Pek yakında, Yüce Divan'da

Yok, Cem Yılmaz'ın son filminden bahsetmeyeceğim...

Haberin Devamı

Yine de ister istemez gülümsüyorum.

Nedenini anlatayım:

Haber yapmaktan çekinen veya kapı dışarı edilen gazetecilerden...

...IŞİD ile ilgili soru sorulur diye salona girmeyen askeri yetkililere...

...ve bir balkabağı heykeli yüzünden kovulmaktan endişe eden meclis aşçısına dek...

...Ankara'da TBMM'ye bile bir "korku ikliminin" hakim olduğunu yazmıştım geçen yazıda.

Meclisin açılış resepsiyonu, bu ağır havasıyla, fazlasıyla Ortadoğu kokuyordu.

Haberin Devamı

Oysa şehir merkezinden çıkıp başkentin güneybatısına yönelirseniz, Turan Güneş Bulvarı'nı katedip ODTÜ Ormanı'ndan geçerken, Avrupa'ya yaklaşıyor gibi hissedersiniz kendinizi...

Anayasa Mahkemesi'ni (AYM) geçen hafta IPI-CPJ basın özgürlüğü heyetiyle ziyaret ettiğimizde, beş yıl önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gidişimi hatırladım.

2009'da Çankaya'dan Ahlatlıbel'e taşınan AYM'nin bu modern yerleşkesi, o yıl Strasbourg'da ziyaret ettiğim AİHM binasını mimari olarak pek değil, ama teneffüs ettiği özgürlük, demokrasi ve insan hakları havasıyla epey andırıyor.

Mahkeme, 2010 Anayasa değişiklikleriyle vatandaşlara bireysel başvuru hakkı sağlanınca, artan iş yükünü omuzlamak amacıyla hem fiziksel olarak, hem de kadro itibariyle genişlemek durumunda kalmıştı.

Çiçek türlerine varıncaya dek peyzajıyla bizzat AYM Başkanı Haşim Kılıç'ın ilgilendiği belirtilen bahçede yürürken, kent merkezindeki küçük bir binaya kıyasla yargıçların bu ferah yerleşkede, anayasal özgürlükleri güvence altına alan kararları daha kolay verebileceğini düşünüyor insan...

Haberin Devamı

Şimdi ana binaya girip sola dönün ve Sakarya Belediyesi'nin hediye ettiği, ancak kış şartlarına dayanamadıkları için bahçeye ekilmeyip içeriye konulan palmiyelerin bulunduğu koridora girin.

Sağınızda, "görevleriyle ilgili suçlardan" dolayı cumhurbaşkanının, bakanlar kurulu üyelerinin, yüksek yargı mensuplarının yargılandığı Yüce Divan salonunu görecekseniz. 2010 Anayasa değişiklikleriyle artık burada TBMM Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları da yargılanabiliyor.

Bu salonda kısa bir süre önce, rüşvetle suçlanan bir Danıştay üyesi yargılanıp delil yetersizliğinden beraat etmiş.

Yüce Divan salonu son birkaç aydır ilginç bir işleve daha sahip:

Haberin Devamı

İki haftada bir, cuma günleri öğleden sonra, mesai bitimine doğru burada insan hakları temalı filmler gösteriliyor.

İnsan hakları eğitimi, karşılaştırmalı hukukta insan haklarının durumunun tespit edilmesi, Türkiye'de ve dünyada insan haklarına ilişkin durumun takibi gibi amaçlarla, isteyen AYM yargıçları bu gösterimlere katılabiliyor.

Nelson Mandela'nın hayatını anlatan "Invictus" filmiyle 20 Haziran'da başlayan film gösterimlerinde, "Bir Zamanlar Anadolu'da" gibi Türk filmleri de perdeye yansıtılmış.

Bazısı 6-7 saat süren filmler seçilmesine karşın gösterimlere gönüllü katılım yüksek. Son filmleri ortalama 50-60 yargıç izlemiş.

"Haklar ve Özgürlükler İnsanlığın Onuru ve Erdemidir" sözünün yazılı olduğu bu salona gelen o yargıçlar, dün Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapatılmasını engelledikleri gibi, bugün de Twitter'ın, YouTube'un kapatılmasına "dur" dediler.

Haberin Devamı

Her iki duruş da Türk demokrasisinin yüz akıdır.

Çünkü siyasi partiler de, sosyal medya kanalları da, özünde kamusal ifade platformlarıdır.

Belki çok yakında, sosyal medyada başlayıp partileşen toplumsal hareketler göreceğiz...

* * *

İfade özgürlüğünde yaşanan sorunlar konusunda hem siyaset kurumlarının, hem de yargı mensuplarının sorumluluğuna dikkat çeken AYM Başkanı Kılıç ile görüşmemizden sonra, heyetin yabancı üyelerine ne düşündüklerini sordum.

Reuters'ın eski genel yayın yönetmeni olan CPJ yönetim kurulu üyesi David Schlesinger şöyle cevap verdi:

"Anayasa Mahkemesi'nin Türkiye'de ifade özgürlüğünü koruma ve geliştirmede ne kadar önemli olduğunu net bir şekilde görüyorum. Twitter ve YouTube gibi konularda önemli kararlar vermesinin yanısıra AYM, temel hakları ve uluslararası normları esas alan bir hukukçular nesli yetiştirmek için de çaba sarf ediyor."

Haberin Devamı

Yerleşkeden ayrılırken, AYM'nin tek kadın üyesi olan Zehra Ayla Perktaş ile de bir tesadüf sayesinde tanışma imkanı bulduk. Kendisi aralıkta emekliye ayrılacak. Yerine, Danıştay'dan bir başka kadın yargıcın AYM'ye seçilmesini cinsiyet eşitliği adına samimiyetle dilediğimizi ilettik.

Öyle ki, son dönemde alt mahkemelere bakarsanız, en özgürlükçü kararları kadın yargıçların aldığını, en özgürlükçü savunmaları kadın avukatların yaptığını görüyorsunuz.

Çankaya'ya dönerken, bugünün kısır siyasi çekişmelerinin geçici, insan hakları içtihatlarının ise kalıcı olduğunu kendime hatırlatmak için beş gün önce Yeni Akit gazetesinden kestiğim kupüre bakıyordum (Evet, Yeni Akit'i yanımdan ayırmıyorum:)

"Paralel devlet yapılanmasının lideri olduğu iddia edilen Fetullah Gülen’in gazetemizi susturmak için 304 suç duyurusunda bulunması ve 77 davanın açılmasına siyasiler ve gazetecilerden tepki geldi," diyen Yeni Akit, AKP Grup Başkanvekili avukat Mihrimah Belma Satır'ın şu sözlerini alıntılıyordu:

"Bu kabul edilebilecek bir şey değil. Basın özgürdür, suç olmayan her konuda görüş ve önerisini bildirmek zorundadır. Biz demokrat bir ülkede yaşıyoruz. Her konuda dava açılmasının kabul edilebilir bir yanı yok."

Bugün de Sabah'ın birinci sayfasında benzer bir haber var. Gülen'in köşe yazarı Sevilay Yükselir'e açtığı iki tazminat davasını reddeden Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Asuman Ada Şahin'in ders niteliğindeki ifadesi ön plana çıkarılmış:

"Basının somut verilerden yola çıkıp yaptığı yorum ve eleştiriler, abartıya kaçsa bile engellenemez. AİHM kararları da bu yönde."

Heyhat, IPI Basın Özgürlüğü Kahramanı Nedim Şener'in hapsedilmesini zamanında var gücüyle savunan bir "cemaatçi" de geçenlerde televizyonda basın özgürlüğünün öneminden dem vuruyor, hükümet yetkililerinin Gülen'e yakın medya kuruluşlarına açtığı davalardan dert yanıyordu.

Aynı "gazetecinin," daha iki yıl önce onlarca meslektaşına, o dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılan hakaret davalarını savunduğunu da hatırlıyorum.

"Korku iklimine" rağmen, tüm bunlara bakınca neden gülümsediğimi sanırım anlamışsınızdır.

Çünkü keser dönüyor, sap dönüyor; gün geliyor, anayasal haklar üzerindeki bağımsız güvencelerin bir gün herkese lazım olabileceğini herkes -hayatın cilveleri sonucu da olsa- zamanla anlıyor.

Ve adalete sahip çıkan yargıçlarından özgürlüğüne sahip çıkan Gezi gençliğine; bir değil, birkaç kuşak; Türkiye'nin tam demokrasiye doğru 200 yıldır süren yürüyüşünün gün gelip yavaşlasa bile asla durmayacağını bize gösteriyor.


İletişim: www.emrekizilkaya.com

Yazarın Tüm Yazıları