Her sektörde yaşanan istihdam sorununun kendilerini de etkilediğini söyleyen Turgay Şahan, “Çoğu alanda ortalama çalışma süresi istediğimiz seviyelerde değil. Anadolu’da şu an ciddi bir sorun yok ama Marmara Bölgesi’nde 8 bin özel güvenlik personeli açığı var. Gençleri istihdama katmakta zorlanıyoruz. Bize uygun adaylar kurye olmayı tercih ediyor. Gençler sıcak paranın olduğu yeri seçtiği için bu alanda zorlanıyoruz” dedi.
ÖZLÜK HAKLARI İÇİN TALEP
İstihdam sorununda özlük haklarındaki yetersizliğin önemli bir ağırlığa sahip olduğunu vurgulayan Turgay Şahan, “Özel güvenlik personelinin özlük haklarının bir şekilde iyileştirilmesi gerekiyor. Sonuçta bizler yardımcı kolluk görevindeyiz. En düşük ücretin asgari ücretin 1.5 çarpanı olmasını talep ediyoruz. Ayrıca silah tazminatı, fazla mesai çarpanı ve hizmet süresinin polis ve askerde olduğu gibi yıpranma payı ile hesaplanmasını istiyoruz” dedi. Şahan, site yönetimlerinin de aidatlardaki payı yüzünden güvenlik harcamalarında oldukça titiz olduğunu vurguladı.
GÜVENLİK ORGANİZASYONA ÖZEL OLARAK SEÇİLMELİ
-Futbol maçları gibi organizasyonlarda görevlendirilen bazı güvenlik personelinin daha dikkatli seçilmesi gerektiğini söyleyen (GÜSOD) Başkanı Turgay Şahan, “Bazen şirketler mecbur kalıp, o organizasyonlarda çalışmaması gereken personelleri görevlendirebiliyor. Ancak bunun kesinlikle organizasyonun niteliğine göre seçilmesi lazım. Bu da personel yetersizliğinden kaynaklanıyor. Yakın zamanda uygulanmaya başlanan sağlık kontrolü şartı bu sorunu bir miktar çözecektir” dedi.
Bekleme süresi, uygunsuz davranışlar, kısa mesafeye almama, konforsuz ve eski araçlar... İstanbul’da taksiler konusunda şikayetler saymakla bitmiyor. Çözüm ise yıllardır sahici bir tavırla masaya yatırılamadı. Vatandaşlar belediyeden hızlı ve kesin bir çözüm bekliyor. Çözüm girişimleri ise çoğu zaman ‘UKOME’ gibi yapılara takılıyor. Tüm bu tartışmaların beraberinde Martı şirketinin kurucusu Oğuz Alper Öktem ile İstanbul Taksiciler Esnaf Odası arasında ise mahkemelere kadar taşınan bir ‘kavga’ var. Öktem, paylaşımlı yolcu sistemi ile İstanbul’da taksi sorununun çözüleceğini savunurken İstanbul Taksiciler Esnaf Odası ise Öktem’i ‘yasa dışı taşımacılık’ ile suçluyor. Bu hengamede vatandaşların tek beklentisi ise ucuz, konforlu ve güvenli bir taksi sistemi.
HAZİNE’YE VERGİ YIĞACAĞIM
Biz de Hürriyet olarak hem bu süreci hem de Paylaşımlı Yolcu Yönetmeliği’nin neler getirebileceğini Oğuz Alper Öktem ile konuştuk. Başından beri heyecanlı ve baskın iletişimi ile dikkat çeken Öktem, “İstanbul’un tek kurtuluşu paylaşımlı yolcu yönetmeliğinin belediye tarafından hayata geçirilmesidir. Çok fazla sorun bununla çözüme kavuşacak. Ama en önemlilerinden birisi vergi tarafı. Taksi sistemi gri ve kara paranın en çok döndüğü alanlardan. Ayrıca vergi vermiyorlar. Baronlara çalışan bu yapının yerine paylaşımlı yolcu sistemi resmi olarak uygulamaya girerse milyarlarca lira vergi kazanımı olur. Yönetmelik çıksın. Ben devletimi vergiye boğmak, Hazine’ye vergi yığmak istiyorum” dedi.
E-FATURA KESECEĞİZ
Öktem’in hayata geçirdiği Martı TAG ile kullanıcılar kendi araçları ile ‘taksicilik’ sayılabilecek faaliyette bulunuyor. Ancak paylaşımlı araç yönetmeliği hayata geçirilmediği için sistem tam olarak çalışamıyor ve fatura kesilemiyor. Öktem, bu noktada, “Eğer yönetmelik hayata geçerse tıpkı Trendyol ve Hepsiburada gibi platformlardan alışveriş yapan bir vatandaş için nasıl e-fatura kesiliyorsa Martı TAG için de öyle olacak” diye konuştu.
Oğuz Alper Öktem
‘EN BÜYÜK İŞVEREN BİZ OLACAĞIZ’
İnişleri ve çıkışları ile gündemden düşmeyen, küresel finans piyasalarının her daim radarında olan bir alan kripto paralar. Çöküş dönemlerinde yatırımcısına ‘hayatı sorgulatırken’ kimi zaman da dolandırıcılar için adeta at koşturulan bir piste dönüşebiliyor. Ancak tüm bunların ötesinde kullanıcıların ilgisi, atılan adımlar ve muhtemel regülasyonlarla yakın geleceğin finans dünyasında önemli bir yer edinecek kripto paralar.
‘DAHA ÇOK YOLU VAR’
Bu alanda küresel piyasaların önde gelen platformlarından olan Binance’in CEO’su Richard Teng, Hürriyet’e hem Türkiye hem de uluslararası piyasalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Genel olarak kripto paralarda olumlu trendler yaşandığını söyleyen Richard Teng, “2023 itibarıyla, küresel kripto varlık piyasası dünya çapında 420 milyondan fazla kullanıcıyı kendine çekti. Binance ise 181 milyondan fazla kullanıcıya sahip. Kripto varlıkların günlük hayatımızdaki yerinin artışına rağmen, küresel piyasa penetrasyon oranı sadece yüzde 4.2 olduğundan, sektörde hala önemli bir büyüme potansiyeli söz konusu” dedi.
4’ÜNCÜ BÜYÜK PAZAR
Asya-Pasifik, Latin Amerika ve Türkiye gibi bölgelerin kripto varlık benimsemesinde öncü olduğunu anlatan Richard Teng, “Türkiye, etkileyici benimseme oranıyla öne çıkıyor. Son üç yılda, Türkiye’deki kripto benimseme oranı yüzde 16’dan yüzde 40’a çıkarak iki kattan fazla arttı. Dahası, Chainalysis’in verilerine göre Türkiye, tahmini işlem hacmi açısından küresel olarak dördüncü en büyük kripto pazarı olarak yer alıyor. Ülkenize geldiğimizde de bu dinamizmi sahada görüyoruz. Kripto varlıkların günlük hayattaki yaygınlığı Türkiye’nin kripto için gelişen bir merkez olarak yerini güçlendiriyor” diye konuştu.
YÜKSEK GETİRİ BEKLENTİSİ
Türkiye’nin küresel kripto trendlerinin şekillendiği bir market konumunu aldığını vurgulayan Richard Teng, “Türkiye’nin kriptoya en çok yatırım yapan ülkeler arasında yer almasının önemli bir nedeni, kripto ve altında yatan blok zinciri teknolojisine yoğun ilgi gösteren genç nüfus... Anketlerimize göre, Türk yatırımcıların yaklaşık yüzde 40’ının kriptoya yatırım yapmalarının birincil nedeninin, sadece finansal getirilerin ötesinde, yüksek bir potansiyel vaat eden blokzinciri teknolojisi olduğunu ortaya koydu. Türk kullanıcıların yeni teknolojilere açık oluşu, ülkedeki canlı kripto topluluğunu teşvik ederek, yüksek düzeyde benimsemeyi, dinamik yatırım ortamını ve startup ekosistemini de besliyor” ifadelerini kullandı.
ABD’DE ZHAO İÇİN 3 YIL HAPİS CEZASI İSTENDİ
SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi tarafından yayınlanan Türkiye’nin Enerji Dönüşümü Görünümü 2023 raporuna göre Türkiye’de 2023 yılında toplam elektrik üretimi 324.8 teravat-saate (TWh) ulaşırken yenilenebilir enerji kaynakları 137.2 TWh ile toplam üretimin yüzde 42’sini karşıladı. Elektrik üretiminde ithal fosil yakıtların payı ise yüzde 44 oldu.
Elektrik üretiminde yerlilik oranı, hidroelektrik santralların üretiminin en üst seviyelere ulaştığı 2019’daki yüzde 60’lık seviyesinden, kuraklık nedeniyle azalan hidroelektrik üretimi nedeniyle 2021’de yüzde 46’ya geriledi, 2022 ve 2023’te yenilenebilir kaynakların üretimindeki artışla yüzde 56’ya ulaştı.
EKONOMİK ERİŞİM
Türkiye, enerji tüketiminin dörtte üçünden fazlasını ithal fosil yakıtlarla karşılıyor. Ham petrolün yüzde 91’i, doğalgazın yüzde 99’u ve kömürün yüzde 56’sı ithal ediliyor. Raporda, enerji fiyatlarının doğrudan enflasyonu tetiklediğine dikkat çekildi. Rapora göre fosil kaynaklara bağımlılık uluslararası enerji fiyatlarına olan bağımlılığı da getiriyor. Bu nedenle enerji dönüşümünün Türkiye için hem arz güvenliği hem de enerjiye ekonomik erişimde önemli olduğu vurgulandı.
SHURA tarafından hazırlanan rapora göre 2025 yılına doğru ilerlerken Türkiye enerji sektörü için öncelikli konu, belirlenen hedefleri hayata geçirmek için hızla eyleme geçmek olacak.
DÖNÜŞÜMDE GEREKLİ 7 ADIM
Raporda enerji dönüşümünde kritik konular şöyle sıralandı: Yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlandırılması, şebeke esnekliğinin artırılması, enerji dönüşümü için gerekli piyasa ve mevzuat düzenlemelerinin yapılması, yeşil finansman stratejisinin belirlenmesi, enerji dönüşümünün sosyo-ekonomik etkilerinin ele alınması, temiz enerjiye adil erişimin sağlanması, yeni teknolojilerde stratejik alanların belirlenmesi ve yenilikçiliğin teşvik edilmesi.
ISI POMPALARI ÖNCELİKLENDİRİLMELİ
Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezinin (IICEC) düzenlediği ‘İş Dünyası ve Sürdürülebilir Enerji’ temalı IICEC Konferansı’nda konuşan Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) Başkanı Fatih Birol, 90 dolar seviyesinde seyreden petrol fiyatlarının Türkiye gibi enerji ithalatı yüksek olan ülkeler için oldukça yüksek olduğunu söyledi. Küresel petrol talebinin geçmiş yıllara göre oldukça zayıf kaldığını vurgulayan Birol, “Şüphesiz bu zayıflamada en etkili konu Çin ekonomisindeki yavaşlama ve elektrikli araçlardaki büyüme” dedi.
FİYATLAR NEDEN YÜKSEK
Arz tarafında Amerika kıtasında ciddi bir üretim artışı beklendiğini anlatan Birol, “ABD, Kanada, Brezilya ve Guyana piyasaya ciddi miktarda petrol sunacak. O tarafta arz kuvvetli ama Suudi Arabistan ve Rusya’nın başını çektiği OPEC+ ülkelerinin üretimi kısmaları petrolü hala 90 dolar seviyelerinde tutuyor. Bu ülkelerin atıl kapasiteleri günlük 6 milyon veril ile tarihi seviyede. Ayrıca Ortadoğu’daki gerilim de bu fiyatların diğer bir nedeni” ifadelerini kullandı.
Enerji piyasasının önde gelen isimlerine geniş bir son durum değerlendirmesi yapan UEA Başkanı Fatih Birol, doğalgaz konusuna dikkat çekti. 5 dolar olan doğalgaz fiyatlarının Rusya-Ukrayna savaşı başladıktan sonra 40 dolara kadar tırmandığını ve şimdilerde 10 doların altında seyrettiğini vurgulayan Birol, “2 yıl içinde piyasada ciddi bir sıvılaştırmış doğalgaz (LNG) dalgası yaşanacak. Türkiye’nin de bu konuda kartlarını iyi oynaması gerekiyor. ABD ve Katar, 4-5 yıl önce başladığı projeleri ile LNG’de atağa geçiyor. Son 30 yılda piyasaya arz edilen doğalgazın yarısı 3 yılda arz edilecek. Fiyatlarda aşağı yönlü baskı olacak. Satıcıların güçlü olduğu bir piyasadan alıcıların güçlü olduğu bir piyasaya geçiyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
ALTERNATİF KAYNAKLAR VE PAZAR ÇEŞİTLİLİĞİ ÖNEMLİ
-Finansman sorunlarına rağmen nükleere ilginin arttığını belirten Birol, “Biz 2025-2026 yıllarında dünya nükleerden elektrik üretiminin şimdiye kadarki en yüksek seviyeye çıkacağını düşünüyoruz” dedi. Birol, “Avrupa, çok büyük bir hata yaptı ve enerjide Rusya’ya ‘göbekten bağlandı.’ Daha sonra bu süreci iyi yönetti ve az hasarla kapattı. Bunda havaların çok sert geçmemesi de etkili oldu. O yüzden enerjide alternatif kaynaklar ve pazar çeşitliliği önemli” dedi.
Türk Telekom dün İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında 2023 yılına ait finansal ve operasyonel sonuçlarını açıkladı. Buna göre Türk Telekom’un gelirleri yıllık bazda yüzde 9.6’lık artışla 100.2 milyar TL’ye yükseldi. Türk Telekom’un FAVÖK’ü 33.5 milyar TL, FAVÖK marjı ise yüzde 33.5 olarak gerçekleşti. 2023 yılı net kârı 16.4 milyar TL olurken, toplam yatırım harcamaları 2023’te yıllık yüzde 7.4 arttı ve 25.8 milyar TL’ye yükseldi. Türk Telekom, 2024’te ise operasyonel gelirlerinin yaklaşık yüzde 11 le yüzde 13 aralığında büyüyeceğini, konsolide FAVÖK marjının yüzde 36 ila yüzde 38 aralığında ve yatırım harcamalarının satış gelirlerine oranının yüzde 27 ile yüzde 28 aralığında olacağını öngörüyor. Mobil bir önceki yıla göre 6.4 milyar TL daha yüksek gelir üreterek büyümeye en büyük
katkıyı sağladı.
‘EN HAZIR OPERATÖRÜZ’
Türk Telekom CEO’su Ümit Önal’ın yaptığı sunumda en fazla vurguladığı konu bu dönemde yapılan yatırımlar ve mobil tarafındaki gelişmeler oldu. “Durmaksızın sürdürdüğümüz yatırımlarımız sonucunda kapsama ve kapasite olarak sektördeki konumumuzu günden güne güçlendiriyoruz” diyen Önal, “4.5G ihalesi sonrası frekans sahipliğimizi 3 katına çıkardık. Hızda önemli olan abone başı frekansta ve 5G için de kritik öneme sahip 1800 Mhz frekans sahipliğinde pazar lideriyiz. LTE baz istasyonlarımızın yarısından fazlasını şimdiden fibere bağladık. Bu anlamda 5G’ye en hazır operatörüz’’ ifadelerini kullandı.
FİYATLARIMIZ AYNI
1.6 milyonluk abone kazanımıyla yıllık faturalı net abone kazanımında rekor performansa ulaştıklarını anlatan Ümit Önal, “Mobil numara taşımada da dokuz çeyrektir olduğu gibi yine lideriz. Mobil 2023’te çok kuvvetli bir performans sergiledi. Toplam abone sayısı yıl içinde yüzde 2.8 artarken faturalı abone sayısı yüzde 9.5 arttı. Taahhüt yenileme sırasında yapılanlar hariç upsell sayısı 2023’un tamamında bir önceki yıla göre yüzde 46 daha yüksek gerçekleşti” dedi. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Önal, “Mobildeki büyümemizde de yatırımlarımızın karşılığını alıyoruz. Artık burada ‘ucuz operatör’ algısı yok. Rakiplerimizle fiyatlarımız aynı olmasına rağmen biz onlardan daha fazla tercih ediliyoruz” diye konuştu.
21 GİRİŞİMİN DEĞERİ 190 MİLYON DOLAR OLDU
Türkiye’de ekonominin önemli bir kaldıracı haline gelen girişimcilik ekosistemine 2011’den bu yana destek verdiklerini belirten Önal, Türk Telekom’un girişim hızlandırma programı PİLOT ile bugüne kadar girişimlere 32 milyon TL’lik nakit desteği sağlandığını kaydetti. Türk Telekom’un Girişim Sermayesi Fonu şirketi Türk Telekom Ventures’ın yatırım yaptığı 21 girişimin portföy değerinin 190 milyon doları bulduğunu söyleyen Önal, söz konusu rakamın; girişimcilik ekosisteminin Türkiye ekonomisindeki değerine ve kaldıraç özelliğine dikkat çekti.
Karaca, “2023 yılı ihracatı, 2022’ye göre yüzde 9.5 azaldı. 1.8 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2024’ün ilk çeyreğinde ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 30’a varan bir düşüş var. Dünyada yaşanan resesyon ve bizdeki yüksek enflasyon tüm planlarımızı bozdu. İhracatçılar olarak derinden etkilendik” dedi.
‘SATIŞ YAPAMADAN DÖNÜYORUZ’
Yılın başından beri başta Avrupa’dakiler olmak üzere çok sayıda fuarda bekledikleri satışları yapamadıklarını ifade eden Karaca, “Seçimlerin ardından doların 40 lira seviyelerine geleceğini hesap ediyorduk. Beklediğimiz gibi olmadı. O yüzden tüm fuarlarda doları 40 lira olarak düşünüp fiyat verdik. O seviyeden verdiğimiz avantajlı fiyatlardan bile satış yapamadık. Çoğu fuardan elimiz boş döndük. Maalesef fiyatta rekabet edemiyoruz. İhracat pazarlarımızı son dönemlerde kaybetmeye başladık. Çünkü fiyat tutturamıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘BANKALAR TEHDİT EDİYORDU’
Karaca, yakın döneme kadar bankaların ihracatçıya çok bonkör davrandığını ancak durumun şimdi tam tersi olduğunu söyledi. Sektördeki durumu şöyle anlattı: “Bir dönem bankalar bize zorla kredi vermek istiyordu. Alacaksınız diye tehdit ediyorlardı bizi. Şimdi durum değişti. Vermemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Zaten faizler de ortada.”
İş dünyasının ‘ekonomi’ konuşmaktan işine odaklanamadığını anlatan Karaca, “Üretimini, istihdamını ve ihracatını artıran üreticilere firma özelinde destek ve teşvik verilmesi gerekiyor” dedi.
TÜRKİYE’nin son 10 yılda dikkate değer gelişim gösteren sektörlerin başında güneş enerjisi sektörü geldiğini vurgulayan Enerji Yatırımcıları Derneği (GÜYAD) Başkanı Cem Özkök, “2016 yılında 250 megavat olan güneş enerjisi kurulu gücü, 2017’de 914 megavata, 2018’de 2 bin 728 megavata, 2019’da 5 bin 44 megavata, 2020’de 5 bin 980 megavata, 2021’de 6 bin 661 megavata, 2022’de 7 bin 793 megavata ve 2023’de 9 bin 829 megavata yükseldi. 2024’ün başında ise kurulu güç yaklaşık 12 bin 350 megavata ulaştı” ifadelerini kullandı.
FİNANSMAN ZORLUĞU VAR
Türkiye’de güneş enerjisi sektöründe zaman zaman büyümede yavaşlamalar yaşandığını aktaran Cem Özkök, “Bu yavaşlamanın sebepleri arasında finansmana erişim zorlukları, bürokratik engeller ve kapasite bulunamaması yani altyapıdaki eksiklikler gibi çeşitli faktörler” diye konuştu.
Türkiye’nin güneş enerjisinde en güçlü bölgelerinin Güneydoğu ve Akdeniz olduğunu ifade eden Cem Özkök, “İleride, güneş enerjisindeki büyüme ile hepimizi şaşırtacak bölgeler arasında Karadeniz Bölgesi’ni de sayacağımıza inanıyorum.
HEPİMİZİ ŞAŞIRTABİLİR
Bu bölge, beklenenden daha fazla güneş enerjisi potansiyeline sahip olabilir, çünkü teknolojik gelişmeler sayesinde daha düşük güneş ışınımı olan alanlarda bile verimli enerji üretimi mümkün hale gelebilecektir. Bunun ispatını rüzgâr ve güneş gelişmeleri ile ortaya koyabiliriz” şeklinde konuştu.
HER AY ‘300 MEGAVAT’ YENİ YATIRIM GEREKİYOR
Yaşanan her deprem geride büyük acılar bırakıyor. Depreme karşı şehirleri hazırlamak kritik önem taşıyor. Japonya başta olmak üzere dünyanın farklı noktalarında kullanılan deprem uyarı sistemleri ise deprem anında oldukça hayati bir görev üstleniyor. Bu uygulamalardan biri de Türkiye’den çıkan girişim olan Deprem Erken Uyarı Sistemi -EDİS-. Fay hatlarına yerleştirilen hassas sensörlerin depremi algılamasıyla harekete geçen sistem, sizi depremin gerçekleştiği yere olan uzaklığınıza göre anında uyarıyor. Böylece deprem dalgaları sizin binanıza gelmeden önce 5-10 saniye de olsa kaçma ya da korunma fırsatı sunuyor.
UNICORN OLMAYA HAZIRLANIYOR
7 yıldır üzerinde çalışılan 2 yıldır ise Marmara Bölgesi için hazır olan sistemin 5 yıl içinde Türkiye geneline yayılması bekleniyor. Hatta şu anda EDİS, Türkiye’de kamu yatırımı ile devleşen bir unicorn olma yolunda. Şimdilik hangi kamu kurumunun bu yatırımı yapacağı saklı tutulsa da Türkiye Cumhuriyeti, yaklaşık 1 milyar dolarlık yatırımla bu sistemden her konut ve binanın yararlanmasını amaçlıyor.
İLK TALİPLİ MEKSİKA
Uygulamayı Türkiye’de Artaş İnşaat, Akçansa, Bayer, Esas Holding, Vadi İstanbul, Karaca, Arçelik, Vakıfbank, Ziraat Bankası, BOTAŞ, İnovia, Botaş, Akmerkez, Rönesans Holding, Pegasus gibi kurumlar kullanmaya başlarken ABD, Meksika, Japonya, Tacikistan, Pakistan, Yunanistan ve Fas gibi ülkeler de şimdiden görüşmelere başlamış durumda. Bu konuda en fazla ilerleme kaydedilen ülke ise Meksika. Bu ülkeyle anlaşma sağlanması durumunda 300 milyon dolarlık yeni bir yatırım yapılacak ve Meksika’nın başkenti deprem hazırlıklarının arasına EDİS’i de dahil edecek.
‘KAÇIŞ İÇİN ZAMAN TANIYOR’
Yıldız Teknik Üniversitesi’nde (YTÜ) bulunan Yıldız Teknopark içerisindeki ofislerinde Hürriyet’e açıklamalarda bulunan EDİS Türkiye Kurucu Ortağı ve CEO’su Ali Emre Erişen, “Biz depremi önceden haber vermiyoruz. Tıpkı yangın alarmları gibi deprem anında bildiriyoruz. Ancak depremin merkezi ile sizin olduğunuz yer arasında mesafe bazen hayat kurtarıyor. Sistemimiz P dalgalarını tespit eder etmez tüm alıcılara alarm gönderiyor. Ve yıkıcı olan S dalgaları size ulaşmadan depremin geleceğini haber veriyor. Deprem dalgaları saniyede en fazla 3.5 kilometre hızla ilerliyor. Olası bir İstanbul depreminde en kötü senaryoda 5-6 saniye daha iyi ihtimallerde ise 30-40 saniyelik bir zaman var. Heybeliada’da deprem olursa Şişli’de oturan birisi 20 saniyenin üzerinde zamana sahip. 6 şubat depremlerinde Hatay bu sistemini kullansaydı yaklaşık 1 dakika önceden herkesin haberi olabilirdi” ifadelerini kullandı. Erişen, son depremlerde uygulamanın hatasız çalıştığını belirtti.
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) mart ayı olağan meclis toplantısı “Sanayi perspektifinden Türkiye nüfusu” ana temasıyla gerçekleşti. Meclis toplantısının açılış konuşmasını yapan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından son açıklanan nüfus verilerinin Türkiye’nin; yaşlanan nüfusu, doğum hızlarındaki ürkütücü düşüş, ekonomi, işgücü, istihdam, kentlerin sosyal yapısı gibi konularda kritik bir süreçte olduğunu gösterdiğini söyledi.
GİDİŞAT İYİ DEĞİL
Nüfus konusunda gidişatın iyi olmadığına ilk olarak 2021’deki meclis toplantısında dikkat çektiğini hatırlatan Bahçıvan, “Yıllık nüfus artış hızımız 2022’de binde 7.1 iken, 2023’te çok dramatik bir şekilde binde 1.1’e düşmüş. Durum ciddi” dedi. Son 5 yılda yaşlı nüfusunun da yüzde 21.4 artarak 8 milyon 722 bin olduğunu, bu grubun toplam nüfus içindeki oranının ise beş yılda artarak 2023 itibarıyla yüzde 10.2’ye yükseldiğini aktaran Bahçıvan, şöyle devam etti:
GENÇLER KAFELERDE VAKİT ÖLDÜRÜYOR
“Dünya nüfusundaki yıllık artış hızının gerilemesi ve yaşlanma eğilimi, ülkemiz için de belirgin bir şekilde geçerli. TÜİK verilerine göre, 2000 yılında genç nüfusumuzun toplam nüfusa oranı yüzde 20 iken bu oran 2022 yılı itibarıyla yüzde 15’e düşmüş durumda. ILO’nun Genç İstihdamında Küresel Trendler 2020 Raporu’na göre, küresel genç işsizlik oranı yüzde 13’ün üzerinde seyrediyor. Türkiye’de ise bu oran maalesef yüzde 25’in üzerinde. Daha çarpıcı bir veriyi paylaşacak olursam; 15-29 yaş aralığındaki 6.7 milyon genç ne eğitimde ne de istihdamda (NEET). Bu ne demek? AB üyesi komşumuz Bulgaristan’ın nüfusu kadar genç evde ve kafelerde oturup vakit öldürüyor demek.”
TARIMSAL ÜRETİM TEHLİKE ALTINDA
-BAHÇIVAN işgücü piyasasındaki pozitif gelişmenin ise kadın istihdamında görüldüğünü söyledi. Bahçıvan, bu durumun sürdürülebilirliğinin önemini vurguladı. Bahçıvan, “Tarım istihdamındaki daralma da sektörün faaliyet koşullarındaki sorunlara ve gıda enflasyonuna ilişkin risklere dikkat çekiyor. Nüfusumuzun sadece yüzde 7’sinin kırsal kesimde yaşadığını düşünürsek tarımsal üretimin geleceğinin tehlike altında olduğu da önemle üzerinde durmamız gereken bir nokta” dedi.
Ne yazılımcı ne mühendis ne de bankacı... Son günlerde işverenleri adeta sıraya sokan, deyim yerindeyse karaborsaya düşen bazı meslekler var. Bu meslek gruplarında eleman arayan işverenlerin kimi 60 kimi 50 gün beklemek zorunda kalıyor. Üstelik sadece beklemek de yetmiyor. İstedikleri elemanı bulduklarında kendilerinde çalışmaya ikna etmek ve ellerinde tutmak için yeni talepleri de karşılamak zorundalar. Peki hangi ustalar bulunamıyor?
HAFTALARCA BEKLİYORLAR
24 Saatte İş platformunun Hürriyet için hazırladığı verilere göre Türkiye’de istihdam piyasasının en çok aranan mesleği döner ustası ve protez tırnak uzmanı. Verilere göre şu anda döner ustası için verilen bir ilan 63 günde, protez tırnak uzmanı için 49 günde, elektrik ustası için 42 günde, ızgaracı için 42 günde, bulaşıkçı için 35 günde doluyor. Özellikle yeni açılan işletmeler bu konuda çok sıkıntı çekiyor. Hem yeme-içme hem de güzellik ve kişisel bakım sektörlerinde milyon liraları bulan yatırımlar yapılıp dükkânlar açılıyor ancak girişimciler eleman bulamadığı için çarkı döndüremiyor. İşletme sahipleri bir personel bulmak için kariyer platformlarının yöneticilerine kadar gidiyor. Gazetelere ilanlar veriyor. Ancak eleman açığı bir türlü giderilemiyor.
MAAŞLARDA BEKLENTİ NE?
Rağbet bu kadar yüksek olunca maaş beklentileri de artıyor. 24 Saatte İş platformunun çalışmasına göre istihdam piyasasının yıldızları olan döner ustası için en düşük maaşlar 40 bin lira seviyesinden başlarken, protez tırnak uzmanı için 39 bin liradan başlıyor. Bu alanda elektrik ustası için 37 bin lira, ızgaracı için 34 bin lira, şoför için ise 32 bin lira maaş öngörülüyor.
SEKTÖRÜN YILDIZI OLDULAR
BİR dönemin en popüler girişimcilik alanlarından biri olan internet kafeler son yıllarda unutuldu. 1990’lı yılların sonu 2000’li yılların başında henüz her eve bilgisayar ve internet girmemişken önemli bir ihtiyacı karşılayan, oyun oynamanın yanında sosyalleşmeye de önemli katkı sunan internet kafeler mahalle ekonomi için oldukça önemli bir yer tutuyordu. Hatta bir dönem internet kafelere ilgi o kadar fazlaydı ki işletme sahipleri karmaşanın önüne geçebilmek için sıra listeleri hazırlıyordu.
3 AYDA 360’I KAPANDI
Ancak şimdilerde durum çok başka. Bu alandaki son gelişmeleri Hürriyet’e anlatan İstanbul İnternet Kafeciler Esnaf Odası Başkanı İlhan Taşkıran, “İnternet kafe sayısı hızla azalıyor. Türkiye genelinde 27 bin internet kafe vardı. Şimdi sayı 5 bine geriledi. Oda kayıtlarına göre son 3 ayda 360 internet kafe işletmesel nedenlerle kapanmış gözüküyor. Aynı dönemde yeni açılan internet kafe sayısı ise sadece 6” diye konuştu.
İlhan Taşkıran
MASA BAŞINA 80 BİN LİRA
Bu süreçte internet kafelerin kapanmasının ana nedeninin maliyetler olduğunu işaret eden İlhan Taşkıran, “İnternet kafeler enflasyona yenildi. Zira bir internet kafe açmak için en az 20 bilgisayarlık yatırım yapılması gerekiyor. Bilgisayar başına yatırım 15 bin liraya kadar çıktığında sorun yoktu. Ama bu artık 80 bin liraya geldi. Sıfırdan böyle bir yatırımı yapabilecek esnaf kalmadı. Bilgisayarlar 4 yılda bir yenileniyor. Şu an kapanmaların hızlanmasının en büyük nedeni de yenileme dönemi gelen esnafın bu yatırımı gerçekleştirememesi. Bilgisayarlar eskidiği zaman gençler gelmek istemiyor” dedi. Taşkıran, artan kira fiyatları ve akıllı telefonların yaygınlaşmasının da internet kafelerin ayakta durmakta zorlanmasında etkili olduğunu söyledi.
Eski nesil internet kafeler kapanmalarını sürdürürken bazı işletmeler ise yeni nesil oyun salonlarına yatırım yapıyor.
50 KURUŞTAN 40 LİRAYA
Anadolu’nun ürünleri olimpiyat tutkunları ile buluşuyor. Trendyol, Paris 2024 Olimpiyat Oyunları kapsamında Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) ilk Türk partneri oldu. Bu işbirliği kapsamında t-shirt, polo yaka t-shirt, şort, elbise, sweatshirt, beyzbol şapkası, balıkçı şapkası, plaj havlusu ve bez çanta ürünlerinden oluşacak olimpiyata özel bir koleksiyon Türkiye’de üretiliyor. Ürünler Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Bahreyn ve Umman’da Trendyol vasıtası ile satılacak.
2 BİN 500 KADININ ELİNDEN ÇIKTI
Peki bu ürünler nerede üretildi? Bu sorunun cevabı bizi Denizli’de 2 bin 500’e yakın kadın çalışanı ile üretim yapan Deniz Tekstil’e götürdü. Hem OSB’de hem de ilçelerdeki tesislerle ayda 1.5 milyon adet üretim gerçekleştiren şirket bugüne kadar Paris Saint-Germain gibi kulüpler ve Roland-Garros gibi organizasyonlara da yüzbinlerce parça ürün göndermiş. Baltalı Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Deniz Baltalı, “Burada çalışan arkadaşlarımızın yüzde 80’i kadın. Spor kulüplerine ve organizasyonlara yaptığımız başarılı üretim, bize olimpiyatların kapısını açtı” dedi.
YENİ KAPILARI DA AÇACAK
Deniz Baltalı, Türk tekstil sanayisinin de artık her türlü talebe karşılık verebilecek durumda olduğunu vurgulayan Baltalı, şöyle konuştu: “Burada kadınlar harika bir iş çıkarıyor. Trendyol bizimle bu üretimi gerçekleştirmek istediğinde hızla harekete geçtik. Böyle siparişlerde çok fazla detay ve uluslararası standart oluyor. Sürdürülebilirlik konusunda daha önce yaptığımız yatırımlar bizi bugünlere hazırlamıştı. Hepsinin üstesinden gelip 35 bin parçadan oluşan ürünleri şubatta teslim ettik. Bu işbirliğinin de hem Türk üreticilerin hem de Türk tekstilcilerin önünü daha da açacağını düşünüyorum.”
Deniz Baltalı
MESSİ GİYDİ, ERTESİ GÜN 800 BİN ADET SİPARİŞ GELDİ
2023 yılına ilişkin finansal ve operasyonel sonuçlarını açıklayan Turkcell’in gelirleri yıllık bazda yüzde 14.6 büyüyerek 107.1 milyar liraya ulaştı. Enflasyon muhasebesine göre düzenlenen sonuçlara göre, FAVÖK yüzde 19.9 oranında artarak 43.9 milyar TL’ye ulaştı. Net kâr, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 82.5 artışla 12.6 milyar TL olarak gerçekleşirken Turkcell’in toplam yatırım harcamalarının gelire oranı ise yüzde 21 oldu.
Sonuçları İstanbul’da gazetecilere bir sunum yaparak açıklayan Turkcell Genel Müdürü Ali Taha Koç’un finansal gerçekleşmelerden daha çok üzerinde durduğu konu ise Turkcell’in uzun süredir sadece bir GSM şirketi olmadığı idi.
Koç, BiP, TV+, lifebox, fizy, GAME+ gibi Turkcell ekosistemindeki markaların faaliyetlerinin başarıyla sürdüğünü vurgulayarak, “Dijital ürün ve servisler, sektörümüzün taşıyıcı kolonları haline gelmeye başladı” diye konuştu.
YENİ DÖNEM VURGUSU
Şirketin veri, enerji, yapay zeka ve siber güvenlik gibi yeni odak noktalarına dikkat çeken Koç, önümüzdeki yıllarda büyümelerinin bir bölümünün de bu alanlardan geleceğini anlattı. Bu dört alanın artık hedefler ve yatırımlar için belirleyici olduğunu söyleyen Ali Taha Koç, veri merkezlerine olan yatırımlarını arttıracaklarını belirtti. Turkcell’in şimdiye kadar veri merkezlerine 330 milyon Euro yatırım yaptığını vurgulayan Ali Taha Koç, “Yeni bir veri merkezi kurmayı planlıyoruz. Bu doğrultuda “hyper-scaler” küresel bir markayı Türkiye’ye getirmeyi hedefliyoruz” dedi.
‘ÜRETTİĞİMİZİ TÜKETECEĞİZ’
Tüm dünyada şirketler ve devletler enerji güvenli konusunda yatırım yapıyor. Turkcell de bu konuda tükettiği enerjiyi karşılayabilecek yatırımlarını sürdürüyor. “Telekom şirketleri olarak Türkiye’nin yıllık elektrik tüketimin yüzde 1’ni biz tüketiyoruz. Özellikle baz istasyonları yoğun enerji tüketimine sahip” diyen Ali Taha Koç, “Burada sosyal ve ekonomik sorumluluğumuzun farkındayız. Sanayi devriminin iklim krizini ‘teknoloji devrimi’ ile yeneceğiz. 2026 itibarıyla yeşil enerji kaynaklarından sağlanacak üretimle, Turkcell toplam elektrik ihtiyacının yüzde 65’ini karşılamayı planlıyor” ifadelerini kullandı.
Dünyanın şekeri önümüzdeki günlerde biraz düşebilir. Bunun nedeni ise küresel kakao çekirdeği arzındaki azalış. Son 3 yıldır en büyük kakao çekirdeği üreticilerinden olan Gana, Fildişi Sahili ve Ekvador’da ciddi rekolte kayıpları yaşanıyor. Rekolte düşerken kakao fiyatları da hızla yukarı doğru tırmanıyor.
TARİHİ REKOR GELDİ
Trading Ecomomics verilerine göre 2024’ün başından itibaren yüzde 99.24 fiyat artışı yaşayan kakao fiyatları bu hafta 8 bin 493 doları görerek tarihi rekorunu kırdı. Fiyatlar karşısında Gana ve Fildişi Sahilleri başta olmak üzere çok sayıda üretici ülkedeki fabrikalar çekirdek temin etmekte zorlandığı için ya üretimini bitirdi ya da üretime ara verdi.
Batı Afrika’daki kakao fabrikalarının üretimde kesintiye gitmesi ise uluslararası piyasalarda paniğe neden oldu. Çünkü, çikolata üreticileri bu tesislere ihtiyaç duyuyor. Arz tarafında yaşanan bu gelişmelere paralel olarak da çikolata fiyatlarında önümüzdeki dönemde daha zamlı etiketler tüketicinin karşısına çıkabilir.
ÇİKOLATAYI ETKİLİYOR
Uluslararası Kakao Örgütü yılın başında, dünyada iki yıldır devam eden kakao çekirdeği kıtlığının 2024’te de devam edeceğini ve bunun fiyatları etkileyeceğini bildirmişti. Popüler çikolata markaları olan Hershey ve Cadbury de çikolata sektöründeki ek fiyat artışlarının sorumlusu olarak kakao maliyetlerini işaret etti.
‘FİYATLARA ACİL TEDARİK ETKİSİ’
-KAKAODAKİ rekolte düşüşlerinin altını çizen İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İHBİR) Başkanı Kazım Taycı, “3 yıllık düşüş süreci stokların da erimesine neden oldu” dedi. Kakao çekirdeği miktarının toplam ihtiyacın 550 bin ton kadar altında olduğunu belirten Taycı, “İklim krizi bunda çok etkili olsa da artan maliyetler yüzünden köylülerin kakao ağaçlarına iyi bakamaması rekoltenin düşmesine neden oluyor. Kakao yağı ve kakao tozu fiyatları artış gösterirken mal ihtiyacı olup da alamayan ve kullanıcıların hararetle mala yönelmeleri, açıkta bulunanları acil tedarik peşine koşmaları son 2 aylık süreçte fiyatların daha da hızla artmasına neden oldu” dedi.
Hepsiburada Ticari Grup Başkanı Ender Özgün, “Geçen yıl Airfryer’ın yükselişi dikkat çekmişti. Bu yıl ise kahve makineleri ve ev tipi espresso makineleri kendini gösteriyor. Bu ürünlerde ciro anlamında da hızlı bir artış gözlemliyoruz. ‘Tüketici kahve alışkanlığını eve taşımaya başladı’ diyebiliriz” ifadelerini kullandı.
Bir grup gazeteci ile bir araya gelen Özgün, Ramazan ayının e-ticarette ciddi bir ivme yarattığını söyledi. Bu etkiyi şubat ayının başında görmeye başladıklarını söyleyen Özgün, “Ramazan’da site trafiğimiz 20:00’den sonra artmaya başlıyor. Sahur’da, Ramazan öncesi döneme göre site trafiği 3 katına çıkıyor. Un, şeker ve baklagiller en fazla talep gören ürünlerin başında geliyor. Küçük ev aletleri ise en hızlı büyüyen kategori. Onu züccaciye takip ediyor. Küçük ev aletleri kategorisi yüzde 55 temel tüketim siparişleri yüzde 40, giyim siparişleri yüzde40, gıda ve içecek kategorisi yüzde 35, sağlık ve güzellik kategorisinde yüzde 25 artış yaşandı” diye konuştu.
1.5 TRİLYON LİRA BÜYÜKLÜK
2022’de Türkiye’de e-ticaretin hacminin 800 milyar lira olduğunu ve 2023’ün tamamında 1.5 trilyon liralık bir işlem hacmi oluşmasını beklediklerini ifade eden Hepsiburada Ticari Grup Başkanı Ender Özgün, “Altyapı ve teknoloji yatırımlarının aralıksız sürdürüyoruz. Finansal hizmet verdiğimiz HepsiPay ciddi talep görüyor. HepsiPay, bankalarla tam entegre, kredi veren, kredi kartına ihtiyaç duymadan hizmet veren bir platform ve 14 milyon müşterisi var” dedi.
PREMİUMDA 2.4 MİLYON ÜYE
Hepsiburada Pazarlama Grup Direktörü Görkem Dereli ise sadakat programı Hepsiburada Premium’un 2.4 milyon üyeye ulaştığını söyledi. Dereli, şöyle devam etti: “Hepsiburada Premium Kart’ı hayata geçirdik. 3 hafta gibi kısa bir sürede 75 bin’e yakın kişi kart sahibi oldu. Bu kartın peşin fiyatına 3 ay ertele, 6 taksitle öde, 1000 TL hediye, her alışverişten yüzde 5 kazan, Yemeksepeti’nde yüzde 10 kazan gibi avantajları var.”
Job Ghosting, yani işe alım sürecinin ortasında aniden yok olmak. Bu kavramı, ‘Adayların işverenlere hiçbir açıklama yapmadan, aniden iletişimi kesmesi’ diye de açıklayabiliriz. Son dönemde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hem KOBİ’lerin hem de şirketlerin insan kaynakları departmanlarının Job Ghosting ile başı dertte. Bir kesimin de ‘hayalet işçiler’ olarak nitelendirdiği bu gruptakiler sayısız yere iş başvurusunda bulunuyor ve süreci belirli bir noktaya getirdikten sonra ya iş görüşmesine gitmiyor ya da işe başlasa bile 2-3 gün içerisinde ortadan kayboluyor.
HER YERDE ŞARTLAR AYNI
İş arayanlarla işçi arayanların buluştuğu 24 Saatte İş platformunun Kurucu Ortağı Mert Yıldız, Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede “Platformumuzda 4.5 milyon aday ve 200 bine yakın şirket var. Dönem dönem işgücü piyasasında bazı sorunlar öne çıkıyor. Şu an şirketlerin en fazla muzdarip olduğu konuların başında ‘Job Ghosting’ geliyor. Bu Türkiye’ye özgü bir sorun değil. Hizmet sektörünün çok hızlı büyüdüğü tüm ülkelerde bunu görüyoruz. Bütün maaşların asgari ücret seviyesine yaklaştığı, çalışana sunulan şartların aynı olduğu bir ortamda böyle sorunlar yaşanabiliyor. Kendi verilerimizi incelediğimizde 4.5 milyon iş arayan kişinin yüzde 5’inin Burger King ve McDonald’s gibi yerlerde çalıştığını görüyoruz. Çoğu iki haftadan fazla dayanamamış” ifadelerini kullandı.
ÖĞLE YEMEĞİNDE GİDİYOR, İŞVERENİ ENGELLİYOR
İşçi sorununun giderek büyüdüğünü ve bu gibi sorunlarla şekil değiştirdiğini vurgulayan Mert Yıldız, “İnsan kaynakları departmanları ne kadar planlama yaparsa yapsın iş arayan kişiler görüşmeleri tamamlamıyor. Yer ve tarih belirlenmiş olsa da bir mazeret bildirmeden, hatta gelmeyeceğini bile söylemeden ortadan kayboluyor. İnsan kaynakları bazen o saatleri boş geçiriyor. Bu aşamayı bir şekilde gelenler ise bazen ilk öğle yemeğinde, bazen 2 gün içinde işi bırakıyor. Ve işi bıraktığını işverene söylemiyor. Hatta işvereni engelliyor” diye konuştu.
HANGİ SEKTÖRLERİ VURDU?
24 Saatte İş platformunun kurucusu Mert Yıldız’a göre ‘Job Ghosting’ yani ‘hayalet işçi’ sorunu Türkiye’de en çok yeme-içme, perakende, lojistik ve güzellik sektörlerinde hissediliyor.
"ZEYTİNYAĞINDA arz yönünde bir sıkıntımız yok ama eğer yeni adımlar atılmazsa stoklarda bu kadar fazla ürün varken bizler zarar göreceğiz. Elimizde geçen sezondan kalan binlerce ton zeytinyağı var. Şimdi yeni sezon ürünleri geldi. Zeytinyağında yeni sorunumuz da bu kadar fazla stok oluşması...”
Bu sözlerin sahibi Ayvalık Ticaret Odası (ATO) Başkanı Ali Uçar. Dikkat çektiği konu ise yakın dönemde Türkiye’deki zeytinyağı arzını kontrol etmek için uygulanan dökme yağ ihracatındaki kısıtlama kararı. Uçar’a göre bu kararın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
BEKLENTİ 180 BİN TON
Zira, zeytinyağının çok uzun süre saklanan bir ürün olmadığını vurguluyor Uçar. Geçen yıldan yaklaşık 150 bin ton zeytinyağı stokunun devrettiğini söyleyen ATO Başkanı Uçar, “2023/2024 sezonunda ise yaklaşık 180 bin tonluk bir rekolte beklentisi söz konusu. Ayrıca Dahilde İşleme Rejimi kapsamında ihracatta kullanılmak üzere Afrin’den gelen 50 bin ton daha zeytinyağı var. Yani 360-380 bin ton seviyesinde bir zeytinyağından bahsediyoruz. İç tüketimimizi düştükten sonra 200 bin ton zeytinyağı kalıyor geriye. Ancak bu yağ bekledikçe bozulacak ve kalitesi düşecek” dedi.
GÖZDEN GEÇİRİLMELİ
Stoklarda bu kadar zeytinyağı fazlalığı oluşmasının ana nedeninin ihracat kısıtlaması olduğunu dile getiren Uçar, “Bu karardaki ana amaç iç pazardaki dengeyi sağlayabilmekti. Ayrıca daha yüksek fiyata satılabilen ambalajlı yağ ihracatına yönlendirme amacı vardı. Karardan sonra ambalajlı zeytinyağ ihracatı sadece yüzde 5 arttı. Yani istenilen etki olmadı. Bu kadar zeytinyağının değer kaybına uğramaması için kısıtlama kararının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu. Uçar, bu kadar stok fazlası olan bir ortamda üreticilerin de ellerindeki yağları bazı bölgelerde 220 liraya bile zor satabildiğinin, çoğu zaman satmakta zorlandığının altını çizdi.
SAHTECİLİĞİ ARTIRIYOR
Son yıllarda hem küresel piyasalarda hem de Türkiye’de en fazla konuşulan konuların başında gıda üretimi ve tedariki geliyor. Hububat da bunların başını çekiyor. Özellikle kurak geçen yılların ardından hem ürün bulmak zorlaşıyor hem de ürünlerin fiyatları zirve yapıyor. Peki bu yıl hububatta Türkiye’yi nasıl bir tablo bekliyor? Konya Ovası’nda ve çevresinde sürekli saha kontrolleri yapan, bitkilerin gelişimlerini izleyen Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Soylu’nun tespitlerine göre bu yıl Anadolu çiftçisinin hububattan yana yüzü gülecek.
Prof. Dr. Süleyman Soylu
GÖZLER YAĞIŞLARDA
Konya ve çevresinde aralık, ocak ve şubat ayı sıcaklık ortalamalarının geçmiş yıllara göre en az 4 derece fazla gerçekleştiğini söyleyen Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Soylu, “Bitkiler bu dönemde uyku halinde değildi. Kış aylarında da fotosenteze devam etti. Gelişimlerini sürdürdü. Eğer önümüzdeki süreçte de ekili alanlar güzel yağış alırsa buğdayda ciddi bir verim yakalayabiliriz. Mart ve nisan yağışları burada çok belirleyici olacak. Hem buğdayda hem de mercimekte iyi bir hasat bizi bekliyor” ifadelerini kullandı.
BUĞDAYA YÖNELDİLER
Geçen yıl buğdayda 22 milyon tonluk rekolte yakalandığını dile getiren Soylu, “Geçtiğimiz yıl Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO) buğdayda piyasaların üzerinde alım yaptı. Ayrıca ilave destek verdi. Diğer tarafta mısır üreticisi beklediğini bulamadı. Bu sene ise buğday ekim alanlarında yaklaşık yüzde 10 artış var. Hem bu ekim alanındaki artıştan hem de verim artışından kaynaklı rekoltede 22-24 milyon ton seviyelerine çıkabiliriz. Geçen yıl da bu anlamda iyi bir yıldı. Zira buğdayda 20 milyon tonun üstü bizim için iyi bir seviye olarak değerlendirilebilir” şeklinde konuştu.
Hem dünya hem de Türkiye ekonomisi için gittikçe daha önemli bir hale gelen yeşil dönüşüm konusunda bazı şirketler kamuyu ve tüketicileri yanıltabiliyor. Greenwashing yani Türkçe anlamıyla ‘yeşil badana’; kısaca bir kurumun kendini gerçekte olduğundan daha çevreci ve daha sürdürülebilir gösterme çabasına deniyor. Bu faaliyetler çevre hassasiyeti ile tüketimini şekillendiren tüketicinin kandırılmasına, karbonsuzlaşmaya yönelik çaba gösteren şirketlerin haksız rekabetle karşılaşmasına ve piyasa dinamiklerinin bozulmasına neden oluyor.
REKABET GÜCÜNÜ ETKİLİYOR
Şirketlerin iklim değişikliği ile mücadelede çok önemli bir rolü olduğunu anlatan iklim değişikliği ve çevresel sürdürülebilirlik alanında danışmanlık ve eğitim hizmeti veren Climate Union’ın kurucusu Akın Ayberk Çilekoğlu, “Şirketler etkili uygulamalar geliştirip, yenilikçi yaklaşımlarla bu dönüşüm sürecine katkı sağlıyorlar. Ancak çevresel sürdürülebilirlik konusunda yeterli hassasiyeti göstermese de öyleymiş gibi davranan çok sayıda şirket var. Bu durum gittikçe yaygınlaşıyor. Çünkü çevre duyarlılığı güçlü bir reklam ve pazarlama materyali olarak şirketlere rekabet avantajı sağlıyor. Halbuki şirketler çevresel sürdürülebilirlik alanında yapacakları yatırımlar ile bir yandan doğal çevrenin korunmasına katkı sağlarken, diğer yandan ulusal ve küresel düzeyde rekabet gücünü artırabilir, marka itibar ve güvenilirliklerini de koruyabilir” diye konuştu.
HANGİ SEKTÖRLERDE DAHA YAYGIN
Türkiye’nin de 2022 sonunda ‘Çevreye İlişkin Beyanlar İçeren Reklamlar Hakkında Kılavuz’unu kamuoyuna duyurduğunu hatırlatan Çilekoğlu, “Küresel düzeyde yeşil aklama ile mücadele ediliyor. Devletler yeni adımlar atıyor. Çalışmalara göre petrol ve doğalgaz sektörünün çok fazla greenwashing yaptığını, onu da bankacılık ve finans sektörlerinin takip ettiğini söyleyebiliriz. Türkiye’de ise hızlı tüketim ürünleri başta olmak üzere gıda, ulaşım, kozmetik, enerji, bankacılık ve tekstil gibi çeşitli sektörlerde sıkça greenwashing ile karşılaşıyoruz” dedi.
ŞİRKETLER BUNU NEDEN YAPIYOR
-Greenwashing yapan şirketlerin aslında piyasaya sundukları ürün veya hizmetin çekiciliğini artırmayı hedeflediğini belirten Akın Ayberk Çilekoğlu, “Çevre duyarlılığı olan tüketiciler esas hedef kitleyi temsil ediyor. Ayrıca tüketicide daha kaliteli algısı yaratabiliyor. Dolayısıyla greenwashing yapan şirketler aslında büyük bir rekabet avantajı elde etmiş oluyor. Bu yüzden yeşil aklama, rekabet kurulları ve finansal piyasaları denetleyen ve düzenleyen kamu otoritelerinin de faaliyet alanına giren bir konu oldu” dedi.
TÜKETİCİ NEYE DİKKAT ETMELİ
Teknoloji dünyasının kalbi bu hafta Barcelona’da düzenlenen GSMA Mobil Dünya Kongresi’nde (MWC2024) attı. Havalimanından şehre girer girmez yıllardır harika bir şekilde düzenlenen kongrenin havası tüm misafirlere yansıyordu. La Rambla, Sagrada Familia ve nice Gaudi eseri ile muhteşem mimarinin esiri olduğunuz bu şehirde denize ve lezzetli deniz ürünlerine karşı koymak da neredeyse imkânsızdı. Bu yıl Mobil Dünya Kongresi’ne gelen herkes eminin bir sonrakini yine sabırsızlıkla bekleyecek.
İLGİYİ ONLAR ÇEKTİ
Türk Telekom’un davetiyle katıldığımız MWC2024’te bu yıl endüstriyel yapay zekâ uygulamalarının dışında en dikkat çekici ürünler Lenovo’nın şeffaf ekranlı bilgisayarı ve Motorola’nın kıvrılabilen telefonu oldu. İki teknoloji de ne kadar günlük kullanıma uygun olacak bilinmez ama bu yıl Barcelona’nın kazananları aslında pek de yeni olmayan ama sürekli gelişen özellikleri ile insanların daha fazla ilgisini çeken uçan taksiler, robot köpekler, insansı robotlar ve hizmet sektöründe geleceği parlak gözüken robotik sistemler oldu.
GELİŞMİŞ YAPAY ZEKÂ
Ben de son yıllarda hep duyuruları yapılan, bazen özel etkinliklerde sınırlı kitlelere gösterilen bu akıllı robotlarla hem vakit geçirdim hem de bazılarını deneyimleme şansı buldum. Bilim kurgu içeriklerin vazgeçilmezi olan robotlar artık varlıkları ile şaşırtmasa da yapay zekânın son sürümleri ile donatıldıklarından karşısında durup bir düşünmeye başlıyorsunuz. Artık görmeye alışkın olduğumuz barista robotlardan kahvemi aldıktan sonra ilk nesli 2021’de çıkan ve bugüne kadarki gelişmiş en insansı robot olan Ameca’nın yanına koştum. Ameca Chat GPT-4’ün en son sürümüne, gelişmiş biyonik gözlere ve hassas sensörlere sahip.
İNSAN OLMASINA AZ KALDI
İspanya’nın Barcelona kentinde düzenlenen GSMA Mobil Dünya Kongresi’nde bir grup gazeteciyle bir araya gelen Ümit Önal, 5G’den fiber altyapıya kadar faaliyet alanlarına dair önemli açıklamalarda bulundu. Türk firmalarının bu gibi etkinliklerde kendilerini göstermesinin son derece önemli ve stratejik olduğunu vurgulayan Önal, “Teknolojiyi üretmemiz yetmiyor aynı zamanda kullanıp ihraç etmemiz gerekiyor. Bunu yaparken odağımızda yerli ekosistemimiz olmalı. Teknoloji ekosistemimizi ve girişimleri destekleyerek sınırları aşıp dünyaya açılmayı istiyoruz” dedi.
YERLİ UNSURLA GEÇMEK İSTİYORUZ
5G sürecine ilişkin sorulara yanıt veren Önal, “5G’ye en hazır operatör olarak bu alanda birçok ilke imza attık. Hedefimiz 5G’ye olabildiğince yerli unsurlara geçmek. Bu alanda dışa bağımlığı azaltmak önceliğimiz. Şu an ihale süreci nasıl işleyecek tam olarak netleşmedi ama Türkiye’nin en hazır şekilde 5G’ye geçmesini ve attığımız taşın ürküttüğümüz kurbağaya değmesi lazım” ifadelerini kullandı.
HAZIR OLMALIYIZ
Daha önce Vodafone tarafından yapılan 700 MHz’lik frekans talebi ve 5G sürecinde zaman kaybının aynı zamanda ekonomik kayba neden olduğuna dair görüşlere de yanıt veren Ümit Önal, “Biz 5G meselesinin sığ bir zeminde tartışılmasını istemiyoruz. ‘Operatörlere kâr getirecekse 5G’ye geçelim’ anlayışı doğru değil. Operatörler 4.5G’den yeni para kazanmaya başladı diye bu işi geciktirelim anlayışında da değiliz. Yerlilik oranı artsın, endüstriler ve paydaşlar hazırlıklarını tamamlasın en hazır şekilde geçelim. Vatan millet sosları ile kendi sıkışıklıklarını gidermeye çalışıyorlar. Bizim frekans ile ilgili de özel bir talebimiz yok” değerlendirmesine bulundu. Önal, “Kırmızı operatörle de mavi operatörle de her alanda rekabete hazırız” dedi.
‘SOKAĞA KADAR OLAN FİBERDE İŞİ BİTİRDİK’
5G için önemli olan konulardan birinin de baz istasyonlarının fibere erişimi olduğunu söyleyen Ümit Önal, “Türkiye’yi yüksek hızlara ulaştırma anlamında gidecek yolumuz var. Ama biz çoğu alanda önemli ilerleme kaydettik. Fibere bağlı baz istasyonu sayısı yüzde 55’e ulaştı. Bu oranı çok kolay bir şekilde yüzde 85’e ulaştırabiliriz. Aynı zamanda sokağa kadar olan fiberde de işi bitirdik diyebiliriz. Şimdi sırada sokaktan apartmana kadar olan kısmı da hızlıca halledeceğiz. Şu an üçüncü çeyrek rakamlarına göre Türkiye’deki 549 bin kilometre fiberin 427 bini Türk Telekom tarafından yapılmış. Bu yıl sonunda 437 bin kilometre olacak” diye konuştu.
Ümit Önal
İspanya’nın Barcelona şehrinde düzenlenen ve dünyanın en büyük mobil teknoloji kongresi olan MWC 2024 dün kapılarını ziyaretçilere açtı. Her yıl en yeni teknoloji ve ürünlerin görücüye çıktığı etkinliklerden biri olan GSMA Mobil Dünya Kongresi’nde bu yıl her ne kadar endüstriyel yenilikler ve yapay zekâ teknolojileri ağırlığını hissettirse de ziyaretçilerin ilgi odağı akıllı robot köpekler, şeffaf ekranlı bilgisayarlar, ultra esnek telefonlar, uçuş için sabırsızlanan taksiler ve akıllı gözlükler oldu. Ayrıca fuarda neredeyse her firma artırılmış gerçeklik teknolojilerini kendi iş süreçlerine nasıl adapte ettiğini gösteriyordu. Yapay zekâ uygulamalarının cihazlar arasındaki bağlantıları kullanarak insan hayatına daha fazla entegre olduğunu göreceğimiz günler yaklaşırken biz de Türk Telekom’un davetlisi olarak katıldığımız etkinlikte yeni teknoloji ve uygulamaları yerinde izledik. İşte o teknolojiler:
ŞEFFAF EKRAN GÖRÜCÜYE ÇIKTI
Fuarda kullanıcılar Lenovo’nun yapay zekâ ile donatılmış, şeffaf ekranlı dizüstü bilgisayarına ilgi gösterdi. Bir cam üzerinde çalışıyormuş hissi veren ThinkBook Transparent Display’ın hem ekranı hem de klavye bölümü dokunmatik. Ayrıca Lenovo’nun tamamen kıvrılan ve insan bileğine bile sarılabilen akıllı telefonları da ilgi odağı idi.
UÇAN TAKSİ 5 YOLCU İLE HAVALANACAK
Güney Koreli telekomünikasyon devi SK Telecom’un ABD’li Joby Aviation firması ile geliştirdiği hava taksi, ticari uçuşlar için gün sayıyor. Şirket aracı 2025’e kadar ticarileştirmeye çalışsa da mevcut havacılık kurallarının bu pazara nasıl imkanlar tanıyacağı henüz net değil. Dikey iniş kalkış yapabilen araç 5 yolcu kapasitesine sahip.
PİL SORUNUNA ÇÖZÜM BULDU
Günümüzdeki akıllı telefon şarjları 3 bin ila 5 bin mAh arasında değişiyor. Ancak ABD merkezli Energizer, tam 28 bin mAh bataryaya sahip Hard Case P28K adlı modeli ise fuarda dikkatleri üzerine çekti. 122 saatlik konuşma ve 94 gün bekleme süresine sahip telefon, MT6789 işlemciden güç alıyor.
AKILLI OTOMOBİLİ AVRUPA’YA GETİRDİ
SON dönemde sanayici ve üreticinin işçi bulma konusunda dillendirdiği şikâyetlere bir yenisi daha eklendi. Endüstriyel Mutfak, Çamaşırhane, Servis ve İkram Ekipmanları Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TUSİD) Başkanı Bekir Topuz, artık sektördeki her fabrikanın en az 100 işçi eksiği ile çalıştığını ve yeni fabrika ya da kapasite yatırımlarının işçi eksikliği yüzünden yapılamadığını söyledi.
Personel eksikliğinin bugünlerde zirve yaptığını vurgulayan Bekir Topuz, “Artık işçi ithalatı yapmamız gerekiyor. Ancak dışarıdan getirdiğimiz işçiler bir takvim ve programa bağlı olmalı. Dikkatli davranırsak işçi ithalatı olumlu katkı yapar. Özellikle turizm gibi sektörlerin büyümesi, artan ihracat ortamı bu sorunu daha da büyütüyor. Ancak Türkiye’de yaşayan insanlar işçi ihtiyacını artık maalesef karşılayamıyor. Paydaş olduğumuz tüm alanlarda bu böyle” ifadelerini kullandı.
‘MÜHENDİS DEĞİL İŞÇİ LAZIM’
“Bize mühendis değil, vasıfsız işçi lazım” diyen Bekir Topuz, “Fabrikalarımızda mühendise 25 bin lira, işçiye ise 35 bin lira veriyoruz. Ama mühendise, ‘Gel sen bu makinenin başına geç, ustanın yaptığı işi sana öğretelim, sadece burada dur, 40 bin lira verelim’ diyoruz. Mühendis bunu kabul etmiyor ve bize, ‘Benim işim masada oturmak’ diyor. Yani günün sonunda ihtiyacımızı kimse karşılamıyor. Bu sıkıntı büyüyor” şeklinde konuştu.
Bekir Topuz
CİDDİ SIKINTILAR YAŞANABİLİR
YILLARDIR mesleki eğitimi en öncelikli faaliyet alanlarından biri olarak gördüklerini anlatan İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan da TÜSİD Başkanı’nın dile getirdiği soruna “Sanayimizin katma değerli üretime geçmesi ve yüksek teknoloji alanlarına yönelebilmesi için nitelikli işgücüne yani ‘aranan eleman’a büyük ihtiyaç duyuyoruz. Günümüzde, nitelikli işgücü ihtiyacının karşılanması ve verimliliğin artması da hız kazanıyor. Şirketlerin yetişmiş insan kaynağı ile buluşması gittikçe önem kazanıyor. İnsan kaynaklarını geliştirmeyen şirketlerin işgücü piyasasına yeni gelen gençlerle buluşma noktasında ciddi sıkıntı hatta yaşadıkları bir dönemden geçmekteyiz” yorumunu yaptı.
TÜRKİYE ekonomisinin kanayan yaralarından biri de sahte/taklitçilik. Yıllardır büyüyen bu yara özellikle ayakkabı sektörünü derinden etkiliyor. Kayıt dışı üretim hem ciddi bir vergi kaybına neden oluyor hem de üretim aşamasında kullanılan kanserojen kimyasallar yüzünden tüketicinin sağlığını tehlikeye atıyor. Şimdi ise bu konuda yeni adımlar geliyor. Taklit ve kaçak ayakkabı üretiminde daha önce atılmayan adımlarla yeni bir mücadele başlatılıyor. Amaç taklit üretimi en aza indirip yerli üreticileri güçlendirmek.
HER ALANDAN KATILIM
Bu kapsamda Ticaret Bakanlığı ve Türkiye Ayakkabı Sanayicileri Derneği (TASD) öncülüğünde, Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı), Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Türk Patent ve Marka Kurumu ve Türk Standartları Enstitüsü’nün temsilcileri, ilgili yargı mensupları ve akademisyenler ile“Ayakkabı Sektöründe Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı” gerçekleştirildi.
ÜRÜNLER TOPLATILACAK
Sektörün uzun süredir mücadele ettiği bu konunun önemli bir aşamaya geldiğini vurgulayan TASD Başkanı Berke İçten, Hürriyet’e bundan sonra atılacak adımları anlattı: “Sahte ürünler yerli üretime zarar veriyor. Çok büyük bir vergi kaybı var. Ayrıca 30-40 yıl markalaşmak için emek harcayan yerli üreticilerin tüm emekleri boşa gidiyor. Kamu ve özel sektörden 100 temsilci bu Çalıştay’da atılacak adımları tartıştı. Uluslararası markalar Türkiye’de kendi ürünleri ile ilgili ‘sahtecilik’ şikâyeti yapmadıkça ürünleri toplatılamıyordu. Onlar bize “Bu sizin sorununuz” diyordu. Ancak artık öyle olmayacak. Kamu bu konuda harekete geçiyor. Uluslararası firmaların şikayeti olmasa da tüm ürünler toplatılacak” diye konuştu.
‘HEPSİ YERLİ VE KAYITLI OLSUN’
Taklit üretimin çok büyük bir istihdama da ev sahipliği yaptığına değinen İçten, “Ayakkabıda sahtecilikle ilgili tam bir abluka başlıyor. Ama bunlar yapılırken biz kimsenin hapse atılmasını istemiyoruz. Orada üretim yapanlar bir şekilde kayıtlı üretime geçsin istiyoruz ya da yerli firmalar için üretim yapsınlar” dedi.
EK VERGİ BEKLENTİSİ
GetirYemek CEO’su Yasemin Şişik Çelikboy, “Genel olarak değerlendirdiğimizde lahmacun siparişlerde hep üst sıralarda olurdu. Öyle bir konumu vardı. Artık lahmacunun yerini tavuk dürüm aldı. 5 yıllık verilere göre de tavuklu ürünler ve tavuk dürüm yükseliyor. Tavuk dürüm ve çiğköfteyi en fazla sipariş edilen ürünlerin başında görüyoruz” dedi. Kullanıcıların indirim sağlayan sadakat uygulamalarına çok fazla ilgi gösterdiğini anlatan Çelikboy, “2023’te ‘Müdavim’ avantajları sayesinde bir kullanıcımız 14 bin lira indirim kazandı. Bu sene, 5’inci yılımıza özel olarak 5 milyon TL indirim kampanyamızla her acıktıklarında kullanıcılarımızın yanında olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Çelikboy, son zamanlarda esnafların da artan maliyetler yüzünden fiyatlama sorunu yaşadığını ifade etti. Değişken maliyetleri yönetmenin güçlüğüne vurgu yapan Çelikboy, “Esnafa ödemelerimizi ertesi gün yapıyoruz. Bu sayede onlar da rahatlıyor” şeklinde konuştu.
YÜZDE 20 BÜYÜME HEDEFİ
Beşinci yılını kutlayan GetirYemek’in 81 ilde faaliyet gösterdiğini belirten Çelikboy, “Kurulduğumuz ilk yılın sonundan bu yana 10 kat büyüdük. En az 15 milyon kullanıcı uygulamadan bir kere yemek siparişi vermiş. Bundan sonra hedefimiz her yıl aktif kullanıcı sayısını yüzde 20 arttırmak. Türkiye’de 44 milyon kişi internetten sipariş veriyor. Bunun 23 milyonu ise yemek siparişi veriyor” dedi.
HEPSİNDE LİDER
Daha önce sipariş istatistiklerini paylaşan Yemeksepeti de “2022’de ilk sırada olan lahmacun bu yıl üçüncülüğe düşerken, geçen yıl ikinci sıradaki tavuk döner ise bu yıl ilk sıraya yerleşti” açıklamasını yapmıştı. Bir başka platform Trendyol Yemek ise “Dünya Fast Food Günü” nedeniyle paylaştığı istatistiklerde milyonlarca siparişte en fazla payı yüzde 21 ile dönerin aldığını ifade etmişti.
Halka arz büyüklüğü 2.5 milyar TL olacak. Yaklaşık 156 milyon lot için fiyat yüzde 20 iskontoyla pay başına 16.20 TL olarak belirlendi. Yüzde 70 bireysele, yüzde 30 kurumsala olacak şekilde yapılandırıldı. Halka arz sonrası şirketin sermayesinin yaklaşık yüzde 30’una karşılık gelen kısmı borsada işlem görmeye başlayacak.
ERGANİ’Yİ ALACAK
Bir grup gazeteciye halka arz sürecini değerlendiren Limak Çimento Grubu CEO’su Erkam Kocakerim, “Şanlıurfa’da bulunan Limak Doğu Anadolu Çimento fabrikası yılda 2.2 milyon ton çimento ve 1.5 milyon ton klinker üretme kapasitesine sahip. Teknolojik dönüşümünü tamamlamış, çevre ve sürdürülebilirlik yatırımlarını yapmış, enerji verimliliğinde Türkiye’nin önde gelen çimento fabrikalarından biri. Ayrıca sıfır borçluluk oranı ile halka arza giriyoruz. Halka arz gelirlerimiz yatırımda kullanılacak. Gelirin tamamı ile yine Limak’a ait olan Ergani fabrikası satın alınacak. Bu iki yapı birleştiğinde bölgedeki çimento üretim kapasitemiz yaklaşık 3.5 milyon tonu bulacak. Diyarbakır ve Şanlıurfa çok büyük büyüme potansiyeline sahip iki kentimiz. Her gittiğinizde şehirlerin ne kadar büyüdüğünü görüyorsunuz. Ve maalesef yaşanan depremden sonra yapılaşma oranı daha da yüksek olacak. Bölgedeki çimento tüketimi ve tüketim noktalarına yakınlığı açısından fabrikaların avantajları var” ifadelerini kullandı.
Yerel seçimler sonrasında yabancıların Türk şirketlerinin hisselerine daha fazla ilgi göstereceğini düşündüklerini söyleyen Limak Grubu Kurumsal Finansman Direktörü Kerem Güzel de, “Yabancıların gelmesi ile birlikte bizim hisselerimizin de değerleneceğini öngörüyoruz” dedi.
Erkam Kocakerim
İKİNCİ HALKA ARZ YENİLENEBİLİR ENERJİDE OLACAK
Limak Doğu Anadolu Çimento Yönetim Kurulu Üyesi Kerem Güzel, Limak Doğu Anadolu Çimento’nun grubun ilk halka arzı olduğunu vurgulayarak, yatırımcı açısından iyi bir hisse performansı gösterecek bir yatırım aracı sunmayı amaçladıklarını kaydetti. Güzel, önümüzdeki dönemde Limak Grubu’nun yenilenebilir enerji şirketinin halka arzı için çalışmaların devam ettiğini söyledi. Güzel, Limak Yenilenebilir Enerji Yatırımları’nın 2024’te halka arzının planlandığını bildirdi.
Dolar kurundaki yükselişin ihracatçıyı rahatlatmadığını ifade eden Ev ve Mutfak Eşyaları Sanayicileri ve İhracatçıları Derneği (EVSİD) Başkanı Talha Özger, “İşçilik maliyetlerimiz 6 ayda bir artıyor. Geçmiş dönemlere baktığımızda bu, yılda bir oluyordu ve maksimum yüzde 20’lik artışlar yaşanıyordu. Bu da ihracatta fiyatlandırma yaparken bizi zorlamıyordu. Ama şimdi dolar bazlı maliyetlerde işçiliği de artırmamız gerekiyor. Zaten ürünü satarken zorlandığımız bir dönemden geçiyoruz. Ayrıca üretimlerini kiralık alanlarda yapan firmalarımız var. Onlar da kira artışı gibi çok ciddi bir sorunla baş başa kaldılar” diye konuştu.
‘HAMMADDE BELİMİZİ BÜKÜYOR’
Şu anda tüm gelişmelerin üreticinin aleyhine olduğunu söyleyen Talha Özger, “Türkiye, kendi cevherinden üretim yapan bir ülke değil. Ve bazı hammaddelerin ithalatında ek vergiler belimizi büküyor. Çelik hammaddesinde bu, yüzde 12 oldu. Bir firma getirdiği kalın çeliği inceltip bize satıyor. Tüm üretim o firmaya bağlı. Bizler kendimizi bu hammadde kartellerine teslim etmek istemiyoruz. Hammadde tüccarlarının insafına kalmış durumdayız” diye konuştu. 2023 yılını 3.2 milyar dolarlık ihracatla kapattıklarını belirten Özger, “2024 yılında ihracatta hedefimiz yeniden 3.5 milyar dolar seviyelerine gelebilmek. Amacımız kg başına ihracat değerimizi 4.5-5 dolar seviyelerine çıkarmak. 2024 zor bir yıl olacak” ifadelerini kullandı.
ÇARKLARIN DÖNMESİ İÇİN HER KAPIYA GİTMELİYİZ
-Sektör olarak ihracatta geçen yıl yüzde 4.7’lik düşüş yaşandığına değinen EVSİD Başkanı Talha Özger, “6 Şubat depremleri maalesef bölgedeki üreticilerimizi derinden etkiledi. O bölgede üretim uzun süre durdu. Ancak şimdi zorlu ortamda üretimimizi korumamız, ihracatımızı güçlendirmemiz gerekiyor. Sanayide çarkların dönmesi lazım. Günü kurtarma peşindeyiz ama artık her kapıyı çalmalı, tüm desteklerin en tepesinden yararlanmalıyız. Tüm alıcılarla bağlantı kurmalıyız. Finansmana erişim konusunda atılacak her adım, yapılacak her katkı bizlere olumlu yansıyacak” dedi.
EKTİĞİMİZ TOHUMLAR MEYVELERİNİ VERİYOR
-İhracatta hem uzak pazarların hem de yakın pazarların farklı işlevleri olduğunu hatırlatan Talha Özger, “Yakın coğrafyadaki güçlü pazarlarımız hızlı ihracat için avantajlı ve stratejik öneme sahip. Uzak pazarlarda ise bugün yapılan çalışmalar yıllar sonra sonuçlarını veriyor. Latin Amerika’da yıllar önce ektiğimiz tohumlar meyvelerini vermeye başladı. O pazarlarda ihracat artış oranlarımız çok iyi. Bu çalışmaları arttırarak devam edeceğiz” diye konuştu.
6 ŞUBAT depremleri bazı illeri ilk andaki yıkım ve can kayıplarıyla vururken bazı şehirleri de sonrasında sebep olduğu ağır hasarlarla zarara uğrattı. Bu illerden en dikkat çekenlerinden biri ise Malatya. 4 bine yakın binanının yıkıldığı şehirde gerçek bilanço sonradan ortaya çıktı: 36 bin ağır hasarlı, yani yıkılması gereken bina ve 140 bin bağımsız daire. Biz de felaketin 1. yıldönümünde Malatya’nın merkezini sokak sokak gezdik. Ağır hasarlı binaların bazısı 15 bazısı 10 katlı, birçoğu halen yıkılmayı bekliyor ki bu, Malatya şehir merkezinin yüzde 30-40’a yakınının yıkılması anlamına geliyor.
Eskiden çarşıda manavı olan Murat ışık, şimdi tezgâhta satıyor meyve sebzelerini.
KALBİ SÖKÜLMÜŞ GİBİ
Boş arazilerin arasından güçlükle yürüyerek Malatya’nın kalbinin attığı “çarşı” veya “merkez” olarak bilinen alana doğru ilerledik. Gerçekten de şehrin tüm sokakları bu merkeze çıkıyor ancak ortada çarşı diye bir şey yok. Bir zamanlar İstanbul’daki Kapalıçarşı’ya da benzetilen çarşının yerinde artık devasa bir şantiye, iş makineleri, konteyner ve çadır dükkânlar var. Çarşıdan ayakta kalan kısımlar da kontrollü olarak yıkılınca Malatya’nın kalbi adeta sökülmüş gibi... Esnaflık yapan Resul Gürbüz, “Önceden tezgahımızla 3-4 aile geçinebiliyorduk şimdi 1 aile ayı zor çıkarıyoruz” diyor. Görüştüğümüz Malatyalıların büyük çoğunluğu ağır hasarlı binaların yıkım çalışmalarının bir an evvel tamamlanıp yeni binaların tamamlanmasını talep ediyor.
ÇADIRDA TEK BAŞINA
- BİR zamanlar Malatya’da ekonomik ve sosyal hayatın gözbebeği olan tarihi çarşı yıkılıp kaldırılınca ortada kocaman bir boşluk oluşmuş. Bu boş arazinin tam ortasında ise tozlu bir çadır dikkatimizi çekiyor. Tarihi çarşıda yıllarca çaycılık yapan 53 yaşındaki Memet Yaylacı, “Benim dükkânım tam buradaydı. Enkazın ortasında kaldım. Şimdi inşaatlarda çalışan işçilere çay satıyorum” diyor.
Mehmet Yaylacı
AÇIK HAVA ÇARŞISI
E-ticaretin devlerini yakından ilgilendiren Danıştay’ın iptal talebi Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) takıldı. Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan ve e-ticaret sektöründe yerli firmaları ve küçük esnafı korumak için geçtiğimiz yıl sunulan kanun teklifi, beş partinin oy birliğiyle TBMM’de kabul edilerek yasalaşmıştı. Kanun geçen yılın başında yürürlüğe girdi. Buna göre, Trendyol gibi elektronik ticaret platformları kendi markalarını satamayacak. Ayrıca net işlem hacmi
10 milyar TL’nin üzerinde olan platformların elde ettiği verileri de sadece ‘aracılık’ hizmetleri için kullanacağı yasal güvenceye alındı.
Ek olarak yasa ile birlikte net işlem hacmi 10 milyar TL’yi aşan firmalara lisans alma zorunluluğu getirildi.
HANGİ MADDE İÇİN BAŞVURDU
Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) ardından Danıştay’ın da tüketicileri ve rekabeti korumayı amaçlayan bu yasanın bazı maddelerin iptali için AYM’ye başvuruda bulunduğu ortaya çıktı. Buna göre Danıştay’ın başvurusunda “Elektronik ticarette haksız ticari uygulamada bulunulamaz. Elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcının, aracılık hizmeti sunduğu elektronik ticaret hizmet sağlayıcının ticari faaliyetlerini önemli ölçüde bozan, makul karar verme yeteneğini azaltan veya belirli bir kararı almaya zorlayarak normal şartlarda taraf olmayacağı bir ticari ilişkinin tarafı olmasına sebep olan uygulamalarının haksız olduğu kabul edilir” maddesinin iptali istendi.
DEV FİRMALARA LİSANS ÜCRETİ İÇİN DE TALEP
Danıştay ayrıca yıllık net işlem hacmi 10 milyar TL’yi aşan firmalara lisans alma ve 10 milyar TL ile 60 milyar TL’lik yıllık net işlem hacmi arasında kademeli şekilde lisans ücreti ödeme yükümlülüğü getiren maddenin de iptalini istedi. Danıştay’ın başvurusunu değerlendiren AYM, CHP’nin başvurusunda olduğu gibi, Danıştay’ın başvurusu ile ilgili de ret kararı verdi.
MECLİS’TE SAVUNMUŞTU
SU Verimliliği Seferberliği kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından dün Kocaeli’nde Sanayi-Su Buluşması etkinliği düzenlendi. Etkinlikte bakanlık birimleri, sanayiciler ve uzmanlar su tasarrufu konusunda atılacak adımları ele aldı. Etkinlik kapsamında iki bakanlık arasında “Sanayide Su Verimliliği Çalışmaları Kapsamında Yapılacak İş Birliğine Yönelik Protokol”imzalandı. Buna göre alınacak önmeler ve atılacak adımlarla sanayide su kullanımının kısa vadede yarı yarıya azaltılması hedefleniyor.
Gelişen sanayi ile birlikte yalnızca endüstriyel değil, tarımsal ve kentsel su ihtiyacının da arttığını belirten Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, su verimliliği sistemleri, suda kaçak oranının azaltılması, suyun yeniden kullanımı, verimliliğin artırılması, yağmur suyu hasadı ve gri su uygulamalarına yönelik çalışmaların hızlı şekilde devam ettiğinin altını çizdi. Bakan Yumaklı, “Kentsel, tarımsal, endüstriyel ve bireysel su verimliliği için hedeflerimizi ve stratejilerimizi belirledik. Sanayide hedefimiz; su verimliliği tedbirlerinin uygulanmasıyla yüzde 50’ye varan oranlarda su kazanımı sağlanması” dedi.
KAYNAK YÜZDE 20 AZALACAK
Bakan Yumaklı, “Konu su olunca kullanım alanlarının tamamını bir bütün olarak değerlendirmek, planlamak zorundayız. Sadece altı yıl sonra nüfusumuz yüzde 10 artarken, su kaynaklarımızın iklim değişikliği etkileriyle yüzde 20 azalacağını öngörüyoruz. Ülkemizde 1.313 metreküp olan yıllık kişi başı su potansiyeli, gerekli tedbirleri almazsak 2030 yılında 1000 metreküpün altına düşecek. Su verimliliği kaçınılmaz. Gerekli adımların bir an önce atılmasının elzem olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
152 SEKTÖREL REHBER
Endüstriyel Su Verimliliği Eylem Planı ile 152 adet sektörel su verimliliği rehberi hazırladıklarını anlatan Bakan Yumaklı, “Rehberlerde yer alan su verimliliği tekniklerinin uygulanması halinde; tekstil ve giyim sektöründe ortalama yüzde 50, kimya, petrokimya, eczacılık sektöründe ortalama yüzde 37, gıda ve içecek sektöründe ortalama yüzde 48, ana metal sanayi ve fabrikasyon metal ürünlerinde ortalama yüzde 52, ağaç ve ağaç ürünleri imalatında ortalama yüzde 47, deri ve deri ürünleri sektöründe ortalama yüzde 43 daha az su kullanabileceğimizi belirledik” ifadelerini kullandı.
İşbirliği anlaşmasının imza töreni, iki bakanlığın üst düzey katılımıyla Bursa’da gerçekleşti.
‘YENİ BİR SU KANUNUNA İHTİYAÇ VAR’
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) ocak ayı olağan toplantısında sanayicilere sunum yaptı. Konuşmasının ana odağına fiyat istikrarı ve enflasyonu yerleştiren Şimşek’in sanayicilere söylediği, “Kötümser olmak için sebebiniz yok ama mucize istiyorsanız o da bende yok” sözü dikkat çekti. Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminin kamunun üzerinde bir yük oluşturduğunu anlatan Şimşek, “KKM dezenflasyonu zorlaştırıyor. Parasal aktarım mekanizmalarını bozuyor” dedi.
‘YER ÇEKİMİNE KARŞI KOYAMAZ’
Türkiye’nin para politikasında bir yola girdiğini vurgulayan Bakan Şimşek, “Türkiye, enflasyonda bir geçiş döneminde. Bu uzun bir süreç. Enflasyon önümüzdeki dönemde yer çekimine daha fazla karşı koyamaz, düşecek. Bu program siyasi sahipliği olan bir program. Geçici bir heves değil. Tekerleği de yeniden icat etmeye gerek yok. Fed, Brezilya, Meksika enflasyonu nasıl indirdiyse biz de öyle indireceğiz. Dezenflasyon bir süreçtir. Öyle hemen olmuyor. Para politikasında bugün sıkıştırma yapıyorsunuz. Bazı ülkelerde istediğiniz tepkiyi görmek 18 ayı bulabiliyor. Biz sonuçları aylık bazda almaya başladık. Şu anda enflasyonda geçiş dönemindeyiz. Ülkenin risk primi düştü. Kredilerin fiyatlaması buradan geçiyor” ifadelerini kullandı.
‘ODAĞIMIZ GELECEK AYLAR’
İstikrarsız ve niteliksiz büyümenin enflasyonun yüksek olduğu dönemde gerçekleştiğini dile getiren Bakan Şimşek, “Yüksek enflasyonun getirdiği illüzyonist ortamın sonuna geldik. Ayrıca ocak ayında açıklanan enflasyon son 12 ayın enflasyonu. Gelecek 12 ayın değil. Bizim odağımız gelecek 12 aylık enflasyonun bugünden çıpalanması” dedi. OVP’deki en önemli önceliğin fiyat istikrarı olduğunu söyleyen Şimşek, “Bu program siyasi sahipliği olan bir program. Geçici bir heves değil”
diye konuştu.
TURİZMDE HEDEF 100 MİLYAR DOLAR
-Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, turizmde 2028 yılı hedefinin 100 milyar dolar olduğunu belirtti. Şimşek sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “2023 yılında turizmde tüm zamanların en iyi performansını sergiledik. Ülkemizi ziyaret eden kişi sayısı yıllık yüzde 11.1 artışla 57.1 milyona ulaşarak yıl sonu hedefini (56.7 milyon) aştı. Turizm geliri ise 54.3 milyar dolar olarak gerçekleşti. OVP’ye göre, bu yıl da turizmde güçlü seyrin devamı ile ziyaretçi sayısının 59.4 milyona, turizm gelirinin ise 59.6 milyar dolara yükselmesini bekliyoruz. 2028 yılı hedefimiz 82.3 milyon ziyaretçi ile 100 milyar dolar turizm gelirine ulaşmaktır” dedi. (ANKARA)
İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İHBİR) de fuara 30 firmayla katılım gösterdi. Fuar alanında Hürriyet’in sorularını yanıtlayan İHBİR Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Taycı, “İşlenmiş gıda ürünlerinde Türkiye, Avrupalı çok sayıda firmadan önde. Uzun süre boyunca Avrupalı ve Amerikalı alıcılar ‘Made in Türkiye’ etiketine mesafeli yaklaştılar. Ürünlerimizde bu etiketi gizlememizi istiyorlardı. Ama şu an yaptığımız üretim yatırımları ile bu algı değişti. Artık güven veren bir konumdayız. Avrupa’daki birçok markadan ve büyük firmalardan daha moderniz. Ağırlıklı olarak yarı mamul ihraç ediyoruz ancak, her geçen gün kendi markalarımızla satış trendimiz artıyor” dedi.
ETNİK RAFLARDAYIZ
Türk ürünlerinin daha fazla tercih edilmesinde kaliteli üretim, uygun fiyat ve coğrafi avantajın etkili olduğunu anlatan Taycı, “Ama biz, hâlâ kendi markamızla ağırlıklı olarak ikinci ve üçüncü dünya ülkelerinde ya da birinci dünya ülkelerindeki etnik marketlerin raflarında yer alıyoruz. Güçlü marketlerde istediğimiz konumda değiliz. Ancak bu fuarlarda yaptığımız bağlantılar oldukça kritik. Burada temas kuruduğumuz bir firma 3 yıl sonra dönebiliyor. İletişimin güçlü olması, firmanın süreci iyi yönetmesi de bunda önemli etken. İhracatçılarımızın kapıdan kovulsa pencereden, pencereden kovulsa bacadan ısrarlı bir şekilde iletişim kurmaları gerekiyor” diye konuştu.
VİZE HÂLÂ SORUN
İhracatçılar için vize sorununun nispeten azalsa da devam ettiğini vurgulayan Kazım Taycı, “ISM gibi fuarlara katılım sağlayan ülkeler, pandemi döneminde bir anda ayaklarını kestiler. Ama biz tüm zorlukları aşıp buralara geldik ve güven ilişkisi geliştirdik. Bu yüzden ISM Fuarı’nda yetkililer bize, ‘Bundan sonra yerinizi siz seçin; bütün stantlar üzerinde istediğiniz yeri seçebilirsiniz’ dediler” şeklinde konuştu.
‘ÖNEMLİ ÜLKELERİ KAYBEDEBİLİRİZ’
Afrika, Avrupa Birliği, Orta Doğu ve Orta Asya’nın kendi sektörleri için oldukça kritik olduğuna değinen Kazım Taycı, “Resesyona rağmen işlenmiş gıda ve tarım ürünlerinin ihracatında bir düşüş beklemiyoruz. Ancak işçilik başta olmak üzere artan maliyetler rekabet gücümüzü düşürdü. Asgari ücretli bir çalışanımızın bize olan maliyeti yaklaşık 850 ile 1100 dolar aralığında değişiyor. Emek yoğun sektörlerimizde, dolar kuru mevcut şartlarda olduğu sürece rekabet etme şansı ortadan kalkıyor. 219 ülkede elde ettiğimiz rafları kaybetmememiz; rekabetçi olmamız lazım. Bu yüzden üreticiler olarak, ihracatçıya yönelik Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ndan minimum yüzde 10 daha fazla desteklenen özel kur istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Antalya’da bu hafta sonu düzenlenen süt ve seracılık çalıştaylarında sektör paydaşları ile bir araya geldi. Çalıştaylarda sektör paydaşlarının güncel sorunları derinlemesine tartışmasını ve oluşacak raporların iki sektör için de önemli bir sonuç doğrumasını istediklerini anlatan Bakan Yumaklı, bir grup gazeteci ile yaptığı toplantıda da sürekli eleştiri ve tartışma konusu olan hayvan ithalatından genç çiftçilere, zeytinyağından destek mekanizmalarına kadar bazı önemli konu başlıklarını değerlendirdi. İşte Bakan Yumaklı’nın açıklamalarından öne çıkan konular...
5-10 HAYVANLA BU İŞ OLMAZ
Uzun süredir üzerine çalıştığımız, bazı bölümlerini de uygulamaya başladığımız, 2028’e kadar uygulanacak hayvancılık yol haritamız artık hazır. Burada temel amacımız et üretimini daha verimli, sürdürülebilir ve kaliteli hale getirmek. Ayrıca hayvan hastalıklarını azaltacağız. Üreticiyi kırılgan yapıdan kurtarıp aile işletmelerini yapısal olarak güçlendirmeyi hedefliyoruz. Yani sadece 5-10 hayvan ile bu iş olmaz. Onların da hacmi büyüyecek. Bu desteklerle olacak. Aile işletmeleri daha fazla hayvanla daha verimli üretim yapacak.
DEVLET GETİRECEK, 4 AY SATIŞ YASAK OLACAK
Hayvan ithalatı iç piyasadaki dengeleri bozuyor. Bizim kendi üreticimizi de korumamız lazım. Ama iç piyasada da bazen ithalat ihtiyacı oluşuyor. Bunu özel sektörün kendi güdümüne bıraktığınız zaman hem arz sorunu hem fiyat sorunu yaşıyorsunuz. Özel sektör ithal ettiği hayvanı bazen kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor, fiyat oluşumu bekliyor. Hayvan ithalatında yasakları genişletiyoruz. Burada artık yeni bir sisteme geçiyoruz. Bundan sonra ihtiyaç gördüğümüz kadar hayvanı Et Süt Kurumu hiç aracı kullanmadan getirecek. Yani artık hayvan ithalatında özel sektör olmayacak. Hem büyük üreticilerin hem de küçük üreticilerin talepleri toplanacak, değerlendirilecek. Eğer biz uygun görürsek özel ve verimli hayvanları ithal edeceğiz. Ayrıca 4 ay boyunca satılamayacak. Böyle al-sat yaparak fiyat yükseltilemeyecek.
KENDİMİZ SEÇECEĞİZ
ESK gidip hayvanları kendi görüp seçecek. İthal edilen hayvanlar bizim garantimizde olacak. 21 gün boyunca Türkiye’ye getirdiğim zaman bunları size verdiğimde bu hastalıklarla ilgili bir şey çıkarsa sorumlusu da benim. Tabi üretici gidip şaplı hayvanın yanına koyarsa onun hatası olur. Aşıları ve bakımları yapılacak öyle verilecek. Şartları biz belirleyeceğiz. Ette ve sütte verimi yukarı çekeceğiz. Verimsiz hayvanları eleyeceğiz. Asla yerli üreticiyi zora sokan fiyatlar olmayacak. Bunları yaparken büyük ithalatlardan da bahsetmiyoruz. Yerli üreticiye destek olacak, kaliteyi arttıracak az miktarda ithalat olacak. En önemli hedefimiz nihayetinde bu ithalatı sonuçlandırmak, bitirmek olacak. Bir daha ithalat olmasın. Türkiye kendi besi materyalini üretsin. Kendi besi materyalini alsın, besicileri beslesin. Sonra da tüketiciye makul fiyattan et gelsin.
Antalya’nın adeta seracılığın başkenti olduğuna vurgu yapan Bakan Yumaklı, “Burası 365 gün üretimin olduğu, hem Türkiye’yi hem de dünyayı besleyen bir şehir. Tamamlayıcı bir üretim dalı olan seracılık sektörümüzün; mevcut sorunlarını ve geleceğini bu çalıştayda konuşacağız. Planlı üretim seracılıkta da çok önemli. Her yıl farklı bir ürün üretimi ile bu iş olmaz. Bugünü değil yarını da düşünmeliyiz” dedi.
YÜZDE 40’I KAYIT DIŞI
Türkiye’nin tarımda 30 milyar dolarla net ihracatçı olduğunu ifade eden Bakan Yumaklı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Seracılık veya diğer adıyla örtüaltı üretim alanları olarak; Avrupa’da 2’nci, dünyada ise 4’üncü sıradayız. 80 ilde toplam 811 bin dekarlık alanda örtüaltı üretimi yapılıyor. Bunların yüzde 40’ kayıt dışı. Bunu da kayıt altına alacağız. Kayıt altına almadığımız üretimi yönetmemiz zor. Tabii gıda arzı güvenliği açısından önemli bir alternatif sunan seracılık faaliyetlerinin gelişmesi için ülkemiz önemli bir zenginliğe sahip. O da jeotermal enerji kaynağı. İşte biz de bu potansiyeli en verimli şekilde kullanmak için Organize Tarım Bölgeleri’ne (OTB) yönelik çalışmalara hız veriyoruz. Aydın ve Denizli’deki OTB’lerde üretime başladık. 12 OTB yatırım aşamasında. Balıkesir Gönen’de dünyanın en büyük OTB’sini kuruyoruz.”
SORUNLARI AŞMALIYIZ
Yumaklı, dünya nüfusunun son 25 yılda üçte bir oranında artarak 8 milyara yükseldiğinin altını çizdi. “Artan nüfus; daha fazla gıda ve suya ihtiyacı beraberinde getiriyor” diyen Yumaklı, “Üretimi artırmamız lazım. Girdi maliyetlerinden, lojistik sorunlara, işçi temininden pazarlamaya kadar her alanda sorunları aşmalıyız. Örtüaltı üretimi de planlamalıyız. Bu nedenle çalıştayımızın ana gündemi seracılık” diye konuştu.
‘TOPRAKSIZ SERADA BÜYÜMEMİZ LAZIM’
SERA-BİR (Sera Yatırımcıları ve Üreticileri Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı Halil Pekdemir de çalıştayda, “Avrupa ile rekabet gücümüze baktığımızda jeotermal, elimizdeki önemli bir güç. Bu alanda güçlenmeliyiz. Ülke olarak sera OSB’lerimizi artırırsak üretimde güçlü oluruz. Domates ihracatımız giderek artıyor. Seralarımızın istihdama katkısı büyüyor. 811 bin dekar topraklı sera var. Ama bizim topraksız seralarda da adım atmamız lazım. Henüz topraksız sera oranımız yüzde 2 seviyesinde, gidecek çok yolumuz var” dedi.
SON dönemde Türkiye turizminin önemli bir fiyatlama sınavı yaşadığını anlatan Cornelia Diamond Golf Resort & Spa Genel Müdürü Zafer Alkaya, “Katıldığımız tüm fuarlarda fiyat konusunda baskı görüyoruz. Avrupa’da kendileri oda kahvaltı konaklama sunan kalitesiz otellerde 300 Euro’luk ücretleri normal görüyorlar ama Türkiye’de her şey dahil lüks otellerde 150-200 Euro’yu pahalı buluyorlar” ifadelerini kullandı.
Ekonomik ürünlerin ve paketlerin yurt dışındaki fuarlarda satışında bir zorluk yaşamadığını ancak pahalı paketleri satmakta zorlandıklarını belirten Alkaya, “Bize sürekli ‘fiyatları indirin’ baskısı yapıyorlar. Hatta “fiyatı düşür, istersen kalitesiz hizmet ver” diyorlar. Ama biz bunu kabul edemeyiz. Marka değerimiz zarar görüyor. Biz bu markalar için yıllarımızı veriyoruz” dedi.
Zafer Alkaya
UCUZLUK ARIYORLAR
Gelirleri arttırmak için otellere sıkışmış turizm anlayışından kurtulmak zorunda olduğunu vurgulayan Alkaya, “Avrupa ucuzluk arıyor. Ruslar da öyle. Otelden başka bir yer görmeden gidiyorlar. Oysa Türkiye nadide bir açık hava müzesi. Turizmde sayı yerine niteliğe önem vermemiz gereken zamandayız” diye konuştu. Yerli turist ağırlığının son dönemlerde arttığını söyleyen Alkaya, “Geçen yıl bu oran yüzde 30’a çıktı. Yerli turistler otellerimize geliyor ama konaklama sayıları azaldı. Önceden 7 gün kalan artık 3-5 gün kalıyor. Yabancılarda da 14 günden 9 günlere düşme gibi bir durum var” dedi.
Yüksek harcama gücüne dikkan çeken Ali Şahin, golf bölgelerinin ve sahalarının artması ile golf turizminin de hızla büyüyeceğini söyledi.
GECELEME BAŞINA GELİR DAHA FAZLA
Bu yıl turizmde geçen yılın üstüne çıkılacağını anlatan Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği Başkanı Kaan Kavaloğlu da özellikle Almanya ve İngiltere pazarında beklentilerin olumlu olduğunu söyledi.
Geçtiğimiz yıl, yani 2023 resmi kayıtlara göre şimdiye kadar yaşanan en sıcak yıl oldu. Ancak uzmanlar iklim değişikliği etkilerinin önümüzdeki yıllarda daha fazla hissedileceği konusunda uyarıyor. Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi araştırmacıları, iklim değişikliğinin 2026-2050 yılları arasında ülkemizde yaz turizmini nasıl etkileyeceği üzerine bir çalışma yaptı ve bu çalışmanın sonuçları makale olarak yayımlandı. Merkez müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda söz konusu makaleye dikkat çekerek, “İklim krizi yakın vadede yaz turizmini kuzey kıyılarımıza kaymaya zorlayacak. Buna göre hazırlık yapmalıyız” dedi. Araştırmayı Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi araştırmacıları Dr. Nazan An ve Dr. Mustafa Tufan Turp ile konuştuk.
Dr. Nazan An
HAVASI VE DOĞASI İDEAL
Dr. An, yapılan çalışmayı şöyle anlattı: “Yaptığımız çalışmada Karadeniz kıyılarını alternatif turizm destinasyonu olması bakımından ele aldık. Karadeniz Bölgesi’nde yaz ve kış mevsimleri birbirinden farklılık gösteriyor ve kendine özel bir iklimi var. Bu bölgeye bakma sebebimiz, artık popüler olan kıyı bölgelerimizde iklim değişikliğine bağlı olarak ziyaretçi konforunun azalmaya başlaması. Araştırmamız 2026-2050 yılları için gerçekleştirildi. Burada da birtakım parametreleri inceledik. Bunlardan biri termal konfordu. Normal sıcaklıkla birlikte zemin etkisini, günlük yağış miktarını, kilometre cinsinden rüzgâr hızını ve bulut ölçüsünü dikkate aldık. Farklı hesaplamalar yaptık. Dolayısıyla bu hesaplamaları yaparken insan konforunun tehlikeli, kabul edilemez, kabul edilebilir, en ideal ya da mükemmel boyutta olup olmadığına baktık. Bunları hesapladıktan sonra vardığımız sonuç Türkiye’nin Karadeniz kıyılarının yaz sezonunda ziyaretçiler için gerekli konfor seviyesine sahip olabileceğiydi.”
GÜNEY BAHARDA TERCİH EDİLECEK
Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi Araştırmacısı Dr. Mustafa Tufan Turp ise şunları söyledi:
Kızıldeniz’de yükselen tansiyon dünya ticaretinde hem maliyetlerin artmasına hem de nakliye sürelerinin uzamasına neden oldu. Bu durum Türkiye’nin ithalat ve ihracattaki seyir defterini de değiştirmeye başladı. Hürriyet’e son durumu değerlendiren
İstanbul ve Marmara, Ege, Akdeniz, Karadeniz Bölgeleri (İMEAK) Deniz Ticaret Odası Meclis Başkanı Başaran Bayrak, “Beklenmeyen bir durum içerisindeyiz. Krizin Türkiye’ye etkilerini de görmeye başladık. Özellikle ithalat tarafında ciddi aksamalar ve fiyat artışları var. Büyük konteyner firmaları Kızıldeniz’den geçmek istemiyor. Türkiye’nin teslimat süreleri 40 günden 60 güne çıkıyor. Süre uzadığı için boş konteyner bulmak da zorlaştı. Mersin’den 800 dolara çıkan boş konteyner şu an 2 bin 500 dolar. Yine Mersin’den 1500 dolara Çin’e giden bir konteynerin maliyeti de 4 bin dolara çıktı” dedi.
UNLAR KRİZE TAKILDI
İhracat yönünde zamanla Türkiye’nin avantajına bir durum oluşabileceğine de değinen Başaran Bayrak, “İhracatta Avrupa gibi pazarlar için önemli bir tedarik noktasıyız. Ancak ihracat yaptığımız ürünlerin üretimi için de ciddi bir ithalatımız var. Bu da maliyetlerin artması demek. Şu an çoğu ürünün taşıma maliyeti ürünün kendisinin fiyatını geçti. Bu da beklemelere neden oluyor. Mesela şu an Gaziantep’ten ihraç edilecek yüzlerce konteyner un bu yüzden kaldı. Yükte ağır pahada hafif ürünler için sıkıntılı bir süreçteyiz” ifadelerini kullandı. Bayrak, “Bazı tedarikçiler süre uzatımı istemeye başladı. Tekstil, demir-çelik ve gıda gibi ürün gruplarında sıkıntı daha büyük. 2 ay içerisinde de bu krizin raflara yansımalarını göreceğiz. Umarım kriz bizim en az etkileneceğimiz şekilde çözülür” dedi.
SÖZLEŞMELER İPTAL EDİLİYOR
-ŞU an işlenmemiş gıda ithalatında çok büyük sıkıntıların başladığını anlatan İstanbul Tüccarlar Kulübü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İlker Önel, “Üyelerimizden aldığımız bildirimlere göre sorunlar giderek büyüyor. Çoğu sözleşmeyi nakliye sorunu yüzünden iptal etmeye başladık. Maliyetler ve teslim süreleri arttı. Ek maliyeti gönderici de alıcı da karşılamak istemiyor. Sürekli fiyat güncellemeleri isteniyor. Navlun ücretleri ürünün kendisinden pahalı. Böyle olunca biz rekabetçi fiyatı kaçırıyoruz. Büyük bir belirsizlik oluştu” şeklinde konuştu.
ETİKETLERE YANSIYACAK
-Herkesin yeni bir risk hesabı yapmaya başladığına değinen Önel, “Bu ek risk fiyatlara yansımak zorunda. Tüketiciler için de fiyat artışı demek. Özellikle hammadde tarafındaki artışlar temel tüketim ürünlerine zam olarak dönecek. Bu yüzden gıda enflasyonunda Kızıldeniz’deki krizin etkilerini de göreceğiz. Büyük nakliye firmaları yeni ek operasyonlar planlamaya çalışıyor. Umarız bunlar sorunu kısa sürede çözer” dedi.
"Satranç bana sabretmeyi ve kendime güvenmeyi öğretti. En güzeli de benim ailem oldu... Her şey için teşekkürler.” Bu sözlerin sahibi 15 yaşındaki satranç sporcusu Miraç Melih Topuz. Miraç, hem Türkiye şampiyonu hem de Avrupa ikincisi. Tıpkı diğer sporcu arkadaşları gibi onun da gözleri parlıyor, geleceğe ışıl ışıl bakıyor. Elazığ’da TSF ve İş Bankası tarafından düzenlenen Sevgi Evleri projesinde yolunun kesiştiği satranç hocası Oğuzhan bey de bu örnek gencin geleceğine vurgu yapıyor: “Şu an çok duygulandım. Miraç çok başarılı bir örnek. Sevgi Evleri’ndeki çocuklara neleri başarabileceklerini gösteriyor. Ben de destek verilirse her çocuğun Miraç gibi olacağını biliyorum.”
SATRANÇ BURSU İLE ABD’de ÜNİVERSİTE
Yukarıdaki diyalog Türkiye Satranç Federasyonu ve Türkiye İş Bankası’nın sporcularla İstanbul’da bir araya geldiği Satrancın Yıldızları etkinliğinde gerçekleşti. Başarılı sporcular ve onların gurur dolu aileleri de İş Kuleleri’nde hazır bulundu. Minik sporcular, satrancın onları ne kadar heyecanlandırdığını anlatırken yaşca büyük olanlar ise hem satrançta hem de akademik hayatlarındaki hedeflerine vurgu yaptı, kazanımlarını anlattı. Onlardan biri de 2005 doğumlu sporcu Işık Can’dı. Can, “Bütün eğitim hayatımı satranç bursuyla güzel okullarda okudum. Çok sayıda yabancı arkadaşım oldu ve 40’tan fazla ülkeye gittim. Şimdi de satranç bursu sayesinde ABD’den üniversite için kabul aldım” sözleri ile satrancın kendi hayatındaki yerini vurguluyordu.
Gülkız Tulay - Hakan Aran
EN BÜYÜK MUTLULUKLARDAN
Sporcuları dinleyen İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran ise “Keşke her sponsorluğumuz bu kadar insana değebilse. Bu kadar güzel sonuçlar doğurabilse. Sanırım insanın hayatında görebileceği en büyük mutluluklardan biri de bu şekilde emek verilen konularda meyveleri toplayabilmek. Böyle güzel sonuçlar görebilmek. Ayrıca, insan hayatına dokunan bir konuda başarılar kazanıp arkadan gelen gençlere umut hikayeleri yazmak ve bunların örnek olduğunu görmek çok önemli. Hem sporcular hem antrenörler çok önemli bir görev üstleniyor” ifadelerini kullandı.
ZEKÂSINA HAYRAN KALDIĞIM GENÇ SPORCULARIMIZ VAR
ETKİNLİKTE konuşan İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, “Cumhuriyetimizin 100. yılını bu özel yılın hakkını verecek etkinliklerle tamamlıyoruz. Satranç turnuvası da bu etkinliklerden biri oldu. Turnuvaya en üst düzey sporcularımız katıldı ve seyir zevki çok yüksekti. Herkes için ilgi çekiciydi” dedi. Satrancın kendi hayatında da önemli bir yeri olduğunu söyleyen Aran, “Bu yıl her akşam eve gittiğimde müsabakaları 5-6 saat boyunca banttan izledim. Sponsorluğumuzun en büyük katkısı da satrancı bu kadar yakından takip etmem oldu. Gerçekten çok heyecanlıydı. Son ana kadar kimin şampiyon olacağını kestirmek çok zordu. Sporcuları dikkatle izleyerek onları anlamaya çalıştım. Hatta çoğu ile tanışmak istedim. İzlerken zekâlarına hayran olduğum genç arkadaşlar var. Çok yaratıcı ve keyifli bir oyun. Aynı zamanda akılla duyguyu, öngörü ile sezgileri, disiplinle yaratıcılığı birleştiriyor. Kendini tekrar ediyormuş gibi görünse de her defasında sizi şaşırtıyor, yeni bir sayfa açıyor. Sponsorluğumuzun sonuçlarını bu şekilde görmek de ne kadar doğru bir iş yaptığımızı gösteriyor” şeklinde konuştu.
MEDENİYETİN devamı için yenilenebilir enerjinin oldukça kritik bir öneme sahip olduğunu söyleyen Solar3GW Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Bahadır Turhan, “Solar3GW olarak kurulduğumuz günden beri güneş enerjisinde farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz. Bir dernek ve düşünce kuruluşu olarak da en fazla üzerinde durduğumuz konu güneş enerjisinin serbest piyasa koşullarında gelişebilecek bir ortam bulması” dedi.
HIZLANDIRMAMIZ GEREKİYOR
Dünyada enerji konusunda hem üretim hem de tüketim tarafında bir devrim yaşandığının altını çizen Yusuf Bahadır Turhan, “Güneş enerjisi diğer yenilenebilir enerji kaynakları gibi büyümesini sürdürecek. Türkiye’nin de bu konuda çok büyük bir potansiyeli var. Biz her yıl 3GW güneş hedefi ile yola çıktık ama bunun gerçekleşmesi için de bütüncül ve kolaylaştırıcı adımlar atılmalı. Güneş santrallarının kurulumlarını yavaşlatmak yerine hızlandırmamız gerekiyor” diye konuştu.
‘KORUMACILIKLA OLMAZ’
Şu anda 1 megavat GES kurulum maliyetinin dünyada 400-500 bin dolar seviyelerinde olduğunu belirten Turhan, “Bu Türkiye’de ise 500-550 bin dolara çıkıyor. Çünkü biz güneş paneli ithalatına ek vergiler uyguluyoruz. Çoğu üründe benzer korumacılık önlemleri var ancak bu güneş enerjisi için oldukça zorlayıcı bir önlem. Neredeyse 10 yıldır devam eden bu korumacı önlemlere rağmen istediğimiz gibi hücre üreten ek bir tesis de kurulabilmiş değil. Ek maliyetler yatırımcıları çok zorluyor ve GES projelerinin gerçekleşmesi yavaşlıyor. Bu anlamda sektörün önünün açılması gerektiğini düşünüyoruz. Toplam faydanın sektörü daha da geliştireceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı.
ÇÖZÜM CETVEL-2’DE
“Bu haftadan anladığımıza göre, Merkez Bankası belki 2.5 puanlık bir adım atabilir ancak şu anki seviyenin yabancı yatırımcının bu ülkenin 2-5 yıllık kağıtlarını alacağı nokta olduğuna inanıyorum” diyen Aran, “Üç yıldır ilk defa etki alanımız olan konularda karamsar değilim. Geleceğe pozitif bakıyorum. Finansın geleceği hakkında da olumlu düşünüyorum” diye konuştu.
HASSAS DENGE UYARISI
Aran, dün İstanbul’da düzenlenen 3. Finansın Geleceği Zirvesi’nde konuştu.
Politika faizinde gelinen noktanın altını çizen Aran, “Parasal sıkılaşma, miktarsal sıkılaşma ve teşvik politikasını işin içine katınca hem reel sektör hem de üretim açısından hassas yürütülmesi gereken bir noktadayız. Finansala erişim açısından dikkat edilmesi gereken bir noktaya gelindi” değerlendirmesinde bulundu. “İçinde bulunan seviye önümüzdeki dönemde riskleri dikkatli yönetmemiz gerektiğini, bazı şeyleri, tartışarak, konuşarak, istişareyle yapılması gereken bir dönemde olduğunu gösteriyor” diyen Aran, şöyle devam etti: “Ben yaptım oldu anlayışıyla tekrar hassas dengeyi kaybedersek reel sektör finansman maliyetlerinin üstesinden gelemez, üretkenliğini, karlılığını kaybeder hale gelirse bir anda sektörde alacak problemiyle karşılaşabiliriz. Öncelik verdiğimiz üretim alanlarında ben şu anda riskleri yönetilebilecek seviyede buluyorum.”
Zeytinyağındaki fiyat artışları, sahte zeytinyağı üretimi, market raflarındaki uygulamalar ve haberde vurgulanan sahte testin de altını çizen CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı tarafından yanıtlanmak üzere TBMM Başkanlığı’na şu soruları iletti:
NE KADAR CEZA KESİLDİ
“Zeytinyağında son yıllarda yaşanan fiyat artışlarının ardından piyasada sahte zeytinyağı üretiminin yaygınlaştığı ve bazı marketlerde fiyatı ucuz ürünlerin, sahte testlerle tüketiciye sunulduğu iddiaları gündeme gelmektedir. Son olarak Hürriyet Gazetesi’nde 6 Aralık Çarşamba günü yayınlanan bir haberde, bu durumu doğrulayan iddialar gündeme gelmiştir. Haberi hazırlayan muhabirin ihbarı üzerine markete gelen Bakanlık yetkilileri, ürünleri toplayıp, ilgililer hakkında idari para cezası uygulandığı bilgisini paylaşmıştır. Yapılan denetimlerde söz konusu testlerin sahte olduğu ortaya çıktıktan sonra ürünler toplatılırken, haberden de anlaşılacağı üzere Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerinin, haberi hazırlayan gazetecinin ihbarı üzerine harekete geçtiği ve denetim yaptığı görülmektedir. Bu bağlamda; Tarım ve Orman Bakanlığı, bugüne kadar böyle bir denetimi ilk kez mi yapmıştır? Bu durum, bir ihbarın olmaması halinde böyle bir denetimin yapılmayacağı anlamına mı gelmektedir? Tarım ve Orman Bakanlığı rutin olarak ifade edilen bu denetimleri hangi aralıklarla gerçekleştirmektedir? Haberde bahsedilen söz konusu olayla ilgili kimlere ne kadar ceza kesilmiştir?”
İstanbul İl Tarım ve Orman Müdürü Ahmet Yavuz Karaca da son 1 haftada İstanbul’da alınan 15 zeytinyağı numunesinin 8’inde olumsuzluk tespit edildiğini söylemişti.
Son günlerin en fazla konuşulan konularından biri olan zeytinyağı için market raflarında yaptığımız fiyat araştırması sırasında bazı zeytinyağlarının üzerinde Tarım ve Orman Bakanlığı logosu olan, Aydın Ticaret Borsası laboratuvarında yapılmış bir sayfalık testler tespit ettik. Üzerinde vatandaşın anlayamayacağı değerler bulunan bu testler litresi 190-200 liradan, 5 litresi ise 750 liradan satışa sunulan yağlara asılmıştı. Oysa raflardaki tüm sofralık sızma zeytinyağlarının litresi 280-340 lira arasındaydı.
Henüz marketteyken fotoğraflayıp durumu Tarım ve Orman Bakanlığı’na bildirdik. Normalde hiçbir ürün üzerine böyle bir test ve kafa karıştırıcı bilgi asılamaz. İdari yaptırımı var. Aynı gün markete gelen Bakanlık ekipleri de ürünleri toplayıp idari para cezası uyguladı.
ASIL TEHLİKE TESTİN İÇİNDE
Ancak, halk sağlığını tehlikeye atan asıl kısım testin içindeki bilgilerde gizli. Testin yapıldığı Aydın Ticaret Borsası laboratuvarını arayıp doğruluğunu teyit etmek istediğimizde ise geçen yıla ait bu testin gerçek olmadığını öğrendik. Laboratuvar görevlileri Hürriyet’e asıl testin kendi bünyelerinde başka bir ürün için yapıldığını ancak bizden gelen testlere baktıklarında raftaki ürüne aitmiş gibi gösterildiğini ve bilgilerin fotoshop ile yerleştirildiğini söyledi. Yani markette karşılaştığımız bu test tüketiciyi yanıltıyordu.
Hürriyet, 22 Kasım günü yayınladığı ‘Zeytinyağında fiyat uyarısı’ haberinde artan sahteciliğe dikkat çekmişti.
HEMEN TOPLATILDI
Bir yabancı Türkiye’de bir gayrimenkul alacaksa ya da satacaksa Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) lisanslı kuruluşlardan değerleme raporu almak zorunda. Bu durum özellikle belirli bir yatırım karşılığında Türk pasaportunun verilmesi ile daha da kritik önem taşıyor. SPK gözetiminde, düzenleyici ve denetleyici bir meslek birliği olarak çalışan Türkiye Değerleme Uzmanları Birliği’nin (TDUB) de burada kuralları belirleme, disiplin ve inceleme sürecini yönetme yetkisi bulunuyor.
Hürriyet’e konuşan TDUB Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Bahçeci, son iki yıldır gayrimenkul piyasasında, özellikle de yabancıların taraf olduğu satışlarda milyarlarca liralık bir rant pastası oluştuğunu, bazı raporların rant amaçlı manipüle edildiğini, çok sayıda şirket ve uzman hakkında soruşturma açıldığını söyledi.
Yaşar Bahçeci
İLK CEZALAR KESİLDİ
Vatandaşlık konulu satışlarda çoğunlukla evlerin gerçek bedelinin üzerinde gösterildiğini, bu işlemler sırasında bazı kişilerin haksız kazanç sağladığını ve devletin yanıltıldığını anlatan Bahçeci, “Sadece bu yıl 16 tüzel, 28 gerçek kişiye 15 milyon lira ceza kestik. Tüzel kişiler hakkında 79, gerçek kişiler hakkında 218 inceleme dosyası devam ediyor. Bir dosya 7-8 aylık inceleme sürecinden geçiyor. Büyük cezalar yolda. Usulsüzlük ve manipülasyon yapan ceza almadan kurtulamayacak. Bunlar bizim yönetimimizden olsa bile” dedi. Bahçeci de aynı zamanda Eva Gayrimenkul Değerleme firmasında yönetici konumunda bulunuyor.
MİLYARLARCA DOLAR
Peki Türkiye’de Türk pasaportu için ne kadarlık gayrimenkul satışı oldu? Bahçeci, “2022’de 1 milyon 300 bin değerleme raporu hazırlandı, bunun 95 bini yabancıların taraf olduğu gayrimenkul satışı, bunun da yaklaşık 24 bini vatandaşlığa konu olan gayrimenkuller. 2023’te ise 800 bin değerleme raporu oluşturuldu. Bunun 40 bini yabancıların taraf olduğu satışlar, bunun da yaklaşık 10 bini vatandaşlığa konu olan gayrimenkuller. Yani 2022’de 5.5 milyar dolardan fazla, 2023’te ise yaklaşık 3.5 milyar dolarlık gayrimenkul satışı vatandaşlık için gerçekleşti. Pasta çok büyük” ifadelerini kullandı. Bahçeci, vatandaşlığa konu olmayan yabancıya satışların genelde yatırım maksatlı olduğunu söyledi.
NE kadar hızlı karbonsuzlaşma olursa rekabet gücü de o kadar hızlı artabilir... Hem Yeşil Mutabakat hem de Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ülkeleri de şirketleri de bu alanda zorluyor. Türkiye’de de şirketler rekabet gücünü kaybetmemek ve sürdürülebilir bir üretim sürecine geçmek için dönüşüyor, çeşitli taahhütler veriyor. Peki Türkiye’nin dev şirketlerinin enerji dönüşümü, sürdürülebilirlik yatırımları, karbonsuzlaşma adımlarına dair karneleri nasıl?
FARKLI KRİTERLERE BAKILDI
İklim İçin 350 Derneği ve Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), Borsa İstanbul’da işlem gören (bankacılık hariç) ilk 30 şirketin (BIST 30) iklim karnelerini inceledi. Şirketler için böyle bir değerlendirme yapılırken BIST 30’da yer alan bankacılık harici 26 şirketin iklim değişikliğine yaklaşımı temiz enerji yatırımları, enerji verimliliği uygulamaları, fosil yakıt varlıklarıyla ve yatırımlarıyla etkileşimi, ‘Net-Sıfır’ için verdiği hedef tarih, karbon ayak izi, ESG yani çevresel, sosyal, yönetişimsel adımlar gibi kriterlere bakılarak bir karne oluşturuldu.
İYİLEŞME YETERSİZ
Buna göre Türkiye’nin dev şirketlerinin önceki yıllara göre karnelerinde bir iyileşme görülse de Türkiye’nin 2053 Net-Sıfır Hedefi’ne ulaşabilme yolunda gerekli adımları atmadıkları görüldü. 2022’de BIST 30 Endeksi’nin (Bankacılık hariç) yüksek ve ciddi yüksek riskli şirket oranı yüzde 44 ve düşük riskli şirket oranı yüzde 8 seviyesindeydi. 2023 yılında yüksek ve ciddi yüksek riskli şirket oranı yüzde 38 ve düşük riskli şirket oranı da yüzde 19 oldu.
KİM NE YAPTI
Bu kapsamda, SASA Polyester, Türk Telekom ve Vestel Elektronik orta risk grubundan düşük risk grubuna; BİM ve Pegasus yüksek risk grubundan orta risk grubuna yükseldi. Hektaş ise yüksek risk grubundan, ciddi risk grubuna geçerek gerileme kaydeden tek şirket oldu. 10 şirketin 2022 yılına göre Kapsam-1 emisyonları artarken sadece 7 şirketin emisyonları azalmıştır. 9 şirket ise emisyonlarını raporladı.
16 ŞİRKETİN HEDEFİ YOK
“Bu zirve o kadar önemli ki... Eğer beklenen sonuç çıkmazsa iklim konusunda bilim insanlarının daha önce koyduğu hedeflere ulaşma şansımız kaybolabilir. Yani gezegenimiz için son şanslarımızdan birisi. Ben ülke liderlerinin ortak bir sonuç üzerinde mutabık kalmasından ümitliyim. Ama aksi olursa artık daha fazla doğal afet, daha krizli bir gelecek ve daha kötü bir ekonomiye doğru gideriz.”
Yukarıdaki sözlerin sahibi Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol. Bahsi geçen toplantı ise 30 Kasım-12 Aralık tarihlerinde Dubai’de gerçekleşecek olan Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28). Conference of the Parties, yani “Taraflar Konferansı” anlamına gelen COP Zirvesi, temelde gezegeni kurtarmak için ülkelerin birbirlerine söz verdiği bir zirve olarak da değerlendirilebilir.
MUTABAKAT BEKLENTİSİ
Önümüzdeki günlerde ekonominin hatta sosyal hayatın nasıl işleyeceğine dair önemli bir sonuç doğuracak bu zirve öncesi yaptığı üst düzey görüşmeleri ve zirvedeki beklentileri Hürriyet’e anlatan IEA Başkanı Fatih Birol, “Hükümetler, iş dünyası ve finans dünyasının gözü bu zirvede. Devlet başkanları, bakanlar, dev şirketlerin patronları toplantılarda daha az karbon salınımı ve enerji dönüşümü gibi konularda tartışacak ve dünyayı rahatlatmasını beklediğimiz bir mutabakata varacak” diyor.
‘ENDİŞELERİM VAR’
COP28, dünyada son yılların en önemli uluslararası toplantılarından biri olarak değerlendiriliyor. Birol’a göre de iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması’ndan sonra en önemli toplantı. Ancak Birol’un bu kritik zirve öncesinde önemli bir endişesi var. Paris’te ülkeler arasında politik anlaşmazlığın bu kadar yüksek olmadığını vurgulayan Birol, “Beklentiler çok yüksek ama politik tansiyon çok yüksek. Ülkeler daha önce olmadığı kadar siyasi bir gerilimle geliyor. Bu dünyayı kurtaracak mutabakatın önündeki en büyük engel. Gece gündüz çalışıp bunu aşmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullanıyor.
ROMANTİK BİR HİKÂYEDEN EKONOMİNİN KALBİNE
İklim konusunda atılan her adımın küresel ekonominin önemli bir unsuru olduğunu dile getiren Fatih Birol, şunları söylüyor: “10 yıl önce yenilenebilir enerjinin şimdiki konumu romantik bir hikaye gibi geliyordu. Ama bugün yenilenebilir enerji küresel ekonominin en önemli kolonlarından biri olmaya başladı. Bu yıl dünyada inşa edilen elektrik santrallarının yüzde 80’ini yenilenebilir enerji santralları oluşturdu.
DAHA yaşanabilir bir dünya için ülkelerin sera gazı salımlarını günden güne azaltması oldukça kritik. Bu çerçevede küresel olarak ısınmanın 1.5 derecede kalması için gösterilen çaba konusunda ülkeler kendi hedeflerini belirliyor. Dün İstanbul’da iklim değişikliği alanında çalışan sivil toplum ve düşünce kuruluşları bir araya geldi. Kuruluşlar, 30 Kasım’da Dubai’de başlayacak COP28 İklim Zirvesi öncesi hükümete çağrıda bulundu.
YÜZDE 35 RAHATLATIR
Çağrıda Türkiye’nin, 2053’te net sıfır hedefine ulaşabilmesi için, 2020 yılına kıyasla 2030’a kadar en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi gerektiğine dikkat çekildi. Yayınlanan bildiriye göre Türkiye, geçen yıl Mısır’daki zirvede emisyon hedeflerini 500 milyon ton iyileştirmiş görünüyor. Ancak bu hala 2020 seviyesine göre yüzde 32’lik emisyon artışı demek. Oysa Türkiye’nin beyan ettiği bu oran iklim uzmanları tarafından oldukça yetersiz bulunuyor. Uzmanlara göre bu alanda ciddi politikalarla adımlar atılırsa ekonomik kazanımlar oldukça güçlü olacak ve ekonomiyi rahatlatan etkenler ortaya çıkacak. Atılacak adımların olası etkileri ise şöyle sıralandı:
Güneş ve rüzgârdan daha fazla elektrik üretilmesi halinde, tüketici enflasyonu 7 puan düşürülebilir. Türkiye 2022’de planlanan güneş ve rüzgâr enerjisi projelerini hayata geçirseydi elektrik üretim maliyeti yüzde 11.8 ucuzlayacaktı.
Türkiye Paris Anlaşması’nı onayladığı Ekim 2021’den bugüne kadar kömür, gaz ve petrolden oluşan fosil yakıt ithalatı için 175 milyar dolar harcadı. Oysa EMBER’in çalışmasına göre, Türkiye’nin güneşi ve rüzgârı ile üretilen elektrik, 1 yıl içinde 7 milyar dolar, yani neredeyse 1 aylık enerji ithalatını önledi. 2030’a kadar kömürden çıkmasıyla ise elektrik üretimindeki yüzde 60’lık yerlilik oranını yüzde 70’e kadar yükseltmesi mümkün.
’İklim Hedefi ve Yeşil Dönüşümün Ekonomik Faydaları’ paneline ODTÜ İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ebru Voyvoda, İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, SEFiA Direktörü Bengisu Özenç ile Sağlık ve Çevre Birliği HEAL Türkiye Sağlık ve Enerji Politikaları Kıdemli Danışmanı Funda Gacal katıldı.
UYGUN FİNANSMANA ERİŞİM
Türkiye iddialı iklim eylemlerini taahhüt ederek adil geçiş fonları gibi düşük karbonlu ekonomiye dönüşüm için finansmana erişim fırsatı bulabilir.
BU yıl zeytinyağında yok yılı olunca dünya çapında fiyatlar yükselişe geçti. Üretim gücü yüksek İspanya ve İtalya’da market raflarına zeytinyağları daha önce alışık olunmayan fiyat etiketleriyle çıktı. Avrupa’da zeytinyağı hırsızlıkları arttı. Bazı marketlerde zeytinyağına kilit takıldı. Türkiye de iç pazardaki dengeyi korumak için dökme yağ ihracatına kısıtlama getirdi. Tariş de geçen sezon 81 lira olan fiyatı yeni sezon için 295 lira olarak belirledi. Peki zeytinyağında şu an doğru fiyat ne olmalı?
‘TÜKETİCİ KANDIRILIYOR’
Hürriyet’e konuşan Aydın Ticaret Borsası Başkanı Fevzi Çondur, “Tariş’in alım fiyatına göre şu an üreticiden 295 liraya alınan yağın market satış fiyatının 320 lira olması gerekiyor. Bunun çok altındaki fiyat etiketleri şüpheli. Litresi ortalama 300 lira seviyesinde olması gereken zeytinyağının 5 litresi 500 liraya satılıyorsa bu dolandırıcılıktır. Alınan zeytinyağı değil, aksine içerisine çeşitli kimyasallar katılmış ürünler. Bu kişiler suç işliyor, tüketiciler de tahşiş ürün alıyor” dedi.
ARTIŞ YAŞANACAK MI?
Akhisar Ticaret Borsası Başkanı Alper Alhat da Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede, “Zeytinyağı fiyatları konusundaki açıklamaları temkinli izlemek gerekiyor. Piyasadaki gerçekleşmeler son günlerde gündem olan fiyatları yükseltmeye yönelik olduğunu düşündüğümüz rakamlarla pek uyuşmuyor. Üretici ve tüketici arasındaki dengeyi korumamız lazım. Doğru fiyatlama şart. Raf fiyatlarında aşırı yükselmenin sektöre zarar vermesinden endişeliyiz. Özellikle hasat döneminde fiyatların daha da yükseleceğini söylemek yanlış. Yurtdışı fiyatları son günlerde geriliyor. Zeytin rekoltesinde daralma var ama tüketim de geçen sezonda yaşanan aşırı fiyat artışı nedeniyle düşüyor. Fiyatlar artınca insanlar tüketimi azaltıyor ya da diğer bitkisel yağlara yöneliyor. Şu an zeytinyağı ticareti ortalama 220 lira seviyesinde. Markette de elindeki stoğa ve kar marjlarına göre 200 ile 300 lira arasında raf fiyatları söz konusu” dedi.
‘PROBLEM OLMAZ’
Alhat, “Biz önümüzdeki süreçte zeytinyağında bir problem yaşanacağını düşünmüyoruz. Evet bu yıl rekoltemiz düşük ama geçen yıldan devreden bir stok ile birlikte bu yılın sorunsuz atlatılacağını düşünüyoruz. Tariş’in alım listesindeki en üst düzey yağ fiyatına odaklanılıyor ama o fiyattan ne kadar alacak? Bu da önemli bir nokta. Fiyatların 600 liraya yükseleceği şeklindeki söylentilere çok itibar edilmemesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
İSPANYA’DA KİLİTLİ ÖNLEM
Deprem bölgesi sosyal ve ekonomik olarak eski günlerini özlemle arıyor. Kentlerde yeniden inşa çalışmaları devam ederken sanayi ve ticaret odası başkanları da bir dizi soruna işaret ediyor. Bölgedeki aktörlere göre nitelikli iş gücü, erkek nüfusunun fazlalığı, kent merkezlerindeki çarşıların hâlâ kapalı olması ve sosyal hayatı canlandıracak uygulama ile eylemlerin eksikliği en önemli sorunlar olarak çözüm bekliyor.
UYUM SORUNU VAR
Yeniden inşa sürecinde hükümetin iyi niyetinden emin olduklarını vurgulayan Malatya Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, “Ankara’dan sürekli destek alıyoruz. Ancak bunların uygulanması noktasında burada büyük bir problem var. İl ve ilçe belediyeleri sorunlarımızı hâlâ görmezden geliyor. Taleplerimizi dinlemiyor. Bencilce davranıyor. Dolayısıyla desteklerin yerini bulmasında sorun oluşuyor. Kurumlar arasındaki uyum probleminin çözülmesi lazım” dedi.
CANLILIK GEREKİYOR
Bölgede sosyal hayatın istenilen düzeyde canlılığa kavuşmaması nedeniyle esnafın zorluk çektiğini anlatan Sadıkoğlu, “Sosyal hayat olmadığı için başka şehirlere giden depremzedeler buraya gelmek istemiyor. Gelseler bile ne yapacaklarından emin değiller. Depremin üzerinden aylar geçti. Ancak şimdiye kadar sağlanan imkânlar iyi organize edilmedi. Belediyeler çarşıların konumlandırılması noktasında hata yaptığı için esnaf zorda. Ruhsat problemi yaşıyoruz. Belediyeler kendi imkânları ile dükkânlarını yenilemek isteyenlere de cevap vermiyorlar. Canlılık olmayınca diğer esnaflar da gelmiyor. Merkezden uzak yerlerde kurulan çarşılar verimsiz oldu. Yanlış atılan adımlar kentlerimizi konteyner çöplüğüne çeviriyor ama bizim nitelikli nüfusa, canlı bir sosyal hayata ihtiyacımız var. Bunu dikkate almamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘ERKEK ÖĞRENCİ YURDU GİBİYİZ’
Hatay’ın şu an bir erkek öğrenci yurdu gibi olduğunu söyleyen Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (Antakya TSO) Başkanı Hikmet Çinçin, “Depremin üstünden 9 ay geçti ama tersine göç çok olmuyor. Üstelik giden insanlar Hatay’ın beyni olan insanlar. Erkek yoğunluklu bir nüfus olması da sosyal hayatın iyileşmesini engelliyor. Giden insanlar gittikleri şehirlerde kalıyorlar. Hatay’ın yeniden hayata katılması için hem sosyal hem de ekonomik adımlar atmak zorundayız. Buradaki yaşamı yeniden canlandırmak için ilçe bazlı desteklere geçmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
KURAK günler artıyor, toprak giderek daha fazla nemsiz kalıyor. Türkiye, son 50 yılda sulak alanlarının yarısından fazlasını kaybederken bu durum tarımsal üretimi de gittikçe daha da olumsuz etkiliyor. Barajlardaki su miktarının tehlikeli seviyelere yaklaştığı bugünlerde tohumların toprakla buluştuğu ekim ayı için farklı bir durum var. Çiftçinin gözü henüz görülmeyen yağmur bulutlarında. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Soylu’ya göre ekim ayının artık sadece adı kalmış durumda. Zira yağışsız geçen günler tohumların toprağa atılmasını da engelliyor.
BEKLENTİYİ KARŞILAMIYOR
Çiftçinin takviminin değiştiğine vurgu yapan Soylu, “Şu anda çiftçiler için olumsuz bir tablo var. Yağışlar beklentileri karşılamanın oldukça uzağında. Tahminler de pek iyi değil. Hububat ekim alanlarının yüzde 75’i kuru tarım bölgelerinde. Bu alanlarda ekim yapacak çiftçiler de dolayısıyla yağmuru bekliyorlar. Ancak bu yıl ekim ayı yağışsız geçmeye devam ediyor” dedi.
Prof. Dr. Süleyman Soylu
VERİMİ ETKİLİYOR
Yağışsız günlerin devam etmesi ile birlikte hububat ekim faaliyetlerin bazı bölgelerde kasım sonu hatta aralık başına kadar kayabileceğine değinen Soylu, “Çiftçilerimiz bu aylarda da hububat ekimi yapabilir. Hâlâ vaktimiz var. Ancak ekim dönemi ileriye atınca hasat dönemi de ileriye atmıyor. Burada bitkinin gelişim süreci var. Genellikle bugünlerde ekim faaliyetlerinin tamamlanması yüksek ve verimli bir rekolte için oldukça önemli. Bu süreci bir maraton gibi düşünmeliyiz. Çiftçiler tohumları bu dönemde ekerse bitkiler kışa kuvvetli girer kuvvetli çıkar. Daha geç olan ekim faaliyetlerinde hububatlarda verim kaybı yaşanması da olası” diye konuştu.
AŞIRI YAĞIŞLAR DA HASAT MEVSİMİNİ ETKİLEMİŞTİ
MAYIS ve haziran aylarında Türkiye’nin büyük bölümünde etkili olan yağışlar da hasat döneminde çiftçinin takvimini bozmuştu. İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da buğday için hasat iki haftadan fazla ileri atmıştı. Kimi bölgelerde uzun süreli kimi bölgelerde ise ani ve şiddetli olarak etkili olan yağışlar arpa ve buğday gibi ürünlerde hasat takvimini, üründeki verimi ve kaliteyi etkilemişti. Bazı bölgelerde ise rekolte beklentilerin üzerinde gerçekleşmişti.
TÜRKİYE İş Bankası, Türkiye’nin farklı bölgelerinden tarımsal üretim gerçekleştiren girişimci ve çiftçi kadınları İstanbul’da düzenlenen ‘Kadının Gücü: Geleceğin Tarımı’ adlı etkinlikte buluşturdu. 15 Ekim Dünya Çiftçi Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlenen etkinlikte kadın girişimciler kendi serüvenlerini düzenlenen panellerde anlattı. Etkinliğin açılış konuşmasını gerçekleştiren İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, tarıma, girişimciliğe, bilime, teknolojiye, toplumsal cinsiyet eşitliğine, kadının güçlendirilmesi prensiplerine, çevreye ve insana büyük önem verdiklerini belirterek, Bankanın ilk günden bu yana kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu vizyon ve değerlerden aldığı ilhamla ülke ekonomisinin kalkınmasına ve parçası olduğu toplumun gelişimine katkıda bulunmak için çalıştığını ifade etti.
MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Atatürk’ün köylüler için yaptığı vurgunun altını çizen Aran, “1922’den bugüne çiftçilikte, tarımda çok öteye gittiğimizi, çok mesafe kat ettiğimizi söylemek güç olur. O gün ifade edilen sorunlar bugün de kısmen de olsa geçerliliğini korumakta” dedi. Aynı zamanda Atatürk’ün 1925 yılında Kastamonu’da kadınlarla ilgili bir konuşmasındaki, “Ey kahraman Türk kadını sen yerde sürünmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” sözlerini de anımsatan Hakan Aran, konuşmasını şöyle tamamladı: “Kadınlar Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hem eşitlik mücadelesinde hem de ülkemizin çağdaşlık ve kalkınma yolculuğunda önemli roller üstlendi. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu yolculukta her zaman yanınızda olmaya ve sorunları aşmak için birlikte mücadele etmeye devam edeceğimizi vurgulamak istiyorum.”
HEPSİNİN HİKÂYESİ İLHAM VERİYOR
ETKİNLİKTE iki ayrı panelde, öncü tarım uygulamalarına imza atan çiftçi kadınlar ilham veren hikâyelerini paylaştı. İlk oturumun konuşmacıları arasında Giresun’da sürdürülebilir tarım yöntemiyle yetiştirdikleri fındıkları atölyelerinde katma değere dönüştüren Demet Öztürk, İznikte mavi yemiş yetiştiriciliği yapan Eda Halıcı, Mudanya’da zeytin ve zeytinyağı üretimi yaparken buğday ve nohut ata tohumu üzerinde çalışmalarını sürdüren Nilgül Terzi Sürer, Eskişehir’de organik tarım ve hayvancılık yapan, yerel tohum koruyuculuğu için çalışan Münevver Kepenek, Hatay’da ipekböcekçiliği yapan Tülay Genç yer aldı. İkinci oturumun konuşmacıları ise Söke’de ilk topraksız çilek serası kurulumunu gerçekleştiren Aslı Günal, Finike’nin ilk ejder meyvesini üreten Aşkı Çağatay, Kahramanmaraş’ta kültür mantarı üretimi yapan ve Mutlu Besni Kadın Kooperatifi’nin başkanlığını yürüten Cennet Polat ile 20 yaşında hayvancılık yapan ve içerik üreticisi olarak tarım ve hayvancılık faaliyetlerini sosyal medyada paylaşan Nida Elif Selci oldu.
TARIMIN GÖRÜNMEZ GÜÇLERİ: KADINLAR
İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı İzlem Erdem de tarımın milli gelirden aldığı pay yüzde 5,8 iken, çalışan nüfus içindeki payının yüzde 16 seviyesinde olmasının tarımda gelirin sürdürülebilirliği konusundaki sorunlara işaret ettiğini belirterek, burada öne çıkan iki temel konunun verimlilik artışı sağlayacak teknoloji kullanımı ve tarımın gizli gücü kadınlar olduğunu söyledi.
DÜN, Türkiye’nin farklı bölgelerinde tarımsal üretim gerçekleştiren girişimci ve çiftçi kadınlar ‘Kadının Gücü: Geleceğin Tarımı’ etkinliğinde buluştu. İş Bankası tarafından 15 Ekim Dünya Çiftçi Kadınlar Günü vesilesiyle İstanbul’da düzenlenen etkinlik İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran’ın konuşmasıyla başladı. Hakan Aran, “Tarıma, girişimciliğe, bilime, teknolojiye, toplumsal cinsiyet eşitliğine, kadının güçlendirilmesi prensiplerine, çevreye ve insana büyük önem veriyoruz. Bankamız ilk günden bu yana kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu vizyon ve değerlerden aldığı ilhamla ülke ekonomisinin kalkınmasına ve parçası olduğu toplumun gelişimine katkıda bulunmak için çalışıyor” dedi.
HEPSİ BİRER GİRİŞİMCİ
Ardından girişimci ve çiftçi kadınlar oturumlarda kendi hikâyelerini başkalarına da ilham olsun diye anlatmaya başladı. Kadınların çoğu hem Cumhuriyetimizin onlara sağladığı imkânlara hem de İş Bankası’nın vizyonuna vurgu yaptı. Demet Öztürk Giresun’da fındık üretimine yeni bir soluk kazandırırken, Eda Halıcı İznik’te mavi yemiş üretiyor, Tülay Genç Hatay’da çadırlarda ipekböcekçiliği yaparak kadınlara istihdam sağlamak için mücadele veriyordu. İçlerinde 20 yaşında hayvancılık yaparak aile işletmesinin başına geçen Nida Elif Selci de vardı. Her biri kendi mücadelesinde farklı zorluklara göğüs germiş ama pes etmeyerek yola devam etmeyi seçmişti.
OLMAZ DENİLENİ BAŞARDI
Hakan Aran, tüm kadınları dinleyerek not aldı. Oturumlar sonlandıktan sonra tekrar sahneye çıkmak istedi. Giresun’da fındık üretimine odaklanan Demet Öztürk’e vurgu yaptı. Öztürk, babasının bahçesinde ürettiği fındıkları yok pahasına satmasından rahatsız olmuş ve emeklerini tüccarın insafından kurtarmak için kendi girişimini kurmaya karar vermişti. Sonuç olarak imece usülü ile fındıkları kırıp paketleyerek başladığı yolculuğunda bugün Japonya’ya fındık ihracatı yapmaya başladı. Çevresindeki köyler de onu örnek alarak fındıkta ‘olmaz’ denileni başardı.
ARAN’DA FİKİR UYANDIRDI
Aran, “Hepinizi dinledim. Hayallerinizin gerçekleşmesi için İş Bankası olarak ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Pazarlamadan kargoya kadar farklı destekler de vereceğiz. Ama özellikle Demet Öztürk’ün başarısı bende yeni fikirleri uyandırdı. Onun modeli üreticiden tüketiciye nasıl bir süreç olmalı sorusunun cevabı. ‘Demet Modeli’ diyerek başlayabiliriz. Bunları desteklemek istiyoruz. Ayrıca sizden sosyal medyadaki etkileşimin gücünü, sınavlardan gelen başarısızlığın nasıl bir girişimle aşıldığını dinledim. Söylediklerinizden çok etkilendim. İş Bankası olarak size ve sizin gibi kadın girişimcilere her konuda destek vereceğiz. Burada olanların tüm ürünlerinin tüketiciye ulaşması için elimizden geleni yapacağız” ifadelerini kullandı.
15 Ekim Dünya Çiftçi Kadınlar Günü vesilesi ile düzenlenen etkinlikte girişimci ve çiftçi kadınlar kendi üretim süreçlerinde yaşadıklarını ve bu zorlukların nasıl üstesinden geldiklerini anlattı. Girişimciler, Hakan Aran’a ilk ağızdan taleplerini iletme fırsatı buldu.
Bu videolarda suç olmasına rağmen kaçak kazı yapan kişiler, çeşitli kimyasallarla korozyona uğrattıkları objeleri sanki kazı esnasında bulmuş gibi gösteriyor. Videolarda genellikle açık arazide gerçekleştirilen kazılarda bir çömlek içerisinde altın ve sikkeler bulunuyor. Videolar milyonlarca izlenirken, bu videoları çeken kişiler de dün Hürriyet’in gündeme getirdiği gibi hem çeşitli aletleri pazarlıyor hem de alan tarama faaliyetleri yaptıklarını iddia ederek vatandaşlardan binlerce dolar talep ediyor.
ÇOK YÖNLÜ ZARAR
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kaçakçılıkla Mücadele Daire Başkanlığı ise bu konuda özel bir dosya hazırladı. Buna göre bu videolar sadece izleyenleri dolandırıcılık ağına düşürmekle kalmıyor. Ayrıca kaçak kazı yapmaya özendirerek de Türkiye’nin kültür varlıklarını büyük bir tehlike ile karşı karşıya bırakıyor.
SAYI GİDEREK ARTIYOR
Bol bol suç unsuru barındıran bu videoların yayılması ve izlenme oranlarının artması ile beraber 2863 sayılı Kanuna göre suç işleyenlerin sayısı son 3 yılda 1755’ten 2 bin 170’e çıkarken olaylarda ele geçirilen eser ve obje sayısı da 260 binden 445 bin 593’e ulaştı. Yani videoların izlenme oranlarının artması ile kaçak kazı faaliyetlerinin artması arasında ciddi bir bağlantı var.
PLATFORMLARA UYARI
Bakanlığın ilgili birimleri tarafından hazırlanan dosyada bu videoların kimler tarafından ne amaçla çekildiği detaylı olarak belirtilirken video platformlarına kültür varlıklarının nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğu anlatılıyor. Platformlara da kaçak kazı ve define videolarının ‘topluluk kurallarını ihlal’ eden davranışlar arasına alınması ve bu konuda işbirliğine gidilmesine dair bir talep iletiliyor.
SOSYAL medyada dolaşırken karşınıza soluk soluğa izleyeceğiniz bir video çıkıveriyor. Görüntüler ilerledikçe ellerinde detektör ve benzeri aletler olan maskeli kişilerin bir uzman edasıyla yaptıkları hararetli sohbeti dinliyor diğer taraftan da hayretler içerisinde kazı sonrası bulacakları defineyi bekliyorsunuz. Genelde çömlek buluyor, daha sonra kırıyorlar ve bingo... Sevinç çığlıkları eşliğinde altınlardan, sikkelerden oluşan bir hazine çıkıveriyor ortaya...
Aslında yabana atılmayacak bir prodüksiyon ile karşı karşıyasınız. Yüzbinlere takipçisi olan sosyal medya hesapları, sayfalarında üst düzey kurgular ile daha önceden çeşitli kimyasallarda bekletilip korozyona uğratılmış imitasyon ürünleri sanki hazine bulmuş gibi pazarlayarak izleyenleri tuzağına çekiyor. Videolarda ‘gel gel’ yapılarak hazine bulmak isteyenlerden binlerce dolarlık ödemeler talep ediliyor. Aslında tek bir amaç var, izleyenleri dolandırmak. Bakın nasıl, detayları ile anlatalım...
Öncelikle belirtelim. İzinsiz ve denetimsiz kazı yapmak yasalara aykırı. Bu şekilde suç içeren ve izleyicileri suça davet eden çok sayıda hesap, kanal var.
HEP AYNI ÇÖMLEKLER
Hazırlanan videolar hep maskeli 2 ya da 3 kişinin açık bir arazide işaretli taşları bulması işe başlıyor. Üzerinde haç işareti olan kayalar gibi çeşitli semboller izleniyor. El yapımı metal aletlerle alan taraması yapılıyor. Daha sonra dedektörler devreye giriyor. Ve ilk kazma vuruluyor. Taşlar titizlikle temizlenerek derine iniliyor. Ve her videoda aynı görünen çömleklere denk geliniyor. Çömleklerin içinde hep kül ya da kum var. Kırıldığında ise altın ve sikkeler ortalığa saçılıyor. Uzmanlar bu kanallarda yayınlanan videoların neredeyse hepsinin hazırlanmış kurmacalar olduğunu vurguluyor. Videoların hepsinde hazine, define bulunurken bu kişilerin neden hala 5 bin liraya bir metal çubuk satmak istemesi de bir soru işareti olarak havada kalıyor.
Hepsi maskeli Videolarda maskeli kişiler tarafından, konum bilgisi gizlenerek videolar çekiliyor. Bol bol suç unsuru bulunan bu videolarda profesyonel montaj işlemleri ile inandırıcılık arttırılıyor. Doğal ve kültürel varlıklara zarar verilerek suç işleniyor.
TARAMA İÇİN 5 BİN DOLAR
Bültende yer alan bilgilere göre TAB Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ ile Vera Konsept Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ’nin halka arzına onay verildi. Kurul, TAB Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ’nin 130 lira ve Vera Konsept Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ’nin 15,78 liradan halka arz başvurusunu onayladı. Buna göre TAB Gıda, halka arz işlemlerinin tamamlanmasının ardından 6 milyar 825 milyon lira ile Türk Lirası cinsinden tarihin en büyük halka arz büyüklüğü unvanına sahip olacak. Halkbank’ın 2012 yılındaki ikincil halka arzının büyüklüğü 4,51 milyar lira olmuştu. Halkbank’ın ardından bugüne kadarki TL cinsinden en büyük halka arzlar 3,48 milyar lira ile Ahlatçı Doğalgaz, 3,46 milyar lira ile Enerya Enerji, 3,34 milyar lira ile Akfen Yenilenebilir Enerji, 3,26 milyar lira ile CW Enerji ve 3,1 milyar lira ile Bien Yapı Ürünleri şeklinde gerçekleşmişti.
FRANCHISEE İÇİN 500 BİN DOLAR
2017’de de ABD’de halka arz başvurusunda bulunan ancak daha sonra arzı ertelenen TAB Gıda 1994 yılından beri Türkiye’de hızlı servis sektöründe hizmet veriyor. Bünyesinde Burger King, Popeyes, Arby’s, Sbarro, Usta Dönerci, Döner Stop, Usta Pideci ve Subway gibi markalar bulunuyor. TAB Gıda, bu markalarda franchise yatırım bedeli için yaklaşık 500 bin dolara kadar ücret talep ediyor.
SERMAYE ARTTIRIMLARI
SPK, BMS Birleşik Metal Sanayi ve Ticaret AŞ’nin 36 milyon 525 bin liralık bedelsiz sermaye artırımı, Ditaş Doğan Yedek Parça İmalat ve Teknik AŞ’nin 42 milyon 500 bin lira ve Kron Teknoloji AŞ’nin 42 milyon 805 bin 539 liralık bedelli sermaye artırımı ile SASA Polyester Sanayi AŞ’nin 23 milyon 111 bin 684 liralık tahsisli sermaye artırımına da onay verdi. Ayrıca, Ulusoy Un Sanayi ve Ticaret AŞ’nin 750 milyon lira, Volkswagen Doğuş Finansman AŞ’nin 500 milyon lira, Şeker Yatırım Menkul Değerler AŞ’nin 500 milyon lira, İnfo Yatırım Menkul Değerler AŞ’nin 2 milyar lira, Enerjisa Enerji AŞ’nin 15 milyar lira, Alnus Yatırım Menkul Değerler AŞ’nin 100 milyon lira, Palgaz Doğalgaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret AŞ’nin 750 milyon lira, Fiba Faktoring AŞ’nin 325 milyon lira, Ford Otomotiv Sanayi AŞ’nin 8 milyar lira, AG Anadolu Grubu Holding AŞ’nin 2 milyar 500 milyon lira ve D Yatırım Bankası AŞ’nin 1 milyar 240 milyon liralık borçlanma aracı tahsisi başvurusu da Kurul tarafından onaylandı.
Kurul, Halk Varlık Kiralama AŞ’nin 4 milyar lira, Emlak Katılım Varlık Kiralama AŞ’nin 20 milyar lira, Nurol Varlık Kiralama AŞ’nin 60 milyon lira ve Değer Varlık Kiralama AŞ’nin 400 milyon liralık Yönetim Sözleşmesine Dayalı Kira Sertifikası tahsisini onaylarken, Faik Ulutaş’a 872 bin 282 lira ile Ahmet Kestek, Mustafa Felekoğlu, İlyas Kaykal ve Yekda Aydoğmuş’a 69 bin 783 lira idari para cezası verilmesini kararlaştırdı.
BÜYÜK indirim kampanyasında marketlerden sonra yeni adım geliyor. Kampanya önümüzdeki günlerde farklı sektörleri de kapsayacak. Ticaret Bakanı Ömer Bolat, geçtiğimiz günlerde gıda perakendecilerinin uygulamalarında yanlış buldukları noktalarda denetimlerini arttırdıklarını belirterek, “Onlardan da indirimler bekliyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılında büyük bir indirim kampanyasını bütün marketlerden bekliyoruz” açıklamasında bulunmuştu. Bu açıklamaya cevap veren sektör temsilcileri de bazı ürünlerde zam yapmama kararı aldıklarını, bazı ürünlerde ise indirim uygulayacaklarını duyurmuştu.
AVM’DEKİ TÜM MAĞAZALAR
Bakan Bolat, bu hafta ise Hürriyet aracılığıyla enflasyonla mücadelenin daha kapsayıcı olması adına diğer sektörlere de benzer bir çağrıda bulundu. Bakan Bolat, “Enflasyonla mücadeleyi sektörlerimizin hepsiyle yapılan istişare görüşmeleri, geniş kapsamlı oturumlarla alınacak kararlar ve uygulamalarla sürdüreceğiz” dedi. Buna göre, marketlerden sonra giyim ve beyaz eşya gibi alanlarda da kampanyaya katılım için adım atılması planlanırken vatandaşın bir caddede ya da AVM’de karşısına çıkabilecek tüm alışveriş alanlarında faaliyet gösteren mağazaların indirim yapması bekleniyor. Böylece daha geniş kapsamlı hale gelecek olan ‘büyük indirim kampanyası’ sadece gıda da değil perakendenin tüm alanlarında yakından hissedilecek.
Ömer Bolat
‘ADIMLAR SONUÇ VERİYOR’
“Enflasyonla mücadelede başarı, vatandaşlarımızla ve sektörlerimizle birlikte el ele vererek gerçekleşek” diyen Bakan Bolat, “Pandemi, tedarik zincirindeki aksamalar ve fiyat artışlarının yanında arz talep dengesizliğini fırsata çevirenler oldu. Stokçuluk ve fahiş fiyat uygulamaları ile ticari etiğe aykırı davranışlarla fiyatları spekülatif şekilde arttırmaya çalışanlara karşı enflasyonla mücadele için önlemler almaya başladık. Otomotivde ‘6 ay-6 bin kilometre’ düzenlemesi, otomotiv ticaretindeki yönetmelik değişiklikleri, ilan siteleri hakkındaki adımlarımız ve satış sürecinin denetlenmesi gibi adımlarla otomotiv fiyatlarındaki köpük arındırıldı. Fiyatlarda yüzde 20’ye yakın düşüş sağlandı ve erişim kolaylaştı” ifadelerini kullandı. Bolat, yapılan düzenlemeler neticesinde gerekli denetimlerin de icra edildiğini, aynı zamanda benzer adımları titizlikle atmayı sürdüreceklerini anlattı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan verilere göre eylül ayında TÜFE aylık bazda yüzde 4.75 artarken yıllık bazda yüzde 61.53’e yükseldi. Eylülde yıllık bazda gıda ve alkolsüz içeceklerdeki artış yüzde 75.14, ev eşyasında yüzde 63.7, giyim ve ayapkabıda yüzde 32.5 olmuştu.
SEKTÖRDEN ‘HİSSEDİLİR İNDİRİM’ AÇIKLAMASI
Türkiye’nin de kurucu üyeleri arasında yer aldığı organizasyonda Türkiye’yi temsil ettiklerini anlatan PTT Genel Müdürü Hakan Gülten, “Karbon salınımlarının azaltılması tüm sektörler ve ülkeler için artık öncelikli konuların başında. Bu organizasyonda da ana gündem maddesi buydu. UPU’nun dördüncü Olağanüstü Kongresi’nde Türkiye, en etkin ülkelerden biriydi. Ayrıca, Türkiye’nin 2053 net sıfır karbon hedefi kapsamında sektöre yönelik gönüllü iklim eylemi hedeflerini içeren tarihi bir ‘Yeşil Paket’ üzerinde anlaşmaya varıldı” dedi.
DÖNÜŞÜM TEŞVİK EDİLECEK
Üzerinde anlaşılan ‘Yeşil Paket’ uygulaması ile posta sektöründeki sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik, operasyonlarda kullanılan araçların egzoz salınımı olmayan, gürültü kirliliği yaratmayan, fosil yakıt kullanmayan elektrikli araçlara dönüşümü teşvik edilecek. Öte yandan posta ve kargo kutuların malzemelerinde değişime gidilecek. Artık bunlar için kullanılan malzemeler doğaya zararsız, geri dönüşüme uygun ve sıfır atığı destekleyecek yapıya sahip olacak. Düzenleme kapsamında üye tüm ülkelerin 2050 yılına kadar posta sektöründe yüzde 85’lik bir karbon azaltımına gitmesi kararlaştırıldı.
KARA PARAYA MÜDAHALE
UPU’da ayrıca Posta Ödemeleri Hizmetleri Anlaşması (PPSA) olarak da bilinen posta ödemelerinin yasal çerçevesinde iyileştirmeler yapılması kararlaştırıldı. Bu değişiklikler kapsamında uluslararası güvenli posta ödeme sisteminin tesis edilmesi ile kara para aklamanın, terörün finansmanının ve mali suçların önlenmesi sağlanacak.
ULUSLARARASI TEMAS
Son günlerde borsa, halka arz, hisse, tavan gibi kelimeler vatandaşın her ortamda dilinde. Durum böyle olunca kötü niyetli kişiler de gözünü buradaki harekete çevirdi. Özellikle sosyal medya üzerinden kendini ‘borsa uzmanı’, ‘hisse analisti’ ve ‘yatırım danışmanı’ olarak gösteren bazı yüksek takipçili hesaplar, hisseler hakkında yasak olmasına rağmen al, tut, sat gibi tavsiyelerde bulunuyor. Binlerce vatandaş da bu hesapların tavsiyelerine uyuyor. Ancak tüm bunlar Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) radarına takıldı.
‘AL’ DEDİ KENDİ SATTI
SPK Başkanı İbrahim Ömer Gönül, geçtiğimiz günlerde “İncelemelerimizde sosyal medyada eğitim adı altında hisse yönlendirmesi yapıldığına şahit oluyoruz. Sosyal medya mecralarında gruplar kurarak yatırımcıları yönlendiren şahısların hisseleri satarak menfaat temin ettiklerini tespit ettik” demişti. Ardından önceki gün SPK, bir hesaba 3.9 milyon liralık ceza kesildiğini açıkladı. Buna göre sosyal medya üzerinden al veya tut tavsiyesi verdikten sonra mülkiyetinde bulunan Oyak Çimento Fabrikaları AŞ (OYAKC), Martı Otel İşletmeleri AŞ (MARTI), Europen Endüstri İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ (EUREN), Alarko Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ (ALGYO), Tureks Turizm Taşımacılık AŞ (TUREX), Petkim Petrokimya Holding AŞ (PETKM), Galata Wind Enerji AŞ (GWIND), Karsan Otomotiv Sanayii ve Ticaret AŞ (KARSN) ve Aksa Enerji Üretim AŞ (AKSEN) paylarını satması nedeniyle Halil İbrahim Babadağı’na 3 milyon 892 bin 770 lira idari para cezası verildi. SPK, bu yıl piyasa bozucu eylemlere yönelik incelemelerimiz neticesinde 66 gerçek ve 10 tüzel kişiye, toplamda 171 milyon lira idari para cezası vermişti.
PAYLAŞIMLAR SİLİNİYOR
Halil İbrahim Babadağı da yaptığı paylaşımda “Dostlar bu ne yazık ki benim. SPK’nın 5 gün kuralına uymadığım için ceza yedim. Savunmamı sundum. Kaldıraçlı işlem yaptığımı, pozisyonları 5 gün taşıyamadığımı anlattım. Ama kabul etmediler. Bu yüzden uzun süredir hisse paylaşmıyorum” dedi. SPK Başkanı’nın açıklamasının ve ceza bildirimin ardından sosyal medyada benzer paylaşımlarda bulunanların çoğu artık hisse paylaşmayacağını, kimseye tavsiye vermeyeceğini, kendi hesaplarından tavsiye verme döneminin bittiğini belirten paylaşımlar yaptılar. Bazı yüksek takipçili hesapların da daha önce hisselerle ilgili attıkları paylaşımları sildikleri görüldü. Babadağı’nın paylaşımı için yapılan “Sen hisse tavsiyesi vermeye devam et, cezayı biz öderiz” yorumları ise dikkat çekti.
Ancak SPK Başkanı Gönül, bu konudaki tedbir adımlarının sonuncusunun da bu sosyal medya hesaplarının kapatılacak olması olduğunu vurgulamıştı.
‘SOSYAL MEDYAYA İTİBAR ETMEYİN PROFESYONEL KURUMLARA DANIŞIN’
SPK Başkanı İbrahim Ömer Gönül’ün bu konudaki uyarıları ve tavsiyeleri ise şöyleydi:
EKONOMİK büyüme devam ediyor, enerji ihtiyacı artıyor. Yenilenebilir enerji alanında yapılan her yatırım stratejik öneme sahip. Türkiye’de de güneş ve rüzgâr alanında yapılan yatırımlar gittikçe büyüyor. Bu yatırımlardan biri de Kalyon Enerji tarafından Konya’nın Karapınar ilçesinde hayata geçirildi. 2 bin 600 futbol sahası büyüklüğünde alana kurulan 3.5 milyon adet panelden oluşan güneş enerjisi santralı (GES) projesi önemli bir adım attı. Aynı zamanda dünyanın en büyük yekpare GES’lerinden biri olan Karapınar’daki bu santral daha önce göl olan ve son yıllarda mera olarak kullanılan bir bölgeye inşa edilmişti.
‘KOYUN SAYISI ARTACAK’
Şu anda 2 milyon nüfuslu bir şehrin elektrik ihtiyacını karşılayabilecek güce sahip olan bu santralda yeni bir sürdürülebilirlik projesine imza atılıyor. Bir grup basın mensubuna santralı gezdiren Kalyon Enerji CEO’su Dr. Murtaza Ata, “Burası yürüyerek gezilemeyecek kadar büyük bir arazi. Santral kurulmadan önce çok fazla otlatma baskısı altında kalmış. Aynı zamanda da oldukça kurak bir alan” dedi. Alanın Türkiye’nin en verimsiz bölgelerinden biri olduğunu belirten Ata, yeni projeyi şöyle anlattı: “Panellerin kurulmasıyla alanda oluşan gölge sayesinde otlar arttı. Panellerin altı çeşit çeşit otlarla doldu. Şimdi ‘Otlatma Pilot Uygulaması’ ile alana kademeli olarak koyunları almaya başladık. Çobanlar zahmetsiz otlatma ile maliyetlerden kurtuluyor biz de otları temizlemek için ekstra bir çaba göstermemiş oluyoruz. Koyun sayısını artıracağız. Projenin örnek olmasını GES’lerin hayvancılıkla birlikte yürütülebileceğini göstermek istiyoruz.”
Yusuf Kara
‘BURADAKİ HAYVANCILIĞI TEKRAR CANLANDIRIR’
- SANTRALDAKİ projeye dahil olan ve 500 kadar koyununu her sabah alanda otlatan Yusuf Kara da gazetecilere şu bilgileri verdi: “Bu bölge çok büyük bir alan. Biz çevredeki tüm köyler koyunlarımızı burada otlatıyorduk. Santral kurulunca biraz etkilendik. Ama şu an bizim hayvanlarımıza kısmen açılması oldukça olumlu. Biz daha fazla açılmasını da istiyoruz. Köyümüzün hemen yanında bu kadar büyük bir alanın tekrar otlanmaya açılması buradaki hayvancılığı olumlu etkiler” dedi. Ayrıca Hürriyet’in sorusunu yanıtlayan ve bölgede çalışan tarım uzmanı akademisyenler ise, “Bölge uzun süre otlatma baskısı altında kalmış ve daha sonra uzun süre otlatmaya kapanmış. Şu an otların tekrar yeşermesi çok doğal ancak bunda bahsedildiği gibi panellerin olumlu etkisi yok. Aksine paneller yağışın toprağa düşüşünü etkiliyor. Ancak şu an bu santrallarda hayvancılığın yapılması oldukça faydalı” değerlendirmesinde bulundu.
Murtaza Ata
KÜRESEL piyasalarda zeytinyağı fiyatları Akdeniz’deki aşırı kurak hava yüzünden düşen verimle birlikte rekor kırdı ve eylül ayında ton başına 8 bin 900 dolara çıktı. Fiyatlar bu kadar yüksek seyrederken daha önce balda görülen aşırı düşük fiyatlı ve ‘şüpheli’ ürün satışları zeytinyağında da görülmeye başlandı. Market raflarında zeytinyağının litre fiyatı 180-230 lira arasında değişirken internet üzerinden satış yapan platformlarda çeşitli ‘birlik’ isimleri adı altında ürünlerini sergileyen firmalar 5 litrelik zeytinyağlarını 300 ile 400 lira arasında satıyor. Trendyol, Hepsiburada ve PttAvm gibi büyük platformlarda üst sıralarda listelenen bu yağların litre fiyatı ise neredeyse 60-70 liraya geliyor.
DENETİM İSTİYORLAR
Oldukça ‘ucuz’ olan fiyat etiketi ile dikkat çeken bu yağlar için Ege Bölgesi’ndeki üreticiler acil denetim isteyip dolandırıcılık uyarısı yaptı. Onlara göre bu fiyata ürün satmak mümkün değil ve şu an bir litre zeytinyağının maliyeti en az 160 lira. e-ticaret platformu yetkilileri de önlem alıp ürünleri kaldırmaya başladıklarını ve detaylı analiz yapacaklarını söylüyor. Bu ucuz yağları satan firmanın yetkilileri ise sattıkları üründe bir sorun olmadığını belirterek, “Biz ucuza satmıyoruz, diğerleri pahalı satıyor. Dünyada fiyatlar şu an çok geriledi” diyor. Hürriyet, bu zeytinyağları için olayın tüm taraflarına ulaştı. İşte, e-ticaret platformu yetkilisinden aracısına, satıcılardan ticaret borsaları ve fabrika sahiplerine kadar tüm tarafların açıklamaları:
Akhisar Ticaret Borsası Başkanı Alper Alhat: ‘Bu fiyata zeytinyağı olmaz’
“BU fiyatlara zeytinyağı satmak imkansız. Bu durum zeytin üreticilerinin kanayan yarasına dönüştü. 300-400 liraya 5 litre zeytinyağı satmak dolandırıcılıktır. O zeytinyağından başka her şey olabilir. Zaten o yağlar çiçek yağı. İçine zeytinyağı aroması katılıyor. Tüketici ne yağı yediğini bilmiyor. Biz tarım il müdürlüklerine, ilgili bakanlıklara bu durumu defalarca kez şikâyet ettik. Ama bu firmalar yine tüketiciyi yanıltmaya devam ediyor. Eğer e-ticaret platformları bu ürünleri iyi denetler ve satmazsa kimse mağdur olmaz. Zaten tüketici trendyol, Hepsiburada ve PttAvm isimlerine güvenip bu ürünleri alıyor. Onlar denetimi iyi yaparsa bu dolandırıcılık da biter.”
ELEKTRONİK TİCARET İŞLETMECİLERİ DERNEĞİ (ETİD) BAŞKAN YARDIMCISI VE PTTAVM.COM GENEL MÜDÜRÜ HAKAN ÇEVİKOĞLU: ‘KARA LİSTEYE ALIYORUZ’
“E-TİCARET platformları yaygınlaştıkça bunu fırsata çevirmek isteyenler de artıyor. Biz her türlü sahte ürün satmak isteyeni ve fatura göndermeyen satıcıyı sıkı takip altına alıyoruz. İhbarları değerlendiriyor ve gereğini yapıyoruz. Kötü niyetli olanları kara listeye alıyoruz. Ama onlar daha sonra farklı bilgilerle yeniden sisteme dahil olabiliyorlar. 50 liralık ürün 200 liraya satılıyorsa vatandaşın bundan şüphe edip bize bildirmesi lazım. Tüketicilerin mağduriyet yaşamaması için mutlaka güven damgası bulunan e-ticaret platformlarını tercih etmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.”
AYDIN TİCARET BORSASI BAŞKANI FEVZİ ÇONDUR: ‘DAHA SERT DENETİMLER ŞART’
Sıfır karbon ekonomisine geçiş ve toplumun buna olan uyumuna dikkat çeken Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği (YENADER) Başkan Yardımcısı Ali Karaduman, sektördeki son gelişmeleri Hürriyet’e değerlendirdi. Türkiye’nin bu alanda attığı adımlarla dünya sıralamasında saygın bir konuma doğru ilerlediğini söyleyen Karaduman, “Ülkemizde bu alanda yaptığımız çalışmalara hız kesmeden devam ederek yeşil ve sürdürülebilir gelecek için kararlılığımızı devam ettirmemiz gerekiyor. Özellikle yenilenebilir enerji çalışmalarında ciddi bir çabayla dünya genelinde kazanmış olduğumuz saygınlık son derece mühim” diye konuştu.
Ali Karaduman
Tüm dünyada yenilenebilir enerjide büyüme rekorları kırıldığının altını çizen Karaduman, şöyle konuştu:
YATIRIMCININ ÖNÜ AÇILMALI
“Ülkemizde 2017’den beri yenilenebilir enerji finansmanı için bankalardan uzun dönemli yatırım kredisi bulmakta zorlanıyoruz . Bu konuda yatırımcıların önü açılmalı. Yenilenebilir enerji yatırım politikalarının zamanında planlaması yapılmalıdır. Aksi halde önümüzdeki yıllarda fosil yakıtların yerini almasını düşündüğümüz yatırımlarımızı yapamaz duruma geleceğiz.”
MAALESEF BAĞIMLIYIZ
Önümüzdeki dönemde dünyanın her noktasında doğal afetlerin yaşanma sıklığında artış beklendiğini anlatan Karaduman, “İklim krizinin nedeni fosil yakıtlar. İklimdeki bozulmayı kısıtlamanın ve enerji güvenliğini arttırmanın çaresi ise yenilenebilir enerji. Maalesef hâlâ fosil yakıt bağımlısıyız. Bu bağımlılığa hemen şimdi bir son vermeliyiz. Bu alanda stratejileri güçlendirip yatırımları hızlandırmamız şart” şeklinde konuştu.
İKLİM krizi, bölgesel savaşlar, siyasi anlaşmazlıklar, pandemi...Hepsi gıda üretiminin ve tedarikinin ne kadar kritik bir seviyeye geldiğini son dönemde tüm insanlığa gösterdi. Bu krizlerden sıyrılmanın en önemli adımlarından biri de yerel üretimi güçlendirip bölgesel kalkınmayı büyütmekten geçiyor. Yerel üreticinin kolay üretebildiği, ürünlerin çiftliklerden sofraya aracısız ulaşabildiği sürdürülebilir uygulamalar büyük önem taşıyor. Bunlardan biri de Ordu’da Cumhurbaşkanlığı himayesindeki Beni Hafife Alma (BHA) projesi aracılığıyla Ordu Büyükşehir Belediyesi ve Migros’un ortaklaşa sürdürdüğü çalışma sayesinde gerçekleşiyor.
35 MİLYON ADEDE ÇIKTI
Proje kapsamında Ordu Yumurta Üreticileri Birliği yem ve paketleme gibi alanlarda desteklenerek kafessiz yetiştiricilik konusunda teşvik ediliyor. Üreticiler fındık bahçelerini de kullanarak bu sürece dahil oluyor. Üretilen yumurtalar Migros mağazalarında satışa sunuluyor. Böylece üretimden pazarlamaya kadar tüm süreçlerde destek gören çiftlik sahipleri sürdürülebilir modelle hızla üretimlerini artırmayı başarıyor. Proje dahilindeki 85 üreticinin çoğu kadınlardan oluşuyor. Yumurta üssünde kafessiz yani tavukların serbest dolaşabildiği sistemle üretilen yumurta ise yıllık 35 milyon adede ulaşmış durumda.
SIRADA ET VE SÜT VAR
Ordu Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve Beni Hafife Alma Derneği Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler, Beni Hafife Alma Derneği Proje Koordinatörü Erkan Gürkan, Ordu Tarım İl Müdürü Kemal Yılmaz, Gıda Perakendecileri Derneği (GPD) Başkanı Alp Önder Özpamukçu, Migros Grubu İcra Kurulu Üyesi Ekmel Nuri Baydur ve Ordu Yumurta Üreticileri Birliği Başkanı Celal Sezgi’nin katılımıyla düzenlenen basın toplantısında projenin kapsamı ve hedefleriyle ilgili bilgiler paylaşılırken proje kapsamında kısa sürede süt ve tavuk eti üretiminde de aynı yönteme geçileceği açıklandı. Aynı zamanda üretimin kısa sürede 50 milyon adede çıkarılması ve ihracat gücü yaratılması hedefleniyor.
REGÜLASYONLARLA DESTEKLENMELİ
Ürünlerin sürdürülebilir tedarikinin çok önemli olduğunun altını çizen Migros Grubu İcra Kurulu Üyesi Ekmel Nuri Baydur, “Küçük işletmelere ve birliklere destek olarak üretimi arttırıyoruz. Yerel üretimde kurumsal bir yapının oluşması için onlara yol gösteriyoruz. Böylece onlara uluslararası standartlarda üretim yapma gücünü de sağlamış oluyoruz. Burada üretilen ürün Türkiye’nin dört bir tarafına dağılıyor. Ancak bu modellerin regülasyonlarla da desteklenmesi gerekiyor. Biz de bu modellerin yaygınlaşması için desteklerimize devam edeceğiz” diye konuştu.
SAHİP olduğu kültürel varlıkların yanında muhteşem doğasıyla her görenin hayran kaldığı Doğu Karadeniz, Türkiye’nin yeni ve büyük turizm destinasyonlarından birine dönüşüyor. Bölgede özellikle Trabzon, yabancı turistler için önemli bir merkez haline geldi. Turizmdeki bu ilgi bölgenin ekonomik hareketliliğine olumlu katkı sağlarken Türkiye’nin turizm çeşitliliğini de artırıyor. Bölgedeki turizmciler ise artan kontrolsüz yoğunluğun dikkatle izlenmesi gerektiğine vurgu yapıyorlar.
YENİ CAZİBE MERKEZİ
Trabzon’da artan turizm hareketliğinin yolcu sayılarına da yansıdığını söyleyen Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı: “Karadeniz Bölgesi doğal güzellikleri, yaylaları ve deniziyle önemli bir cazibe merkezi haline geldi. Turizmdeki ivme bölgenin ekonomik kalkınması içinde çok değerli katkılar sunuyor. Trabzon Havalimanı iç hat yolcu sayısında 7’nci sırada, dış hat yolcu sayısında ise 10’uncu durumda. 30 Haziran günü 145 uçak trafiği ile rekor kırıldı. Yeni havalimanı projesiyle birlikte bölgedeki turizm faaliyetleri daha da büyüyecek.”
ANTALYA GİBİ OLUYORUZ
TÜRSAB Doğu Karadeniz Bölge Temsil Kurulu Başkanı Volkan Kantarcı’ya göre pandemiden sonra daha önce olmayan bir yoğunluk söz konusu. Kantarcı, “Transfer aracı bulamıyoruz. Hediyelik eşya dükkânından lokantaya, otellerden tur firmalarına kadar herkes bu talebe yetişebilmek için faaliyetlerini büyüttü. Üç-dört ay boyunca hem şehir hem yaylalar yabancı turistten geçilmiyor. Turizm çok güzel bir şey ama burada büyüme kontrolden çıktı. Yetkililerin de bir plan, program yapması lazım. Konaklamada denetimler artmalı. Trabzon, Antalya gibi oluyor” dedi.
TRABZON’A HANGİ ÜLKEDEN KAÇ UÇAK GELDİ
- Trabzon Havalimanı 2023 yaz tarifesi dış hat uçuşu gerçekleştirilen ülkeler. (Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı)
Ne müşteri memnun ne işletmeci ne de şoför... Dokunanın bin ah işittiği ama özellikle de İstanbul halkının çözüm beklediği kanayan yara taksi meselesi... Yıllardır belirli aralıklarla gündem olan bu problem son günlerde çığırından çıktı. Sorunu çözmesi gereken üst düzey yetkililer de sık sık bu konudaki ‘zorluğa’ vurgu yapıyor. İlgili bakanlıkların, belediyenin ve esnaf odalarının acil bir çözüm için orta yol bulması şart. Ancak gittikçe bir kavgaya dönüşen bu problem, vatandaşın taksiye ulaşımını da zorlaştırıyor. Zira vatandaş neredeyse kamu hizmeti olan basit bir ulaşım imkânından bile yararlanamamaktan, şoförler yoğun trafik yüzünden yevmiyesini çıkaramamaktan şikâyetçi. Plaka sahipleri ise zarar edecekleri endişesiyle çözüm önerilerine karşı sert bir duvar örüyor. Öte yandan her sektörün enflasyon karşısında zorlandığı bugünlerde taksicilerin zam pazarlığı ise bu konuyu körükleyen son mesele olarak öne çıkıyor.
Peki taksi sorunu nerede başlıyor? Bu işin ekonomisi nasıl işliyor? Şoförlerin payı ne ve vatandaşın taksi kullanırken hakları neler? Gelin bu soruların cevaplarına bakalım...
SORUN NEREDE
İstanbul’da yaklaşık 18 bin taksi çalışıyor. Taksi plakaları çoğunlukla galericiler tarafından toplanıyor. Kendi taksi plakasında çalışan şoför sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Dolayısıyla çoğu taksi plakası onu kiralayan şoförler tarafından kullanılıyor.
Yıllardır Bayrampaşa’da taksicilik yapan Kerim Sunal (52), işin ekonomisini şöyle anlatıyor: “Plakayı aylık 22 bin liraya kiralıyorum. Şu anda günlük 700-750 liraya denk geliyor. 500-700 lira arasında yakıt gideri var. 70-80 lira yıkama ücreti, zamsız haliyle 120 lira da günlük sigorta ücretimiz var. Ortalama 1300 lira borçla başlıyoruz mesaiye. Yani saatlik 300 lira kazanmamız şart. ”
‘SİZ ZARARINA ÇALIŞIR MISINIZ’
Bu hesaba yemek parasının dahil olmadığını söyleyen Sunal, “15 günde bir yaptığımız yağ değişimi de 1200 liradan başlıyor. Durak parası da var” diyor. Sunal hesaba şöyle devam ediyor: “Akaryakıt sürekli zamlanıyor. Önce günlük kiranın, sonra yakıtın, sonra diğer masrafların parasını çıkarmak zorundayız. Üstüne ne kadar çıkarsak o da bizim kazancımız. Ama bu şartlarda 2 bin 500 lira kazanmak hem de 10-12 saatte çok zor. O yüzden kısa mesafe almak istemiyor şoför. Alırsa, trafiğe girerse para kazanamaz. Siz zararına çalışmak ister misiniz? O yüzden yolcu seçiyor, turist arıyor şoförler.”
BAHARIN birdenbire bastırdığı yıllarda yaz da aniden çöker, sarısıcaklar kurşun gibi inerdi insanların tepelerine. Güneş bir kocaman köz yığını gibi, yöresine kıvılcımlar fışkırtarak, toprağı, otları, çiçekleri yakar...Türküler söylenirdi bu birdenbire çöken sıcak üstüne... Yaşar Kemal, ölümsüz eseri İnce Memed’i yazarken Çukurova ve Toroslar için bu ifadeleri kullanmıştı. İnce Memed, Abdi Ağa, Hatçe, Iraz, Döndü, Topal Ali, Deli Durdu...Tüm bu karakterlerin ağzından en fazla çıkan kelime belki de sıcaktı. Romanda 200’den fazla sıcak kelimesi geçiyordu.
ETKİSİ DE DEĞİŞTİ
1960’lardan bugüne bu topraklar daha da ısındı. Bu hafta Adana’da ‘Eyyamı Bahur’ yani cehennem sıcaklarından kaçan 79 yaşındaki Tuncay Bedük de 58 yaşındaki Cengiz Özel de aynı şeyi söylüyordu: “Bu topraklar hep sıcaktı ama bu aralar sıcakların günü de gücü de şaştı. Böylesi hiç olmamıştı.” Sokaktaki herkes 5 adımda bir kafasını bir çeşmenin altına sokup serinliyordu. Onlardan biri olan 37 yaşındaki Erkan Çelik ise “Parklar da olmasa yaşayamayız. Bunalıyoruz” diyordu. Konuştuğumuz Adana halkının ortak bir teşekkürü vardı. O da klimayı bulanlara. Çünkü burda klima neredeyse 24 saat çalışıyor. Onlara göre klima yoksa hayat da yok. Bazı evlerde çamaşır makinesi yok ama klima var.
SICAKLA MÜCADELE
Peki, Birleşmiş Milletlerin de dediği gibi ‘Küresel Kaynama’ döneminde biz bu ‘sıcak afeti’ne hazır mıyız? Bütün şehirlerimizde altyapı buna cevap verebilecek mi? Bu sorunun cevabını bulmak için Adana ve Mersin’e giderek Hürriyet olarak Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş’nin kapısını çaldık. Sahadaki işçilerle alana çıkıp sıcaklarla nasıl mücadele edildiğini izledik. Sahada bazı yerlerde 40 dereceleri gördük. Afet halini hissettik. Toroslar EDAŞ 6 ilde yani Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay, Gaziantep ve Kilis’te 8.5 milyon kişiye elektrik götürüyor.
KLİMA BASKISI
Onları en fazla aşırı sıcaklar zorluyor. Milyonlarca abone aynı anda klima çalıştırınca trafolardaki yağlar kaynamaya başlıyor, hatlar tam kapasite çalışıyor. Tam da burada büyük bir operasyon başlıyor. Şebekenin sorunsuz çalışması için herkes alarm durumuna geçiyor. Aşırı yük diğer istasyonlara dağıtılmaya çalışılıyor. Bazı trafolar sökülerek yerine daha yüksek kapasitede trafo konuluyor. Hatlarda onarım ve güçlendirme yapılıyor.
Elektrikli araçlar yaygınlaştıkça bu alandaki altyapının gelişmesi de ayrı bir önem taşıyor. Zira şehirler elektrikli araçlarla dolup taşsa da onları şarj edecek istasyonların kurulması ve bu istasyonlara sağlıklı enerjinin sağlanması oldukça kritik. Üstelik hızlı şarj teknolojilerinin gelişmesi ile birlikte elektrik şebekesinin üzerindeki yükün de gittikçe artması bekleniyor.
E-şarj istasyonlarının kurulumu ve işletmesi alanında da faaliyet gösteren DBE Holding’in yönetim kurulu başkanı Mehmet Taha Pınar, “Şu anda piyasadaki elektrikli araçlar 300 kilovatlık üniteleri kullanabiliyor ve 15 dakikada şarj olabiliyor. Bu da normal bir aracın akaryakıt istasyonunda geçirdiği süre kadar. O yüzden oldukça cazibeli ve aynı zamanda pahalı” dedi.
Mehmet Taha Pınar
GÖKDELEN KADAR ÇEKİYOR
Bu alanda yatırım maliyetlerinin yüksek olduğunu vurgulayan Mehmet Taha Pınar, “Buradaki maliyetleri kolaylaştırmak için işletmecinin aynı zamanda enerji santralının da olması gerekiyor. Biz de sahip olduğumuz güneş santralları sayesinde bu süreci daha verimli yürütebiliyoruz” diye konuştu. Özellikle hızlı şarj istasyonlarının elektrik şebekesi üzerinde oluşturduğu yüke de değinen Pınar, “Her istasyonumuzda 2,5 megavatlık trafomuz var. Yani, şebeke yatırımını da yapıyoruz. Şu an 52 ünitemiz var ama yaklaşık olarak 180 üniteyi karşılayabilecek düzeyde. Şöyle ki 300 kilovatlık bir üniteye, tek seferde bir fabrika kadar elektrik çekiyoruz. Bizim koyduğumuz 2,5 megavatlık bir trafo; bir gökdelenin çekeceği elektrik kadar elektrik çeker. Kendi orta gerilim enerji nakil hattımız, trafo yatırımlarımız var. Altyapıya yük olmadan, tamamen kendi altyapı yatırımımızla ilerliyoruz” ifadelerini kullandı.
SORUN DAĞITIMDA BAŞLIYOR
300 kilovatlık iki ünitenin maliyeti kadar ortak yatırım maliyeti oluştuğunu vurgulayan Mehmet Taha Pınar, şöyle devam etti: “Bu da şu açıdan çok önemli; ilerleyen dönemde özellikle kapasiteyle ilgili bir sorun olduğunda biz bugünden o kapasite sorunumuzu kapatmış olduk. TEİAŞ’ın zaten altyapısında genel olarak kapasite sorunu yoktur. Kapasite sorunu TEİAŞ’tan sonraki dağıtım şirketlerindendir. Yüksek gerilimden sonraki ortak gerilim hattından biz doğrudan kendi trafomuzla çekiyoruz. Böylece dağıtım şebekesini yani mahalli trafoları bir bağlantı tesis etmeden kendi istasyonumuzu kurmuş oluyoruz.”
KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Türkiye’nin 2023 yılındaki ilk 6 aylık turizm performansını İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında değerlendirdi. Buna göre ilk 6 ayda Türkiye, yüzde 17.5 artışla 22 milyon 945 ziyaretçi ağırladı. Turizm gelirleri ise 2022’nin aynı döneminde göre ise yüzde 27 artış gösterdi ve 21.7 milyar dolar oldu. Bakan Ersoy, ilk 6 aylık gerçekleşmelere bakıldığında yılsonu hedefleri için oldukça olumlu bir sonuçla karşılaştıklarını ifade etti. Konaklama sayılarına da dikkat çeken Ersoy, “Geçen yılın ilk 6 ayında 10.5 gün olan ortalama kalış süresi yüzde 5.7 düşerek 9.9 güne geriledi. Aynı dönemde kişi başı gecelik harcama yüzde 11.9 artışla 99.9 dolara çıktı” dedi.
TURİST GÖMLEK KÜÇÜLTTÜ
Son dönemde günlük turist girişinde rekorlar kırılmasına rağmen bazı sektör temsilcileri otellerinde istenilen dolulukları yakalayamadıklarından şikâyet ediyordu. Bu sorunun yüksek gelir grubuna hitap eden otellere özgü olduğunu belirten Bakan Ersoy, “Deprem ve seçim etkisi, havaların temmuz ayına kadar serin gitmesi, Rus coğrafyasındaki yaşanan sorunlar ve buradan gelen turistlerin tatil bölgelerimizden ev satın alıp veya kiralayıp buralarda vakit geçirmesi ve son olarak küresel piyasalarda yaşanan resesyon sonucu bazı otellerde istenilen doluluklar yakalanamadı” ifadelerini kullandı. Ersoy, bu otellerde turistlerin konaklama sayılarını azalttığını ya da 5 yıldızlı oteller yerine 4 yıldızlı otellere yöneldiğini belirtti.
VERGİ ALINACAK
Günübirlik kiralama uygulamalarına dair açıklamalarda bulunan Bakan Ersoy, “Biz bu konuda dünyadaki örneklere bakıyoruz. Dünyada nasılsa Türkiye’de de öyle olmalı. Günübirlik kiralama uygulamalarına karşı değiliz. Bu uygulamaları nasıl kendi içimize dahil ederiz? Ona bakıyoruz. Yeni düzenleme üzerinde hazırlıklarımız sürüyor. Yıl sonunda hazır olur. Öncelikle kimlik bildirimi bu uygulamalar için de zorunlu olacak. Ayrıca konaklamaya göre bir vergi alınacak. Rekabette eşitliğin sağlanması için çok önemli bir konu” şeklinde konuştu.
BAKANLIĞIN TİKTOK KARNESİ
TURİZMDE alternatif pazarlar üzerine sürekli çalıştıklarına vurgu yapan Bakan Ersoy, “Hem pazar çeşitlenmesi hem de sağlık, doğa, arkeoloji ve kültür turizmi gibi alanlarda tanıtımlarımıza güçlü şekilde devam ediyoruz” dedi. 200 ülkede tanıtım yapıldığına değinen Ersoy, “Yeni destinasyonlara yoğunlaşıyoruz. Kaynak pazarlar üzerine çalışıyoruz. Sosyal medyada güçlüyüz. Go Türkiye sayfamız diğer ülke hesaplarına göre Instagramda ikinci TikTok’da ise üçüncü etkin hesap. Buralarda çok hızlı yükseldik” değerlendirmesinde bulundu.
Son günlerde vatandaşların en çok konuştuğu konuların başında rekor üstüne rekor kıran sıcaklıklar geliyor. Çalışanlar mesai saatlerinde zor anlar yaşıyor. Dinlenmek için evlerine çekilenler ise boğucu havanın etkisiyle düzgün uyuyamıyor. Tüm dünya El Nino etkisi altındayken Türkiye’de de sıcak hava dalgaları hayatımızın merkezinden gitmiyor.
‘ELİMİZDE ÜRÜN YOK’
Durum böyle olunca tüketiciler de kendilerini bir nebze olsun rahatlatmak için klimalara, hava soğutuculara ve vantilatörlere gözünü dikti. Özellikle bu hafta sonu internet üzerinden alışveriş yapmak isteyen çoğu tüketici ‘stok yok’ uyarısı ile karşılaştı. Bunun üzerine çarşıya inip beyaz eşya bayilerini gezenlere de satıcılardan benzer bir yanıt geldi: “Maalesef hava soğutucu kalmadı. Geçtiğimiz hafta hepsi tükendi. Bağlantılı ürünler olduğu için yerine hemen yenisini koyamadık. Biz de yeni ürün bekliyoruz. Klima isterseniz en kısa sürede bağlamaya çalışırız ancak servislerde biraz yoğunluk var.” Klimalara göre oldukça ucuz olan hava soğutucular içerisindeki soğuk su haznesi sayesinde 1-2 saatlik serin hava üfleme performansına sahip. Suyun içindeki buz kalıpları yenilendikçe bu süre uzuyor.
TALEP ERTELENMİŞTİ
Mayıs ve haziran ayının kısmen serin geçmesi nedeniyle bu yıl dengeli bir satış gerçekleşmesi yaşanmadığını anlatan İklimlendirme Soğutma Klima İmalatçıları Derneği (İSKİD) Yönetim Kurulu Başkanı Ayk Serdar Didonyan, “Türkiye’nin iklimlendirme sektörü ciddi bir üretim kapasitesine sahip. Ancak aşırı sıcak havalar talebin bir haftada toplanmasına neden oldu. Serin giden aylarda iklimlendirme cihazı ihtiyacını erteleyen tüketiciler aniden o taleple bayilere koşunca bir yoğunluk oluştu. Oysa tüketiciler önceki aylarda harekete geçseydi böyle olmazdı. Tabi burada ekonomik şartlar da etkili oldu. Tüketiciler beklemek istedi” dedi.
SERVİS KAPASİTESİ BELLİ
Yoğunluğun en büyük nedenlerinden birinin de aşırı talep karşısında zorlanan servis hizmetleri olduğunu ifade eden Ayk Serdar Didonyan, “Üretim tarafında sıkıntı olmasa bile. Bir gün içerisinde firmalar tarafından verilecek servis hizmeti belli. Ayrıca servis personelinin de ne kadar eve montaj yapacağı belli. O yüzden bir yavaşlama oldu” ifadelerini kullandı.
Toplantının konuğu Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’ydu. Ekonomide zor bir süreçten geçildiğini vurgulayan Hisarcıklıoğlu, “Anadolu’yu sürekli dolaşan, firma ve sektörleri devamlı dinleyen birisi olarak şunu görüyorum ki; özellikle KOBİ kredilerinde yaşanan daralma, zincirleme etkiyle ülkenin ve sektörlerin tamamına olumsuz yansıyor. Türkiye’nin önceliği mevcut üretim kapasitesini korumak olmalı. Ticari krediler aniden ve çok sert bir şekilde kesilmemeli. Reel sektörün finansmana erişim taleplerine toptan yaklaşımla olumsuz bakılmamalı” dedi.
VERGİ ARTMASIN TASARRUF YAPILSIN
Vergi sisteminde önemli bir reform ihtiyacı olduğunu vurgulayan Hisarcıklıoğlu, vergi düzenlemelerindeki değişikliklere ilişkin olarak şunları söyledi: “Gerçekten çok karmaşık bir vergi sistemimiz var. Üstelik her geçen yıl daha da karmaşık hale getiriyoruz. Suistimal eden az sayıda kötü örnek yüzünden, milyonlarca mükellefin hayatını daha da zorlaştırıyoruz. Bu da vergi uyuşmazlıklarını giderek artırıyor. Bu yaklaşımı değiştirmemiz lazım. Enflasyon muhasebesi uygulamasına ivedilikle geçilmelidir. Yüksek enerji fiyatlarının yanı sıra, bunların üzerindeki vergi ve benzeri kamusal eklentiler, üretim maliyetlerimizi ciddi şekilde artırmaktadır. Kamu maliyesi tarafında bütçe açığıyla mücadelede, sadece vergi artışına odaklanılmamalıdır. Harcamalar ve yatırımlar önceliklendirilmeli, kamuda ciddi bir tasarrufa gidilmelidir.”
YAPILAN ZAMLAR BEKLENTİ ENFLASYONU OLUŞTURUYOR
-Toplantıda konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan da, “Ekonomimiz yeni ve kritik bir geçiş sürecinde. Görüyoruz ki ekonomimizdeki kaynak arayışlarımız yine klasik yöntemlerle çözülmeye çalışılıyor. Bu çerçevede akaryakıt, KDV ve ÖTV gibi vasıtalı vergilerle kapatılmaya çalışılan bütçe açığı, yapılan zamlar ne yazık ki toplumumuzu, bir “beklenti enflasyonu” içine sokmakta. Bu ortamda fiyat istikrarı oluşmuyor ve maliyetler hesaplanamıyor. Temel gerçekler enflasyonla mücadelenin başarıya ulaşmasını zora sokuyor. Bu noktada kamu kesiminin gelir yaratıcı önlemlerin yanı sıra geniş kapsamlı, acil bir tasarruf paketi açıklaması gerektiğini de düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
NAKİT SIKINTISI VAR
Piyasalarda ciddi bir nakit sıkıntısının yaşandığına vurgu yapan Bahçıvan, “Bu sıkıntı giderek artıyor. Ekonomimiz için ciddi bir tehdit olan durgunluk işaretini veriyor. Endişemiz odur ki enflasyonla durgunluğun iç içe savaştığı ve iç içe mücadele içerisinde olduğu bir dönemi bir süre yaşayacağız. Reel sektörümüzün mutlaka üretime dönük, ihracata dönük ve yatırıma dönük özel finansman modelleriyle desteklenmesi en önemli gündem maddemiz olmalı” ifadelerini kullandı.
BAŞTA müteahhitlik olmak üzere farklı alanlarda yatırımları bulunan Rönesans Holding, Fransız enerji şirketi Total Energies ile yenilenebilir enerji sektöründe yeni yatırımlar yapmak üzere işbirliğine gitti. İşbirliği anlaşması kapsamında TotalEnergies, Rönesans Holding iştiraki olan Rönesans Enerji’nin yüzde 50 hissesini satın aldı. Dünyanın önde gelen enerji şirketlerinden biri olan TotalEnergies ile Rönesans Holding arasındaki ortaklık anlaşması, dün İstanbul’da imzalandı. Törene Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Fransa Türkiye Büyükelçisi Hervé Magro, TotalEnergies Doğalgaz, Enerji ve Yenilenebilir Enerji Başkanı & Yönetim Kurulu Üyesi Stéphane Michel ve Rönesans Holding Başkanı Erman Ilıcak katıldı.
İLK 3’E GİRME HEDEFİ
Anlaşmaya göre Rönesans Enerji’nin yüzde 50 hissesi TotalEnergies tarafından satın alındı. Şu an bünyesinde barındırdığı altı hidroelektrik santralı (HES) projesiyle 166 MW’lık kurulu güce sahip olan Rönesans Enerji, anlaşma ile birlikte Türkiye’nin en büyük üç yeşil enerji şirketinden biri olmayı hedefliyor. Gelirlerinin büyük bir kısmını yurtdışındaki proje ve yatırımlardan elde eden holding, Fransa merkezli Meridiam, Japon Sojitz, Koreli Samsung gibi uluslararası iş ortaklarıyla Türkiye’ye 7 milyar Euro’dan fazla yatırım yapmış durumda. Holding, farklı iş kollarına yapacağı yatırımlarla Türkiye’de gerçekleştirdiği toplam yatırım tutarının 2028 itibarıyla 10 milyar Euro’yu aşması hedefinde.
YILLARCA HİÇ İLGİLENMEDİK
Rönensans Enerji’nin 2007’de kurulan bir şirket olduğunu anlatan Rönesans Holding Başkanı Erman Ilıcak, “Enerji, şirketimizin içindeki en ufak birimdi. Yıllardır her şeyi denedik. Gaz santralları, nükleer, yenilenebilir... Ama hep araya başka fırsatlar girdi. Nedense 15 yıl boyunca bizim büyütemediğimiz bir şirket olarak kaldı. Sonra Total tarafından bu konuda adım gelince dönüp şirketimizin içine baktık. Çok değerli arkadaşlarımız vardı. Biz yıllardır hiç ilgi göstermesek de bu şirketi devam ettirmişlerdi. Aramıza katılan yeni arkadaşlarla şirket için net bir yol haritası çıkardık ve bu ortaklığa geldik” ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE’Yİ SEÇMESİ oldukça öNEMLİ
Bu ortaklıkla Türkiye’nin yeşil dönüşümüne öncülük edeceklerini dile getiren Erman Ilıcak, “30 ülkede faaliyetimiz var. Ciromuzun yüzde 70’i yurtdışından geliyor. Yatırımlarımızın büyük bir kısmını da Türkiye’de gerçekleştiriyoruz. TotalEnergies’in yenilenebilir enerji alanında büyümek için Türkiye’yi ana ülkelerden biri olarak seçmesi bence çok önemli” dedi. Ilıcak ayrıca 2040 itibarıyla net sıfır emisyona ulaşmak istediklerini de belirtti.
‘TÜRKİYE’NİN CİDDİ BİR POTANSİYELİ VAR’
iyzico, Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği (ETİD) ve Dogma Alares tarafından hazırlanan Türkiye E-Ticaret Ekosistemi Raporu’na göre ortalama sepet tutarlarında da 2020’den 2021’e 13 TL, 2021’den 2022’ye 79 TL’lik bir yükseliş gerçekleşti. Sektörel kırılımlara bakıldığında ise en yüksek pazar payına ulaşan ürün kategorisi yüzde 31.6 ile moda ve aksesuar, yüzde 13 ile elektronik ve teknoloji, yüzde 6.4 ile kozmetik ve kişisel bakım, yüzde 6.1 ile hizmet ve yüzde 5.9 ile turizm ve seyahat oldu. Ayrıca e-ticarette satıcıların yüzde 53.3’ü İstanbul’da, yüzde 8.2’si Ankara’da, yüzde 6.6’sı İzmir’de, yüzde 4.2’si Bursa’da ve yüzde 2.8’i Antalya’da bulunuyor.
E-İHRACATTA BÜYÜMEMİZ LAZIM
Türkiye’nin, e-ticarette son yıllarda daha önce hayal edemeyeceği bir büyümeye ulaştığını vurgulayan ETİD Başkanı Emre Ekmekçi, “Kendi ligimizde artık gerekli olgunluğa ulaştık. Şimdi gözümüz ‘Şampiyonlar Ligi’nde olmalı. Artık yurtdışına açılmalı, oradaki fırsatlara odaklanmalı ve e-ihracat potansiyelimizi sonuna kadar kullanmalıyız. Bu alanda destek programları var. Bunları da kullanarak e-ihracatta büyümemiz gerekiyor. Türkiye’deki e-ticaret payının genel ihracat içindeki payı yüzde 1’den yüzde 4’le çıkmalı” dedi.
KÜRESEL DÜZEYDE YAVAŞLADI
Türkiye E-Ticaret Ekosistemi Raporu çıktılarına göre Türkiye’deki e-ticaret hacminin yukarı yönlü bir trend sergilemeye devam ettiğini anlatan iyzico CEO’su Orkun Saitoğlu, “Pandemiden sonra küresel ölçekte e-ticaret sektörünün büyümesi yavaşladı ancak internetten alışveriş tüketici üzerinde kalıcı bir alışkanlık oldu. Türkiye’deki e-ticaret sektörü 2020’den 2021’e gerçekleşen yüzde 69’luk artışı takiben 2021’den 2022’ye yüzde 110’luk bir artışla 801 milyar TL’lik satış hacmine ulaştı” dedi. Dogma Alares Kurucu Ortağı Erdal Güner ise, “Türkiye, dinamik nüfusu ve dijital çözümlere yatkınlığı sayesinde e-ticaret hacimleri ve işlem sayılarının yıldan yıla sürekli artışına şahit oluyor. Yapay zekâ, günümüz e-ticaret deneyimini iyileştirmek için etkin bir biçimde kullanılıyor. E-ticarette maliyet ve süre yönetimi daha da fazla önem arz ediyor” ifadelerini kullandı.
KADINLARIN PAYI YÜZDE 10 ARTTI
-Raporda ortaya çıkan sonuçlara göre; en çok alışveriş Black Friday’de. Rapor, e-ticaret platformlarını kullanan kullanıcı sayısının bir önceki yıla göre yüzde 2.2 arttığını gösteriyor. Ayrıca 2022 itibarıyla kadın ve erkek kullanıcıların oranı sırasıyla yüzde 58 ve yüzde 42 olarak kayıtlara geçerken, kadınların payının 2021’e göre yüzde 10 artış kaydettiği görüldü. Kredi kartı en çok tercih edilen ödeme yöntemi olurken, banka kartı mikro işletmeler dışındaki tüm işletmelerde en çok tercih edilen ikinci ödeme yöntemi oldu.
Türk dizi sektörünün ünü sınırları aşıyor. Bazı ülkelerde Türk dizileri televizyon dünyasının dengelerini bozuyor. Bazı uyarlamalar orijinallerinden daha fazla izleniyor. Milyonlarca kişiye dokunan dizeler Avrupa ülkelerinde kanal yönetimlerinin bile değişmesine neden oluyor. Tüm bunlar yurtdışına ihraç edilen her bir Türk dizisi ile daha da perçinleniyor. Dizi ihracatından gelirler de artıyor.
İLK KIRILMA NOKTASI GÜMÜŞ DİZİSİ
Sektördeki son durumu Hürriyet’e değerlendiren Hizmet İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi ve Eğlence ve Kültür Hizmetleri Komitesi Başkanı Fatih Aksoy’a göre bu alandaki ilk kırılmayı sağlayan dizi Kanal D’de yayınlanan Gümüş oldu. Gümüş, ilk ihraç edilen dizi olmasa da ilk büyük etkiyi yaratan ve sektörün önünü açan proje olma üzelliğinde. Bu sürede sektörün çok hızlı bir gelişim gösterdiğine değinen Aksoy, “Oyunculuk, çekim teknikleri ve senaryo anlamında çok ileri bir noktaya ulaştık. Şu an yılda 70 kadar dizi çekiliyor. Belki 20’si sezonu tamamlıyor. 10 tanesi ihraç ediliyor. Ve Türk yapımları tüm dünyada keyifle izleniyor. Avrupa kanallarını ele geçirdik. En fazla para kazanan ülke değiliz ama en çok izlenen ülkeyiz. ABD’de bölüm başı 4 milyon dolar seviyeleri konuşuluyor. Biz de kısa sürede 1 milyon doları göreceğiz. Türkiye’de çok iyi bir reyting sistemi var. Türkiye’de başarılı olan dizi tüm dünyada tutuyor. Reytingler düşükse dünyada da izlenmiyor” ifadelerini kullandı.
Yapımcı Fatih Aksoy, Gümüş, Sadakatsiz, Yargı, Kadın, Kızım, Masumlar Apartmanı, Bizim Hikaye, Kardeşlerim, Yasak Elma, Sen Çal Kapımı gibi dizilerin satıldıkları ülkelerde çok önemli başarılara imza attığını söyledi.
PARASIZ KANALLARDA TÜRK DİZİLERİ LİDER
Türkiye’nin dünyada parasız kanalların tümüne dizi ihracatı yaptığına vurgu yapan yapımcı Fatih Aksoy, “Türk dizi sektörü her ülkede bu alanı domine ediyor. Bizden sonra dizi üretiminde Amerika var. Ama onlar daha çok paralı ve dijital platformlarda etkinler. Tüm ülkelere gidin parasız kanalların hepsinde bir Türk dizisi olduğunu göreceksiniz. Hem de ‘prime time’ saatlerde. Çünkü bir Türk dizisi yayınlamaya başlayan kanal kendi ülkesinde en çok izlenen kanal oluyor. Buna direnen de rekabette geride kalıyor. Burdaki ilgiyi gören Türk dizisi ile rekabete giriyor. Hint ve Latin Amerika dizileri Türk dizilerine göre çok ucuz ama yine de lider olmak adına Türk dizilerini yayınlıyorlar. İzleyicinin talebi bu yönde. İspanya’da Türk dizisi yayınlamaya başlayan bir kanal uzun yıllar sonra birinci oldu ve rakip kanalın yönetimi değişti. Onlar da Türk dizisi yayınlamaya başladılar” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayıyla Resmi Gazete’de yayımlanan Depremin Ekonomik Kayıplarının Telafisi ve KHK Değişikliği Yasası’yla, 6 Şubat depremlerinde hasar gören 11 ili kapsayan afet bölgesinde yeniden imarın kuralları değişti. ‘Yerinde dönüşüm’ü hızlandırmak amacıyla, makul bir uzlaşmaya katılmamakta direnen komşuların payları Hazine’ye devredilecek. Bu karar, taşınmazdaki hak sahiplerinin yarıdan bir fazlasının oyuyla alınacak. Tamamlanan dairesini daha sonra Hazine’den teslim almayanların hisse payları banka hesabına yatırılacak.
Kahramanmaraş, Hatay, Malatya ve Adıyaman başta olmak üzere 11 ili doğrudan etkileyen büyük depremlerin üzerinden beş aydan fazla zaman geçti. Vatandaşlar, büyük yıkımın etkisiyle ilk aylarda dayanıklı evler için uygun yapılaşmaya önem vereceklerini vurguladılar. Ancak afetin sıcaklığı geçtikten sonra komşular arasında yaşanan uzlaşmazlıklar ve metrekare bazında pazarlıklar, yeniden imar çabalarına sekte vurdu. Meclis, seçim döneminin ardından tatile girmeden önce çıkardığı ilk yasayla ‘yerinde dönüşüm’ü tıkayan uzlaşmazlıklara neşter attı.
DEMOKRATİK UZLAŞMA
Deprem bölgesinde hasar raporları, orta ve üzeri çıkan yapıların yerinde yapımı yeni kurallara göre olacak. Uygulama yapılacak parsellerde daha önce imzalanan inşaat sözleşmeleri, mal sahiplerinin hisseleri oranında salt çoğunluğunun (yarıdan bir fazlası) kararıyla feshedilecek.
ONAY ARANMAYACAK
Bu taşınmazlarda daha önce kurulan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, tapu müdürlüğünce doğrudan silinecek. Sahiplerinin hakları ise payları oranında tescil edilecek. Mal sahiplerinin hakları ve tapudaki şerhler, tevhit (birleştirme), ifraz (parsele ayırma), alan düzeltme, taksim (bölme), ihdas (oluşturma), terk, tescil (onay), kat irtifakı ve kat mülkiyeti tesisine ilişkin işlemlerin yapılmasına engel kabul edilmeyecek. Bu işlemlerde hak sahipleri ve ilgililerin onayı aranmayacak. Yeni yapılar için kat irtifakı ve kat mülkiyeti tesisi aşamasında belirtilen haklar ve şerhler, daire sahibi üzerinde devam edecek.
KOMŞUSU HAZİNE OLACAK
Parselde yıktırılmayıp korunması gereken yapı var ise karar yine yıktırılan yapıların sahiplerinin salt çoğunluğuyla alınacak. Anlaşma sağlanamayan ve kendisine ulaşılamayan mal sahiplerinin hisseleri ruhsat vermeye yetkili idarenin talebine istinaden geçici olarak tapuda Hazine adına kaydedilecek. Yeni uygulamalara yönelik tüm işlemler tapuda kayıtlı son sahip adına yürütülecek. Mal sahiplerine e-Devlet Kapısı üzerinden bildirim yapılacak. Ayrıca ilgili muhtarlıklarda 15 gün süreyle ilan asılacak. Bu bildirim, Tebligat Yasasındaki tebligat yerine geçecek.
İstediğiniz konu hakkında istediğiniz uzunlukta makale yazdırabilir, yabancı dillerde yazılmış romanları bir çırpıda kendi dilinize çevirttirebilir, sizin için bir konuyu özetlemesini isteyebilir, hayal dünyanızdaki bir resmi çizdirebilir hatta Prof. Dr. Celal Şengör’e bir ilahi söylettiğinize insanları inandırabilirsiniz. Tüm bunlar yapay zekâ platformları ile saniyeler içinde mümkün ve bu alandaki gelişmeler her geçen gün insanın düşünce sınırlarını zorluyor. Önümüzdeki günler bize bu sınırların daha nereye kadar genişleyeceğini şüphesiz daha da hızlı gösterecek. Peki ama nasıl? Bu sorunun yanıtı Türkiye’nin yetiştirdiği değerli araştırmacılardan biri olan Ece Kamar’da...
HIZLI GELİŞİME DİKKAT ÇEKTİ
Amerika’da Microsoft Research Ortak Araştırma Alanı Yöneticisi ve Yardımcı Laboratuvar Direktörü olarak uzun süredir görev yapan Kamar, geçtiğimiz hafta lisans eğitimini de aldığı Sabancı Üniversitesi’nde “Phase Transition in Artificial Intelligence” (Yapay Zekada Yeni Bir Evre) başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Sunumda yapay zekâdaki hızlı gelişime dikkat çeken Kamar, bu modellerin gelişiminin tehlikeli taraflarına da değindi ve regülasyonlar konusunda daha fazla çalışma yapılması gerektiğine dikkat çekti. Ece Kamar’ın sunum öncesinde Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede öne çıkan başlıklar ise şöyle oldu:
KIRILMA NOKTASINDAYIZ
-Uzun yıllardır bu alanda çalışıyorum. Ama son bir yılda yapay zekâda yaşanan ilerleme tüm gelişmeleri geride bırakıyor. Gelecek 10 yılda yapay zekânın bizlere nasıl gelişmeler getireceğini tahmin etmek çok zor. Bugüne kadar tahmin etmediğimiz şeyler olacak. Bir geçiş noktasındayız.
-Yapay zekâ-insan ortaklığını görmeye başlayacağız. Belki de bilginin çok hızlı üretildiği, yeni bilimsel gerçekliklere ulaşacağımız bir 10 yıla giriyoruz. Tıpta, astronomide ve benzer alanlarda yapay zekânın yardımıyla şimdiye kadar keşfedilmemiş bilgilere ulaşmak mümkün olacak. Yeni ilaçlar bile bu şekilde bulunabilir. Uzun süredir insanlığın çözemediği konularda yapay zekâ ortaklığı ile yeni çözümler olabilir. Nobel ödülünü alacak araştırmacının asistanı yapay zekâ olabilir.
BEKLEMEDİĞİMİZ YETENEKLERE KAVUŞABİLİRLER
Artan kiralar, elektrik ve su gibi yükselen giderler spor salonlarının aylık ücretlerinin hızla zamlanmasına neden oldu. Büyük metrekarelere sahip olmasının yanında özellikle AVM’lerde bulunan salonlar için ortak gider ücretlerinin de kabarık olması salonlara üyeliği bulunan vatandaşları zorluyor. Son dönemde hızla artan giderler karşısında işletmelerin de çaresiz kaldığını belirten Türkiye Vücut Geliştirme, Fitness ve Bilek Güreşi Federasyonu Başkanı Niyazi Kurt, “Her maliyet kalemine sürekli bir zam gelirken salon sahiplerinin bunu ücretlere yansıtmaması beklenemez” dedi.
EN BÜYÜK DERT KİRALAR
Çoğu bölgede yüksek kiraların işletmecilerin belini büktüğünü anlatan Niyazi Kurt, “En büyük gider kiralar. Farklı sektörlerde olduğu gibi spor salonu işletmecileri de aynı dertle boğuşuyor. Ayrıca salonlar gün içinde çok fazla elektrik ve su tüketimine sahip. Bu da binlerce liralık aylık gider anlamına geliyor. Üstelik bu faturalar her ay artarak katlanıyor. Bu durum da spor salonuna gelen vatandaşlar için ‘pahalılık’ anlamına geliyor. Vatandaşlar belki kendilerine en yakın spor salonlarını tercih ediyordu ama yeni arayışlara girdiler. Mahalle aralarındaki salonlarda bile aylık ortalama ücret 500 lirayı buldu” diye konuştu.
İLK SPORDAN VAZGEÇİYORLAR
İşletmecilerin ayakta kalmak için zam yaptığını, vatandaşların ise spora gelmek için ince hesaplara girdiğini ifade eden spor eğitmeni Umut Durna, “Fiyat dalgalanmalarından etkilenmeyen bir kesim var. Onlar için durum değişmiyor ama büyük bir kitle için fiyat artışları önceliklerini belirlemede önemli. İhtiyaç listelerine bakıyorlar ve çoğu zaman ilk spor üyeliğini bitirme kararı alıyorlar. Üyelik ücretinin yanında beslenme de önemli. Gıda fiyatlarındaki artışı da ekleyince bu denklem zorlaşıyor” dedi.
ARTIK SADECE PATRONLAR ÖZEL PROGRAM ALABİLİYOR
Kurban bayramı tatilinde Türkiye turizminin sıcak noktalarına ziyaretçi akını yaşanıyor. Ege ve Akdeniz sahilleri deniz keyfi yapıp güneşlenmek isteyenler ile dolup taşarken, diğer tarafta tarihi ve doğal güzellikleri ile öne çıkan ören yerleri yoğunluktan nasibini aldı. Başta Bozcaada olmak üzere Ayvalık, Cunda, Sarımsaklı ve Şirince gibi noktalar yerli ziyaretçiler için öne çıkarken yabancı turistler ise Meryem Ana Kilisesi, Yedi Uyurlar Mağarası ve Efes Antik Kenti’ne akın etti. Hem ören yerlerindeki esnaflar hem de konaklama işletmecilerinin yüzü güldü.
ONLARCA OTOBÜSLE GELDİLER
Türkiye’ye gelen turistlerin en fazla ziyaret ettiği noktalardan biri olan İzmir’in Selçuk ilçesindeki Efes Antik Kenti’nde son dönemin en kalabalık günlerinden biri yaşandı. Bayramın ilk gününün ardından ikinci gününde de Efes’e sabahın ilk saatlerinden itibaren yüzlerce otobüs dolusu turist kafilesi gelmeye başladı. Otoparklar saat 10.00 itibarıyla tam kapasite doluluğa ulaşırken antik kentin gişelerinde de onlarca metrelik kuyruklar görüldü. Kafileler sıra sıra içeri alındı.
Rehberler eşliğinde alanı gezen turistler Celcus Kütüphanesi, Latrina, Liman Caddesi ve büyük tiyatro yapılarının önünde fotoğraf çektirirken yoğunluk oluşturdu. Kafilelerin içinde İspanya, İtalya, Portekiz, İngiliz, Alman ve İskandinav ülkelerinden gelen gruplar oluşturdukları kalabalıkla dikkat çekti. Bazı turistler ise yoğun sıcak havada 400 lira karşılığında fayton ile dolaşmayı tercih etti. Efes’i ziyaret edenlerin önemli bir bölümünü yabancı turistler oluştururken bu bölgede yerli ziyaretçilerin ilk tercihi ise tarihi evleri ile dikkat çeken Şirince oldu. Şirince’de yerli ziyaretçiler şarap, sabun ve hediyelik eşyaların satıldığı çarşılarda kalabalık görüntüler oluşturdu.
BOZCAADA YÜZDE 100 DOLDU
BU bayramda Bozcaada’nın yüzde 100 oda doluluk oranını yakaladığını söyleyen Bozcaada Turizm İşletmecileri Derneği (BOZTİD) Başkanı Erkan Yavuz, Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı: “Bayram öncesi Bozcaada’daki fiyat tarifeleri ile ilgili yanlış bazı haberler ortaya çıktı. Bir işletmenin uygulayacağı 2 yıllık azami tarife sanki bayramda tüm adada uygulanacak gibi anlaşıldı ama öyle değil. Bozcaada, hem çoğu destinasyondan çok daha ucuz hem de ada içerisinde çok farklı fiyat alternatifleri var. Zaten ziyaretçiler de bunu bilerek geliyor.”
Bunun son örneklerinden biri de tıpkı Türkiye gibi Karadeniz’deki doğalgaz rezervlerini daha etkin kullanmak isteyen Romanya’dan geldi. Karadeniz’deki rezervlerinde kapasite artırımı yapmak isteyen ve çıkarılacak ilave gazı hızla karaya ulaştırarak hem kendisinin hem de Avrupa’nın enerji güvenliğine katkıda bulunmak isteyen Romanya, bu çerçevede bir ihaleye çıkmıştı. Uluslararası katılım ile gerçekleşen ihaleyi Kalyon Holding kazandı. Buna göre Romanya’nın denizden çıkardığı gaz kıyıya ulaştırılacak, Kalyon Holding ise deniz bittiği noktadan itibaren 308 kilometre uzunluğunda boru hattı inşa edecek. Proje kapsamında kullanılacak 100 bin tonluk çelik borunun bir bölümü de Türkiye’den temin edilecek.
530 MİLYON EURO
Romanya’nın Karadeniz kıyısı - Podişor Doğalgaz Boru Hattı için Bükreş’te Romanya Başbakan Yardımcısı Marian Neacşu, Romanya Enerji Bakanı Sebastian Burduja ve Kalyon İnşaat İcra Kurulu Üyesi Serdar Över’in katılımı ile bir imza töreni gerçekleştirildi. Törende Kalyon Holding ile SNTGN Transgaz arasında yapım bedeli 530 milyon Euro olan proje için imzalar atıldı. Törenle birlikte 24 ay sürecek olan inşa süreci de resmen başlamış oldu. Avrupa Birliği ortak fayda projesi olarak hayata geçirilen hat, Avrupa için stratejik öneme sahip. Boru hattının yanında 20 adet vana istasyonu da inşaa edilecek.
EN BÜYÜK HAT PROJESİ
Törenin ardından Türk gazeteciler ile bir araya gelen Romanya’nın gaz iletim hatlarının yapım ve işletmesinden sorumlu kamu şirketi SNTGN Transgaz’ın Genel Müdürü Ion Sterian ve Kalyon İnşaat İcra Kurulu Üyesi Serdar Över proje hakkında detayları paylaştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün modern Türkiye’yi kurduğu günden bu yana iki ülkenin çok iyi ilişkilere sahip olduğuna vurgu yapan Ion Sterian, “Bu hat şu an Avrupa’nın halihazırdaki en büyük boru hattı inşaatı olacak. Neptün Gaz Sahası’ndan gelecek yıllık 12 milyar metreküp kapasite, Romanya’nın yüzde 45’lik gaz ihtiyacına cevap verecek. İnşa edildiğinde Romanya’nın rekabet gücüne de önemli katkı sağlayacak, alternatif kaynaklara erişimimizi güçlendirecek” diye konuştu.
HEM ROMANYA HEM AB İÇİN STRATEJİK
PROJENİN hem Romanya’nın hem de AB’nin enerji güvenliği için oldukça kritik olduğuna vurgu yapan Kalyon İnşaat İcra Kurulu Üyesi Serdar Över, “AB ihale kanunlarına göre yapılan bu ihale oldukça şeffaf ve zorlu geçti. 24 aydan daha kısa sürede bitirmeye çalışacağız. 308 kilometrelik bu hat BRUA koridoru yani Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya üzerinden geçen ve Avrupa için stratejik bir koridor olan hatta birleşecek. Bizim inşa ettiğimiz hat ile Karadeniz’den çıkan gaz Avusturya’ya ulaşabilecek. Bizim de amacımız bu gazı Romanya ve AB ilkelerine en sağlıklı şekilde ulaştırmak” dedi.
Türkiye’de turizm sektörünün en büyük arzularından biri ABD, Avustralya gibi ülkelerden gelen ve para harcama potansiyeli yüksek daha fazla turisti ağırlamak. Turistlerin geldiği zaman sadece Ege ve Akdeniz’deki 5 yıldızlı otellerde kalmaması, şehri ve kültürü deneyimlemesi oldukça önemli. Aynı zamanda etkinlikten etkinliğe koşan turist de sektörün en büyük motivasyonu. Ama bu tam olarak sağlanamıyor. Kısa vadede sektör olarak ortalama turist harcamasının 100 doların üstüne çıkması hedefleniyor.
Eğlenceye Manchester City forması ile katılan ABD’li Jeremy King ve ailesi gecenin en renkli danslarını sergiledi. King ailesi, geceden önce İstanbul’da bir kültür turu yapmıştı.
PEK FAZLA TÜRK YOK
Yıllardır teknelerle İstanbul Boğazı’nda düzenlenen ve Arap turistleri hedefleyen turlar önemli bir gelir kapısı. Son günlerde bazı gemilerdeki eğlencelere katılan turist profilindeki değişim ise dikkat çekici. Tam da turizmcinin istediği bir turist kitlesinin İstanbul Boğazı’na akın ettiği görülüyor. Bu misafirler harcamalarını otelle sınırlamıyor, her öğünü başka bir mekânda yiyor, akşam eğlencelerine gidiyor, bol bahşiş veriyor. Biz de bu hafta o turistlerin eğlencelerinden birine katıldık. Kabataş’tan cuma gecesi hareket eden ve İstanbul’un önemli otellerinde konaklayan turistlerin özel araçlarla gelip ‘Türk Gecesi’ne katıldığı bir gemideydik. Girişlerde rezervasyon kontrolü var. Biz girmek istediğimizde ‘İçeride pek Türk yok emin misiniz?’ diye soruyorlar. Sonunda Amerikalı bir grubun yanında iki kişilik yere oturabileceğimiz söylüyorlar.
ŞAMPİYONLAR LİGİ GİBİ
Girişin 70 Euro olduğu akşamda herkes masasına yerleştikten sonra bir sunucu geliyor. Misafirlerden hangi ülkeden geldiğini bağırarak söylemesini istiyor. Hindistan, Amerika, Avustralya, İngiltere, Rusya, Peru, Hong-Kong, Kanada, Yemen, Slovakya, Kolombiya, Fransa derken liste uzayıp gidiyor. İçerisi Şampiyonlar Ligi gibi. Ben de bu sayede ne kadar renkli bir ortamda olduğumu anlamaya başlıyorum. Aynı dakikalarda yemek ve içki servisi başlıyor. Türkçe konuştuğumuzu duyan bazı garsonlar ise bu duruma şaşırıyor. Onlara göre bu organizasyon, ismi ‘Türk Gecesi’ olmasına rağmen Türklere göre değil ve zaten oldukça pahalı. Yüzde 95 turist katılımı var.
Avrupa tarafından Türk vatandaşlarına özel olumsuz bir tavır olmadığına yönelik açıklamalar yapılsa da hem iş dünyasından temsilciler hem de turizmciler çoğu vatandaşın vize mağduru olduğunu bildiriyor.
Vize alamayan vatandaşların tepkisini kendilerine gösterdiğini belirten Pronto Tour Yönetim Kurulu Başkanı Ali Onaran, “Maalesef burada olumsuz bir durum var. Çoğu vatandaşımız tur ya da tatil satın alırken sigorta paketi yaptırmıyor. Daha sonra vize alamadıkları için paraları da yanmış oluyor. Böyle durumlarda tepkilerini bize gösteriyorlar ama bizim de pek bir aksiyon alma durumumuz olmuyor” dedi.
BUDVA TERCİHİ
Yaşanan olumsuzlukların Türk vatandaşlarını vize istemeyen ülkelere yönelttiğini anlatan Ali Onaran, “Vizesiz ülkelerin satışlarımızdaki payı yüzde 12’den yüzde 30’a çıktı. Özellikle Balkan ülkelerine olan talep son yıllarda çok artıyordu ama bunun üzerine bir de vize alamayanların ilgisini eklemek gerekiyor. Mısır ve Balkan turları artık ilk seçenek gibi. En sık tercih edilen destinasyonlardan biri de bugünlerde Budva” ifadelerini kullandı.
Avrupa ülkelerinin vize konusunda uyguladığı ağır şartlar ve başvurulardaki ret oranları tartışılmaya devam ediyor. Schengen vizesi konusundaki sert ve yanlı tutumunu değiştirmeyen Avrupa ülkelerine bu yönde tepki gösterilirken turistik ziyaretlerin yanında eğitim, sağlık ve iş konularında da sıkıntılar devam ediyor. Özellikle son dönemde sanatçıların ve iş dünyasından bazı isimlerin de vize başvurularına gelen olumsuz yanıtlar bu sorunun ne kadar büyüdüğünü gözler önüne seriyor.
Karşı taraftan Schengen vizesi hakkında özel bir ‘sorun ya da tutum’ olmadığı yönündeki açıklamalara rağmen iş dünyası temsilcileri son dönemde yaşadıkları durumun tam tersi olduğunu ifade ediyor. Buna göre iş dünyası vize almakta hålâ zorlanıyor, vizeler verilse bile organizasyonların tarihi geçiyor. Ayrıca uçak ülkeye indikten sonra hoş olmayan bir muamele yaşanıyor.
‘BU TAVIR ARTIK DEĞİŞSİN’
İstanbul Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İHBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Taycı, “Bugün, Almanya veya Avrupa Birliği ülkelerine vize almak geçmişten daha zor. İHBİR olarak, Almanya’da düzenlenen fuara katılacak üyelerimiz, fuara katılacaklarını belirtmesine rağmen ciddi sıkıntılar yaşıyor. Buradaki ikinci en büyük sorun ise uçaktan indikten sonra başlıyor. Gümrük polisleri tarafından saatlerce bekletiliyoruz. Bu hiç hoş olmayan bir davranış. Hem vize alımında hem de ülkeye girişte yaşatılan sorunlar iş dünyasını üzüyor. Saatlerce pasaport kontrolünde bekletiliyoruz. Tüm bunların haricinde fuar dönemlerinde Almanya’daki otel, restoran fiyatları normal dönemlerin çok daha üzerine çıkıyor. Alman yetkililerin vize, bekletilme ve yüksek fiyat uygulamalarını değiştirmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı. Taycı, bu konularda Almanya ile tüm iş dünyasının ciddi sorunlar yaşadığını vurguladı.
Kazım Taycı
ROTA YENİDEN OLUŞTURULDU
Arpa ve buğdayda çiftçilerin beklediği alım fiyatı belli oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki akşam Kabine Toplantısı’nda yaptığı açıklamada, “Üreticilerimizin eline ton başına ekmeklik buğdayda 9 bin 250 lira, arpada ise 7 bin 500 lira geçecektir” diye konuştu. Üreticiler genel anlamıyla fiyatlardaki artışın sevindirici olduğunu vurgulasa da özellikle arpa hasadının 15-10 gün önce başladığını ve bazı üreticilerin zararına satış yaptığını söyledi.
‘KISMEN KARŞILADI’
Beklentilerinin kısmen karşılandığını anlatan Şanlıurfa Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Mustafa Yılmaz, “Fiyatlar geçen yıla göre yükseldi. Artış olması güzel ama bizim maliyet hesabımıza göre bölgemizdeki çiftçilerin tam olarak beklentisini karşılamıyor” dedi. Girdi maliyetlerinin sürekli olarak arttığına dikkat çeken Mustafa Yılmaz, “Arpa hasadının başlamasından dolayı bazı çiftçiler 5 bin lira seviyesinden tüccara satış yaptı. Neredeyse satışı şimdiden yapan üretici oranı yüzde 70’i buluyor. Oysa arpa alım fiyatı 7 bin 500 lira olarak açıklandı. Burada çiftçiden çok tüccar kazanmış oldu” diye konuştu.
DAHA FAZLA ALIM TALEBİ
İç Anadolu Bölgesi için fiyatların oldukça sevindirici olduğunu söyleyen Konya Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Burak Kırkgöz ise Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) daha fazla alım yapması gerektiğini belirtti. Bölgede normal şartlarda buğday için 4 kere sulama yapılması gerekirken bu yıl yağışların güzel gitmesi nedeniyle 2 kez sulama yapıldığını hatırlatan Kırkgöz, “Böyle olunca verim arttı, maliyet kısmen daha az yükseldi. Konya ve civarında genellikle elektrik ile sulama yapılıyor. Bu da maliyeti katlıyordu. Ama şu an bu fiyatlar bu bölgedeki üreticinin yüzünü güldürdü. Bundan sonra önemli olan TMO tarafından sürekli ve daha çok alım yapılması. Böylece üretici piyasadaki fiyat dalgalanmalarından etkilenmez ve ürününü daha düşük fiyattan satmak zorunda kalmaz” ifadelerini kullandı.
‘ÖDEMELERE ZAMAN AYARI GEREKİYOR’
Özellikle buğday için açıklanan fiyatlarda bir ‘orta yol’ uygulamasının yapıldığını anlatan Konya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Burak Kırkgöz, “Burada üreticiler kadar son tüketiciler de düşünülüyor. Buğday için yüksek alım fiyatı demek ekmek başta olmak üzere çoğu ürüne zam demek. Ona göre bir fiyat ayarlaması yapıldığını düşünüyorum” dedi. Çiftçilerin sürdürülebilir bir üretim yapması için destek, prim ve teşviklerle ilgili politikaların gözden geçirilmesi gerektiğini söyleyen Şanlıurfa ZMO Başkanı Mustafa Yılmaz ise, “Açıklanan fiyatlar çoğu zaman enflasyona karşı yetersiz kalıyor. Ayrıca çiftçi ekim döneminin sonunda değil başında ödeme almak istiyor. Yeni dönemde bu konuların düzeltilmesini ve TMO’nun daha fazla çiftçiden daha fazla miktarda alım yapmasını bekliyoruz” diye konuştu.
Türkiye turizmde hareketli günler yaşıyor. Bir taraftan rekor sayıda yabancı turist ağırlamayı hedefleyen turizmciler diğer taraftan yerli turistleri de dört gözle bekliyor. Seçim sürecinin geride kalması ile birlikte çok sayıda vatandaş tatil planlarını netleştiriyor. Ancak son dönemde Avrupa ile yaşanan vize krizi bu planların rotadan şaşmasına neden oldu. Vize başvurusu olumsuz sonuçlanan, uzun süredir beklemesine rağmen hâlâ sonuçlanmayan ya da bu süreçten haberdar olup hiç vizeye başvurmak istemeyenler gözünü yurtiçindeki alternatiflere çevirdi.
İLGİLİYİ ARTTIRDI
Bu noktada da onlar için en önemli seçenek olarak tekne tatili öne çıkıyor. Bir şekilde Avrupa planları iptal olan ve otelde tatil yapmak istemeyen vatandaşların tekne ve yat tatili için talep gösterdiğini anlatan Yat ve Tekne Endüstrisi Derneği (YATED) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Bekiroğlu, Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede, “Ülkemizde yat ve teknelere olan ilgi pandemide döneminde çok hızlı yükselmişti. O dönem vatandaşların bir kısmı izole tatili benimsedi. Daha sonra artan ilgi kalıcı olarak devam etti. Bu ilgiye şimdi de vize krizinin etkileri eklendi” dedi.
EYLÜLE DE TALEP VAR
Özellikle kendileri için yoğun sezon olarak tanımlanan temmuz ve ağustos aylarına dikkat çeken Murat Bekiroğlu, bu iki ay için oldukça yüksek bir ilgiden bahsetti. Teknede tatil yapmak isteyenlerin eylül ayı içinde ciddi bir taleple kendilerine geldiğini söyleyen Bekiroğlu, “Özellikle Bodrum, Göcek, Fethiye ve Marmaris en çok ilgi gören destinasyonlar arasında” değerlendirmesinde bulundu.
KALABALIK AİLELER İÇİN ÇOK AVANTAJLI
Gerçekleşen seçimlerin turizm sektöründe bir boşluk oluşturduğunu söyleyen Bodex Travel Yachting Agencey’nin direktörü Gül Gözütok ise, haziran ayında istenilen doluluğun olmadığını ancak temmuz ve ağustos aylarının dolduğunu söyledi. Gözütok, eylül ayı için de beklentilerinin yüksek olduğunu dile getirdi. Vize probleminin turizm sektöründe ciddi bir soruna dönüştüğünü vurgulayan Gözütok, “Bu problem tekne ve yat turizmine olumlu etki edecektir” dedi. Gözütok, tekne ve yat tatilinin pahalı bir aktivite gibi görünse de şu anda 5 yıldızlı otellerle aynı seviyede olduğunu hatta kalabalık aileler için daha avantajlı olduğunu da aktardı.
Son dönemde hem AVM’lerde hem de caddelerde çok sayıda suşi restoranı açılıyor. Bazı restoranlar mönülerindeki Suşi çeşitlerini artırırken oteller de artık suşi şefleri istihdam etmeye başladı. Türk halkının yabancı kültürlere olan ilgisinin bu artışta en büyük neden olduğunu söyleyen Türkiye Gastronomi Turizmi Derneği Başkanı Gürkan Boztepe, Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede, “Artan maliyetlerle birlikte suşiler mönülerde daha fazla yer almaya başladı. Ayrıca suşi şefleri Türk şeflere göre daha az maliyetli oluyor. Türkiye’de suşi restoranlarının açılması, yabancı suşi ustalarının çalışma izni probleminin ortadan kalkması da talep artışına hızlı cevap verilmesinde etkili oldu” dedi.
ALGIYI YÜKSELTİYOR
Mönülerine suşi ekleyen restoranların müşterinin gözündeki itibarı da değiştirdiğine değinen Boztepe, “Suşinin satıldığı restoranların diğer restoranlara göre algısı daha yüksek oluyor. Suşi ticari avantajının yanında algıyı da değiştirmiş oluyor. Suşi ve Japon mutfağına olan ilgi sadece Türkiye’de değil, dünyada da büyüyor. İlgi öyle bir arttı ki Japonya, Japon şeflerini ihraç etmeye başladı. Çok sıkı eğitimden geçen Japon şefler dünyanın her noktasında çalışmaya gidiyor. Böyle bir mutfak kültürüne sahip olarak bizim de aynı modeli uygulayıp, dünyaya hem mutfağımızı hem de şeflerimizi ihraç etmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
LÜKSÜN SEMBOLÜYDÜ
Uzun süredir suşinin vatandaşlar tarafından pahalı ve ulaşılamaz bir yemek olarak göründüğüne dikkat çeken W İstanbul Genel Müdürü Ahmet Arslan da bu algının artık tersine döndüğünün altını çiziyor. “Aksine daha ulaşılabilir bir ürün oldu” diyen Arslan, “Eskisiyle kıyasladığımızda mönüdeki diğer ürünlere göre daha ucuz olduğunun anlaşılmasıyla birlikte suşiye talep hızla arttı. Lüks restoranlar başlangıç olarak suşi veriyor. AVM’lerde suşi restoranları açılıyor. Farklı markalar ülkeye giriş yapıyor. Biz de bu artan ilgiyi net bir şekilde görüyoruz. Otellerin restoranlarında 2-3 saatliğine verilen bir ürünken, artık 8 saat boyunca bu ürünü müşterilerimize sunuyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
‘60 MİLYON TURİSTE SADECE KEBAP OLMAZ’
Bazı suşi ürünlerinin fiyat olarak kırmızı ete göre avantajlı olduğunu ve bu yüzden vatandaşlar tarafından tercih edilmesinde fiyatın önemli bir etken yarattığına değinen Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Genel Başkanı Ramazan Bingöl ise Hürriyet’e şunları söyledi: “Ancak tek etken fiyat değil. Zaten bazı suşi türleri gerçekten pahalı. Bu ürünler aynı zamanda çok lezzetli. Başta Çin olmak üzere Uzakdoğu ülkelerinin kültürel olarak dünyada yükselmesi bizim mutfağımızda da kendini gösteriyor. Çok sayıda suşi restoranı açılıyor. Bizim kebapçının yakınlarına da açıldı. Ben çocuklarımı da alıp gidiyorum. Ben de çocuklarım da çok seviyoruz. Tüketim alışkanlıkları artık değişiyor. Bunu iyi takip etmemiz lazım. Turizm için önemli bir durum var. 60 milyon turiste sadece kebap veremeyiz. Bu ürünleri de en iyi şekilde biz yapmalıyız.”
Türkiye’deki KOBİ’ler dijital dünya ile gerekli bağı henüz kuramıyor. Bu sonuç dün Amazon Türkiye ile PwC Türkiye işbirliğinde hazırlanan “Türkiye’deki KOBİ’lerin E-Ticaret Görünümü” raporundan. Amazon Türkiye Ülke Müdürü Richard Marriott, PwC Türkiye Ülke Kıdemli Ortağı Cenk Ulu, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Dijital Dönüşüm Komisyonu Başkanı Öner Çelebi ve Bilişim Sanayicileri Derneği (TÜBİSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Tombalak’ın da aralarında bulunduğu isimlerin dün İstanbul’da birlikte açıkladığı sonuçlara göre Türkiye’deki KOBİ’lerin dijitalleşme yolunda daha çok adım atması gerekiyor.
500 MİLYON EURO
KOBİ’lerin Türkiye ekonomisinin kalkınmasında hayati bir role sahip olduğunu anlatan Amazon Türkiye Ülke Müdürü Richard Marriott, “Hem istihdam oluşturuyor hem de inovasyonu teşvik ediyorlar” dedi. Amazon üzerinden satış yapan KOBİ’ler hakkında bilgi veren Marriott, “Burada 2022’de yüzde 50 artış oldu ve KOBİ sayısı 45 binin üstüne çıktı. Amazon’da KOBİ’ler ihracatta da yüzde 60 yükseliş gösterdi ve 500 milyon Euro’yu gördü” ifadelerini kullandı.
AVANTAJA DÖNMÜYOR
2 binden fazla KOBİ ile anket yapılarak hazırlanan rapora göre Türkiye’deki KOBİ’lerin yüzde 25.3’ü e-ticaret yaparken yüzde 19’u ise önümüzdeki dönemde e-ticarete başlamayı planlıyor. Ancak e-ticaret yapan KOBİ’lerin yalnızca yüzde 4.1’i e-ihracat ile uğraşıyor. E-ticaretin KOBİ’ler için çok büyük bir fırsat olduğunu söyleyen Marriott, “Yaptığımız çalışmada da onların e-ticaret hakkında önemli bir bilgi eksikliği olduğunu gördük” şeklinde konuştu.
KALKINMA İÇİN ÖNEMLİ
KOBİ’lerin e-ticaret alanında büyümesinin sosyoekonomik kalkınma için önemli olduğuna değinen PwC Türkiye Ülke Kıdemli Ortağı Cenk Ulu da, “İstanbul, dünyanın en yoğun havalimanlarından birine sahip, Türkiye’de dünyada en fazla noktaya ulaşan havayolu firmalarından biri var. Ama KOBİ’ler e-ihracatı nasıl yapacaklarını tam bilmiyorlar. Pazar yeri operatörleri onlara bu anlamda gerekli desteği vermeye hazır” dedi.
KOBİ’LERLE DİJİTAL BİR UÇURUM VAR
Bu yıl fiyatlarda yüzde 100’ü bulan artışlar yaşanacağını söyleyen Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği (TÜKETBİR) Başkanı Bülent Tunç Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede, “Son yıllarda girdi maliyetlerinde devam eden artış var. Üreticiler bunu fiyatlara yansıtmak zorunda kalıyorlar. Şimdi kurban pazarlarına çıkacak hayvanların yeni etiketlerinde de bu maliyetlerin etkisini göreceğiz” dedi.
TAŞIMAK MALİYETLİ
Yetiştirme sürecindeki maliyetlerin yanında üreticilerin dört gözle beklediği bayram döneminde nakliye ve çadır ücretlerinin canlarını sıktığını anlatan Bülent Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçen yıl 15-20 bin liraya anlaştığımız kamyonlar bu yıl bizden 50 bin lira istiyor. Çadır ücretleri de bizi gerçekten çok düşündürüyor. Burada bayram öncesinde zor durumda kalıyoruz. Çadır ücretlerinde belediyelerden sonra aracılar devreye giriyor ve kâr marjını ekleyerek bize yüksek fiyat çıkarıyor. Çadır hizmetlerinden sadece masraflar alınırsa üreticimiz de rahat eder. Ayrıca vatandaşlar daha düşük etiketlerle karşılaşır.”
HİSSE BAŞINA 7 BİN TL
Tunç, bu yıl kurban pazarlarında küçükbaş hayvanların 6 bin liradan başlayıp 10 bin liralara kadar yükselen etiketlerle vatandaşların karşısına çıkacağını açıkladı. TÜKETBİR Başkanı’na göre büyükbaş hayvanlarda ise hisse başına fiyatlar ortalama 7 bin liradan başlayacak. Tunç, “Bu durumda 50 bin liradan başlayan büyükbaş hayvanlarda kilo arttıkça 100 bin liranın da aşıldığını göreceğiz” dedi.
NEYE GÖRE SEÇECEKLER
HAZİRAN ayının gelmesiyle birlikte herkes bütçesine göre tatil yapmak için bir arayışa girdi. Akdeniz ve Ege’de bu yıl 4-5 yıldızlı otellerde üç-dört günlük bir tatil yapmanın maliyeti oldukça kabarık. Uçak ve otobüs biletini eklediğinizde ya da yakıt masrafını düşündüğünüzde günübirlik aktiviteler daha cazip bir hal alıyor. Havalar henüz tatilciler için istenilen sıcaklıklara ulaşamasa da İstanbul ve çevresindeki plajlar bu hafta sonundan itibaren açılmaya başlıyor.
650 LİRAYA KADAR ÇIKIYOR
Özellikle İstanbul’da toplu taşıma ile gidilebilen Adalar, Kilyos ve Şile’deki plajlar müşterileri için son hazırlıklarını yapıyor. Plajların giriş ücretleri kişi başı 100 liradan başlıyor 650 liraya kadar çıkıyor. Yeni sezon tarifelerini belirleyenler arasında Büyükada’da bulunan Eskibağ Plajı (Halik Koyu) hafta içi de hafta sonu da gelen misafirlerden kişi başı 100 lira talep ediyor. Yine Büyükada’da yıllardır hizmet veren Yörükalı Plajı’nda ise kişi başı giriş ücreti hafta içi 250, hafta sonu 300 lira. Şile’deki Maya Beach hafta içi kumsal girişi için 300 lira, hafta sonu kumsal girişi için ise 450 lira talep ediyor. Aynı işletme VIP bölümü için ise hafta içi 450 liralık hafta sonu için ise 650 liralık bir tarife belirlemiş. Çoğu plaj okulların kapanmasıyla birlikte açılacak. Ayrıca isterseniz Heybeliada’daki Alman Koyu gibi ücretsiz alanları da tercih edebilirsiniz.
SAPANCA 400 LİRA
İçinde deniz ve güneş olan aktivitelerden pek hoşlanmıyor onun yerine sokaklarda ya da mesire alanlarında dolaşmayı ve belki de fotoğraf çekmeyi seviyorsunuz. Bunun için de en uygun seçenekler ise günübirlik turlar. Şile, Ağva ve Polonezköy turları kişi başı 350 lira, Maşukiye ve Sapanca turları kişi başı 400 lira, Güzeldere Şelalesi ve Topuk Yaylası turu 400, Cumalıkızık, Gölyazı ve Trilye kişi başı 475 lira, Edirne turu kişi başı 500 lira, Çanakkale ve Gelibolu turları ise kişi başı 530 liradan satılıyor. Ayrıca İzmir çıkışlı Avyalık Cunda Adası turları da kişi başı 460 lira.
ARAÇ KİRALAMA BİN LİRAYI BULUYOR
AİLENİZLE ya da arkadaşlarınızla birlikte bir günlük plan yapmak istediniz. Ancak bu planınız için mutlaka bir otomobil gerekiyor ve siz de araç kiralamayı düşünüyorsunuz. Bu noktada geçtiğimiz yıla kıyasla fiyatların bir hayli yüksek olduğunu görebilirsiniz. Cumartesi sabah saat 08:00’de alıp aynı akşam saat 20:00’de bırakacağınız düşük paketteki bir araç için ortalama ücretler günlük sigorta ile birlikte 900 lira ila 1000 lira arasında. Seçtiğiniz aracın sınıfı ve konforu arttıkça fiyat 2 bin lirayı da aşabiliyor.
OTEL ve yazlık fiyatlarındaki hızlı yükseliş sonrası tatilciler gözünü kamp alanlarına çevirdi. Her ne kadar alternatifler arasında ucuzluğuyla öne çıksa da çadır tatilinde de maliyetler katlandı. Ancak geçmiş yıllarda kamp tatili malzemelerini alanlar için hâlâ oldukça avantajlı. Zira Akdeniz ve Ege otellerinde gecelik ücretler ortalama 2 bin liradan başlıyor. Otellerin yıldız sayısı arttıkça fiyatlar gecelik 10 bin lirayı bile aşıyor. Üstelik çoğu otel en az dört günlük konaklama talep ediyor.
İKİ HAFTA SONRA HAREKETLENİYOR
Kamp tatilinde ise tesislerde ortalama ücretler eğer tesislere kendi çadırınız ile gelmek isterseniz 200 liradan başlıyor. Ayrıca çadır kiralamak isterseniz sizden gecelik kişi başı ücret haricinde 150 lira ile 300 lira arasında değişen ücretler talep ediliyor. Fiyat tarifelerini ve konaklama imkanları sormak için ulaştığımız çoğu tesisin işletmecisi haziran ayının ortasından itibaren rezervasyonlarda ciddi bir hareket yaşandığını belirtiyor.
GEÇEN YIL ALANLAR ŞANSLI
Peki bu yıl ilk defa kamp tatili yapacaksanız malzemelere ne kadar ödeyeceksiniz? Geçen yıl mayıs ayında mağazada 750 liraya satılan 3 kişilik kaliteli bir kamp çadırı bu yıl 1650 liraya çıktı. Yine geçen yıl mayıs ayında kaliteli malzemeden yapılmış, güneş geçirmeyen ve havalandırmaları olan 4 kişilik bir çadır mağazada 2 bin 300 liraya satılırken, aynı ürün aynı mağazada bu yıl 6 bin 500 liraya alıcı buluyor. Kamp sandalyeleri de 100 liradan 170 liraya çıkmış durumda. Çift kişilik şişme yataklar ise 1 yılda 300 lira seviyesinden 500 lira seviyesine geldi.
KARAVANLA GİRİŞ DE AYNI
Ayvalık’ta kamp ücreti kişi başı gecelik 200 lira. TV ve buzdolabı bulunan bungalovlar ise iki kişi için gecelik 2 bin 500 lira. Dikili’de kamp ücreti kişi başı 250 lira. Ayrıca konaklamanız bittiğinde saat 12.00’da tesisten ayrılma zorunluluğu var. Aynı tesislerde karavanla ile giriş yaparsanız karavanda kaç kişi olursa olsun kişi başı 250 lira isteniyor. Karaburun’da da gecelik konaklama eğer çadırınızı kendiniz getirirseniz kişi başı ortalama 150 lira, Menderes’te bulunan kamp alanlarında da gecelik giriş ücreti genellikle 200 lira.
Japonya’nın dönem başkanlığında Hiroşima’da düzenlenen 3 günlük G7 Liderler Zirvesi dün sona erdi. Zirveye ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Kanada Başbakanı Justin Trudeau, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un yanı sıra Hindistan, Brezilya ve Endonezya gibi ülkelerin liderleri de katıldı. Ayrıca Avrupa Birliği Konseyi, AB Komisyonu ve IMF başkanları gibi isimler de toplantıları izledi.
ÜLKELER MUTABAKATA VARDI
G7 zirvesinde liderlere hitap eden Uluslararası Enerji Ajansı (İEA) Başkanı Fatih Birol, ülkelerin liderlerine özel bir sunum yaptı, onlarla enerji ve iklim konusundaki düşüncelerini konuştu. Zirve sonrasında Hürriyet’e değerlendirmede bulunan ve zirvenin çıktılarını anlatan Fatih Birol, “Bu bir genişletilmiş G7 Zirvesi’ydi ve Hindistan, Brezilya ve Endonezya gibi ülkelerin katılımı çok önemliydi. Liderlere enerji ve iklim konusundaki son gelişmeleri aktardım. İkili görüşmeler yaptık. Ülkeler bir mutabakata vardı. Bir sonuç bildirgesinde anlaştılar” dedi.
BİZ REHBERLİK EDECEĞİZ
Global olarak oyun pazarındaki ekonomik büyüklüğün 175 milyar doları aştığını anlatan Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dijital Oyun Tasarımı Bölümü Öğretim Görevlisi Meriç Eryürek, “Bu bazı ölçümlerde 180 milyar doları geçiyor. Türkiye’ye baktığımızda ise pazar büyüklüğünün henüz 1.4 milyar dolar seviyelerine yaklaştığını tahmin ediyoruz” dedi.
İSTANBUL ÜST SIRALARDA
Türkiye’de oyun pazarının son yıllarda güzel bir ivme yakaladığına değinen Eryürek, “Los Angeles, San Francisco, Seattle, New York, Londra, Tokyo, Pekin ve Seoul. Bu şehirlerin her biri her yıl milyarlarca dolar yatırım alıyor. Bunların ardından ise İstanbul geliyor. Çok büyük ve dinamik bir şehrimiz. Bu dinamizmi oyun sektöründe de görüyoruz. Üniversiteler oyun sektörüne teknik personel yetiştiriyor. İstanbul’a artan ilginin bir diğer önemli sebebi de ne yazık ki ucuz işgücü. Türkiye’de bir oyun profesyonelinin aylık geliri, Amerika ve Kore’deki benzerinin dörtte birinden, Avrupa’daki benzerinin üçte birinden düşük. Ve düşmeye de devam ediyor. Bu insan kaynağı açısından problem yaratsa da, global firmaların Türkiye’ye yatırım yapması için ciddi bir çekim gücü oluşturuyor” ifadelerini kullandı.
Meriç Eryürek
KAMU, ÖNEMİNİ ANLAMIYOR
Peak, Rollic ve Dream gibi şirketlerin yakın zamanda 424.7 milyon dolarlık yatırım aldığını hatırlatan Eryürek, sözlerine şöyle devam etti: “Gelişimi özel sektör ve üniversiteler sağlıyor, yönlendiriyor. Kamu oyun pazarını henüz anlamadı. Gençlere, özellikle genç girişimcilere ‘büyük destekler var’ diyoruz, ama gerçek hayatta karşılığı çok anlamlı olmayan bir vaat bu. Genel gözlemim, kamunun oyun kültürünü ve sektörünü anlamadığı, karar alıcıların proje değerlendirme yeterliliğine sahip olmadığı ve devlet desteği alan projelerin genelde bu eksik bilgiyle seçildiği yönünde. Dolayısıyla yaklaşık 600 oyun geliştirici ekip arasından, başarılı projeleri çıkaran çok az ekip var ve onlar da genelde öz kaynaklarla ilerlemiş durumdalar. Türkiye’nin en büyük eksiği, oyun ve e-spor sektöründe de kendini gösteriyor: Bilgili ve deneyimli karar vericilerin olmaması.”
BİNLERCE KİŞİ AKIN EDİYOR
Yenilenebilir enerji, emisyon taahhütlerinin yerine getirilmesinde kilit rol oynuyor. Bu rol onu, global ticaretin de ana unsurlarından biri haline getirdi çünkü uluslararası finansmana erişim için yeşil iş modeli kriteri önemli. Yenilebilir enerji yatırımlarını artık ulusal strateji planlarına dahil eden ülkelerin güneş ve rüzgâr kaynaklarıyla ilgili daha büyük planları var. Türkiye’de de son dönemde bu alandaki yatırımlar büyüme ivmesi yakaladı.
YATIRIMCILAR İSTEKLİ
Sektörün uzmanları bu ivmenin iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Özellikle son 15 yılda güneş ve rüzgâr enerjisindeki hızlı büyümenin önümüzdeki yıllarda daha da kapsayıcı bir boyuta geçmesi gerektiğini söyleyen GÜYAD Yenilenebilir Enerji Yatırımcıları Derneği Başkanı Cem Özkök, “Güneşte ve rüzgârda gerek devam eden yatırımların büyütülmesi gerekse sıfırdan proje geliştirme noktasında yatırımcılar istekli. Ancak bugünlerde sektörde bir yavaşlama var. Bu yavaşlama kalıcı hale gelmemeli” dedi.
Cem Özkök
POTANSİYELİNE KAVUŞUR
Burada iki önemli noktaya vurgu yapan Cem Özkök, “Yeni YEKDEM yatırımcılar için yatırım yapılabilir durumda. Alım garantileri ve verilen fiyatlar kötü değil. Ancak büyük bir finansman problemi söz konusu. Bankalar projeler için kredi vermiyor. Hatta bazı özel bankalar ilk etabına kredi verdiği projenin devamını finanse etmek istemiyor. Sektör olarak aşamadığımız ilk ‘eşik’ bu” ifadelerini kullandı.
Uluslararası Enerji Ajansı (İEA) Başkanı Fatih Birol, G7 Zirvesi’nde dünya liderlerine hitap etti. Enerji dünyasındaki son gelişmeleri liderlerle beraber özel bir oturumda konuştu.
HÜRRİYET’E NOT GÖNDERDİ
Özellikle güneş ve rüzgâr başta olmak üzere yenilenebilir enerji piyasası ele alındı. Oturum sonrasında verilen arada UEA Başkanı Fatih Birol, ABD Başkanı Joe Biden ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile oldukça samimi olan bir fotoğrafını paylaştı. Fotoğrafta Biden, Fatih Birol’un omzuna elini atmış vaziyetteyken Macron’da parmağı ile Birol’u işaret ediyordu.
BİRAZ DA FUTBOL
Hürriyet’e o anlarla ilgili detayları içeren bir not gönderen Fatih Birol, “Sayın Biden ve Sayın Macron ile güneş ve rüzgâr başta olmak üzere yenilenebilir enerji ve elektrikli araçlardaki son bir yıllık hızlı büyümeyi tartıştık. Güneş (enerjisi) son bir yıl içinde yüzde 40 büyüdü. Elektrikli otomobiller ise yüzde 55 büyüdü. Her iki alandaki büyüme de dünya rekoru. O anlarda iki liderle bunları konuşuyorduk” dedi. Birol, Biden ve Macron ile bu konularda sohbet etmenin de harika olduğunu söyledi. Birol’un zirvede yanyana geldiği diğer bir isim de Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva oldu. Lula ile enerji konularını ve iklim hedeflerini konuşmanın ve görüş alışverişinde bulunmanın oldukça keyifli olduğuna değindi. Fatih Birol, ayrıca ortak zevleri olan futbola da vurgu yaptı.
İspanyol ID Energy Group tarafından kurulacak santralda yaklaşık 11 bin güneş paneli kullanılacak. 4.2 milyon Euro’luk yatırım 2023 sonuna doğru hayata geçtikten sonra İspanya’daki Çimsa fabrikasının enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 16’sını karşılayacak. 7.2 megavat güce sahip olacak ve yılda yaklaşık 12 GWh elektrik üretecek olan santralın 100 bin metrekarelik alan üzerine kurulduğunu anlatan Çimsa CEO’su Umut Zenar, “Şirket olarak önceliğimiz sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği odaklı yatırımlar. Önümüzdeki dönemde yenilenebilir elektrik enerjisi piyasalarına dair beklentiler değerlendirilerek projenin büyütülmesi de söz konusu” dedi.
ALTERNATİF ARAYIŞI SÜRÜYOR
Şu an Bunol tesisinde enerji ihtiyacının yarısından fazlasının yenilenebilir kaynaklardan karşılandığını ifade eden Umut Zenar, “Bu yatırımla birlikte enerji ihtiyacının dörtte üçünden fazlası yenilenebilir kaynaklardan sağlanacak. Bunu daha da artırmak için alternatif yakıt arayışları devam ediyor” diye konuştu. Hem yenilenebilir enerji kaynaklarının ülkelerin enerji stratejilerinden önemli yer tutması hem de küresel emisyonların azaltılması için atılması gereken adımlara vurgu yapan Umut Zenar, “Özellikle emisyonların hızla azaltılması noktasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına yönelik büyük çaplı bir dönüşüm yaşanması gerekiyor. Biz de bu süreçte döngüsel ekonominin bir parçası olmaya devam etme ve yeşil dönüşümün gerekliliklerini yerine getirme hedefiyle ilerliyoruz” ifadelerini kullandı.
MALİYETLER DÜŞERKEN REKABETÇİLİĞİ GÜÇLENİYOR
İspanya’daki GES yatırımının fabrikanın enerji ihtiyacının yüzde 16’sını karşılayacağını anlatan Çimsa CEO’su Umut Zenar, sözlerine şöyle devam etti: “Bu yatırım 3 bin 600 konutun elektrik ihtiyacına denk geliyor. Ayrıca 3 bin ton karbondioksit salımına eşdeğer. Ve düşen enerji maliyeti fabrikanın rekabet gücünü yükseltiyor. Aynı şekilde Afyon fabrikamızda da Enerjisa işbirliğiyle çimento sektöründe Türkiye’nin en büyük güneş enerjisi santrallarından birini kuruyoruz. 3.3 megavat kurulu güce sahip 7 bin 506 adet panelden oluşan GES projemizin ağustos ayında devreye alınması planlanıyor. Bu santralda üretilecek elektrik miktarı da 3 bin hanenin yıllık elektrik ihtiyacına eşdeğer olacak. Bu projemizle yıllık 2 bin ton karbondioksit tasarrufu sağlayarak 2 milyon ağacın karbondioksit nötrleme kapasitesine denk gelen miktarda katkı yaratmayı hedefliyoruz. Afyon Atıktan Türetilmiş Yakıt Besleme Tesisi ile sürdürülebilirlik ajandamızda önemli bir adım atmıştık.”
Pazar günü gerçekleşecek seçim öncesinde yoğun bir taşımacılık trafiği yaşanacak. Büyükşehirlerden hem deprem bölgesine hem de Anadolu’nun geri kalanına yoğun bir akının hazırlığı var. Bu yoğunluk kendini Bursa ve Trabzon gibi illerde de gösteriyor. Bu illlerden de Güneydoğu Anadolu’ya oy kullanmak için çok sayıda vatandaş gidecek.
DEPREMZEDELER VE ÖĞRENCİLER
Taşımacılık sektörü temsilcileri, oy kullanmak için şehir değiştirecek vatandaşlarda ilk sırayı aileleri başka şehirde olup çalışmak için batıya gelenlerle depremden dolayı başka şehirlere misafir olanların oluşturduğunu söylüyor. Onları öğrenciler takip ediyor. Tam bir seçim göçünün yaşandığını ifade eden Türkiye Otobüsçüler Federasyonu (TOFED) Genel Başkanı Birol Özcan Hürriyet’e şunları söyledi:
BİR GÜNDE 2.500 OTOBÜS ÇIKACAK
“Türkiye’nin her bölgesinden hareket olacak. Ancak en fazla deprem bölgesine gidiş var. Doğu illerine de benzer bir talep yaşanıyor. Böyle bir talep görmedik daha önce. Normalde İstanbul’dan 1000-1200 otobüs çıkış yapar günlük ama bu sayı 2 bin 500’ü bulacak. Tüm partiler 39 ilçede toplamda 3.500-4.000 otobüs kiraladı. Binlerce otobüs cuma ve cumartesi yola çıkacak İstanbul’dan. Çalışanlar ve depremzedeler memleketlerine giderken erkenci yazlıkçılar da İstanbul’a geliyor.
EK SEFERLER KOYULDU
Ek seferler koyduk. Tüm biletler satıldı. Ayrıca partiler de otobüs kiraladı. Bir parti bin otobüs daha arıyor. Otobüs bulmak artık çok zor. Normalde kapasitemizin yüzde 40’ı atıl ama şu an yüzde 100’e çıktık. Bakanlık da izin verdi. Aynı bayramlardaki gibi belge eksikliği olan otobüslere ceza yazmayacak polis. İstanbul’dan doğu ve güney illerine, Karadeniz’e ve Mersin’e binlerce otobüs gidecek.” Trabzon otogarında otobüs firması işleten Turan Topcu da “Yarından başlayacak şekilde cuma ve cumartesi gününe Trabzon’dan Adıyaman, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa olmak üzere tüm otobüslerimiz hafta başında doldu. Herkes seçimde oy kullanmak için gidiyor” dedi.
Cihangir, Moda, Beşiktaş, Bebek, Sarıyer veya Üsküdar... Ne zaman yolumuz düşse adeta bir turist gibi bazı evleri hayranlıkla izleyip, o evlerde yaşamanın kısa hayalini kurarız. Kimi büyük pencere ve balkonuyla kimi eşsiz mimarisi, konumu ve manzarasıyla hep akıllarda kalır. Bu evlerin bazılarında her ne kadar birileri yaşasa da her yıl milyonlarca turisti ağırlayan İstanbul’da evler önemli bir kazanç kapısı haline de dönüşebiliyor. Özellikle güzel bir İstanbul deneyimi yaşamak isteyenler, kalabalık aileler ya da otelde kalmak istemeyenler için dünyanın her destinasyonunda olduğu gibi İstanbul’da da önemli bir alternatif.
MANZARA VE ODA SAYISI
Peki bu evlerde bir gece konaklamanın bedeli ne kadar? Konaklama uygulamalarında İstanbul’dan verilen ilanlarda özellikle Cihangir en gözde noktalardan biri. Semt içerisinde gecelik ev ve oda ücretleri genellikle 1200 liradan başlıyor. Ancak genellikle bu ücretlere sadece oda kiralaması yapılıyor. Eğer manzarası olan, güzel bir mimariye sahip bir yer isterseniz alt limit 3 bin lira oluyor. Ancak içindeki eşyaları, tasarımı, bol odası, büyük pencereleri ve balkonu olan evler için en az 5 bin lirayı gözden çıkarmanız gerekiyor. Evlerin ihtişamı arttıkça bu miktar 10 bin lirayı da aşabiliyor.
KÜVETTE BOĞAZ MANZARASI
Galata Kulesi’ni ve İstanbul Boğazı’nı gören açık bir terasta küvetin içine girip manzarayı izlemek ya da arkadaşlarınızla güneşlenmek isterseniz bir gece için sizden 17 bin lira isteniliyor.
Beşiktaş’a doğru gittiğinizde de benzer bir durum var ancak burada daha fazla seçenek söz konusu. Evler çoğunlukla yeni ve bazıları ‘penthouse’ havasında. Lüks denilebilecek daireler 7-8 bin liradan başlıyor. Metrekareler büyüyüp manzaralar güzelleştikçe Beşiktaş’ta gecelik ücretler 20 bin lirayı aşıyor.
Almanya’nın Köln şehrinde gerçekleştirilen Uluslararası Bisküvi, Çikolata ve Şekerleme Fuarı (ISM 2023), geçtiğimiz hafta kapılarını ziyaretçilerine açtı. Türkiye, fuara İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin (İHBİR) milli katılım organizasyonunda 80 firmayla çıkarma yaptı. Alanında en önemli fuarlardan biri olan organizasyonda bu yıl Türkiye’ye en güzel yerlerden biri tahsis edildi. İHBİR Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Taycı, “Pandemi döneminde çok sayıda ülke bu fuarlara katılımı kesmişti. Türkiye o dönemde bu organizasyon ile bağını koparmadı ve 25 yıldır olduğu gibi katılımını sürdürdü. Almanlar da bir vefa örneği göstererek ilk defa yerimizi değiştirip en gözde alana Türkiye’nin standını koydu. Fuara giren herkes Türk ürünleriyle karşılaşıyor” dedi.
MÜŞTERİLERE ULAŞAMAZLAR
Türkiye’ye fuarda verilen bu özel önem, vizede gösterilmedi. Taycı, “Burada başka bir çelişki var. Fuara katılacak bazı firmaların üst düzey yöneticileri bile vize alamadı. Onca ayrıntılı dosyaya rağmen vize çıkmadı. Vize alanlar da havalimanında saatlerce kuyrukta bekleyerek, çeşitli sorulara muhatap kalarak ülkeye girebildi. Almanya’nın bu politikasını gözden geçirmesi gerekiyor. Zaten bizim en önemli pazarımız olan Afrika ve Ortadoğu ülkeleri de vize sorunu yüzünden buraya gelemiyor. Almanya eğer böyle devam edecekse biz hiç gelmeyelim. Yönümüzü başka ülkelerdeki fuarlara çevirelim. Bu ortamda müşterilere ulaşmamız zorlaşacak” diye konuştu.
Önceki yıllarda fuara daha çok bireysel katılımların olduğunu hatırlatan Taycı, “Eskiden Türkiye’nin pavilyonunda olmak dezavantaj sayılırdı. Yıllarca çalıştık. Üretim kalitemiz arttı. Organizasyon yeteneğimiz gelişti. Şimdi Türk pavilyonu her firma için bir avantaj olmaya başladı. Artık bir Amerikalı, bir Alman, bir Güney Koreli alıcı Türk firmalarına uğramadan geçmiyor. İlk durak oluyoruz. Ayrıca bu yıl fuara 20 firma ilk kez geldi. Onlar da ihracatın önemini bu fuarlarda görüp rekabetçi olmayı, ürün satmayı öğrenip dönüyorlar. Böylece ihracat gücümüz artıyor” ifadelerini kullandı.
‘İSTANBUL’U BÜYÜTECEĞİZ’
Almanların tavrından dolayı son yıllarda Dubai ve İstanbul fuarlarına olan ilginin arttığını söyleyen İHBİR Başkanı Kazım Taycı, şunları söyledi: “Bu yıl tüm gıda sektörleri olarak desteğimizi WorldFood İstanbul Fuarı’na verip, fuarı Türkiye’nin bir Anuga’sı, bir SIAL’i gibi markalaştırmak istiyoruz. WorldFood İstanbul fuarımız parlayan bir yıldız olacak. WorldFood İstanbul Fuarı’nda 26 bin metrekarelik firma oturum alanı satıldı. Fuar ziyaretçileri arasında ağırlıklı olarak Avrupa, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Amerika ülkelerinden gelenler var. Hedefimiz, Eylül ayına kadar bunu yaklaşık 40 bin metrekareye kadar çıkarmak ve devasa bir gıda fuarı haline getirmek. Önümüzdeki dört yılda “Türkiye Gıda Platformu” işbirliğiyle düzenlenen bu fuar, Avrasya’nın en büyük gıda fuarlarından biri olacak.”
Türkiye, su ürün-lerinde gözünü dünya mutfaklarına dikti. Barselona’da düzenlenen ve dünyanın en önemli su ürünleri fuarı olan Seafood Expo 2023’e milli katılım gösteren Türkiye, özellikle Türk somonu, levrek ve çipura ile ihracatta sıçrama yapmayı hedefliyor. Her yıl düzenlenen ve dünyanın en önemli su ürünleri üreticileri ile alıcılarını buluşturan fuarda bu yıl Türkiye oldukça büyük bir alanda ürünlerini sergileme fırsatı buldu. Fuarın gözde ülkesi Norveç’in hemen yanında yer alan Türkiye, en kalabalık bölgede tüm dünyadan gelen alıcılara Türk somonunu da gösterme fırsatı buldu.
Türk somonunun henüz yolun başında olduğunu anlatan İstanbul Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği (İSHİB) Başkan Yardımcısı Oğulcan Kemal Sagun, “Levrek ve çipurada dünya birincisiyiz. Somonda da artık baş gösteriyoruz. Norveç bu konuda çok ileride ama Türk somonu da pazar bulabiliyor. Artık lezzetini gösterebiliyor. Fuarda da Norveç’in hemen karşısındayız. Onlara baş gösteriyoruz. Burada da onlardan korkmadığımızı, ne kadar rekabetçi olduğumuzu karşılarında anlatmış oluyoruz” dedi.
TÜRK SOMONU SIRASI Seafood Expo 2023 Barselona’ya dünyanın her köşesinden gelen alıcıların sıra oluşturduğu alanlardan biri de Türkiye’den katılan firmaların bulunduğu alan oldu. Burada özel şefler tarafından yapılan Türk somonu servisi oldukça beğeni topladı. Alıcılara Türk somonunun yanında Türk şarabı da ikram edildi.
HEDEF 1.5 MİLYAR DOLAR
Fuara 19 firmanın milli katılım ile 5 firmanın da bireysel geldiğini ifade eden Oğulcan Kemal Sagun, “Geçtiğimiz yıl su ürünlerinde 1.3 milyar dolarlık ihracat yaptık. Bu yıl hedefimiz 1.5 milyar dolar. 20 yılda ihracatımızı 30’a katladık. Daha da ileri gideceğimizi bu fuarda gelen talepten anlayabiliyoruz. Nefes bile alamadan alıcılarla görüştük. Dünyanın her yerinden gelen müşterilerle toplantılar yaptık. Bu fuarda yaptığınız görüşmeler firmalarımızın bir yıllık işi demek. Bu kadar yoğun geçmesi de bu anlamda sevindirici. Hollanda, Rusya, ABD ve Japonya önemli alıcılarımızdan. Türk somonunda geçen yıl 50 bin ton ihracat yaptık. Daha çok yolumuz var ama görüyoruz ki bu konuda önümüz açık. Orkinosun Akdeniz’deki en büyük üreticisiyiz” şeklinde konuştu.
YILLIK TÜKETİM 8 KG
Türkiye’de denizcilik kültürünün istenilen noktada olmadığını anlatan Sagun, “Deniz ürünlerini maalesef halkımız pek fazla sevmiyor. Yılda 8 kilogramlık bir tüketimimiz var. İspanya’da bu 30 kilogram. Aynı denizi paylaştığımız komşumuz Yunanistan’da tüketim 24 kilogram. Biz sadece belirli zamanlarda balık tüketiyoruz. Bunu yukarı çekmek için denizcilik kültürünün oluşması lazım. Denizleri sürdürülebilir bir şekilde kullanmadık geçmişte. Verim çok düşük. Bu kültürü inşa ederken daha bilinçli davranıp verimi de yukarı çekecek korucuyu ve özendirici adımlar atmalıyız. Bizden kilogramını 5 Euro’ya aldıkları balıkların porsiyonlarını restoranlarında 20 Euro’ya satıyorlar. Bizim de ihracata yönelmemizin en büyük nedeni iç pazarda tüketimi özendirememek aslında. Ne yaptıysak olmadı. İç pazarda tüketim istediğimiz gibi olsa ihracata gerek kalmaz” ifadelerini kullandı.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Yönetim Kurulu Başkanı Melih Han Bilgin de bugünden itibaren özel güvenlikli alan haline dönüşecek olan Filyos’taki tesislerde gazetecilere bilgi verdi. Bilgin, burada yaptığı açıklamada Karadeniz gazı için arama çalışmaları, kuyular, kurulan tesisler ve personel için yapılan tüm yatırımların bir yıl içerisinde kendini karşılayacağını söyledi. Yani Bilgin’in verdiği bilgilere göre, Karadeniz gazı kendisi için yapılan yatırımları ilk yılında kendisi karşılamış olacak.
YÜZDE 15’İNİ KARŞILAYACAK
Buradan çıkan gazın ilk etapta Türkiye’nin toplam ihtiyacının yüzde 15’ini karşılayacağını anlatan Bilgin, “Faz-1 aşamasında günlük üretim 10 milyon metreküp olacak. Faz-2’de 40 milyon metreküpe ulaşacağız. Faz-2 için tamamlama tarihi 2025, Faz-3 ise 2028 yılında tamamlanacak ve bu aşamada günlük üretim 60 milyon metreküp olacak. Yani Faz-3 ile birlikte Türkiye’nin toplam ihtiyacının yüzde 40’ını karşılayabileceğiz” diye konuştu.
ÇARPAN ETKİSİ BÜYÜK
Türkiye’nin geçen yıl 96 milyar dolarlık enerji faturası ödediğini hatırlatan Melih Han Bilgin, “Son aylarda projenin hızlanması siyasi kaygılarla yani seçim öncesine bazı aşamaları yetiştirmek için
değil. 100 milyar dolara yaklaşan bir parayı dışarıya ödüyoruz. Projenin erken başladığı, gazın sisteme erken verildiği her gün bu paranın azalması demek. 1.2 milyar dolar daha az ödemek çok önemli. Şu an biz hasta durumdayız. Sırtımızda böyle bir yükle devam ediyoruz. Proje erken başlarsa hem bu parayı dışarı ödemeyiz hem de çıkan gazdan para kazanırız. Çarpan etkisi çok büyük” dedi.
Kimi Hatay’dan kimi Gaziantep’ten başlıyordu. Diyarbakır, Şanlıurfa, Adıyaman, Mardin… Liste tercihe göre uzayıp gidiyordu. Göbeklitepe’de binlerce yıl öncesine gidip Atatürk Barajı’nda Cumhuriyet’in kazanımlarını görmek mümkündü. Ya da Zeugma’dan çıkıp bir gastronomi cennetinde gezinebiliyordunuz. Tarihi köprüler, camiler, müzeler, mozaikler, doğal güzellikler... Hepsi son yıllarda Türkiye turizmine yeni bir soluk olmaya başlayan GAP turlarının birer parçasıydı. Hem kültürel zenginliğin hem tarihi gezintilerin hem de gastronominin tadını alan turistler akın akın böyleye geliyordu. Bu yıl için de beklentiler yüksekti. Ancak şehirlerimizi yıkan binlerce vatandaşımızın can kaybına neden olan depremler bölgenin en büyük ekonomik aktivitelerinden biri olan GAP turlarını da vurdu.
‘ENDİŞE ONLARI UZAK TUTUYOR’
Depremin ardından bu aylar için planlanan turların yüzde 80 oranında iptal olduğunu anlatan TÜRSAB GAP Bölge Temsil Kurulu Başkanı İbrahim Halil Kılınç, “Doğal olarak insanlar korktu. Bir belirsizlik oluştu. Otellerin durumu hemen netleşmediği için büyük oranda turlar da iptal edildi. Aslında bu turların çoğunlukla güzergâhı yıkım olan yerlerde değil ama insanlar haklı olarak endişe ediyor. İptal olmayan turlar için de insanlar otellerden ve restoranlardan rapor istiyor. Kalacakları yerlerin kaç katlı olacağını, hasar alıp almadığını kontrol edip emin olmak istiyorlar” diyor.
İbrahim Halil Kılınç
ARTÇILAR SÜRECİ UZATIYOR
Bölgedeki otellerin yüzde 90’ının hasarsız ya da hafif hasarlı olduğunu ifade eden İbrahim Halil Kılınç, “Yani çoğu otelde konaklama yapılabilir. Ama artçılar yüzünden bu endişe tamamen geçmiyor maalesef. Her artçı olduğunda bölgenin hala sallanmaya devam ettiği düşüncesi ile insanlar vazgeçiyor. Turların tekrar canlanmaya başlaması için artçıların iyice azalması lazım. Tahminimize göre kasım ayına kadar gerçek bir artış göremeyeceğiz” açıklamasında bulundu.
BÖLGENİN İTİCİ GÜCÜYDÜ
TÜRKİYE’nin buğday, mercimek, arpa ve Antep fıstığı üretiminde önemli bir konuma sahip olan Şanlıurfa, sel felaketinin tarımda yarattığı zararı azaltmaya çalışıyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde iki yıldır etkili olan kuraklığın ardından geçtiğimiz ay sel afeti ile karşı karşıya kalan Şanlıurfalı üreticiler buğday, arpa ve mercimekte bazı bölgelerde yüzde 30’a varan, Antep fıstığında ise yüzde 20’ye ulaşan rekolte kaybından endişeli. Üreticiler bu kaybın etkilerinin azaltılması için devletten destek talep ediyor.
EN BÜYÜK ZARAR HARRAN’DA
Kentte 3 milyon dekarlık alanda buğday, 1.5 milyon dekarlık alanda mercimek, 800 bin dekarlık alanda arpa ve 1 milyon 650 bin dekarlık alanda Antep fıstığı üretimi yapıldığını anlatan Şanlıurfa Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Mustafa Yılmaz, “Beş ayda alacağımız yağışı 24 saatte aldık. Tarım arazilerimizin tamamı zarar görmedi ancak hububat üretiminin yoğun olduğu Harran Ovası’nda hasar büyük. Derelerden taşan sular Harran Ovası’na indi. Bu bölgede buğday, arpa ve mercimekte kök ve kök boğaz çürüklüğü oluştu. Harran dışında da bazı bölgelerde aynı sorunla karşılaştık” dedi.
Mustafa Yılmaz
İLAÇ VE GÜBRE TOPARLAR
Kuraklık nedeniyle çiftçilerin gübre atmak için yağmur dönemini beklediğini ve tam gübreleme yeni yapılmışken beklenmedik miktarda yağış geldiğini belirten Yılmaz, bu durumun toprağı yıkadığını söyledi. Yılmaz’ın verdiği bilgilere göre yoğun yağmur topraktaki gübreyi sıfırladı. Şimdi oluşan hastalıklar nedeniyle şimdi çiftçinin toprağı ilaçlaması gerektiğini belirten Yılmaz, şöyle devam etti: “Hububatta yüzde 30, fıstıkta yüzde 20 rekolte kaybı bekliyoruz. Ama bunu ilaç tedavisi ve yeni gübre kullanarak azaltabiliriz. Devletin bu bölgeye ilave desteği şart. Yoksa zor şartlarda üretim yapan çiftçi için durum daha da zorlaşacak. Destek yapılmalı.”
AĞAÇLARIN KÖKÜ DIŞARIDA KALDI
Antep fıstığı üretimin yüzde 60 oranında Şanlıurfa’da gerçekleştiğini anlatan Şanlıurfa Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Yılmaz, “1 milyon 650 bin dekar alandan 36 bin tonluk rekolte bekliyoruz. Ancak hızla gelen su ağaçların altını oydu. Şu an çoğu bölgede ağaçların kökleri açık. Kökler önce suda boğuldu ardından hava açınca güneş açıkta kalan kökleri kuruttu. Şimdi bu köklerin tedavi edilmesi ve diğer ağaçlardaki rekoltenin yükselmesi için ilaç ve gübreleme yapılması gerekiyor. Bu bölgede çiftçiler kendilerine laf ettirmemek için bile toprağını ekip biçerler. Son yıllarda hep zarar ediyorlardı. Bu yıl desteklerle çiftçinin yüzü gülsün” ifadelerini kullandı.
DÜNYADA ve Türkiye’de son dönemde ciddi bir ivme yakalayan yenilenmiş ürün pazarı hem döngüsel ekonomiye katkı sağlıyor hem de tüketicilerin daha uygun fiyatlarla alışveriş yapmasına imkân tanıyor. Türkiye’de de özellikle sektörün regüle hale gelmesi ve ürünlerin garanti kapsamına alınmasıyla pazarda ciddi bir hareket beklentisi var.
Yenilenmiş cep telefonu pazarı hakkında bilgi veren EasyCep CEO’su Mehmet Akif Özdemir, “Türkiye’de yılda yaklaşık 11 milyon adet sıfır cep telefonu satılıyor. Bu telefonların yenilenme sıklığı ise şu an 30 ay civarında. İnsanlar da yeni telefon alırken ellerindekini iyi fiyata ve sorunsuz bir şekilde satmak istiyor. Kayıt dışı çalışan elektronik dükkânları yerine lisanslı işletmelerle bu süreci daha fazla yürütmeye başladılar” diyor.
PANİK ALIŞVERİŞİ
Kurdaki oynaklığın özellikle teknoloji ürünlerinde talebin öne çekilmesine neden olduğunu vurgulayan Özdemir, “Kurun yükselmesine dair en ufak bir söylenti ya da zam haberi bile insanların hemen teknoloji ürünlerine koşmasına neden oluyor. Bu da bizim işlerimize yansıyor. İnsanlar ürünler zamlanacak endişesi ile telefonlarını yeniliyorlar. Ellerindekileri de bize getiriyorlar. İkinci el de o arada değerleniyor. Kriz bizim işlerimizi büyütüyor. Sonuçta insanlar değerini koruduğu için telefonu bile yatırım aracı olarak görmeye başladı” ifadelerini kullanıyor.
YÜZDE 18 PARASINI HEMEN İSTİYOR
Yıl sonuna kadar 400 bin yenilenmiş telefon satmayı hedeflediklerini anlatan Özdemir, şöyle devam ediyor: “Aldığımız telefonlara baktığımızda ortalama sepet tutarı 5 bin 500 lira. Satışta ise 8 bin lira. Telefonların yüzde 40’ını mağazalarımıza ve internet sitemize gelen talep üzerinden tedarik ederken diğer kısmını Turkcell, Carrefoursa, Migros ve Arçelik gibi noktalardan sağlıyoruz. Marketlerden şu an ayda 1500 civarında telefon alıyoruz. Vatandaşlardan telefonlarını alırken yüzde 82’si parasını 3 iş günü içinde istiyor. Yüzde 18’i ise bir saat içinde almak istiyor. Acil alımlarda yüzde 10 daha az ödeme oluyor. Bu alımları daha çok 2-3 bin liralık telefonlarda yaşıyoruz. Genelde ihtiyaçtan dolayı satış yapılıyor.”
Yenilenmiş telefonlar taksitle satın alınabiliyor ve telefonları yenileyen lisanslı firmaların garantisi kapsamında tüketiciye teslim ediliyor. Ayrıca yenilenmiş telefonlar ile sıfır telefonlar arasındaki fiyat farkı ortalama yüzde 30.
TEKNİSYEN YETİŞTİRİYORUZ