Buna rağmen birçok Müslüman, başka sevgi ve bağları Allah’a olan sevgisinin önüne geçirir. Allah ile arasına mesafe koyar.
Oysa her Müslüman’ın günde en az bir defa kendisine sorması gerekir: Allah benim neyim olur?
Allah hayatımın neresinde? Bugün O’nun rızası için ne yaptım?
*
İnananlar için artık uyanma ve ayağa kalkma zamanıdır. Müslümanlığımız ve din anlayışımız ile hesaplaşma zamanıdır. Allah’ın dinini Allah’ın vahyinden öğrenme ve peygamberleri örnek almanın tek yolunun vahye tâbî olmak olduğunu fark etme zamanıdır. İnananlar için dirilme, hayat bulma zamanıdır: “Ey iman sahipleri! O sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında, Allah’a ve resulüne icabet edin...” (Enfal suresi 24)
‘DOĞRU YOLA İLET BİZİ’
İnsana hayat verecek o şey vahiydir. Şu şekilde buyuruyor Rabbimiz: “Ey iman edenler! Siz kendinizden sorumlusunuz. Eğer doğru yoldaysanız, sapıtanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. İşte o zaman yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir.” (Maide suresi 105)
Maalesef, Müslümanların önemli bir kısmı Kuran’dan pek de haberdar değil.
Oysa Kuran ile ilişkimiz, Kuran’ın ortaya koyduğu gibi olmalıdır. Ancak bunun için, Kuran’ı anlamak üzere okumak ve ayetleri üzerine derin derin düşünerek, Kuran’ın nasıl bir kitap olduğunu ve gönderiliş amacını bilmek gerekir.
*
Ayetlerine baktığımızda, Kuran’ın nasıl bir kitap olduğuyla ilgili birçok tarif ile karşılaşırız.
Bununla birlikte genellikle yapılan bir hata vardır ki, bu da kötülük varsa Allah yoktur şeklindeki yanlış anlayıştır. Bu itirazı şu şekilde özetlemek mümkündür:
Dünya, kötülüklerle doludur. Ancak bu dünyayı her şeye kadir ve sonsuz iyi bir varlığın yarattığı varsayılmaktadır.
Demek ki dünyadaki kötülük de bu varlığın sonucu oluşmuştur o zaman. İyi ve her şeye kadir bir Allah kötülük yaratmayacağından, Allah’ın var olmaması gerekir.
Yine terör, yine kargaşa ve yine insanlık onuru ayaklar altında.
Neden bu kadar kötülüğün olduğu bir dünyada yaşıyoruz? Çünkü insanlık olarak kötüyüz. Ama az ama çok; kötüyüz.
Bir düşünelim; içinde yaşadığımız bu mavi gezegenin, suların, ağaçların, gökyüzünün ya da çimenlerin kötü olması mümkün mü?
Acaba Allah henüz bizi yaratmadan önce yeryüzünü kötü bir yer olarak mı yarattı yoksa bize emanet kılmış olduğu bu eşsiz yeryüzünün yeşilini ve mavisini biz mi kırmızıya boyadık?
Allah’ın sınırlarının aşılması, emir ve yasaklarının dışına çıkılması anlamına gelmektedir. Allah’ın insanları doğruya ve iyiye yöneltmek için göndermiş olduğu dini buyruklarda aşırılıklara sapmamak ve Allah’ın belirlediği sınırlara riayet etmek gerekir.
Şüphesiz dinin tek sahibi yüce Allah’tır. Bu yüzden kulun, Allah’ın din adına belirlediği sınırları aşması yasaklanmıştır.
Ayetlerde: “De ki: Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysaki Allah, gökte ne var, yerde ne var hepsini bilir. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir” (Hucurat suresi 16) denilmekte ve din adına asılsız iddialarda bulunan kişilere de; “Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi görüyorsunuz?” (Kalem suresi 37) ve “Eğer doğru sözlülerseniz, hadi getirin kitabınızı” (Saffat suresi 157) denilerek meydan okunmakta ve dini konularda Allah’ın sınırlarına riayetin önemine dikkat çekilmektedir.
Ayetlerde, Hıristiyan din adamlarının Allah’ın rızasını kazanmak için dinde olmayan inanç ve uygulamaları dine ilave ettiklerine, ancak buna riayet edemediklerine dikkat çekilir:
Peki, bir insan hele ki bir Müslüman bir başka insanın kötülüğünü ve mutsuzluğunu neden ve ne gibi gerekçeler ile isteyebilir?
Sonsuz rahmet sahibi bir Allah’a, iyiliği, affetmeyi, güzel ve hoş sözü öven Kuran gibi bir kitaba ve Kuran ayetlerinin fıtrata uygun söz ve eylemlerini insanlığın en güzel örnekliği olarak hayatına yansıtan Hz. Muhammed gibi bir peygambere inanan biri nefret ve kötülük üretebilir mi?
*
Kindi, söz konusu makalesinde insanı üzüntüye sevk eden şeyler ve bunlardan kurtulma yolları üzerine çeşitli tespitlerde bulunur.
*
- Kindi, insanın başına gelen bütün mutsuzlukların beden ya da cisme bağlanmaktan kaynaklandığını düşünür.
- Maddi iyiler insanın içsel dengesine, gerçek özerkliğine zarar verirken, onu yoldan çıkarıp acı ve üzüntülere sevk eder. Yani maddi şeylere bağlanmak bireyin ruhsal dengesini bozar ve bu sözde iyileri kaybetmek korku, endişe ve üzüntülere yol açar.