Yargıtayın yurtdışında işçinin kaptığı H1N1 virüsü sonrası vefatını iş kazası olarak nitelendirmesi koronavirüs bakımından da önem taşıyor. Bu durumda neler yapmalıyız?
Evden çalışma mümkün mü?
Her ne kadar eve makarna depolamak için marketlere koşsak da ekmek fırınları çalışmaya devam ediyor… Peki evden her iş yapılır mı sadece evden çalışabilir mıyız işe gitmeden? Uzaktan çalışma deyip geçmeyin…. Genelde herkesin home ofis olarak bildiği evden çalışma nedir…
İş Kanunu’nun 14. maddesinde uzaktan çalışma düzenlenmiş. Buna göre, işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile iş yeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisi uzaktan çalışma olarak tanımlanıyor.
Bu çalışma şekli elbette ki tüm sektörlere uygun olmayacak. Ancak bu kararı alacak işverenlerin, geçici olarak evden çalışmayı yazılı olarak kural altına alması, çalışanların evden çalışma biçimlerin belirlemesi ve buna yönelik olarak gerekli çalışma düzenini kurması gerekecek
-Yasada bu çalışma yöntemi ‘İşçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile iş yeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir’ şeklinde tanımlanıyor.
-İşveren, uzaktan çalışma ilişkisiyle iş verdiği çalışanın yaptığı işin niteliğini dikkate alarak iş sağlığı ve güvenliği önlemleri hususunda çalışanı bilgilendirmek, gerekli eğitimi vermek, sağlık gözetimini sağlamak ve sağladığı ekipmanla ilgili gerekli iş güvenliği tedbirlerini almakla yükümlü tutuluyor. Uzaktan çalışanın iş sözleşmesinde; işin tanımı, yapılma şekli, işin süresi ve yeri, ücret ve ücretin ödenmesine ilişkin hususlar, işveren tarafından sağlanan ekipman ve bunların korunmasına ilişkin yükümlülükler, işverenin işçiyle iletişim kurması ile genel ve özel çalışma şartlarına ilişkin hükümler yer almak zorunda.
Peki biz uzaktan çalışamıyorsak ne yapmalıyız?
İşte bu noktada ben sizlere yardımcı olmak istiyorum. Bundan böyle sizlerin sorularını bu köşe sayesinde cevaplandıracağım. Bana göndereceğiniz her tür hukuki sorununuzun çözüm yolunu burada tüm ayrıntısıyla anlatacağım.
Sizlerden, en fazla ‘boşanma davaları'yla ilgili soru geleceğine eminim. Bir ömür boyu mutlu olmak hayaliyle evleniliyor fakat düğün salonunda başlayan süreç mahkeme salonuna kadar uzanabiliyor. Ben bu sürecin nasıl olduğunu, boşanmaya nelerin sebep olduğunu, neden boşandığımızı, bazen de neden boşanamadığımızı anlatacağım sizlere…
Toplum genelinde cinnet vakası ve huzursuzluk bu denli artmışken kadınlar en çok ‘erkeğin ilgisiz davranması’ nedeniyle boşanıyor. Üstelik bu oran Türkiye İstatistik Kurumu'nun araştırmasına göre yüzde 60’lara ulaşmış durumdadır. Şaşırdığınızı tahmin edebiliyorum. Zira boşanmalarda neden olarak 'şiddeti' ilk sebep olarak beklerken 'ilgisizliğin' başı çekmesi aslında temel eksikliğimizi de ortaya koyuyor: Maneviyatımız az, öz saygımız düşük. Bir çift güzel söze ruhumuz aç… Ne demişler; marifet iltifattan gelir. Gönüllerin hoş tutulduğu evlilikler kolay kolay bitmiyor…
Peki neden boşanıyoruz? Ne oluyor da ayrılıyoruz?
Değişen hayat şartları, güçlü ego, mesleki başarı, maddi güç de varsa tahammülsüzlükle birleşince 'biz' değil 'ben' kavramını çıkarıyor ortaya ve evlilikler bitme noktasına geliyor… İster istemez çağdaş yaşam, rahat hayat şekli bile boşanmayı hızlandıran sebeplerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Trafikteki kızgınlığımız bile geçmiyor kimi zaman bunu eve bile yansıtıyoruz, evde gerginliğimiz devam ediyor, çığ gibi büyüyor sorunlar sonrasında...
Yapılan değişiklik, ikinci evliliğini yapan hem erkekleri hem de kadınları kapsamakta. Yani bir kadının ilk kocasından çocuğu varsa ve ikinci kocasından da çocuk sahibi olamıyorsa tüp bebek tedavisi görebilecek. Aynı şekilde bir erkeğin ilk karısından çocuğu varsa ve ikinci karısından da çocuk sahibi olamıyorsa karısı için tüp bebek tedavisi alabilecek.
Daha önceden de tüp bebek masraflarını belirli koşullar altında SGK karşılıyordu. Ancak en önemli şartlardan biri çiftlerin önceki evliliklerinden çocuklarının olmaması gerektiğiydi. Artık bu şart kaldırıldı.
Tüp bebek tedavisi görecek çiftin mevcut evliliğinden evlat edinilmiş çocukları hariç çocuk sahibi olmaması gerekli. Kadın ve erkekten birisi genel sağlık sigortası kapsamında olmalı. 900 gün genel sağlık sigortası prim gün sayısının olması gerekiyor. Kadın 23 yaşından büyük, 39 yaşından küçük olmalı. Son üç yıl içinde diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alınamamış olduğunun kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları sağlık kurulları tarafından belgelenmesi, uygulamanın yapıldığı tıbbî merkezin kurum ile sözleşme yapmış olması, şartları ve son 3 yıl içinde diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alamama ve en az 5 yıldır genel sağlık sigortalısı olma şartlarından muaf olacak.
Kanuna göre bu kişiler; iç güvenlik ve asayişin korunması veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki konularında görevlendirilen Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli, Türk Silahlı Kuvvetler mensupları, MİT mensupları, Adli ve Askeri Hakimleri, Cumhuriyet Savcısı, Askeri Savcı, Güvenlik Kuvvetleriyle birlikte olay mahallinde bizzat görev yapan Mülki İdare Amirleri; güven ve asayişin korunmasında hizmetlerinden yararlanılması zorunlu olan ve yetkililerce kendilerine bu amaca yönelik görev verilen kamu görevlileri ve sivilleri; iç güvenlik ve asayişin korunmasında çalışan kişiler şeklindedir.
Normal sigortalılar için aranılan 900 gün GSS prim ödeme şartı ile son 3 yılda diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alınmamış olması şartları bu kimseler için aranmayacak.
Ayrıca ilk evlilikte uygulanan tüp bebek denemeleri ikinci evlilikteki deneme sayılarını etkilememektedir. Yani ikinci evlilikteki tüp bebek tedavileri için ayrıca üç deneme yapılabilecek. Ancak daha fazlasını yapmak isterseniz masraflarını kendiniz karşılamak zorundasınız.
Tüp bebek tedavisi ilaçları dışında yapılacak masraf değişebilir. Uygulanacak olan bazı yöntemler, kimi kliniklerde ilave masraf olarak kişiden talep edilebilir. Hastaların bu uygulamalar için ilave ücret ödemeleri gerekip gerekemediğini kesinlikle sorması gerekmektedir.
Burada önemli olan husus tedaviye başlarken toplam ne kadar ödeneceğinin ve bu ücrete nelerin dâhil olduğunun net bir şekilde sorgulanmasıdır. Aksi takdirde tedavinin sonunda sürpriz ödemelerle karşılaşmak mümkündür.
Toplumun en küçük ama en önemli birimi olan aileyi atalarımızın da dediği gibi dişi kuş yapar. Geçmişten günümüze toplum içindeki statüsü her geçen gün daha önemli bir hal alan kadınların iş hayatı; hamilelik, doğum dönemi ve doğum sonrası gibi engellerle sekteye uğrar. Bu sebeplerle iş hayatından uzak kalan kadınların kanunlarla korunması gerekirken İş Kanunu, kadınların bu dönemlerini güvence altına almıştır. Oysa bu haklarını bilmeyen kadınlara güzel bir hatırlatmam var.
Kadın işçilerin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 74. maddesine göre kadın çalışanlar doğumdan önceki 8 haftalık sürede (doğuma 2 ay kala) çalıştırılamazlar. Eğer kadında çoğul gebelik durumu söz konusu ise bu süre 10 haftadır (doğuma 2,5 ay kala). Ancak kadının sağlık durumu ve hekim raporu ile kadın işçi, iş yerinde doğumdan önce 3 haftaya kadar çalışabilir.
Eğer doktor izin veriyorsa doğumdan önceki 8 haftayı, doğumdan önce 3 haftaya kadar kullanıp kalanını doğumdan sonraya bırakabilir. Hiçbir anne adayı, “doğuma kadar çalışacağım” diyemez. Doğuma 3 hafta kala izne çıkması zorunludur. Yine ihtiyaç duyuyorsa doğumdan sonra 6 ay ekstra izin alabilir. Doğumdan önce ve sonra kullandığı 16 haftalık izin için maaşından herhangi bir kesinti yapılmaz ama ekstra 6 ay için maaş alamaz.
Çoğul gebelik halinde doğumdan önceki süreye 2 hafta daha eklenir. Yani toplamda 18 haftalık bir doğum izni ortaya çıkar. Çalışan kadın talep ederse bu sürelerden sonra bu defa kendisine 6 aya kadar ücretsiz bir izin verilebilir. Yani doğum izni olarak toplamda 10 ay civarında bir izin alınmasının önü İş Kanunu tarafından açılmıştır.
Alınan bu izinler kadınların yıllık ücretli izin hesabında dikkate alınmaz. Eğer ortada bir doktor raporu var ise bu süreler doktorun öngöreceği oranlarda da arttırılabilir. Ayrıca hamilelik dönemi boyunca kadınların kontrolleri için işveren tarafından kendilerine gerekli izinler verilmelidir. Ayrıca kadın işçinin yaptığı iş hamileliğine uygun değil ise doktor raporu ile daha hafif işlerde çalıştırılabilir. Bu izin sürelerinin tamamı kadın devlet memurları için de geçerlidir. Kadın devlet memurları da aynı sürelerle doğum izni kullanabilir.
İzin zamanını belirleyebilmek için hamile kadının doktordan doğumun ne zaman olacağına dair rapor alması gerekir. Doğumdan önceki 8 hafta sırasında anormal bir durum varsa ve kadının yerinden kalkmaması gerekiyorsa o 8 haftalık izin süresi uzatılabilir ve kadın doğuma kadar o süreyi kullanabilir.