Hakkári’nin çöpü Diyarbakır’ın tifosu

ANKARAYİNE Talabani, yine PKK, yine ateşkes. Bu üç sözcüğü kaç kez birlikte kullandım, ben bile unuttum.

Talabani ilk ateşkese (1993) aracılık ettiğinde Kuzey Irak’ta Barzani’ye karşı zemin kazanmaya, palazlanmaya çalışan Kürt lideriydi, bugünse Irak Devlet Başkanı. Abdullah Öcalan o tarihte bölgenin en güçlü ordusuna karşı cephe savaşına hazırdı, artık İmralı’da mahkûm.

Yanlış ortak (Suriye ve Saddam), yanlış düşman (Türkiye) ve yanlış hesabın sonu belli ki hüsran. Buna karşılık doğru ortak (ABD), doğru düşman (Saddam) ve kıvrak politikanın yarattığı izzet, ikram ile ikbal merdiveni de ortada!

* * *

Hürriyet Gazetesi 18 Mart 1993 tarihli yazı işleri toplantısını ateşkes vesilesiyle Diyarbakır’a taşıdı. Editörler, yazarlar kente dağıldı, yerel kanaat önderleriyle buluştu.

Bendeniz coğrafyanın yabancısı sayılmadığından kaytardım, Kaburgacı Selim Usta’ya kaçtım.

Masalardaki tenhalığı önce ramazana yordum, sonra tifo salgınını duydum.

İçme suyuna karışan kanalizasyon yüzünden çoluk çocuk yüzlerce kişi hastanedeydi.

Akşam erken indi Diyarbakır’a ve Hürriyet ekibi Demir Otel’de dönemin OHAL Bölge Valisi Ünal Erkan’ın iftar sofrasına kuruldu. Bölge vekillerinden Leyla Zana ve Hatip Dicle de davetliydi.

Sohbet döndü dolaştı tifo salgınına geldi.

Vali Erkan, yanında oturan Diyarbakır vekili Zana’ya takıldı:

- Memleket meseleleri de önemli tabii, ama biraz da bu kentin altyapı sorunlarıyla ilgilenseniz.

Zana’nın yanıtı çok düşündürücüydü:

- Sayın Valim, can güvenliği her şeyden önce gelir.

(Bu sohbet için hafızama güvenmedim. Zeynep Göğüş’ün 19 Mart 1993 tarihli yazısını yeniden okudum)

Doğruya
doğru, can güvenliği o günlerde Diyarbakır’da hakikaten akla gelen ilk sorundu.

Kamu görevlileri PKK yüzünden karanlık basınca sokağa çıkamıyor, eli satırlı Hizbullah katilleri kentte terör estiriyor, devletin gölgesinde dolaşan çeteler adam kaçırıyor, öldürüyordu.

Ama Leyla Zana’nın radarına yakalanmayan insan hakları ihlalleri, can güvenliği kazaları, siyasi kurbanlardan çok daha fazla hasar yaratıyordu.

Örneğin çeşme suyuna karışan kolibasili, bostanların atık suyla beslenmesi, yağlı sanılan ama kirli Hevsel marulu, tim mermisinden, Kaleş kurşunundan daha az tehlikeli değildi.

Üstelik çözümü Kürt sorunundan çok daha basitti! Yeter ki önemseyen, niyetlenen çıksın.

* * *

Celal Talabani’nin ateşkes ilanını duyunca Apo’yu... Hakkári’de askerin çöp topladığı haberini okuyunca Diyarbakır tifosunu hatırlamam bu yüzden. Serbest çağrışım yani.

Kürt belediyelerde yaklaşık on beş yıldır yabancıya oy çıkmıyor.

Beyaz Türklerin büyük kentleriyse o kadar süredir Refah-Fazilet-AKP çizgisine teslim.

İstinası mutlaka vardır ama gördüğüm o ki Kürt başkanlar hemşerilerine hizmette aciz.

Buna karşılık büyük kentlerdeki belediyeler, AKP’ye oy depoları yarattı.

Güneydoğu’da halktan kopan başkan örgüte yaslanıyor. Oysa büyük kentlerde belediye hizmeti yoluyla seçmen tabanı genişleyen AKP merkeze kayıyor. Birlikte yaşıyorsak, herkes birbirinin seçiminden ders çıkartmalı, öyle değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları