Erdal Sağlam

Küresel ekonomi nereye, biz nereye?

19 Haziran 2017
KÜRESEL ekonomideki gelişmeleri, teknolojideki ilerleme ve buluşları izleyip, aynı zamanda içerideki haberleri okuyunca, sizin de içinize bir sıkıntı çökmüyor mu? Özellikle çocuğu olanlar daha çok kaygılanmıyor mu?

Geçen hafta WSJ’den aktarılan bir haberde ABD’de teknoloji şirketlerinin gelişmesi, diğer alanlara da el atarak ne kadar hızla büyüdükleri anlatılıyordu. Sadece bu haberi okuduğunuzda bile, birçok soru akla geliyor.

Şahsen; ABD’deki eski silah ve petrole dayalı sanayi ve buna bağlı yönetim yapısının değişmek zorunda kalacağını, Trump’un ancak eski sanayinin etkinliği için kısa bir nefes molası olabileceğini, “eskinin  kaybetmesinin kaçınılmaz olduğu”nu düşünüyorum. Yani ne kadar direnilse de, yeni çağın ekonomisinde teknoloji şirketlerinin baskın olacağı aşikar.

SUYUN AKIŞI BELLİ

Bununla birlikte, belki de gelecekte yaşayacakları sıkıntıları gördükleri için, son günlerde birbirlerine giren körfez ülkelerinin zayıflayacağı, mevcut yönetimlerin kalamayacağı artık açık değil mi? ABD’ye diyet borcu ödemek için yaptıkları silah anlaşmaları daha ne kadar ABD’deki eski sanayileri ve körfez ülkelerinin buna bağlı hükümdarlıklarını koruyabilir ki? Dökme suyla değirmenin dönmeyeceği artık açık değil mi?

Teknoloji şirketlerinin bu kadar büyümesi, 40-50 yıl sonrasını tahayyül ettiğinizde, size de yeni bir dünya düzenine, hatta “tek dünya devleti”ne doğru gidildiğinin işaretleri gibi gelmiyor mu?

Teknolojik gelişimin demokratik bir kültür üzerinde yeşerdiği ve yaşaması için bu iklimin devamını geliştirip koruması gerekeceğini de düşünüyorum. Bunun gelişmiş ülkeler üzerinden, özellikle ABD ve AB üzerinden, Türkiye’deki ekonomik ve siyasi yapının değiştirilip derinleştirilmesini de sağlayacağını, bizim üzerimizden Afrika ve sisteme dahil edilecek Asya ülkelerine doğru genişlemek zorunda kalınacağını tahmin ediyorum. Yani suyun akışı belli; bu akışı tüm ülke yönetimlerinin görüp, bizimki başta olmak üzere, bu suyun akışına karşı durmadan, suyun akışına uyumlu hareket etmeleri gerekiyor. Bu akışı göremeyen veya gördükleri halde kişisel nedenlerle direnenlerin, hem kendilerine hem halklarına kötülük etmiş olacakları açık değil mi?

HÂLÂ FAİZ MÜDAHALESİ KONUŞUYORUZ

Bu saydıklarım uzaktan görünen, henüz netleştirilemeyen büyük tabloya ait. Ama hayat devam ediyor ve günlük kaygılarla hareket etmek durumundayız. Ancak unutmayalım; tablonun tümünü görmeye çalışırsak detayları daha doğru okuyabiliriz.

Yazının Devamını Oku

Piyasalar eylüle kadar sakin seyir bekliyor ama...

15 Haziran 2017
DÜN açıklanan Amerikan Merkez Bankası (Fed) kararından sonra bugünkü Merkez Bankası toplantısından herhangi bir faiz değişikliği kararı beklenmiyor. Piyasaların özellikle eylül ayına kadar sakin bir seyir beklediğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla bankacılar da bu yaz, işlerine geri çağrılmadan, rahat bir yaz tatili beklentisi içinde.

Dün Fed’in kararı açıklanmadan önce belli olan ABD’deki tüketici fiyatları nedeniyle, doların değer kaybettiği, 3.50 TL’nin altına indiği görüldü. Bundan sonra Fed’in gece açıkladığı kararın detayları daha büyük önem kazandı. Fed’in faiz artışı konusunda bir endişe bulunmazken, yapılacak açıklamalarda özellikle üyelerin tahminleri ve likiditenin kısılmasıyla ilgili detaylar çok daha yakından izlemeye alındı.

Bugün toplanacak Para Politikası Kurulu’na ilişkin olarak ise piyasaların geniş bir mutabakat içinde oldukları görüldü. Yapılan tüm anketlerde Merkez Bankası’nın bugünkü toplantıda herhangi bir değişiklik yapmayacağı konusunda geniş bir mutabakat var. Örneğin Bloomberg’in, 6 yabancı 13 yerli, toplamda 19 kurumun katıldığı anketinde, 18 kurum geç likidite penceresi oranı dahil hiç bir faiz değişikliği beklemediğini belirtti. Kısacası; faizlerde değişiklik yapılmayacağı konusunda, görülmedik ağırlıkta bir mutabakat söz konusu.

Merkez Bankası bugün piyasalara sürpriz yapar mı tabi ki bilinmez ama ne olursa olsun, içeride temkinli tutumun devamı bekleniyor. Buna karşılık dün açıklanan Fed kararından sonra, tüm dünyada olduğu gibi içeride de, özellikle doların değeri konusunda bazı oynamaların olabileceği belirtiliyor.

Piyasalar Fed açıklamalarından çok güvercin bir ton sonucu çıkarırsa, dün 3.50’nin altına inen dolar kurunun biraz daha aşağı gidebileceği bile bekleniyor.

Aslında bakılırsa bankacılar bizim gibi gelişmekte olan tüm ülkeler için olumlu günler yaşandığını, bu olumlu havanın biraz daha süreceğini tahmin ediyorlar. Bunun nedeni de ABD ve Avrupa’da iyileşme beklentilerinin yavaş gerçekleşmesi ve buna bağlı olarak sıcak para akışının gelişmekte olan ülkelere devam edeceği beklentisi. Bu nedenle piyasalarda olumlu havanın devam edeceği beklentisinin hakim olduğunu söyleyebiliyoruz.

İÇERİDE SİYASİ ETKİ

Fed’in aralıkta faiz artırma kararı ve likiditede temkinli adımı devam ederse, yılın sonuna kadar sakinliğin devam etmesi beklense de, bankacılar içeride Eylül ayına kadar pozisyon alma eğilimini sürdürüyorlar. Dolayısıyla içerideki beklenti eylül ayından sonrasının belirsiz olduğu yönünde.

İçeride eylül sonrasına ilişkin belirsizlik beklentisinde kabaca; büyüme ve enflasyon tahminlerinin değişebileceği, mali disiplinle ilgili kaygıların biraz daha netleşmeye başlayacağı gibi ekonomik risklerin etkili olduğu söylenebilir.

Yazının Devamını Oku

Bu büyüme çok iyi ama sürdürülebilir mi?

13 Haziran 2017
TÜRKİYE ekonomisi ilk çeyrekte, beklentilerin çok üstünde, yüzde 5 oranında büyüdü. Bu ekonomi için çok olumlu bir haber ama mevcut koşullarda sürdürülebilir gözükmüyor.

2016’nın son çeyreğindeki yüzde 3.5’luk büyüme bile yüksek bulunurken, ilk çeyrekte büyümenin yüzde 5’e çıkması sürpriz oldu. Bu büyümede en olumlu unsur geçen yıl büyümeye negatif etki yapan ihracatın yeniden artışa geçmesi. İlk çeyrekte özel tüketim harcamaları yüzde 5.1 büyürken kamu harcamalarındaki artış yüzde 9.4’e çıktı. Bu dağılımın bize gösterdiği; büyümenin referandum öncesi KGF başta olmak üzere yüksek oranda artırılan krediler ile vergi indirimi gibi unsurlarla tüketimin aşırı artırılmasıyla bu noktaya gelindiği gerçeği. Bu değerlendirmeler de doğal olarak, ilk çeyrekteki yüksek büyüme oranının sürdürülebilirliğini de tartışmaya açıyor.

Maliye Bakanı Ağbal büyüme oranını değerlendirirken, “geçici vergi indirimleri, KGF, KOSGEB, prim ötelemesi, yatırım teşvikleri ve istihdam destekleri gibi teşviklerin ne kadar yerinde olduğunu göstermiştir” diye övünüyor. Halbuki tüm bunların normal ekonomi politikası araçları olmadığı açık.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise ikinci çeyreğe ilişkin öncü verilerin, daha yüksek büyüme gösterdiğini, Türkiye’nin yeniden yüzde 5’in üzerinde bir büyüme patikasına çıkarılabileceğini söylemiş.

İşte tehlike de burada; hükümet ilk çeyrek büyümesini belli ki sürdürülebilir buluyor, aynı politikalarla bunun daha da artırılmasını planlıyor.

Yapılan analizler, Şimşek’in dediği gibi, alınan önlemlerin yılın ikinci çeyreğinde de etkili olacağını, büyümenin yüksek çıkacağını gösteriyor. Ancak iktisatçılar, Hükümetin bunu fırsat bilip artık mali daralmayı başlatması gerektiğini düşünüyorlar. Ancak bu takdirde bütçe açığındaki büyümenin frenlenebileceğini, piyasa faiz oranları ve enflasyonun geriye çekilebileceğini düşünüyorlar.

Daha doğru bir tabirle, büyüme rakamlarına sevinen piyasa analistleri bunun sürdürülebilir olamayacağını görüyor; ileride büyük sıkıntılar yaşamamak için artık tedbirli davranıp usul usul frene basmak gerektiğini, aksi takdirde geçmişte de gördüğümüz aşırı ısınmanın risklerine maruz kalacağımızı düşünüyorlar.

Bence de yüzde 5 değil 4 büyüyelim, ama arabayı devirmeyelim..

“YAPAY KREDİ BÜYÜMESİ”

Yazının Devamını Oku

Ekonomik gidişatı büyüme ve bakan tercihleri belirleyecek

12 Haziran 2017
BİR yanda ekonomideki kırılganlıkların artması öte yanda yeni idari sisteme göre yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi; hükümetin önümüzdeki dönem uygulayacağı ekonomik politikayı bu çelişkide vereceği karar belirleyecek. Hem yeni kabine oluşumuyla, hem ekonomide açıklanacak yeni yol haritasıyla, bu tercihin nasıl yapıldığını göreceğiz.

Katar kriziyle birlikte yeni kabinenin açıklanmasının geciktiği söylenirken, gecikmeyle ilgili dillendirilen bir başka söylentide, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem siyasi hem ekonomik olarak, tercihlerini henüz belirlememiş olmasının” öneminden söz ediliyor. Haziran sonunda mevcut bakanların yol haritası önerileriyle gelmesi istenirken, böylece yapılacak tercihler için zaman da kazanıldığı, Erdoğan’ın dış politika ve ekonomide bu süre içinde kararını netleştirmesiyle birlikte, yeni yol haritası ve kabinenin de belli olacağı konuşulanlar arasında.

Cumartesi Hürriyet’te yer alan Nuray Babacan’ın “Ekonomiye 3 aşamalı plan” haberinden, yapılacak tercihlerin masaya yatırılmaya başladığını anlıyoruz. Son Bakanlar Kurulu toplantısında Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in detaylı bir brifing sunduğu, Erdoğan’ın ve bakanların ara girmesiyle sunumun uzadığı belirtiliyor. Bakanlıkların yılsonuna kadar 180 günlük, ardından 365 günlük ve üçüncü aşamada seçime kadar 300 günlük plan yapmalarının istendiği belirtilirken, kısa sürede vatandaşa değecek yatırımların öne alınması, acil olmayan kamu yatırımlarının ötelenmesi üzerinde mutabakata varıldığı bilgisi de ekonomi adına önemli. Bu bilgi Hükümetin ekonomik gidişat konusunda ayaklarının yere basmaya başladığının bir göstergesi olabilir.

Ancak haberden öğrendiğimiz kadarıyla cari açık ve yüksek faiz konusunda bir mutabakata varılamamış. Özet olarak aşırı büyüme hırsının cari açık ve faizleri yükseltip dengeleri bozabileceği, o nedenle kontrollü büyüme tercihinin gündeme geldiği gözüküyor. Ancak toplantıda düşük büyümenin halkın rahatsızlığında oynadığı rol ve esnafı olumsuz etkilemesi de gündeme gelmiş. Yani seçimi kazanmak için büyümenin yüksek tutulması ısrarı gözüküyor.

TERCİHE GÖRE BAKAN

Ekonomiyi yakından takip eden herkes, bu toplantıda hangi bakanın aşırı büyüme ve gaza basma görüşünde olduğunu, hangilerinin dengeli bir gidişattan yana olduğunu kestiriyordur. İşte burada temmuza kaldığı söylenen kabine değişikliğinde kimlerin ekonomiden sorumlu olacağı büyük önem kazanıyor.

Şöyle diyelim; bu 3 aşamalı planlar aşırı büyümeye dayalı hazırlanırsa bunu uygulayacak kabinede, söylendiği gibi, Ali Babacan’ın, hatta Mehmet Şimşek’in yer alması, alsa da etkili olması beklenmemeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan, pek tahmin etmiyorum ama, seçimlere giden süreçte yüzde 4 civarında bir büyüme, faiz ısrarı geride bırakma, OHAL başta olmak üzere normalleşmenin sağlanması gibi adımlar atacaksa, ancak o zaman bu bakanlar kabinede iş yapabilir.

Buna karşılık mevcut siyasi ve ekonomik gidişatı devam ettirme hatta daha da gaza basma tercihinde bulunacaksa Nurettin Canikli gibi isimlerin ağırlığının daha artması beklenmeli. Aşırı büyüme tercihi yapıp, piyasalara karşı yine şirin görünme yolu seçilirse, o zaman da mevcut ekonomi yönetiminde önemli bir değişiklik ihtiyacı olmayacaktır.

Bence bunlardan bağımsız olarak Katar krizinin alacağı şekil, ABD ve AB ile ilişkiler, küresel ekonomik sistemdeki sürprizler, siyaset ve ekonominin gidişatında belirleyici olabilir. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyüme konusunda vereceği karar ve bakan tercihleri de ekonomik gidişat için önemli ipuçları verecektir.

Yazının Devamını Oku

Dışarıdan politika faizi uyarıları gelmeye başladı

8 Haziran 2017
PİYASALAR Merkez Bankası’nın normal olmayan yollarla yaptığı sıkılaştırmayı tam kabul etmiş, buna göre davranmaya başlamışken, uluslararası kurumlardan “politika faizinde doğrudan artırıma ihtiyaç var” uyarıları gelmeye başladı.

Dün açıklanan OECD’nin Ekonomik Görünüm Raporu’nda enflasyon ve döviz kuruna bağlı risklerin devam ettiği belirtilerek, bu bağlamda politika faiz artırımı gerektiği belirtildi. Aynı raporda son dönemde alınan mali ve diğer önlemlerin kamu maliyesi ve kredi kalitesi üzerinde yaratacağı etkilerin de yakından izlenmesi gerektiğinin altı çizildi.

OECD Türkiye’ye ilişkin büyüme tahminlerini yükseltirken, son dönemde özellikle referandum öncesi alınan önlemlerin bunda etkili olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte aynı önlemlerin doğal olarak makro dengelerde yaratabileceği risklere de dikkat çekiliyor.

OECD büyüme tahminlerini yükseltirken, enflasyonla ilgili olarak da bu yıl sonu için tahmininin yüzde 10.7 olarak açıkladı. Dolayısıyla büyüme ile birlikte enflasyonda da yukarı yönlü bir gidişat söz konusu.

Aslında OECD’nin dünkü uyarıları uzun zamandır içeride de dile getirilen uyarılar. Özellikle KGF kredilerine ilişkin kaygılar, bankaların kredi hacimleri arttıkça daha da büyüyor. Bankacılar, bazı batık kredileri bu imkanla çevirdikleri için, bu uygulamadan memnun görünüyorlar ancak sonunda çıkacak faturanın hem Hazine’ye hem bankacılık sistemine önemli faturalar çıkarmasından tedirginler.

Bunun yanında referandum öncesi alınan mali tedbirlerin gelir azaltıcı ve gider arttırıcı etkileri iç piyasalar tarafından da dikkatle izlenmeye başladı. Mali disiplinle ilgili kaygılar artarken, Maliye Bakanı Naci Ağbal kendini, sık sık mali disiplini koruyacaklarını dile getirmek zorunda hissediyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan başta, hükümetin tüm üyelerinin büyümenin arttırılması konusunda ısrarcı görünmeleri, mali dengeleri bozabilecek yeni kararlar alınabileceği konusunda da bir tedirginlik yaratıyor. Son dönemde sağlık ve müteahhitlik başta olmak üzere, ödenmeyip biriken kamu yükümlülüklerinin artması da dikkat çekmeye başladı.

AB’NİN DIŞ FONLAMAYA İLİŞKİN YARATACAĞI RİSK

Ekonomik dengelerdeki bu riskler özel sohbetlerde zaten konuşuluyordu ama resmi raporlara girip dile getirilmesinin başladığını görmek ilginç bir gelişme. OECD’nin ardından diğer yabancı kurumlardan, özellikle de reyting kuruluşlarından bu yönde gelecek eleştirilerin artması beklenebilir.

Ekonomik dengelerin yanında Türkiye’nin dış politikasındaki gelişmeler de giderek daha fazla tedirginlik yaratmaya, olası gelişmelerin ekonomiye etkisinden de korkulmaya başladı.

Yazının Devamını Oku

Yüksek enflasyonda hesaplar karışmış görünüyor

6 Haziran 2017
DÜN açıklanan mayıs ayı enflasyon verisiyle birlikte, bir önceki aya göre çok küçük bir düşüş sağlandı ancak enflasyon yine beklentilerin üzerinde çıktı. Tüketici fiyatları mayıs ayında yüzde 0.45 artarak yıllık bazda yüzde 11.7 oldu. Nisan sonu itibariyle yüzde 11.9 ile son dönemin en yüksek seviyesini gören yıllık enflasyonda, mayıs sonunda ancak binde 2’lik gerileme sağlanması, bundan sonrası için hesap ve beklentileri de karıştırdı.

Analistler, yeni endeks nedeniyle hesaplarda bazı karışıklar, iniş çıkışlar olduğunu belirterek, tahminin zorlaştığını söylüyorlar. Buna karşılık yıl sonu itibariyle Merkez Bankası’nın hedefi ve yüzde 8.5’lik tahmininin epey üstünde bir rakam göreceğimiz kesin. Ancak yıl sonu tek haneli rakamlara inip inmeyeceğimiz yine tartışma konusu.

Yabancı banka analistlerinin yorumlarının da birbirlerinden farklı olduğu görülüyor. Örneğin Nomura iktisatçıları, enflasyonda en yüksek oranın geride kaldığının artık onayladığını belirtip, yıl sonunda yüzde 9.5 civarında bir rakama inilmesini bekliyorlar.

Goldman Sachs Ekonomik Araştırma raporuna göre ise bu yıl enflasyon iki kez zirve görecek, bunlardan ilkini nisan sonunda atlattık. Goldman Sachs, eylül ayı sonunda ise yıllık enflasyonun yüzde 13’e yaklaşarak, bu yılki ikinci zirvesini göreceğini tahmin ediyor. Ancak yılın son çeyreğinde enflasyonun geri gelmeye başlayacağını ifade ediyor.

Şahsen, yerli ve yabancı banka analistlerinin, çeşitli nedenlerle tahminlerini düşük tuttuğunu sanıyorum. Özel sohbetlerimizden de piyasa oyuncularının, yıl sonunda da enflasyonun çift hanede kalmasına hazırlıklı olduğunu biliyorum.

Çekirdek enflasyonun kur geçişkenliği devam etmesine rağmen yüzde 9.4 ile yatay kalması dikkat çekti. Bu durumun büyük oranda sabit ağırlık uygulamasına geçilen metodoloji değişikliğinden, giyim ve ayakkabı grubunun yarattığı etkiden olduğunu savunan analizler var.

Yıllık üretici fiyatları endeksi ÜFE’deki son bir aylık düşüş ise 1 puanı buldu. Nisan sonunda yüzde 16.4 olan ÜFE artışları mayıs sonunda yıllık yüzde 15.3’e geriledi. Petrol ve enerji fiyatlarındaki düşüşün maliyet etkisini azalttığı görülürken,  buna rağmen ÜFE’deki yüksek seyrin devam etmesi nedeniyle, çekirdek enflasyonda da önemli bir düşüş beklenmediği kaydediliyor.

MERKEZ BANKASI TAVRI SÜRERSE

Endeksteki metodoloji değişikliğinin mayıs ayında yıllık gıda enflasyonunu artırıcı etki yaparken, giyim ve ayakkabı grubunun yıllık enflasyonu düşürdüğü, bunun da beklentilerin altında kalan çekirdek enflasyona kıyasla beklentilerin üstünde gerçekleşen gıda fiyatlarını açıkladığını belirten analizler bulunuyor. Aynı nedenle gıda enflasyonunda yaz aylarında olumlu baz etkisiyle oluşabilecek düzeltmenin beklenenin altında kalabileceğini ve manşet enflasyonun çift hanede kalabileceği tahminleri de yapılıyor.

Yazının Devamını Oku

Yabancı sermaye olmadan ekonomi sıçrayamaz

5 Haziran 2017
HÜKÜMET son günlerde 2017’nin ekonomide sıçrama yılı olacağını sürekli söylüyor. Türkiye’nin kıt olan tasarrufları hemen artmayacağına göre yabancı sermaye olmadan bu mümkün değil. Son yabancı sermaye verilerine bakınca, bu gidişle ekonomide sıçramanın hayal olduğu ise açıkça gözüküyor.

Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) hafta sonunda yayımladığı “Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Raporu” tabloyu ortaya koyuyor. Uluslararası doğrudan sermaye girişi 2016’da küresel daralmanın çok ötesinde, yüzde 30 daralmış. Net doğrudan uluslararası yatırım girişindeki düşüş yüzde 44 olmuş. İlk üç aylık veriler de aynı eğilimi gösteriyor; Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye girişi azalmaya devam ediyor. Bunun siyasi ve ekonomik nedenleri belli, bunların değiştirilmesi iradesi de gözükmüyor.

Buna karşılık son 10 yılda Türkiye’ye giren 110.7 milyar dolarlık doğrudan yatırımın yüzde 72’si, neredeyse her gün kavga ettiğimiz Avrupa ülkelerine ait. Stok sayı olarak Almanya sermayesi, son 10 yılda en fazla yatırımda Hollanda açık ara önde. Bu veri de kavgaların nelere yol açabileceğini gösteriyor...

TÜRMOB Başkanı Masis Yontan tarafından sunulan raporda, 2011’den sonra özelleştirme portföyünün hız kesmesiyle girişlerde bir azalma olduğu,  düşüşte son dönemde siyasi gelişmelerin etkisinin büyük olduğu belirtiliyor. Türkiye’nin doğrudan yabancı sermaye çekişinde AB çıpasının çok önemli olduğu, bu gevşedikçe girişin azaldığı kaydediliyor. Son yıllarda siyasi sistemle ilgili tartışmalar, 16 Nisan’daki referandum sonuçlarının Batı’da demokrasi ve hukuk temelinde Türkiye’ye dönük negatif algı oluşturduğunun, bunun da Türkiye’ye olan ilgiyi azaltmaya devam ettiğinin altı çiziliyor.

Komşularla yaşanan sorunlar ve bölgemizdeki sıcak savaşın yol açtığı olumsuz koşulların Türkiye’de sıfırdan yatırım konusunda yatırımcılarda caydırıcı olduğu kaydedilen raporda. “Yaşanan sıkıntıların ulusal ekonomi üzerinde yol açtığı olumsuzluklar yüzünden mali yapısı bozulan ve fiyatı ucuzlayan yerli firmalara yönelik dış alıcı talebinin canlı olduğu dikkat çekiyor” deniliyor.

ÜÇTE BİRİ GAYRİMENKULDEN

Türkiye’ye uluslararası doğrudan yatırım girişlerinin dağılımına baktığınızda ise kalıcı iş yaratmayan alanlardan olan gayrimenkulün payının arttığı açıkça gözüküyor. Örneğin 2011’de 16.2 milyar dolarlık doğrudan yatırım girişinin sadece 2 milyar doları gayrimenkule ait iken, 2016’da 12.3 milyar dolarlık girişin 3.9 milyar doları gayrimenkule ait. Neredeyse toplam girişin üçte biri...

2017 ilk üç aya baktığımızda da tablo aynı. Toplam 2.8 milyar dolarlık girişin 1 milyar dolarını aşkın tutarı gayrimenkule ait.

Kısacası; yabancı sermaye girişi çok azaldı, azalan girişte tek defalık alıma dayanan gayrimenkulün payı çok arttı. Doğrudan yabancı sermayenin asıl fonksiyonu, ülkenin üretimini artırmak, milli gelirini yükseltmek, iş imkanı yaratmasıdır. Türkiye gibi tasarruf oranları düşük ülkeler için bunun hayati önemi var. Ayrıca cari açığın kalıcı olarak düşürülmesi için de kalıcı üretim yapıp, ihracata katkı yapan sanayi kuruluşlarının oluşumu önemli.

Yazının Devamını Oku

Bio startup programıyla 3 proje ABD’ye gidecek

1 Haziran 2017
MSD ile TEPAV’ın ortak programı olan BİO Start-up yarışmasının bu yılki kazananları ve San Diego’daki BİO Konferansı’na gidecek 3 startup belirlendi.

Yarışmayı izleyip, projeleri dinlemenin, ülkenin geleceğine olan umudu artırdığını kesinlikle söyleyebilirim. Geçen hafta yapılan BİO startup yarışma programına 14 proje katıldı. Seçici Jüride 9 Eylül Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi DEPARK Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Özgeren, MSD Türkiye Sağlık Politikaları ve İletişim Direktörü Deniz Big Öncel, TEPAV İnovasyon Çalışmaları Program Direktörü Selin Arslanhan Memiş, Sabancı Üniversitesi Patent Vekili Mustafa Çakır ve TOBB ETÜ TTO Direktörü Hakan Kızıltoprak yer aldı.

Yarışmacıları sunum için hazırlayan Viveka uzmanlarının yarışmacılar kadar heyecanlı olduklarına, MSD yetkililerinin daha fazla startup’ı ABD’ye götürebilmek için nasıl ek kaynak bulmaya çalıştıklarına bizzat şahit oldum.

Umarım; birkaç kişinin iyi niyetli çabalarıyla bu yıl ikincisi yapılan BİO startup programı geleneksel hale gelir, plansız yüklü kamu harcamaları bu tür doğru projelere aktarılıp, kapsam genişletilir. Geçen yıl seçilen startup’ların bu sayede aldıkları iyi sonuçları örnek sayabiliriz.

Program adına konuşan TEPAV Direktörü Selin Arslanhan Memiş, Türkiye’ deki startup’lar kadar küresel teknolojik dönüşümü ve değişen pazarı yakından takip edip uygulayabilen başka bir aktör bulunmadığını söyledi. Dünyadaki değişen iş modellerine göre artık büyük şirketlerin inovasyonu kendi içlerinde yapamadıklarını, startup’larla yapabildiklerini kaydeden Memiş, Türkiye’deki startup’ların dünyadakilerle aynı yere baktıklarını ama bizdeki desteğin yetersizliğini değindi. Sanayide dönüşüm ve yeni teknolojiler için Türkiye’nin tek şansının startup’lar olduğunun bilinmesini istedi.14 yarışmacı arasında ilk üç sırayı alan startup’lar ve projeleri şöyle:

İNİTİO:Yerel ilaç endüstrisi için tek kullanımlık ürünler ve test hizmetleri geliştiriyor. Diğer üreticilerin karşılaştıkları yüksek üretim için altyapı maliyeti, yüksek malzeme maliyeti, personel maliyeti, laboratuvar ve sanayi üretim teknikleri farklılıkları ve çok yönlü cihaz eksikliği sorunlarına; ilaç sektörü için çok yönlü 3D hücre kültür laboratuvarları geliştirip, bu laboratuvarlarda düşük maliyetli üretim ve altyapı, malzeme ve personel maliyetinde iyileştirme ile çözüm getiriyor. ABD’den patent almışlar.

RS RESEARCH: Polimer teknolojisini kullanarak yeni bir nanotıp platformu geliştirmişler. Bu yenilikçi ilaç taşıma platformu ile kanserin tedavi edilmesi amaçlanıyor. Bu tescilli ilaç dağıtım platformu, ayarlanabilir polimer ve biyolojik olarak parçalanabilir ilaç bağlayıcılardan oluşuyor ve hedefleme üniteleri ile özel tasarımlar sağlıyor. Ayrıca, bu platform sayesinde, sadece belirli hücre değil; hızlı üreyen tüm hücreler etkileniyor.

GENZ İYOTEKNOLOJİ: Meme kanseri için erken teşhis ve hasta takibi sağlayan genetik bir test üretiyor. GENZ Kanser genetik taraması, kişinin tükürük örneğinin alınıp laboratuvara getirilmesinden sonra kişinin DNA’sının elde edilip bilinen mutasyonların denendiği ve bunlara yönelik hazırlanmış bir biyoenformatik raporu. Bu rapor kişinin doktoruna gönderilerek kişiye özel tedavi planlamak için klinikte kullanılıyor. Bu test, Türkiye’deki 3. nesil sistemler ile çalışan ilk genetik test olmasının yansıra; GENZ kanser ön taraması için en hızlı (5 gün) ve en ucuz (kurulum sermayesi gerektirmiyor ayrıca yerli üretim olduğundan vergi indirimleri var)  test üreticisi. Ayrıca GENZ, Türkiye, Ortadoğu ve MENA genetik havuzu için özelleşen ilk üretici şirket.

Yazının Devamını Oku