Emre Özpeynirci

Avrupa, kendi otomobil markalarını korur mu?

7 Ağustos 2017
DAHA önce defalarca yazdım, özellikle ABD’deki dizel skandalı sonrası yeni teknolojilerden ve düzenlemelerden kaynaklanan aksamalarla karşı karşıya olan Avrupa otomotiv endüstrisi, Ar-Ge’ye büyük bir kısmı yakıt verimliği teknolojisi olmak üzere yılda 45 milyar Euro civarında yatırım yapıyor.

Bu yatırımlar ağırlıkta olarak Avrupa Birliği’nin (AB) yeni otomobiller için zorunlu emisyon azaltma hedeflerini karşılama ihtiyacını yansıtıyor. Bilmeyenler için AB,  2021 yılına kadar yeni araçların emisyon oranlarının kilometre başına 95 gramın altında olması zorunluluğunu getiriyor. Yaşanan dizel skandalı sonrası sadece araçlardaki karbondioksiti (CO2) değil, dizel otomobiller tarafından yayılan zehirli nitrojen oksidi (NOx) de azaltmak için de kurallar gündemde. Ancak bugün Avrupa’da 12 büyük otomotiv grubundan 8’inin 2021 yılında yürürlüğe girecek hedefleri yakalayamayacağı ve bu yüzden milyarlarca Euro’luk para cezasıyla karşı karşıya kalacağı söyleniyor. İşte bu noktada herkes 2021 yılında devreye girecek yeni emisyon kanunlarını bekleyip buna göre hazırlıklarını yaparken, Toyota Türkiye CEO’su Ali Haydar Bozkurt ise bu sürenin esnetilebileceğini şöyle anlatıyor: “Avrupa’da aslında tüm bu regülasyonlar sadece çevre amaçlı değil. Avrupa kendi sanayisini korumak istiyor. Bu Euro normlarını niye koydu?  Hintliler, Çinliler, Koreliler kolayca gelip kendi pazarlarında cirit atmasınlar diye.  Ama şimdi kendini korumak için bu kuralları koyarken, birden ‘ya bizim çocuklar yetişemediler’ deyip birkaç sene esnetirse bu kuralları, o zaman senaryo daha başka olur. Ama esnetmezse 10 yıl sonra dünya trendlerinde dizelin yüzde 20’nin de altına düşeceğine inanıyorum.” Yani AB, kendi markalarını korumak adına 2021 hedeflerini esnetirse, işte o zaman rekabet çok farklı bir hal alır. Çünkü konvansiyonel motorlar yerine düşük emisyonlu alternatif teknolojilere yatırım yapanlar önemli bir gol yemiş olacaktır.

FRANKFURT’U PAS GEÇTİLER

SON dönemde özellikle kendine ait otomotiv markalarına sahip ülkelerde düzenlenen uluslararası fuarlara katılım konusunda ciddi sıkıntı var. Bazı markalar ev sahibi yani o ülkenin milli markalarının gölgesinde kalmak istemediğinden bazıları ise artık fuarlara yapılan yatırıma inanmadığı için bu vitrinde yer almak istemiyor. Geçtiğimiz yıl Fransız markaların gövde gösterisi yaptığı Paris fuarına Ford, Mazda, Aston Martin, Bentley, Rolls-Royce, Lamborghini ve Volvo katılmadı. Bu markaların bazıları fuara katılmama nedeni olarak ‘yeni modellerin piyasaya çıkış tarihlerinin fuar tarihiyle uyuşmaması’ olarak açıklasa da kulislerde yüksek maliyetler nedeniyle katılım olmadığı da konuşuldu.

Paris fuarıyla birlikte 2 yılda bir dönüşümlü olarak düzenlenen Frankfurt otomobil fuarına katılımda da bu yıl benzer sıkıntı yaşanıyor. Eylül ayında Alman markaların gövde gösterisi yapacağı fuara, Fiat, Alfa Romeo, Lancia, Peugeot, Citroen, DS, Infiniti, Mitsubishi, Nissan, Isuzu, Volvo ve Abarth katılmayacağını açıkladı. Son dakikaya kadar bir değişiklik olmazsa fuar Volkswagen Grubu, Mercedes ve BMW’nin şovuna dönüşecek. Bu milliyetçi yaklaşım fuarların geleceğini ciddi şekilde tehdit ediyor. Böyle giderse Avrupa’da Cenevre’nin dışında tüm markaları bir arada görebileceğimiz hiç bir fuar kalmayacak. Kendine ait markası olmayan Türkiye, bu alanda iyi bir alternatif olabilirdi ama son İstanbul Autoshow’a katılımda yaşanan kayıplarla bu hayal de  ortadan kalktı gibi.

Yazının Devamını Oku

Engellileri üzmeyin

31 Temmuz 2017
UZUN süredir engelli raporu ile vergisiz otomobil alma konusunda okuyuculardan şikayet alıyorum.

Bir çoğu, engelli yakınlarını kullanarak ÖTV’siz lüks otomobil alanlardan ve bu durumun nasıl suistimal edildiğinden bahsediyor. Hepimizin bildiği gibi, hükümet engelli bireylerin hayatını kolaylaştırabilmek ve onları topluma kazandırabilmek amacıyla çeşitli fırsatlar oluşturmak ve çözümler getirebilmek için çalışıyor. Engelli raporu ile ÖTV’siz araç satın alınabilmesi de engellilere sunulan bu fırsatlardan biri. Ama son dönemde bu konudaki suistimallerin artması ve şikayetler gerçek anlamda buna ihtiyacı olanları zor durumda bırakacağa benziyor. Otomotiv sektöründe çalışan ve bu konuda deneyimli bir okuyucu düşünce ve rahatsızlığını dile getirerek aşağıda okuyacağınız yazıyı Maliye Bakanlığı’na göndermiş. Aslında toplum olarak çok hassas olduğumuz bu konuda yaşananları ve yapılması gerekenleri kısaca özetlemiş;

“Bildiğiniz üzere engelli vatandaşlara kanunda mevcut şartlara haiz olmak üzere ÖTV muafiyeti ile araç alma imkanı tanınmıştır. Önceki  yıllarda 1600 cc’yi aşmayan motor hacmi uygulaması yokken, bu durum oldukça suistimal edilmiş ve son derece lüks ve pahalı araçlar bu şekilde alınıp satılarak adeta bir pazar oluşturulmuştu. Devletimiz her ne kadar bu durumu engellemek için 1600 cc motor hacmi sınırı getirmiş ise de benzer bir durum ve pazar tekrar oluşmaya başlamıştır. Özellikle geçen yıl artan ÖTV oranları ile artan avantajlı fiyat bu pazarı daha da teşvik etmiştir.

Zira lüks otomobil markaları artık 1.600 cc motor hacmini geçmeyen ancak beygir güçleri ve konfor donanımları yüksek araçlar imal edip pazara sunmaktadır.

ÖTV vergili normal bir kullanıcıya 240 bin TL’ye sunulan bir araç 150 bin TL’ye engelli raporuyla alınabilmektedir. Aradaki bu ciddi fark gözlemlediğim kadarıyla zorlama raporlarla devleti ciddi manada vergi zararına uğratmaktadır.

Esasında buradaki çelişki de ortadadır. Son derece mütevazi şartlarıyla ve ihtiyaç sahibi ancak en alt sınıfta bir araca ÖTV istisnası ile sahip olabilecek engelli bir vatandaşa sağlanan bu imkana, zaten son derece lüks ve ÖTV’siz bile 150 bin ile 200 bin TL aralığında bir araç satın alabilecek imkânı olan bir insanın ortak olması vicdani olarak da insanı rahatsız eden bir durumdur.

Bu durumu düzeltmek aslında geçen yıl yapılan ÖTV düzenlemesi ile aslında son derece kolay bir hal almıştır. Burada amaç imkanı olmayan engelli vatandaşımıza eli ayağı olacak bir araç temin etmek ve yardımcı olmak ise muafiyet, ÖTV matrahı 40 bin TL yi aşmayan yüzde 45 ÖTV’li araçlar için getirilebilir.

Böylelikle gerçek ihtiyaç sahibi olan insanlar bu destekten yararlanmış, devletimiz de herhangi bir vergi kaybı yaşamadığı gibi insanları da zorlama raporlarla usulsüz işlere özendirmemiş olur.

Belki karşı görüş olarak denebilir ki ‘Engelli insanların lüks araç kullanma hakkı yok mu?’  Tabi ki var.  ÖTV’siz 150 bin TL ila 250 bin TL arası araç alabilen insanların imkanı var demektir ve isterse vergisini devletine ödeyerek istediği araca ister 1600 cc ister 5000 cc binebilir.

Yazının Devamını Oku

Merkez desteği ilk yarı kesildi

24 Temmuz 2017
2016 yılı sonunda gerçekleşen ÖTV artışı ve kurlardaki yükselmeyle birlikte 2017 yılında beklenen oldu ve otomobil satışları ilk 6 ayda yüzde 9’a yakın düştü.

Hem ÖTV hem de kurun fiyatlara yansımasıyla özellikle lüks otomobillerdeki kayıplar toplam pazardan daha fazla oldu ve manşet haberde de okuduğunuz gibi bazı lüks markaların satışları yüzde 45’e yakın düştü.  Tabi bu düşüşlerde önemli bir ‘destek’ ayrıntısı da var. Düne kadar Türkiye’de satışlara markaların merkezlerinden ciddi fiyat desteği alınıyor, bu da hem pazar payında hem de rekabette büyük avantaj sağlıyordu. 2016 yılında hatırlayın bir çok marka satışlarda kendi rekorunu kırmıştı. Ancak özellikle Avrupa’da satışların artması markaların Türkiye’ye desteğini bu yıl biraz geri çektirdi. Çünkü dışarıda işler yolunda gittiği için Türkiye’deki satışların artması markalar için çok da önemli olmaktan çıktı. Yani markaların merkezleri bir bakıma ‘Siz bu yıl çok satıp pazar payına oynamak yerine biraz durun ve kâra odaklanın’ dedi. Orta sınıfta yer alan bazı markaların ilk 6 aydaki kayıplarının asıl sebebi de işte bu. Merkezden destekleri kesildi. Destek olmayınca ÖTV ve kur artışları fiyatlara tam olarak yansıdı ve bu da satışlarda ciddi kayıplar yarattı. Şimdi bakalım bu markalar merkezlerini ikna edip yılın kritik ikinci yarısı için destek alabilecekler mi. Eğer alamazlarsa pazarda özellikle Türkiye’de üretim yapan markalar ön plana çıkacak ve yıl sonunda ipi göğüsleyecek. Bu da kuşkusuz devletin sürekli takip ettiği ithal oto oranlarının düşmesini sağlayacak. Merakla maçın ikinci yarısını takip edeceğiz.

İKİNCİ ELE ÖTV GAZI

KUŞKUSUZ ÖTV ve kurlardaki artışın fiyatlara yansıması sonucu sıfır otomobil satışlarındaki düşüş ikinci el otomobil rakamlarına olumlu yansıdı. İlk 6 ayda sıfır otomobil satışları yüzde 9’a yakın düşerken, ikinci el otomobilde yüzde 6’yı bulan yükseliş gerçekleşti. TÜİK verilerine göre ocak-mayıs ayı döneminde ikinci el pazarında 2 milyon 87 bin 708 adet otomobil el değiştirirken, geçtiğimiz yılın aynı döneminde bu rakam 1 milyon 962 bin 868 adet olmuştu. İkinci el şirketlerinden Otoshops’un Genel Müdürü Tuğrul Denizaşan, ikinci el pazarında en hareketli dönemi yaşadıklarını belirterek “Referandum dönemine kadar yaşanan durgunluğun ardından, bayram öncesi yaşanan hareketlilik 2. el pazarının yükselmesini sağladı. Şu anda da kurban bayramı öncesi hareketlilik yaşanmaya başlıyor. İlk yarıda gerçekleşen 3 milyon adedin üzerindeki satış, yılı 6-7 milyon aralığında tamamlanabileceğini gösteriyor” yorumunu yapıyor. BMW, Jaguar, MINI ve Land Rover markaların satış ve satış sonrası hizmetlerini veren Borusan Oto Genel Müdürü Uğur Sakarya ise, özellikle lüks sınıfta ikince elin hızlı büyüdüğünü belirterek, “İkinci el satışlarında ciddi bir potansiyel var.  İkinci el satış oranımız 3-4 yıl öncesine kadar yüzde 25 civarlarındaydı. Bugün toplam 20 bin adetlik satışımızda ikinci el satış adedi yeni aracın yüzde 50’si seviyesine yükseldi. Uzun vadede sıfır kadar ikinci el araç satmayı hedefliyoruz. İkinci ele yapılan yatırımlar karşılığını veriyor. Ama hâlâ birçok bayi ikinci eldeki potansiyelin farkında değil” açıklamasını yaptı. Yani hem Denizaşan hem de Sakarya’nın söylediklerinden çıkan sonuç şu; ÖTV artışları ve kurdaki dalgalanmaların devam etmesi ikinci el otomobil pazarını büyütmeye devam edecek.

Yazının Devamını Oku

Otomobilde suyun önemi

17 Temmuz 2017
SİZİ bilmem ama benim için otomobilde başıma gelecek en kötü olaylardan biri cam suyunun bitmesidir.

Hele öndeki aracın attığı çamurdan veya uzun yolda yapışan böceklerden camınız kapandıysa. Bugüne kadar olayın hep beni mağdur eden bu kısmına bakarken okuduğum bir yazı farklı bir açıdan da durumu düşünmem gerektiğini gösterdi.

Günümüzde otomobillerde teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte su sadece camı temizlemek için gerekmiyor. Artık sayıları hızla artan ve yeni nesil tüm otomobillere giren kamera (ön, arka, yan) ve sensörleri de hesaba katmanız gerekiyor. Düşünsenize park ederken eğer arka kamera çamurdan kapanmışsa, söylene söylene inip silmek durumundasınız. Aynı şekilde sensörler de tamamen kapanınca, sıkıntı yaşanabiliyor.  İşte bu yüzden artık araçların hem daha fazla suya, hem de sensör ve kameraları da temizleyecek teknolojiye ihtiyacı var.

Teknoloji bir şekilde çözülür ama ya boşa tüketilen su kaynakları. Bugün dünyanın bir çok bölgesinde kuraklık artıp, susuzluk büyük sorun yaratırken, biz camları, sensörleri temizlemek için bu kısıtlı kaynağı böyle hoyratça kullanmamalıyız. Şöyle bir araştırdım her yıl sadece Amerika’da cam temizlemek için 3 b milyar 400 milyon litre yıkama sıvısı satılıyormuş.

Otomobillerdeki temizleme suyunu gerçekten azaltabilsek, güzel olmaz mı?

Aslında bu konuda uzmanlaşan İngiliz Brimtech şirketi işi çözmüş. Geliştirdiği ‘nem alıcı’ (dryer) parçasını aracın klimasına takıyor. Bu parça klima hem soğuturken hem de ısıtırken havadan toplanan nemi, su olarak depoluyor. Bu su da filtreden geçirilik tekrar kullanılabiliyor. Normalde bu sistem olmayınca araçtaki klima oluşan suyu bir şekilde dışarıya atıyor. Bu da saatte 64 gramdan fazla suyun boşa akmasına yol açıyormuş. Amerikan Ford, İngiliz şirketin bu sistemini almış ancak suyu cam veya sensör temizlemek için değil, içmek için kullanıyor. Araca eklenen ayrı bir aparatla suyu arıtan Ford, bu sayede uzun yolda susuzluğa çözüm bulmuş. (yukarıdaki resim) İngiliz Brimtech, şu ana kadar bu sistemden 1500 adet satmış. Alanların çoğunluğu uzun yol yapan kamyonlar olmuş. Bu sistem ben size söyleyeyim şimdi temizlik veya içmek için kullanılıyor ama gelecekte suyla gidecek araçlar için de büyük bir çözüm değil mi.

ALTAYLI BİR KONUDA HAKLI

HABERTÜRK

Yazının Devamını Oku

Alman devinden samimi açıklama

10 Temmuz 2017
GEÇTİĞİMİZ hafta en dikkatimi çeken açıklamalardan birini Alman Volkswagen’in pazarlama direktörü Jürgen Stackmann yaptı.

Motor1.com sitesinin sorularını yanıtlayan Stackmann, Volkswagen’in dizel skandalı sonrası vitesi yükselttiğini belirterek, “Şu anda her bölgenin özel isteklerine cevap vermeye yoğunlaştık. Tasarım şefimiz şu sıralar aynı anda 58 araç üzerinde çalışıyor. Bu da önümüzdeki yıllar için hırsımızı gösteriyor olsa gerek”  yorumunu yapıyor. Ancak Volkswagen’de işlerin her zamanki gibi olmadığının da altını çizen Stackmann’ın şu değerlendirmesi çok ama çok önemli; “Şu anda büyük bir değişim içerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Tabii ABD’deki dizel skandalının etkilerini de unutmamak lazım. Bu olay Volkswagen ve müşterileri arasındaki güveni zedeledi ancak her ay, bu konuda aşama kaydettiğimizi görüyoruz. Teknik olarak sorunları çözdük ancak markaya güven konusunda hâlâ işimiz var. Bunu kısa sürede aşmayı planlıyoruz. Dünyadaki müşteriler Volkswagen’i gerçekten seviyor ve yeniden sevmek istiyorlar. Yeni ürünlerle ve dürüst, şeffaf iletişimde bunu sağlayacak fırsatları onlara sunmalıyız.” Bence Stackmann bugüne kadar VW cephesinden en samimi açıklamayı yapan kişi oldu.

Bu açıklama sonrası emisyon oranlarına pek dikkat edilmediği için Türkiye pazarında dizel skandalından etkilenmeyen Volkswagen Türkiye’nin durumuna baktım. 2016 yılını toplam otomobil ve hafif ticari araç satışlarında ilk sırada tamamlayan Volkswagen, 2017 yılının ilk 6 ayında ise yüzde 17.7’lik bir düşüş yaşamış. Aynı dönemde toplam pazarın yüzde 9 daraldığı düşünülürse Volkswagen’deki bu gerileme dikkatimi çekti. Aynı dönemde Renault toplam otomobil ve hafif ticari araç satışlarını yüzde 7 artırarak liderliği ele geçirdiğini anons edince aklıma, “Acaba Türkiye’de de Volkswagen’e yönelik bir güven sorunu mu oluştu” sorusu gelmedi de değil.  Satışlardaki düşüşü Volkswagen Binek Araç Türkiye Genel Müdürü Vedat Uygun’a sorunca cevabı; “Bütçemiz doğrultusunda gidiyoruz. Önemli bir durum yok” oldu.  Yani merak edilecek bir şey yok. Emin olun VW, Türkiye’de vitesi ikinci yarı yükseltecektir. Bu arada bir parantez de Renault Mais’in yeni Genel Müdürü Berk Çağdaş’a açmak istiyorum. Gelir gelmez elinin tozuyla toplam pazarda Renault’u liderliğe taşıdı. Bakalım yıl sonunda Renault ve Volkswagen arasındaki rekabette ipi kim göğüsleyecek.

‘ÇAKAL’ SAVAR BİR UYGULAMA

DÜNYADA 50 ülkede hizmet veren otomotiv veri şirketi Eurotax, 2-3 ay önce Türkiye’de ‘Cardata’ ismiyle ikinci el fiyatlandırma uygulamasını hayata geçirmiş.  Bu uygulama ile herhangi bir aracın ikinci el değerini öğrenmek isteyenler, araç bilgilerini girerek güncel fiyata 10 saniye içinde anında ulaşabiliyormuş. Bende test etmem için gönderdikleri linke girerek, 5-6 farklı otomobilin 2.el değerini aradım. Çok kısa bir sürede minimum ve maksimum ile ortalama fiyat karşıma çıktı. Bu uygulamayı daha iyi anlatabilmem için 2-3 ay önce Renault Mais Genel Müdürü Berk Çağdaş’ın yaptığı şu açıklamayı da hatırlatmak isterim, “Sizin dışınızda bazı çakalların gelip aracın fiyatıyla ilgili farklı değerler çıkarmasını önlememiz gerek.” İşte aslında bu uygulama birazda sektörü bu çakallardan koruyacak gibi. Bugün her markanın bayisinde çalışan 2. el satış uzmanı bulunuyor. Ama bu kişilerin Alfa Romeo’dan Volvo’ya kadar 59 markanın yaklaşık 11 bin 204 model tipinin 1.000 km’den 200 bin km’ye kadar güncel 2.el fiyatını bilmesini beklemek doğru olmaz. Şu anda otomobil bayileri, sigorta, filo kiralama şirketleri ile banka ve finans kuruluşlarına sunulan bu hizmetin eylül ayından itibaren tüketicilere sunulan versiyonu da olacakmış. Renault, Opel, Hyundai, Avis/Otokoç ve Otoshop bayileri şimdiden bu uygulamayı kullanmaya başlamış. Bekleyip göreceğiz, bakalım bu uygulama gerçekten ‘çakal savar’ olacak mı?

 

Yazının Devamını Oku

Bize önce yerli motor gerek

3 Temmuz 2017
GEÇTİĞİMİZ hafta 7.5 yıldır gündemden düşmeyen yerli otomobil projesiyle ilgili olarak ‘Baba çok yiğit yok’ başlıklı yazıma çok fazla yorum geldi.

Birçok okuyucum yazdıklarıma katıldığını söylerken, bazıları ise yerli otomobilde en büyük çözümün Opel gibi uluslararası markaları almaktan geçtiğini belirtti. Kesinlikle haklılar. Sıfırdan bir marka yaratacağımıza, altyapısı tamamen hazır uluslararası bir marka almak Türkiye’nin otomotiv alanında daha hızlı adım atmasını sağlayacaktır. Hele ki otomotiv sektörü bu kadar hızlı ilerleyip bu kadar hızlı büyürken. Son 10 yıla baktığımızda Jaguar, Land Rover, Saab, Volvo ve son olarak Opel bu doğrultuda alınabilecek markalardı. Emin olun bir tek Saab hariç bu markaları alanlar inanılmaz derecede başarılı oldu. Bugün Hintli Tata’nın bünyesindeki Jaguar ve Land Rover hızla büyürken, Çinli Geely’nin bünyesine giren Volvo’nun geldiği nokta ortada. Bu yıl başında Opel’i alan Fransız Peugeot’nun da bu satın almadan büyük avantaj yaratacağı şimdiden anlaşılıyor. Yani bu markalar yaklaşık 1.5-2 milyar dolara el değiştirdi. Bizim sıfırdan yapacağımız yatırımların yanında aslında çok da büyük rakamlar değil. Aslında Türkiye’de bu markalarla ilgilenenler oldu ama pek riske girmek istemediler. Hatırlayanlar vardır, geçtiğimiz yıl Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç, vaktiyle Ford’un Land Rover ve Jaguar’ı satılığa çıkardığında ilk kendilerine teklif ettiğini belirterek, “Biz ‘Sadece Land Rover’ı alırız’ dedik, çünkü Jaguar o zaman çok borçluydu, ama Ford kabul etmedi. ‘İkisi aynı fabrikada üretiliyor, o yüzden ikisini birlikte almalısınız’ dediler. Tata Grubu bizden daha cesur çıktı ve aldı” yorumunu yapmıştı. İşte bazen risk almak gerekebiliyor. Kuşkusuz para benim olmadığı için böyle rahat yorum yapabiliyorum ama sonuçlar ortada.

Diğer taraftan yazıma ilişkin OYAK’ın kısa süre önce emekli olan Otomotiv ve Çimento Grubu Başkanı Celal Çağlar da telefonla arayarak önemli bir noktaya değindi. Çağlar, “Türkiye’nin yerli otomobilden önce yerli motor geliştirmesi gerekiyor. Çünkü gelişen otomotiv dünyasında en büyük güç kendi motorunu geliştirip üretmek. Elektrikli ve alternatif yakıtlı motorlara ilişkin geliştirmelerin hız kazandığı global dünyada bizim önceliğimiz yerli motor olmalı” yorumunu yaptı. Otomotivde her zaman mühendisliğin öneminin altını çizen Çağlar’a kesinlikle katılıyorum, motor geliştirmek rekabette bizim için en kritik hamle olacaktır.

RİHANNA YENGE

GEÇTİĞİMİZ haftanın en dikkat çeken haberi kesinlikle ünlü şarkıcı Rihanna’nın Suudi Arabistanlı genç işadamı Hassan Jameel’le yaşadığı aşktı. Hassan Jameel, Toyota’nın dünyadaki en büyük distribütörü olan, enerjiden, turizme kadar Suudi Arabistan ve Orta Doğu’da birçok alanda faaliyet gösteren 10 milyar dolar cirolu ALJ Grubu’nun sahibi milyarder Suudi işadamı Mohammed Abdul Latif Jameel’in 3 oğlundan en küçük olanı. Bir de kızı olan Mohammed Abdul Latif Jameel ve şu an grubun başındaki en büyük oğlu Fayd Jameel tam bir İstanbul ve Türkiye aşığı. 2009 yılında Toyota’nın Türkiye distribütörlüğünü Sabancı’dan alarak dikkatleri çeken ALJ Grubu, Türkiye’yi Avrupa merkezi yapıp Maçka Residence’nin tepesini kendisine yeni üs seçmişti. Rihanna’nın sevgisi Hassan Jameel’in abisi olan Fady Jameel de aynı projenin diğer bloğunun tepesindeki devasa daireyi alarak yerleşmiş, Türkiye’de milyar dolarlık yatırımlar için çalışmaya başlamıştı. Bu magazin haberini okuduktan sonra dayanamayıp, ALJ’nin Türkiye Başkanı ve CEO’su Ali Haydar Bozkurt’tan artık yengemiz sayılan Rihanna’nın konserinde ön sıra torpili istedim. Şaka bir yana önümüzdeki günlerde Rihanna’yı Toyota reklamlarında görürsem hiç şaşırmam.

BİRYILDIZ’A SÜRPRİZ VEDA

 

EMEKLİLİK süresi dolmasına rağmen son 1 yıldır uzatmaları oynayan 63 yaşındaki Borusan Otomotiv CEO’su Eşref Biryıldız, 1 Temmuz’da görevini Hakan Tiftik’e devretti. Biryıldız’a Borusan Otomotiv CEO’su olarak son iş gününde çalışma arkadaşları sürpriz bir veda partisi düzenlemişi. Bundan böyle profesyonel hayatına Borusan Otomotiv’de yönetim kurulu üyesi olarak devam edecek Biryıldız sürpriz partiyle ilgili olarak, “Hepsini çok seviyorum. Beni 8.5 yıldır hep el üstünde tuttular” yorumunu yaptı. Bende bu vesileyle hem Biryıldız’a hem de Tiftik’e yeni görevlerinde başarılar dilerim.

Yazının Devamını Oku

Baba çok yiğit yok

26 Haziran 2017
‘Yerli’ veya ‘milli’ otomobil hakkında yorum yapmak son günlerde yine moda.

Son 7.5 yılda birçok kez gündeme gelip, sonuç alınamayınca rafa kaldırılan bu popüler konumuz geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yeniden masaya konuldu.

Konuldu konulmasına da yine benzer sesler yükselmeye başladı. Siyasiler henüz nasıl, kiminle ve nerede hayata geçeceği belli olmayan bu otomobilin yola çıkış tarihini dahi verirken, Türkiye’nin birçok şehrinden daha önceden alışık olduğumuz ‘Gelin burada üretin’ sesleri yükselmeye başladı.

Bu milli projeyi TOBB üstlendi üstlenmesine ama henüz ortada ne somut bir adım var ne de ‘babayiğit’. Ortada çok baba var belki ama bu projeye herhalde pek inanmadıkları için yiğitlik yapamıyor gibiler. Umarım bu kez doğru adımların atıldığını görürüz.

En başından beri söylüyorum ben yerli otomobile karşı değil sadece yenilikçi, geleceği yakalayabilen bir proje olması gerektiğini savunuyorum. Geçen hafta söylediğim gibi standart bir araç yerine mesela geleceğin ulaşım aracı olarak gösterilen ‘otonom’ yani sürücü gerektirmeyen milli bir otomobil markamız niye olmasın.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’de üretenin kafası çok rahat!

19 Haziran 2017
GEÇTİĞİMİZ hafta yazıldı çizildi ama bir daha üstünden geçmek istiyorum. 2017 yılına kur ve ÖTV artışlarıyla giren ve bunun etkisiyle iç pazarda 5 ay sonunda yüzde 10’a yakın daralma yaşayan otomotiv sektörü üretimde ve ihracatta ise tarihi rekorlara imza attı.

Otomotiv sanayinin bu başarısı Türk ekonomisinin yüzde 5 büyümesinde etkili olurken, Türkiye’de üretimi olan firmaların da yüzünü güldürdü. Otomotiv Sanayi Derneği (OSD) raporuna göre ocak-mayıs döneminde toplam üretim yüzde 22 artışla 727 bin 997 adede yükselirken, otomobil üretimi ise yeni modellerin etkisiyle yüzde 41 arttı. 5 ayda tam 506 bin 747 adet otomobil üretildi.

Üretimdeki bu rekor artışa bağlı olarak aynı dönemde ihracatta da tam patlama yaşandı. Türkiye’de toplam otomotiv üretiminin yüzde 81’i yani traktör dâhil 603 bin adedi 5 ayda ihraç edildi. Bu da toplam otomotiv ihracatında yüzde 32’lik, otomobil ihracatında ise yüzde 54’lük büyüme yarattı. Bu seviyeler 5 aylık rekor olarak kayıtlara geçti.

İTHALAT DÜŞÜYOR

Bu rakamları Türkiye’de üretim yapmanın avantajını daha net ortaya koyması için veriyorum. Aslında bilen biliyor ama kritik dönemlerde bu daha da iyi anlaşılıyor.

Türkiye’de üretim yapan firmalar hem pazardaki daralmaya rağmen ihracatla büyümesini sürdürürken, kur ve sürekli yükselen ÖTV artışlarına karşı da iç pazarda daha dayanıklı olabiliyor. Yani ithal araçlara kur ve ÖTV farkları daha yoldayken yansırken, yerli araçlarda bu yansımanın etkisi daha düşük olabiliyor. Firmalar yerli üretim avantajını hem kura bağlı maliyetlerde hem de lojistik olarak çok daha iyi kullanılabiliyor.

Bunun da etkileri ilk 5 ayda zaten kendini gösteriyor. Yerli araçların avantajıyla ilk 5 ayda toplam otomotiv ithalatı yüzde 13 düşerken, otomobil ithalatında ise yüzde 15’lik bir azalış olduğu görülüyor.

PAYI YÜZDE 64’E İNDİ

Bu da toplam satışlarda ithalatın payının yüzde 64’e inmesini sağladı. Ama asıl etkisi otomobil satışlarındaki ithal oranında kendini gösteriyor. Geçtiğimiz yıl 5 ay sonunda otomobil satışlarında ithalatın payı yüzde 73 iken bu yıl bu oran yüzde 69’a kadar gerilemiş durumda. 2013 yılında yüzde 80’ler civarında olduğu düşünülürse, Türkiye’de yeni model yatırımları arttıkça bu oranların daha da düşeceğini söylemek yanlış olmaz. O yüzden hükümetin yıl sonunda 10 milyar dolara yakın dış ticaret fazlası vermesi beklenen otomotiv sanayine yatırımların artması için daha fazla destek vermesi ekonominin lehine olacaktır. Aynı zamanda Türkiye’de yerli üretimin avantajını gören uluslararası markalar da yatırımlarını artıracak, yatırımı olmayanlar ise bu durumu tekrar gözden geçirecektir.

Yazının Devamını Oku