Paylaş
Küresel ekonomik krizle mücadelede en önemli avantajımız olarak öne çıkan bankacılık sektöre, önce “salma” gibi konulan şube vergisiyle huzursuz edildi, şimdi de sınırlama tartışmasıyla...
Olayın çıkış noktası ABD’de Başkan Obama’nın bankacılık sektörüne ilişkin uygulamaya koymayı düşündüğü mali plandan çıktı. Obama’nın böyle bir planı gündeme getirmesi doğal çünkü gerçekten de “devletin batmasına tahammül edemeyeceği kadar büyük banka” olmamasını istiyor. Aslında bununla birlikte özellikle aracı kurumların türev işlemlerini desınırlamak istiyor ve bence ABD’de mali kesimde çıkan büyük itirazlar da, daha çok bu noktadan çıkıyor.
Zaten krizin çıktığından bu yana, çıkış nedeni olarak göster ilen türev piyasalara artık çekidüzen getirilmesi öngörülüyordu. Mali piyasalar krizden çıkışta yeniden türev piyasaları kullanıp aşırı risk almaya başladılar ve bu işlemlere sınırlama gelmesini istemiyorlar ve o nedenle Obama’nın planına karşı çıkıyorlar.
Ancak ABD ile Türkiye’nin koşulları çok farklı. Bankaların toplam büyüklükleri de, mali sektörün derinliği de, enstrüman çeşidi de o kadar farklı ki...
Herşeyden önce 2001 krizinden sonra Türkiye’de bankacılık sektörü epeyce bir disiplin altına alındı ve küresel bolluk döneminin de etkisiyle, büyümesini de sağladığı için, bu disiplin içinde sağlıklı bir yapı kurulabildi. Ne kadar sağlıklı olduğunu küresel krizde de gördük.
Yanı sıra ABD’de sorun olan türev piyasaların Türkiye’deki hacmi çok düşük, yani sektörü riski atacak, dolayısıyla devletin buraya katkı yapmasını gerektirecek boyutlarda değil.
Babacan’ın hafta başında soru üzerine bankacılık sektörünü durup dururken huzursuz edecek böyle bir demeç vermesi, bence hataydı. Sorulara sadece “ABD’deki gelişmeleri izliyoruz” ya da “ABD ve Türkiye bankacılık sektörü farklı, ama oradaki gelişmelere de bakıyoruz” deseydi, böyle bir tartışma konusu bile olmayacaktı.
ASIL OLARAK BDDK’NIN İŞİ
Dün Babacan sorular üzerine, “Türkiye’de bugün yarın değil ama uzun vadeli bakış açısıyla bankacılıkta yurtdışına benzer sorunlar yaşanmaması için ne yapılabilir bakıyoruz, şu anda alınmış karar yok” diyerek, olayı yumuşatmaya çalışmış. Alınmış karar, atılmış adım olmadığını ancak bir süreç başlattıklarını, bunun sonunda uzun vadede ne yapılabilir buna bakacaklarını belirterek, yine hafta başında söylediğinden belli ki çark etmemiş görüntüsü vermeyi tercih etmiş.
Henüz çalışmanın ilk safhalarında olduklarını belirten Babacan, “ama bankaları sıkıntıya sokacak bir adım atmayız” demiş. Bankaların görüşlerine de açık olduklarını belirtmiş ve “İlla mevduat, illa yüzde 10 diye bir şey yok. Biz kendimiz için doğrusunu bulacağız” demiş.
Bence Babacan bu konudaki açıklamalarının sektörden tepki görmesi, Bankalar Birliği ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)nun bu konudaki tepkilerinin kamuoyunda yeralması nedeniyle bu yumuşatma yolunu seçti.
Aslında bakacak olursanız, bu konuda demeç vermesi bile bence hatalı. BDDK yönetimi, krizden önce de kriz sürecinde de, bu işi çok iyi idare etti. BDDK zaten sürekli dışarıdaki gelişmeleri takip ediyor, disiplinden uzaklaşılmasına izin vermiyor ve gerek gördüğünde zaten sektöre gerekli uyarılarda da bulunuyor. Yani bu iş asıl olarak bağımsız BDDK’nın işi...
Babacan ekonomiyi tümden etkileyen bu konuya elbette girebilir ama önce BDDK’ya sormalı.
Bence Ali Babacan, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak, sağlam unsurumuz bankacılıkla uğraşmak yerine, IMF anlaşması gibi temel konularda yoğunlaşmalı...
Paylaş