Paylaş
KÜRESEL piyasalarda çok yoğun yaşanacak bir haftaya giriyoruz. Bunun nedeni 16-17 Eylül’de ABD Merkez Bankası Fed’in yapacağı, sonunda faiz kararı çıkacak olan, toplantılar. Şimdiye kadar Fed’in faiz artışına başlayacağı hep konuşuldu ama ilk kez bu kadar yakınlaşmış görünüyor. Gerçi ay başında yapılan anketlerde artışa başlama ihtimali çok daha yüksek görünüyordu ama yeni haftaya girilirken ihtimalin yarı yarıya inmesi bile, hala yüksek bir oran.
Aslında herkes biliyor ki; bu hafta olmasa bile, en geç bir kaç ay içinde beklenen faiz artırımı gelecek. Yani yakında bu yeni trend başlamış olacak.
Dünyada en çok tartışılan da Fed faiz artışına başladığı zaman bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin etkilenme derecesinin ne olacağı. Herkes etkilenecek, gelişmekte olan ülkeler daha fazla etkilenecek bu kesin ama kim ne kadar etkilenecek, tartışmanın yoğunlaştığı nokta burası.
Uluslararası arenada Fed faiz artırımından en fazla etkilenecek ülkelerin başında Brezilya ve Güney Afrika ile birlikte Türkiye de sayılıyor. Hatta bir çok negatif faktörü sıralayarak, en fazla olumsuz etkilenecek ülkelerin başında Türkiye’yi sayan analistler de var.
Bu beklenti uzun zamandır satın alınıyor ve o nedenle Fed faiz artırdığı zaman artık piyasaların korkulduğu kadar etkilenmeyeceğini ve faiz artışına başlamasından çok hangi hızla artırmaya devam edeceğinin daha önemli olduğunu söyleyenler de var.
Dediğimiz gibi; Fed faiz artırımı uzun zamandır satın alınıyor ve bu nedenle özellikle gelişmekte olan ülkelerin para birimleri, dolar karşısında ciddi değer kayıplarına uğradı. Ulusal paraların değer kayıplarında tabi ki ülkelerin iç ekonomik ve siyasi koşulları da önemli oldu. İşte Türkiye bu iç koşullar nedeniyle diğerlerinden olumsuz ayrıştı.Bu nedenle TL dolar karşısında yılbaşından bu yana yüzde 23 civarında değer kaybetti, yani bu oranda devalüasyon oldu. Bu oran en yüksek oranlardan biri.
OLUMSUZ TABLO DEĞİŞMEDİ
Özetle; Türkiye uzun zamandır beklenen bu yeni küresel trendden en fazla olumsuz etkilenen ülkelerden biri oldu. Bunun nedeni hem iç siyasi karışıklıklar, hem de ekonomik dengelerde meydana gelen bozulma. Beklenen bu gelişmelere Hükümet hazırlık yapmadığı gibi, üzerine sürekli tekrarlanan seçimler, kurulamayan hükümetler ve iç çatışmalar eklenince tablo böyle oluştu.
Peki, bu olumsuz gelişmeler geride mi kaldı derseniz; bitmedi, aksine daha da kötüleşti ve tablo giderek ağırlaşmaya devam ediyor.
Fed faiz artışına, maalesef, en düşük döviz rezerviyle yakalanan ülkelerin başında geliyoruz. Merkez Bankası’nın hızlanan kur artışına karşı tek silahı faiz kaldı, onu da seçimler için hükümet baskısı altında kullanamıyor. Yani Merkez Bankası da gerekeni yapmadı. Ama belli ki yakında yapmak zorunda kalacak.
Beklentilere bakılınca; iç siyasi ve ekonomik beklentiler daha da kötüleşiyor. Bunun yanında dağılım tablosunda fazla değişiklik beklenmese de, seçimlerden hâlâ 1. Parti çıkması beklenen AKP’nin, seçim sonrası koalisyon niyeti hâlâ zor görünüyor. Üstüne üstlük AKP’nin yeni parti yönetimi tümüyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediği isimlerden oluştu, varolan denge bozuldu. Buna bakarak, AKP’nin şimdiye kadar güven vermiş, Ali Babacan gibi ekonomi kadrolarının artık etkin olamayacağını, milli görüş ağırlıklı, ekonomide müdahaleciliği savunan yeni bir ekonomik kadronun başta olacağını söylemek yanlış olmaz.
Özetle; Fed’in faiz artırım süreci başlıyor ve Türkiye bu sürece çok zayıf bir konumda giriyor.
Paylaş