Oyun kurulumunda sık sık En-Nesyri’yi sol kenara, Tadic’i ortaya yaklaştıran sarı lacivertliler, beklerde ise Oosterwolde’yi daha geride, Osayi-Samuel’i daha ileride konumladı. Bu yapı, Göztepe geride beklese daha etkili olabilirdi ancak adam adama temaslı ve sert baskı yapan İzmir ekibi, oyunu geniş bir alana yaydı ve Fenerbahçe’nin istediği futbol sahaya yansımadı. Osayi-Samuel’in arkasında bıraktığı alandan 5, 10, 18 ve 30. dakikalarda tehlikeli gelen Stanimir Stoilov’un öğrencileri, bunların sonuncusunda golü de buldu ancak VAR’ın uyarısıyla oyun, sarı lacivertlilerin lehine faul ile başladı.
BASİT BİR SAVUNMA HATASI
Jose'nin oyun planında, Nijeryalıyı sağ kenar savunması Djalma-Miroshi arasına kaçırmak vardı. 44. dakikada ilk kez bu alandan geldiler, 2 dakika sonra En-Nesyri’nin pasında Osayi-Samuel’in koşusu penaltıyı ve golü getirdi. Djalma’nın son anda kafasını diğer tarafa çevirmesi, yapılmaması gereken bir basit savunma hatasıydı. Göztepe, golün şokunu atlatamayıp fiziksel olarak birkaç dakika düşünce Fenerbahçe’nin maç önü planı işlemeye başladı. Önce En-Nesyri, Tadic, Dzeko üçlüsü net pozisyona girdi, hemen ardından Szymanski’nin ortasında Faslının soğukkanlı kafası farkı 2’ye çıkardı
STOILOV TÜM RİSKLERİ ALDI
İzmir ekibinin, skor olarak gerideyken aynı fiziksel direnci ikinci yarıda göstermesi kolay değildi. Maç adım adım sarı lacivertlilerin istediği yapıya dönerken kornerden gelen Koray Günter golü, oyunun şeklini değiştirdi. Stoilov hamleleriyle tüm riskleri aldı, Mourinho’nun buna cevabı savunmayı güçlendirmek oldu. Son anda ceza sahasına atılan bir serseri topta Fenerbahçe stoperleri üst üste hatalar yapınca, Romulo’nun köşeye bıraktığı top skora dengeyi getirdi ve maçın sonucunu belirledi.
Okan Buruk’un Galatasaray’ı, şampiyon olduğu iki sezonda da Süper Lig’e 2’de 2 ile başlayamamıştı. 2022-2023’te 2. hafta Giresunspor mağlubiyeti, geçen sezonun açılışında ise Kayserispor beraberliği vardı. Ali Çamdalı’nın maç önü kurgusu başarılıydı. Sarı kırmızılıların merkezdeki ikilisine adam adama baskı, sahanın ortasını kalabalıklaştırıp rakibi kenarlara yönlendirme. Buruk ise Konyaspor’un zayıf karnı olarak Guilherme’yi belirlemiş, takımına kısa ve uzun toplarla Barış Alper’i Brezilyalıyla birebir bırakma direktifi vermişti.
DERSLiK BiR GOL ATTILAR
İlk 22 dakikada Galatasaray lehine yazan 6 korner, % 65’lere varan topa sahip olmaya rağmen sarı kırmızılılar adına rakip ceza sahası içerisinde bir üstünlükten bahsetmek mümkün değildi. 41. dakikaya kadar Mertens ve Aleksic’in yerden ceza sahası içerisine gelen paslara vuruşları dışında taraftarı heyecanlandıran bir an da yoktu zaten.
Devrenin son 5 dakikası ise oyunun aksine 2 gole sahne oldu. Sarı kırmızılılar derslik bir gol attı. Barış Alper’in Mertens ile orta sahada ikiye biri, İcardi’nin doğru çapraz koşusu ve içeriye çıkardığı müthiş top ve Kerem Aktürkoğlu’nun boş kaleye bırakışı kusursuzdu. Ali Çamdalı, Kerem’i takip etmeyen Ndao’ya soyunma odasında sitem etmiştir sanırım.
BiREYSEL KALiTEYLE SKORA GiDiYOR
Birkaç dakika sonra, golü atan Kerem topu taca bırakmak isterken arkasındaki Konyasporluyu görmeyince, sol kanattan gelişen atağa düzgün bir vuruş yapan Oğulcan Ülgün skora dengeyi getirdi.
Galatasaray, oyunda zorlandığı anlarda bireysel kaliteyle skoru alabilen bir takım. İlk yarıdaki kornerlerden tehlike yaratılamamasının ardından 59. dakikada bir kornerin dönüşünde topu önünde bulan Barış Alper, 0.08 gol beklentisiyle vurduğu şutta takımını tekrar öne geçirmeyi başardı. Bu şut, maçın son dakikalarına kadar sarı kırmızlıların ikinci yarıda kaleyi yokladığı tek denemeydi.
Haftalar ilerledikçe ve şampiyonluk yolundaki rakipleri Konya’ya geldikçe bu galibiyetin önemi daha iyi anlaşılacak.
Kendimi Abdullah Avcı’nın yerine koyuyorum. Sürekli tepki, yan pas vurgusu, oyun eleştirisi. Huzurlu bir ortam var mı? Yok. Teknik adam olarak istediğin zamanı, kurguyu bulabiliyor musun? Hayır. Bu kadar transfer varken sabır, zaman istemek hakkı mı? Hakkı.
Sonra bir de kendimi Trabzonspor taraftarının yerine koyuyorum. Saha içinde bir umut, bir işaret, bir heyecan bekler miyim? Beklerim. Oyunun daha iyiye gideceğine inanmak için bir dala tutunmak isterim. Şu anda, iki ay sonraki oyunu beklemem belki ancak oyunun gelişeceğine dair beni inandıracak bir gösterge arar mıyım? Ararım.
İLK YARIDA 0.01 GOL BEKLENTİSİ
Rapid Wien karşısında bordo mavi renklere gönül verenlere bu heyecanı hiç yaşatamadı Abdullah Avcı’nın öğrencileri. Lundstram-Okay-Ozan üçlüsü ilk maça göre oyunu tutma adına belki daha iyi mesajlar verdi, evet ama ön tarafta çoğalma ve pozisyon üretme konusunda da bir o kadar eksik kaldı.
İlk yarının yıldızı tartışmasız Uğurcan Çakır. Kalesinde gördüğü 0.74 gol beklentisine rağmen soyunma odasına gidene kadar skoru golsüz tutmayı bildi bordo mavililerin file bekçisi. Trabzonspor’un ürettiklerine bakınca ise tek bir Lundstram şutu ve 0.01 gol beklentisi vardı istatistik kağıdında.
AVCI RİSKLERİ ALDI AMA...
Trabzon’da ikinci yarıda işlerin bordo mavililerin lehine dönmesi, tur da sadece bir gol gerideyken soyunma odasından dönüşte başka bir 45 hayalini canlı tutuyordu. Nwakaeme 60. dakikada Ozan Tufan yerine girmek için kenara gelirken, artık yeni bir düzene geçmenin zamanı geliyordu. Abdullah Avcı sonrasında riskleri aldı, tek gol üzerinden turun içerisinde kalınacak o ana inandı.
Artık o son hamlenin yapılacağı anda ise Rapid Wien’in golü geldi ve Avrupa Ligi kapıları kapandı. Bordo mavililerin maçtaki en önemli başarısının 77 dakika oyunu 0-0 tutmak olduğunu düşününce, önümüzdeki dönem için olumlu bir tablo çizmek pek kolay olmuyor.
Kadıköy’deki maçın künyesine bakınca belki 3. ön eleme turu yazıyordu ancak sahadaki oyun ve iki takımın seviyesi, bir Şampiyonlar Ligi grup maçını andırıyordu. Lille, topla çıkma beceresi yüksek takım. Zaman zaman De Zerbi’nin Brighton’ını andıran soğukkanlılıkla ve sakinlikte baskıyı kırmayı başarıyorlar.
SAVUNMADA DA SINIFI GEÇTiK
Böyle bir takıma karşı nerede, nasıl baskı yapacağınız çok önemli. Mourinho’nun stratejisi de bunun üzerineydi. Birebirde geçilme. Doğru baskı yap, topu alamazsan 15-20 metre geriye gel ve o hattı savunmaya sıfırdan başla. 22. saniyedeki Dzeko kafasından sonra 29 dakika oyun dengede gitti. Lille topa biraz daha fazla sahip olan ve oyunu istediği gibi yöneten taraftı. Ta ki Mert Müldür’ün rakibin topla çıkarken yaptığı hata sonrası kazandığı faule kadar. 29-32. dakikalar arası üst üste kornerler ve hepsinden şutlar (Szymanski-Mert Hakan-İsmail) ile baskıyı hissettirdik. Sonrasında da Saint-Maximin top sürmeleriyle rakibin gardını düşürdük. Bu 10 dakika, Lille’i panikletip kendi oyununun dışına çıkarmayı başardık. Sarı lacivertlilerin David’in bitiremediği bir pozisyon dışında savunmada da sınıfı geçtiğimiz söylenebilir.
MOURiNHO 2. YARI RiSKLERi ARTIRDI
Mourinho, ikinci yarıda sertliği, tempoyu ve riskleri artırdı. En-Nesyri’yi oyuna atarak ön tarafı çiftledi, golü bulup tekrar dengeye dönmeyi düşündü. O beklenen gol, aynı ilk maçta son dakikada F.Bahçe’nin aleyhine olduğu gibi, bu sefer Lille’in hatasından temsilcimizin lehine oldu ve maça tutunduk. Uzatmalarda her şey istediğimiz gibi giderken, rakip 10 kişi kalmışken Oosterwolde’nin yaptığı basit hata ise sarı lacivertlilerin emeğinin karşılığını alamadan Kadıköy’den ayrılması anlamına geliyordu...
İlk 11’leri gördüğümde, Okay Yokuşlu’nun tek merkez olduğu oyun bana cazip geldi. Sivasspor’un Bülent Uygun’la geçen sezondan gelen 5’li savunma alışkanlığı, üç stoperle eşleşecek birer oyuncu gerektiriyordu. Abdullah Avcı da bu durumu, 5’li bir ön hat ile çözmeyi düşünmüştü. 35 dakika, Trabzonspor’un istediği gibi oynandı Sivas’ta. Baskın bir Okay performansı, topa ve oyuna hakimiyet getirdi. Dar alanda öne iyi yerleşen, ancak pek üretemeyen bir performans gördük bordo mavililerden. Avcı, önce Cihan ve Bardhi’nin yerlerini değiştirerek, sonra Visca’yı çizgiye basmak yerine biraz daha içte konumlandırarak çözüm aradı. Savic’in Manaj karşısındaki iyi performansının bu istenilen oyunda payı büyüktü. İlk yarının son 10 dakikası, topla çıkarken yapılan pas hatalarının ardından Uğurcan’ın kalesinde görülen pozisyonlar ile sonlandı.
KALECi UĞURCAN OLMASA...
Hem fiziksel düşüş hem de Savic’in çıkmasıyla ikinci yarı oyun daha geniş bir alana yayıldı ve bu gel gitli mücadele, Trabzonspor’u daha da yordu. Avcı, oyuncu değişiklikleriyle ön tarafa hareketlilik getirmeyi denedi ama ceza sahası içinde etkili olamama sıkıntısı bir kez daha elini kolunu bağladı. Malheiro’nun oyunu, Okay’ın ilk 35 dakikası, Savic’in savunma liderliği gibi olumlu noktalar olsa da ön taraftaki verimsizlik gerçekten düşündürücü. Uğurcan olmasa, bugün dünden daha karanlık olabilirdi Trabzonspor için.
Abdullah Avcı, atletik ve dirençli bir orta sahayla başlamayı tercih etmiş, sol kenara Cihan Çanak’ı koyarak o kanattan savunma yardımını ve oyun disiplinini üst seviyede tutmayı hedeflemişti.
iLK YARININ HAKiMi RAPiD WiEN’Di
Bordo mavililerin bu yapıyla özellikle saha yerleşimi ve taktiksel farkındalık olarak daha yüksek performans göstermesini beklerken ilk yarının hâkimi Rapid Wien oldu. Topa olmasa da oyuna hükmeden, kalabalık orta sahaya rağmen ceza sahası çevresinden sıkça boş şut şansı bulan ama değerlendiremeyen rakip takımdı. Trabzonspor’un sağ kenar üzerinden kurguladığı oyunun ise Edin Visca’nın birkaç yay üzerine çıkardığı top dışında verimli olduğu söylenemez. Sahada top taşıma ve tutma becerisi olan oyuncu eksikliği, Abdullah Avcı’nın ekibinin ileri çıkmasının önündeki en büyük engeldi. · iLK yarıdaki pasif oyun, ikinci yarıda önde baskı, temaslı ve sol tarafı kullanan hale dönüşünce aslında hem daha diri hem daha etkili bir Trabzonspor gördük. Fazla pozisyon bulunamasa da oyunun gidişatı, ibrenin bizim lehimize dönebileceği görüntüsü veriyordu. Nwakaeme ve Trezeguet’nin girişiyle sahada bireysel yeteneğimiz de 60. dakika itibarıyla artmıştı.
ONUACHU VEYA WEGHORST OLSAYDI
Kısa bir süre sonra kornerden gelen Rapid Wien golü, maçı tersine çevirdi. Rus ruletine dönen oyunda 70-74 arasında biz iki pozisyon bulduk, Avusturya temsilcisi de daha net iki pozisyon ile karşılık verdi. Kalan bölümde biraz panik, biraz organizasyon sıkıntısı yaşayarak turu Kaf Dağı’nın ardına bıraktık.
Maçın kilit noktası ise, Trabzonspor’un santrforsuz oyunda rakip ceza sahası içi etkinliğini bir türlü kuramamasıydı. Onuachu ya da Weghorst ile aynı 90 dakika, özellikle ikinci yarıda turu getirecek skora evrilebilirdi.
Geçen sezonun sonundaki düşük heyecanın ardından, belli ki transferler tribünleri tekrar kendine getirmiş. İlk yarının yıldızı, devre sonunda tek başına götürdüğü bir pozisyonda ıslıklansa da Trezeguet’ydi. Mısırlı, bordo mavililerin hücumlarının başrol oyuncusuydu. 4 ve 12’de Eren ile üretti, 23’te Visca’nın pasında kale önünde dokunuşu yapan yine oydu, 38’de ise uzaktan rakip kaleyi denedi. Trabzonspor bu yarıda topu bir kenardan diğerine hızlıca aktarınca kanatlarda istediği birebirleri bulmayı başardı. Olumsuz durum, ön taraftaki yeni oyuncuların birbiriyle uyumuydu. Cihan belli ki yetenekli ama sorumluluk alamadı. Draguş, ilk maçtaki gibi gezgin roldeydi ancak ceza sahası etkinliğinde yoktu. Saf bir 9 numara eksikliği, bir kez daha hissedildi.
YİNE UĞURCAN SAHNEDEYDİ
Mendy-Denswil tandemi, topla çıkma becerisi ne kadar yüksek olsa da bu birliktelikten iyi bir stoper ikilisi çıkmayacağı aşikâr. Hem pozisyon hem hamle hatalarıyla takımı kırılgan hale getiriyorlar. Bu şekilde gelişen birkaç hücumda sorumluluk alan ve maçı strese sokmayan yine Uğurcan Çakır oldu. Soyunma odasında Abdullah Avcı, Draguş’a kanatlara çok devrilmemesini söylemiş olacak ki ondan ceza sahası içi aksiyonlarının içerisinde, daha etkin bir oyun izledik. Rumen oyuncu, önce Trezeguet’nin pasında kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyon, sonra Cihan’ın pasında topla buluşan Visca’nın geriye çıkardığı topa şık gol vuruşuyla hem maçı hem turu rahatlatmayı başardı.
MALHEIRO GEÇER NOT ALDI
Pedro Malheiro da ilk resmi maçında geçer not almayı başardı. Savunmasının gelişiminde Abdullah Avcı etkin rol alacaktır, hücumda ise bir kumaşı var gibi duruyor. Görünen o ki sezon başındaki oyun, yeni transferlerin 11’e entegre edilmesiyle daha güçlü bir hal alacak.
Jose Mourinho maçtan bir gün önceki basın toplantısında “Fenerbahçe’de taraftarlarımızın Avrupa maçlarında çok özel bir atmosfer yarattığını duymuştum. Bu doğru mu değil mi diye yarın görmek istiyorum” demişti. Doğal olarak, sarı lacivertlilerin oyununun bu heyecanla paralel olacağını öngörmüştüm ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.
İlk maçın yarım saatindeki pasif ve durağan oyun, ikinci maçın ilk 45 dakikası için de geçerliydi. Rakibin teknik direkötrü Croci-Torti, akıllıca bir hamleyle savunmayı üçleyerek maça başladı. Szymanski ve Fred’in koşularını ise iki merkez oyuncusunu takip ettirerek engelledi.
ANLAMSIZ BiR GOL
Anlamsız bir gol gördük kalemizde. Djiku’nun kolayca uzaklaştırabileceği bir hücum, döndü dolaştı, ceza sahasında dar alanda 8 sarı lacivert formalı varken yayın oradaki Mahmoud’un %6’lık gol beklentisi ile yaptığı vuruş ağlarımıza gitti.
Yine de asıl sorun yediğimiz gol değil, sonrasında ver(eme)diğimiz tepkiydi. İlk şutu 12. dakikada Edin Dzeko ile attıktan sonra, ikincisi için 41. dakikaya kadar bekledik. Lugano pas yapa yapa, oyunu soğutarak maçı istediği tempoya çekmeyi başardı. Jose Mourinho’nun önde baskı yapmama tercihi de İsviçrelilerin bu anlamda işine geldi.
DEVRE ARASI GEREKENi YAPTI
Portekizli hocanın, devre arasında takımın üzerindeki durgunluğu atacak enerjiyi verdiği, ikinci yarının başında hissedildi. 30. dakikada Fred’in sakatlığıyla oyuna giren İsmail Yüksek’in yanına Mert Hakan eklenince Fenerbahçe daha sert, daha temaslı bir oyuna döndü. Dzeko’nun golü sonrası ise taraftarın da maçın içine girmesiyle Mourinho’nun kafasındaki oyuna yaklaşan bir performans izledik.
Sarı lacivertliler, son dakikada gelen Szymanski golüyle görevi yine başarıyla tamamlayıp gözünü Lille’e çevirdi. Rakibin seviyesinin iki gömlek artacağı bu eşleşmede, Fenerbahçe’nin ilk 45 dakikaları çöpe atmak gibi bir lüksü yok.