yola çıktıktan 7-8 kilometre sonra telefonumun çektiğini yakınlarda bulunan Doğruca Köyü’nden arayan bir arkadaşım sayesinde öğrendim. 5 dakika içinde Doğruca’daydım.
*
Ortalık ana-baba günü gibiydi.
Cemaatin teravih namazından çıkmasının hemen ardından meydana gelen depremde minarenin külahı yıkılmıştı. Bazı evler ve işyerleri hasar görmüş, çeşitli nedenlerle 15 kişinin yaralandığı gerçekleşmiş ancak ölüm olayı meydana gelmemişti.
Bugünlerde de Prof. Dr. Yaltırak, televizyonda Kahramanmaraş, daha doğrusu Türkiye depremiyle de ilgili hemen her gün çok önemli açıklamalarda bulunuyor. Değerli iki biliminsanı Bandırma’daki konuşmalarında özetle diyorlardı ki; ”Bandırma birinci derecede deprem kuşağında, gelebilecek bir deprem 7.2 olabilir; yetkililer önlemlerini ona göre alsınlar.”
Haritasını bile gösterdiler...
Yerel yönetimler, mimarlar, mühendisler ve müteahhitler, yapı denetim şirketleri...
Ve; devamlı yeni plan değişikleriyle daracık sokaklara yapıların kat adetlerini yükselten belediyeler...
Kahramanmaraş depremi bir şeyler söylüyor mu? Plan değişikliklerini ona göre yapın!
Malta Deresi havzasında 6 ay önce başlayan inşaatların bulunduğu alanın dere yatağı olduğu iddia ediliyor.
“DEPREM KAPIDA GÖREN VAR MI?”
Bandırma’da son 20 yılda yıkılanların yerine hiçbir şey yapılmayınca toprak ve enkaz yığınları arasında yaşamaya başladık.
Hatta hatta şimdi de Ticaret Lisesi, İmam Hatip Lisesi ile ŞMG Lisesi binaları da yıkılmaya başladı. Yerlerine yenileri yapılmazsa enkaz yığınları genişleyecek demektir.
ENKAZ KALKIYOR AMA...
Tam da kent merkezinde yıkılan Çocuk Sarayı ile Evyapan Ortaokulu enkaz görüntüsünü gören yabancılar sanıyor ki, bugün yıkıldı yarın yaparlar. Aslında hiç de öyle değil. Çocuk Sarayı ile Evyapan Ortaokulu yıkımı 2 yılı geçti, yerine ne yapılacağı ve ne zaman yapılacağı belli değil. Sadece Çocuk Sarayı 3 bin 200 metrekare, Ortaokul ile birlikte 4 bin metrekare. Sadece enkazın bir bölümünü kaldırdılar ama toprak yığınları hâlâ duruyor. Yani sadece yıktık.
Yıkılıp enkazı kaldırıldıktan sonra başka var mı toprak yığınlı başka yer? Evet var; 3 okul bir de Dr. Güven Karahan Devlet Hastanesi.
Bu yerlerin de enkazı kaldırıldı ama hala öylece duruyor.
OTOPARKA DÖNÜŞÜYOR
Tabii bu “gemisiz kaldı” sözü bir yere kadar doğru ama hani deniz otobüsü seferleri yapılıyor ya, onun için tam gemisiz kalmadık desek bile bazen öyle havalar oluyor ki Bandırma işte tam da o zaman gemisiz kalabiliyor...
Bazen 1-2 gün bazen 3-5 gün...
Peki nasıl oluyor bu?
*
Deniz otobüsünün kalkıp gitmesini rüzgârın yönü ve hızı belirliyor...
Bir gün lodos, sonra poyraz; fark etmiyor ve feribotların sefer yapabildiği havalarda deniz otobüs seferleri iptal olabiliyor.
Geçen hafta önce lodos sonra poyraz nedeniyle iptaller yaşanınca aklımıza yine feribot geldi.
Giderek de harabe büyüyor...
Gözden mi çıkarıldı?..
Bu soruyu sadece ben değil vatandaş da soruyor.
Örneğin, kim?
Bir Bandırma sevdalısı, Bandırma aşıkı Sebahattin Pradavalı da soruyor: “Görev kimin? Kim bu mahalleye sahip çıkacak kurum?” diyor.
Başta Bandırma olmak üzere, ülke genelindeki kentlerin olsun, tarihi nesnelerle ilgili yüzyılı geçmişlerini gösteren, elde ettiği tarihi fotoğrafları sosyal medyada yayınlayarak güzel ve çok faydalı bir kültür hizmeti verdiğine inandığım Sebahattin Pıradavalı (70) özellikle daha düne kadar keman seslerinin, klarnet seslerinin yankılandığı, Roman vatandaşların yoğunlukta bulunduğu Çınarlı Mahallesi’yle ilgili sosyal medyada yazıp yayınladığı “şikayetname”yi aynen bu köşe yazımda misafir ediyorum:
Hele o toz, bor veya birkaç günden beri limanda tahliyesi yapılan demir-çelik sanayinde kullanılan ferro silika mangenez madeni tozu gibi oluyorsa…
Bor ve bazı maden tozlarından sonra ikinci tehlike ithal edilen tarım ürünleri…
*
Başta buğday olmak üzere arpa, mısır gibi tarım ürünleri ilaçlanmış olarak geldiği için açıkta kamyonlara tahmil-tahliyesi sırasında yoğun bir toz bulutunun ilk etkilediği meskenler Aşağı İstasyon semtindeki trenci lojmanları ile diğer bahçeli evler oluyor. Rüzgarın kuvvetine göre eğer o sırada özellikle poyraz sert esiyorsa o tehlikeli toz bulutları Paşabayırı ile Paşakonak mahallesine doğru gidebiliyor.
Yakında ‘Malta Parkı’ açılacak, orası da etkilenecek…
*
Rüzgarın, Batı yönünden esmesi halinde ise tam da kent merkezine doğru gelen zararlı toz bulutuna asit fabrikası baca dumanları da karışınca insan sağlığının “yok hükmünde” olduğu görülüyor. Liman stok sahasında tahmil-tahliyesi sırasında dökme şeklinde yapılan kimyevi maden tozunun kepçelerle yüklenmesi veya indirilmesi sırasında meydana gelen yoğun tozun insan sağlığı için çok tehlikeli olduğunu söylemeye gerek var mı…
Protokolün bazı başlıkları şöyle; “Sağlıklı ve Sürdürülebilir Kentleşme... Nitelikli Yapılaşma... Kültürel, Tarihi ve Doğal Çevre Değerlerinin Korunarak Geliştirilmesi... Ortak Denetim ve Teknik İş Birliği...”
İyi de, protokol olmadan bu konular gerçekleşemez miydi?
Görüldüğü gibi protokolün içeriği çok önemli konuları içeriyor.
Katılan oda ve kişiler de önemli. Neden önemli; çünkü protokolde hedeflenen hedeflerde kamu yararı esas alınıyor. Çünkü kentlerin oluşumu bu teknik odalarla yakından ilgili.
*
Bazıları şöyle:
Mimarlar Odası ile İnşaat Mühendisleri Odası Balıkesir Şubesi Bandırma Temsilcileri.
Hem de hak ederek giderdi.
3 golün sahibi ise ligde sadece 1 golü olan Hurşit’ti.
*
Bandırmaspor taraftarlarının hiç beklemediği bu netice önümüzdeki maçlar için “tehlike işareti” olabilir mi?
Bana göre olabilir.
Teknik direktör değiştirmek bir yere kadar faydalı olabilir. Ancak sahada olanlar oyuncularda iş... Hiç gereği olmayan pozisyonlarda geri pas hastalığı devam ediyor. Bir ara kaleciye kısa düşen pas az kaldı gole tahvil oluyordu. “Yarım penaltı” benzetmesi yaptığım kornerler pas olarak kullanılınca heba olup gidiyor.
*