Peşin hükümlüyüz, bari jüri sistemine geçelim

BAKANLAR Kurulu’nda değişiklik beklentisi ayyuka çıkmış iken...

Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın hayırlı cuma gününde bir araya gelecekleri tek mekán olan Anayasa Mahkemesi’nin yeni bina açılış törenine uğradım.

Gerçi Bakanlar Kurulu aynı kaldı ama Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın uyarılarını çok ciddiye aldım.

Hatta, Kılıç’ın iki bilimsel tespiti, hani derler ya, bendenizin naçiz duygularına tercüman oldu:

1) Haşim Kılıç dedi ki:

"Her önemli davada yargı siyasi düşüncelerle kuşatılmakta, mahkeme hákimlerinden önce, medya ve siyaset dünyasının yargıçları kararlarını vererek davayı sonuçlandırmaktadır. Mahkemeleri yönlendirme ve etkileme çabaları ile hákimlerin ve savcıların özel hayatlarının didiklenerek vicdani kanaatlerinden uzaklaştırma gayretleri suçtur. Savcılarımızın işlenen bu suçlara karşı hareketsizliği düşündürücü ve üzücüdür."

Ben de diyorum ki, ne yazık ki Haşim Bey çok haklı...

Davalar üzerinden yaratılan siyasi zıtlaşma Türkiye açısından yeni değil.

Yassıada yargılamalarından, Susurluk soruşturmasına kadar...

Görülen her büyük ve siyasi dava bu ülkeyi böldü, asgari iki cephe doğurdu.

AKP’ye kapatma davasında hukuka söven Başbakan, bugün Ergenekon’un savcısı...

Kapatma davasını haklı bulan Deniz Baykal, Ergenekon’un avukatı.

Dahasını söylemeye gerek var mı?

Demek ki yargı ne yapsa, ne dese, hangi kararı verse fark etmeyecek...

Üzerindeki baskı azalmayacak, itibar kaybı mukadder.

2) Haşim Kılıç dedi ki:

"Yargı kararı olmadan suçlu ilan edilen insanların onurları yok edilmektedir. Bu bir insanlık suçudur. Yasaları uygulama aşamasındaki özensizlikler insanların haysiyet ve şerefi üzerinde onarılması güç yaralar açmaktadır. İnsan onuru ve kişi dokunulmazlığı, insan hakları sisteminin ve insan hakları bildirilerinin en önemli dayanağı ve Anayasa’nın da üstünde yer alan tek değerdir. Yok edilen insanlık onurunun doğurduğu öfke, demokrasiden ve hukuk devletinden intikam alma duygusuna dönüşmeden gerekli olan her türlü düzenleme acilen yapılmalıdır."

Başkan Kılıç yine haklı...

Hele son cümledeki "intikam" vurgusu son derece yerinde. Düşünün ki, 28 Şubat’ın mağdurları bugün iktidarda ve kendilerine zamanında reva görülen muamelenin daha beterini Ergenekon zanlılarına uyguluyor.

Ya devir değişirse, bugünün mağdurları farklı mı davranacak, hiç sanmıyorum.

Açıkçası, bu ülkede hukukun geleceği konusunda iyimser olmak pek kolay değil.

Ben dahil herkes kendisine Müslüman, kendisine yetecek kadar demokrasi istiyor.

O yüzden diyorum ki...

Madem ki peşin hükümlerden vazgeçemiyoruz, o zaman jüri sistemine geçelim. Mevcut hukukumuzu, siyasi eğilimlere uygun hale getirmek için sağını solunu çekiştirmekten, hákimi, savcıyı iğdiş etmekten kaçınalım.

Gidelim jüriye soralım, "Suçlu mu, suçsuz mu?" diye...

"Suçlu" derse sallandıralım gitsin...

Ne yani, asmayıp besleyecek miyiz netekim!

İki başlık fazla açsalar daha iyi

AB ile müzakerelerden sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış’a "Limanları açmamız için tanınan sürenin bir yıl uzatılacağı" haberlerini sordum. "Bana bu konuda resmi veya gayri resmi herhangi bir haber gelmedi" yanıtını aldım.

Başmüzakereci Bağış’ın yakın çevresiyle paylaştığı değerlendirmeyi de aktarayım:

"Türkiye açısından daha iyi seçenek, limanların açılmaması nedeniyle askıya alınan 8 başlıktan bir-iki tanesinin jest olarak masaya gelmesidir. Bir-iki başlığın daha açılması, müzakereleri hızlandırır."
Yazarın Tüm Yazıları