Ara sıra hatırlattığımızda, AKP Hükümetinin, özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan'ın çok kızdığı ‘ekonominin önündeki riskler’, çok acele davranılmadığı takdirde, artık gerçek olmaya başlıyor. Yani, hükümet elini çabuk tutup bu riskleri ortadan kaldırmadığı takdirde, ekonomi için tehlike çanları çalmaya başlayacak.
Piyasaların ne kadar ‘kötü haberi algılamama’ tavrı olsa da, Haziran ayı bittikten sonra, riskler gerçek olmaya başlarsa, piyasaların havası, Hükümetin hiç tahmin etmediği kadar çabuk geri dönebilir. Bunun işaretleri de alınmıyor değil...
Aslında, sadece gerekli adımların çabuk atılması da yetmiyor, bazı alanlarda mevcut durumu bozacak eğilimlerden kaçınılması da şart. Neden mi sözediyoruz; örneğin önceki gün alınan akaryakıt bayi kárlarının artırılmasından söz ediyoruz. Hükümet akaryakıt bayilerini memnun etmek için, kár paylarını 2 cent artırdı. Ancak bu artış fiyatlara yansıtılmayıp, akaryakıttan alınan özel tüketim vergisi'nden (ÖTV) bunun karşılanması kararlaştırıldı. Küçük gibi gözüküyor ama akaryakıt bayilerine giden, ÖTV'deki bu indirim, bu yıl bütçeden 200 trilyonluk gelir kaybı anlamına geliyor.
IMF yönetimi Türkiye'nin 5'inci gözden geçirme için gereken adımları atmasını bekliyor. Gözden geçirmenin IMF yönetiminde konuşulabilmesi için, sosyal güvenlikle ilgili 4 yasanın çıkması gerekiyor. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, dünkü Bakanlar Kurulunda, 6'ıncı uyum paketinden sonra bu yasaların TBMM'de görüşülmesinin kararlaştırıldığını söyledi. Eğer içtüzük değişikliği yapılmazsa, ne kadar hızlı olursa olsun, bu yasaların çıkması 3-4 haftayı bulacaktır.
Ancak bu da yetmiyor... IMF Heyeti temaslarını bitirip Ankara'dan ayrılmadan, bütçenin tutturulması için, 700 trilyonluk ek kaynak getirecek önlem istedi. Öğrendiğimize göre, yapılan yazışmalar sonucu, ek kaynak ihtiyacı 250-300 trilyon düzeyine indi. Ancak yapılan son ÖTV indirimi, bu ihtiyacı yeniden artırdı. IMF şimdi, bu gelir kaybını karşılayacak, önlem ya da harcama kısıntısı da isteyecek.
PİYASANIN SİNİRİNE DİKKAT
Yapılacak işler bununla da sınırlı değil. Asıl tehlike toplu sözleşmelerden geliyor. Türk-İş Başkanı Salih Kılıç'ın belirttiğine göre bütçe imkanları bu yıl işçilere yüzde 4-5'lik zamma imkan veriyor. Kılıç, bunun baz olmayacağını hükümetin ‘siyasi tercih’ yapacağını belirtip, uzlaşma olmazsa ‘yasal haklarımızı kullanırız’ diyor.
Bu arada 4'üncü niyet mektubunun 18'inci maddesinin meali şu ki; Hükümet ‘gerçekleşen enflasyon’a göre zam yapamayacak, yapacağı zamlarda hedef enflasyon baz olacak. Memura hedef enflasyon kadar zam yapılabilecek, aradaki ücret farkı nedeniyle, kamu işçilerine memura kıyasla daha düşük oranda zam yapılması gerekecek.
İşte bugün hükümet Türk-İş'e teklifini sunacak. Zam oranının hemen kesinleşmesi beklenmiyor ama hükümetin yüksek zam verme imkanı da bulunmuyor.
İşte zam orarı kesinleşince, bu yaklaşık 500 trilyonluk ek kaynak ihtiyacına, memur ve işçiye verilecek zammın getireceği ek maliyetler de eklenecek.
Reuters'ın haberine göre, dün öğleden sonra faizde ufak kıpırdanma oldu, döviz alımı vardı. Bu hareketin sürekli olacağını, en azından şimdilik, zannetmiyoruz. Yani piyasalar hala olumlu haberleri satın almak taraftarı. Ancak kimse unutmasın ki; ekonomi hala bıçak sırtı dengedeyiz ve ‘kritik siyasi ve askeri kararlar’ın arifesindeyiz. Bu ortam ekonominin hassaslığını artırıyor.
Görüştüğümüz bir bankacı, dün öğleden sonraki faiz artışı ve döviz talebine, şimdilik kalıcı olarak bakılamayacağını ama artık Hükümetin gecikmesinin piyasaların sinirini bozmaya başladığının anlaşılması gerektiğini söyledi. Aynı bankacı, içtüzük değişikliği olmazsa, bu hareketin kalıcı olabileceğini hatırlattı.
Kısacası; risklerin gerçek olmasına artık çok az zaman kaldı. Bunlar, son uyarılar...