Elvan Kılıç

Covid-19 ve kira sözleşmeleri

19 Haziran 2020
Corona virüs (COVID-19) nedeniyle çalışma düzeninde meydana gelen değişiklikler birçok soruyu da beraberinde getirdi. İşini kaybeden çalışanların da ev kiraları konusunda akıllarında birçok soru işareti var. Kiralarda indirim talep edilebilir mi, hangi durumlarda dava açılabilir?

Kira sözleşmesi devam ettiği sürece kiracı kirayı ödemekle yükümlüdür. Ev kiralarının ödenememesi Türk Borçlar Kanunu'nda yer alan aşırı ifa güçlüğüdür. Yani borcunu birtakım beklenmedik güçlüklerden dolayı zamanında ve yerinde ifa etmesinde zorluk çekilmesidir. İfa güçlüğü şöyle açıklanabilir:

- Kiracı, aylık kira ücretinin salgın dönemi süresince indirilmesini talep edebilir. Burada, ödemesi gereken kira bedelini salgın nedeniyle ödeyemediğini ispat etmeli ve bu salgın dönemi etkisini sürdürdüğü süre için uyarlama talep edilebilir.

- Eğer ev sahibi zam yapmışsa, yapılan bu zamma karşı çıkarak bulunduğu yer mahkemesinde uyarlama davası açabilir. Bunun için önce ev sahibine zammı kabul etmediğine ve kira bedelinde uyarlama talep ettiğine ilişkin ihtarname gönderir. Uzlaşma sağlanamazsa uyarlama davasını açabilir. Ancak salgın sebebiyle kirasını ödeyemediğini ispatlaması gerekir.

- Kiracı ekonomik olarak varlıklı ise kirasını ödemekten kaçınamaz.

- İşten çıkarılan çalışan ev kirasını ödeyemezse veya kiracının çalıştığı iş yerinin resmi makamlarca kapatılması veya bizzat kendisi tarafından iş yerine artık müşteri gelmemesi, genel sağlık hali nedeniyle kapatmak istemesi halinde mücbir sebep halini kullanabilecek ve kira bedelinde indirim talebinde bulunabilecektir.

- Salgın nedeniyle kira borcunu ödeme durumu iflas etme, sürekli gelir kaybından mahrum kalma, işten çıkarılma gibi problemler yüzünden çekilmez bir hal alırsa kira sözleşmesi haklı nedenle tazminatsız bir şekilde feshedilebilir. Yine de feshedilmezse kiracı biriken kira borçlarını (eğer ödeyebilecek durumda olup da salgın sebebiyle erteliyorsa) süre bitiminde ödemek zorundadır. Aksi takdirde ev sahibi kira bedelini icraya koyarak isteyebilir.

Yazının Devamını Oku

Özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi bir suçtur

12 Mart 2020
“Özel hayat” kavramı TDK tarafından “kişilerin kendine özgü yaşayışı, yaşama tarzı, kendisini ilgilendiren tutum ve davranışı” olarak tanımlanmıştır. Türk Anayasa’sının 20. maddesinde “Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz” denilerek kişinin özel hayatı anayasal koruma altına alınmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8.maddesi özel yaşamı, aile hayatını, konutu ve haberleşme özgürlüğünü korumaktadır. Birbiri ile bağlantılı söz konusu dört hak bir madde içerisinde koruma altına alınmıştır. Bunun sebebi ise dört hakkın da aslında “özel hayat” ile iç içe olmasıdır. Yani bu maddeden anlaşılacağı üzere aile hayatı ve ailenin bulunduğu konutu kapsayan sınırlar ile bireyin haberleşmeye ilişkin yapmış olduğu tüm faaliyetler özel hayatın gizliliği kapsamında korunmaktadır.

Daha geniş kapsamda bakıldığında özel hayat sınırı kişisel faaliyetlerin toplumun diğer bireyleri tarafından bilinmesinin istenmediği noktada başlar. Özel hayat kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısından ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bu nedenle, kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmez.

Özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi bir suçtur. Bu suç Türk Ceza Kanunu’nun 134. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu kanunla kişilerin gizli yaşam alanına rızaları dışında girilmesini veya başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının saptanması ve kaydedilmesini cezalandırılmak amaçlanmaktadır. Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin kamera veya başka bir araç kullanarak görüntü veya seslerin kayıt cihazı ya da telefon ile kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde mahkeme cezayı arttırır.

Türk Ceza Kanunu bu ihlalin görüntü ve kayıtların hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi durumunda suçu işleyen kimseyi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırır. İfşa etmekten kasıt verilerin herkes tarafından görülecek şekilde yayınlanması demektir. Kişinin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Özel hayatın ifşası suçu; elde edilmiş olan ses veya görüntü kayıtlarının ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz üçüncü kişiler tarafından öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Cezanın arttırılması için bu ifşa hukuka aykırı olmalıdır.

Özel hayata ilişkin ses veya görüntü kayıtlarının, savcılığa veya mahkemeye verilmesi, duruşmada görüntülerin izlenmesi veya seslerin dinlenmesi halleri suç sayılmaz.

İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde bile iki yıldan beş yıla hapis ceza verilecektir. Bir parkta bir kişinin gizlice kaydedilmiş sesini dinleten kişinin bu fiili, sesi kimse duymasa bile cezanın arttırılmasını gerektirir. Görüntü ve seslerin ifşası, ifşayı sağlamaya elverişli araç ve gereçlerle (sosyal medya, telefon mesajları vs.) yapılırsa özel hayatın gizliliğinin ihlal suçunun nitelikli yani ağır cezayı gerektiren şekli meydana gelir. Ancak özel yaşamın ihlali suçunda; eğer kişi bu duruma "rıza" gösterirse, kendisi özel yaşamının öğrenilmesine ya da özel yaşamına karışılmasına onay verirse bu durum hukuka uygunluk yaratacağından ceza verilmeyecektir.

Bireyin kendisinin izni olmadan fotoğrafının çekilmesi özel hayat gizliliğinin ihlaline bir örnektir. Böyle bir durumda kişinin izni alınmamışsa, kişi kendisinin bulunduğu yerdeki en yakın Cumhuriyet Başsavcılığına giderek bir dilekçe ile suç duyurusunda bulunabilir. Sonrasında ise savcılık makamı dilekçeyi değerlendirerek yeterli delillerin bulunması halinde kamu davası açtığında yargılamaya başlanacaktır. Delillerin yeterli bulunması halinde yargılamayı yapan mahkeme kanaatini oluşturarak faile cezayı verecektir.

Yazının Devamını Oku

Bir kişi tacize uğradığında ne yapmalı?

12 Şubat 2020
Bir insanın bir diğerinin haklarını hiçe sayarak sürekli olarak rahatsız etmesi anlamına gelen hoş olmayan bir davranış biçimine taciz denmektedir. Kelime hukuki bir anlamda kullanıldığı zaman tehdit edici, rahatsızlık veren ve toplum tarafından tasvip edilmeyen davranışları kasteder.

Taciz olarak yansıyan davranış türlerine bakıldığında toplumda sık görülen taciz türlerine rastlamaktayız.

• Kabadayılık: Oyun alanlarında, okulda, işgücünün olduğu başka yerlerde yapılan tacizdir. Genelde fiziksel ve psikolojik olarak bir kişiye bir veya birden fazla kişinin kötülük yapmasıyla olur.

• Çete halinde takipçilik: Psikolojik bir taciz olup mağdur kişinin hayatının tamamen mahvolmasına neden olur Daha çok akran zorbalığı olarak da görülebilen çete halinde takipçilik de mağdur bir süre rahatsız edilir.

• Psikolojik taciz: Küçük düşürücü ve sövgü dolu hareketlerden dolayı kişinin kendine olan güvenini azaltan veya eziyete uğramalarına neden olan taciz türüdür. Sözsel bir olay veya jestdir.

• Cinsel taciz: Kişinin iznini almadan cinsel temas, dokunma, sözle sarkıntılık şeklinde gerçekleşir. Cinsel taciz ısrarcı ve istek dışı cinsel yaklaşımlar için kullanılan terim olup genelde sokakta yalnız yürürken bazen de iş ortamlarında gerçekleşebilmektedir.

• Takipçilik : Kişinin izinsizce takip edilmesi ve göz hapsinde tutulması nedeniyle güvenliğinden kuşku duymasına yol açar.
Taciz kanunda bir suç olduğundan başvurulması gerekilen hukuki yollar vardır. Öncelikle tacize uğrayan kişi, bulunduğu yerdeki polis karakoluna gidebilir ya da bulunduğu yerdeki en yakın adliyeye giderek müracaat savcılığına şikayet dilekçesi verebilir. Bu süreci bir uzman avukat ile takip edebilmek önemlidir zira tüm bu süreç mağdur açısından zorlayıcı olacaktır.

Eğer kişinin kendisinin veya bir yakının cinsel tacize uğradığına ilişkin durum varsa ya da çevresindeki bir çocuğun cinsel istismara uğradığına dair bir şüphesi varsa ayrıca Alo 183 hattı aranabilir. Alo 183, aile, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit yakınları ve gazilere yönelik hizmetler hakkında bilgilendirme ve yönlendirme sağlayan bir hat olup taciz vakalarında yardımcı olmaktadır. Çevrede yaşanan taciz vakasını bildirmemek ayrı bir suçtur ve Türk Ceza Kanununa göre işlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yazının Devamını Oku

Tacize ya da şiddete uğrayan kişi ne yapmalı?

6 Şubat 2020
Taciz; bir insanın bir diğerinin haklarını hiçe sayarak sürekli olarak rahatsız etmesi anlamına gelen hoş olmayan bir davranış biçimidir.

Herhangi bir taciz vakasını ALO 183'E BİLDİRİN

Eğer bir kişinin kendisinin veya bir yakının cinsel tacize uğradığına ilişkin durum varsa ya da çevresindeki bir çocuğun cinsel istismara uğradığına dair bir şüphesi varsa ayrıca Alo 183 hattı aranabilir. Alo 183, aile, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit yakınları ve gazilere yönelik hizmetler hakkında bilgilendirme ve yönlendirme sağlayan bir hat olup taciz vakalarında yardımcı olmaktadır. Çevrede yaşanan taciz vakasını bildirmemek ayrı bir suçtur ve Türk Ceza Kanunu’na göre işlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Savcılığa veya polis karakoluna şikâyette bulunmanın ve ceza davası süreci başlatmanın yanı sıra tacize uğrayan kişi bulunduğu ildeki baronun çocuk hakları komisyona, insan hakları komisyonuna veya kadın hakları komisyonlarına başvurup destek talep edebilir. Türk Ceza Kanunu 105. Maddesi gereğince bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adli para cezasına, fiil çocuğa karşı işlenmiş ise altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunmaktadır. Cinsel taciz suçunun bir kamu görevlisi, bir asi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından, aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle ya da posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinde ceza yarı oranında arttırılır denilerek failin cezalandırılması öngörülmüştür. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az olamaz.

İş yerinde tacize uğranmışsa...

Ceza davasının yanı sıra kişi iş yerinde psikolojik tacize uğramışsa veya cinsel tacize uğramasından ötürü psikolojik anlamda ciddi zarar görmüş, hatta taciz ilerlediğinde bile günlük hayatını etkileyebilecek bir noktaya gelmişse ve bundan da bir maddi zarar görmüşse tazminat davası açabilir. Kaldı ki Türk Ceza Kanunu, kişinin kendisine yapılan bu fiil nedeniyle işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış olması durumunda ceza bir yıldan az olamayacağını belirtmiştir. Bu dava maddi- manevi tazminat davası olup kişi bulunduğu yer mahkemesine giderek Asliye hukuk mahkemesinde tacizden uğranılan zarardan ötürü maddi- manevi tazminat davası açabilir. Taciz aynı zamanda kişilik haklarını zarara uğratan haksız bir fiil olduğundan kişi bu sebebe dayanarak davasını açabilir.

ŞİDDETe uğrayan kişi ne yapmalı?

Şiddet, bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır. Şiddet, özel veya kamusal alanda (evde, aile bireyleri arasında, sokakta, iş yerinde) meydana gelebilir. Özellikle şiddet 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinde yer almaktadır. Şiddete yönelik koruma tedbirlerinin verilmesinde, şiddete uğrayan bir kadın olduğunda Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) etkili olmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Kadınların psikolojik ve fiziksel şiddete boyun eğme nedenleri nedir?

3 Şubat 2020
Bir varlığa uygulanabilecek en aciz üstünlük kurma şeklidir şiddet. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’daki tanımıyla şiddetse; kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesi ile sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır.

6284 Sayılı Kanunumuzda, şiddet bu denli geniş tanımlanırken sadece kadınları koruma altına almakla kalmamış, korunmaya ihtiyaç duyan tüm bireyleri kapsamıştır. Kanunda da yer aldığı üzere K,anunun hiçbir maddesi ayrımcılık olarak yorumlanamaz durumdadır.

Özellikle son yıllarda medyanın da etkisiyle haberdar olabildiğimiz, şiddet vakalarının azalması ve bitmesi adına yapılan çalışmalardan biri olan bu kanun yardımıyla özellikle şiddet tehlikesi altında yahut şiddet mağduru kadınlar koruma altına alınmaya çalışılmıştır.

Kanunun amacı, temel insan hakkı olan yaşama hakkını korumak, kadın cinayetlerinin yaşanmaması adına ilgili kurumlarla çalışmak, kadınlara bu aşamalı süreçte bir anlamda maddi/manevi destek olabilmek, şiddet uygulayan ya da uygulama ihtimali bulunan kişileri tedavi edip topluma kazandırmaktır. Görüldüğü üzere amaç evlilik birliğini ayrıştırmaktan ziyade, toplumun en küçük yapı taşı aileyi sağlıklı bir forma sokmaktır. Bu kapsamda şiddet uygulayan kişiyi dahi ayrıştırmamış, rehabilite ederek topluma yeniden kazandırmayı amaçlamıştır.
Kanundan yararlanabilecek kişiler şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadın, çocuk ve aile bireyleriyle tek taraflı ısrarlı takip mağduru kişilerdir. Kanun hükümlerinden yararlanabilmek için, ilgilinin şiddete uğramış veya şiddete uğrama tehlikesi içinde olması yeterli olup, cinsiyeti, aile üyesi olup olmaması, medenî hâli veya uyruğu önem arz etmemektedir.

Kanun kapsamında, koruyucu ve önleyici tedbirler yer almaktadır. Koruyucu tedbirler şiddet mağdurları esas alınarak düzenlenmiş birtakım önlemlerdir. Bu önlemlerden başlıcaları mağdurun iş yerinin değiştirilmesi, kişinin evli olması halinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi, şartların sağlanması halinde korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile şerhi konulması, korunan kişinin hayati tehlikesinin bulunması ve diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması halinde ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesidir.

Kadınların psikolojik ve fiziksel şiddete boyun eğmelerinin önemli sebeplerinden biri de ekonomik güvencelerinin olmaması, tabiri caizse gidecek yerlerinin bulunmaması, devletin ve birçok kadın yardım kuruluşlarının bu imkanları sunabildiğinin tanıtılmamasıdır. Oysaki uygun görülen hallerde kadınlara ve beraberindeki çocuklara barınma imkanı sunulmakta, geçici maddi yardım yapılmaktadır.

Şiddet mağduru kadının ekonomik bağımsızlığını kazanabilmesi adına, çalıştığı sürelerde Kanun’undaki şartları taşıması halinde ‘kreş’ imkanı da sunulmaktadır. Fiziksel şiddetin son bulması ruhsal şiddetin etkilerini geçiremeyeceğinden bu dönemde psikolojik destek de kanun muhteviyatıyla sunulmaktadır.

Son yıllarda özellikle Nahide Opuz davasında ülkece birtakım önlemleri alamadığımız evrensel basında gözler önüne serilmiştir. Evren üzerinde hiçbir neden bir canlıya zarar vermeyi haklı kılamazken, ülkemizde neredeyse her gün yaşanan kadına şiddet olaylarına sessiz kalmak da başlı başına insanlık suçudur.

Yazının Devamını Oku

Tedbir nafakası nedir? Tedbir nafakası çeşitleri nelerdir?

28 Ocak 2020
Tedbir nafakası; boşanma davasının açılmasıyla birlikte hâkim tarafından hükmedilen ve gerekli görüldüğü hallerde dava sonucu kesinleşinceye kadar devam edebilen, tarafların boşanma sürecinde yaşam standartlarının olumsuz yönde değişmemesi açısından verilen bir nafaka türüdür. Tedbir nafakası, taraflardan birinin boşanma davası sebebiyle maddi anlamda zora düşeceği durumlarda gündeme gelir.

Boşanma davalarında, dava kesin bir hükümle maddi anlamda sonuca ulaşıncaya kadar, geçici olarak eşlerden birinin karşı tarafa (genellikle kocanın karısına) eşinin ve varsa çocuklarının bakım ve barınma konularında yardım etmek amacıyla her ay ya da hâkimin gerekli gördüğü hallerde toplu olarak, ödemeye sorumlu olduğu nafakadır. Türk Medeni Kanunu 169. maddesi, ayrılık ya da boşanma davasının açılmasının akabinde ve davanın devam süresince hâkimin gerekli gördüğü geçici önlemleri re ’sen alabileceği beklenilmektedir.

Ancak yine de tedbir nafakası almak isteyen tarafların talebin uygunluğuna göre Asliye Hukuk ya da Sulh Hukuk mahkemelerine dilekçe vererek bunu talep etmesi önerilir.

Tedbir nafakası, nafakanın hükmedildiği ve ödeme yükümlülüğünün getirildiği zamana göre iki ayrı şekilde tanımlanmaktadır

Tedbir nafakası adıyla bağlantılı olarak dava devam ederken alınması gereken tedbirleri içermektedir. Dava sonucu çıkan kararın ardından tedbir kaldırılarak kararın gereklilikleri uygulamaya alınır. Boşanma davasının maddi olarak kesin olarak hükümle bağlanmasının ardından, tedbir nafakası hâkim tarafından iştirak nafakasına döndürülür yani boşanma davası esnasında takdir edilen tedbir nafakası kararın kesinleşmesi ile sonra erer.

Yazının Devamını Oku

İştirak nafakası nedir? Kimler iştirak nafakası talep edebilir

28 Ocak 2020
İştirak nafakası, velayeti kendisine verilmeyen eş aleyhine, ergin olmayan çocuk lehine herhangi bir talep olmaksızın da hâkim tarafından hükmedilen nafaka türüdür. Bu nafaka türünde eşlerin kusur durumunun hiçbir önemi yoktur. Bu nafaka türündeki amaç ergin olmayan çocuğun yetiştirilmesi, sağlık barınma, eğitim vs. giderlerine velayet kendisine verilmeyen eşin mali gücü oranında katılmasını sağlamaktır. (Medeni Kanun m.182/2)

Mahkeme tarafından daha önce tedbir nafakası adı altında ödenmesine karar verilen nafakanın boşanma ya da ayrılık kararının kesinleşmesi ile iştirak nafakası şeklinde ödenmesine karar verilir.

İştirak nafakası davasına bakmaya 4787 sayılı kanun ile kurulan Aile Mahkemesi görevlidir.

• Fiili olarak çocuğa bakan eş,
• Çocuğa atanan kayyım,
• Vasi,
• Ayırt etme gücüne (temyiz kudretine) sahip çocuk 

İştirak nafakası nasıl hesaplanır?

Çocuk için ödenecek nafaka miktarı; çocuğun yaşı, eğitim durumu, günün ekonomik koşullarındaki paranın alım gücü ile genel ihtiyaçlarına uygun olarak anne ve babanın mali durumları da gözetilmek suretiyle hâkim tarafından takdir edilir. (TMK m. 330)

Yazının Devamını Oku

Yurt içinde ve Yurt dışında emekli olmak

7 Ocak 2020
Emeklilik, kişinin hayat içerisindeki önemli değişim dönemlerinden biridir. Emekli olan kişi öncelikle gelir kaybına uğrayacak, bunun yanında sosyal rol ve yetkileri de değişecektir. Çalışma hayatının getirmiş olduğu birçok ayrıcalıktan faydalanan bireyler, emeklilik sürecine girdiklerinde boşalan vakitlerini ve azalan gelirlerini daha iyi değerlendirme çabasına girerler.

Emeklilik sürecine giren bireylerin emeklilik haklarını en iyi şekilde kullanabilmeleri, sosyal devletin önde gelen görevleri arasındadır. Söz konusu görevleri yerine getirmek amacıyla öncelikle tüm bireylere eşit kapsam ve kalitede sosyal güvenlik hizmeti verilen bir yapının oluşturulması için hazırlanan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile norm ve standart birliği sağlanmıştır. Emekliliğe ilişkin tüm haklar ve ödevler bu kanunla düzenlenmiştir. Yurt dışında çalışıp emekli olanlar veya Türkiye’de çalışıp yurt dışında emekli olanlar kanunun uyguladığı bir sistemden yararlanabilirler. Sistemin adı Borçlanma sistemidir.

Bunlardan bir tanesi Türk vatandaşlığına sahip olmaktır. Ayrıca çifte vatandaşlıkları bulunanlarda bu haktan yararlanabilir. 18 yaşından büyük olan dönemler emeklilik için Türkiye’de saydırılabilir. Erkekler 18 yaşından büyük çalıştıkları süreleri ve 1 yıldan fazla olmayan işsizlik sürelerini borçlanarak Türkiye’de emekliliğe saydırabilirler. Kadınlar ise 18 yaşından sonra çalışsalar da çalışmasalar da yurt dışında geçirdikleri süreyi emeklilik için saydırabilirler.

Genel olarak yurt dışında çalışıp emekli olanları iki gruba ayrılabilir. Birincisi; Türkiye’de sigortası bulunup, sonradan yurtdışına gidip çalışanlar ya da ev hanımı olanlar. İkincisi; Türkiye’de hiçbir sigortası olmadan yurt dışına gidip çalışan ya da emekli olanlar. Her iki kesimde de bulunanlar da hem yurtdışından hem de Türkiye’den emekli olabilirler. Yurt dışında çalışan Türk vatandaşları bunun için yurtdışı borçlanması yapmalıdır.

Yurt dışı borçlandırması nedir?

Yurt dışında geçirilen sürelerin Türkiye’de sigorta süresine sayılması için yapılan borçlanma türüdür. 3201 sayılı “Yurt dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun” ile yurtdışı borçlanmasına dair nitelikler belirlenmiştir. Bu nitelikler kapsamında Türk vatandaşları, yurtdışında geçirdikleri süreleri sigorta primlerine saydırarak sosyal güvenlik kuruluşlarından emekli olabilirler.

• Türk vatandaşı olanlar ya da doğumla Türk vatandaşı olup çıkma izni alarak Türk vatandaşlığını kaybedenler Türkiye’de emeklilik için yurtdışı borçlanması yapabilirler. Borçlanma emeklilik, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde geçirmiş hizmet değerlendirmesi için yapılabilir. 18 yaşın dolmadan önceki süreleri borçlanma imkânı bulunmuyor. Yine Türk vatandaşlığının kazanılmasından önce veya vatandaşlığın kaybedilmesinden sonra geçen süreler de borçlanma kapsamına girmiyor

• Yurt dışı borçlanması için başvuru yapacak kişilerin hem borçlanma için gösterecekleri tarihlerde hem de başvuruyu yaptıkları tarihte Türk vatandaşı olmaları gerekir.

• Yapılacak olan borçlanma için yazılı dillekçe ile başvuru yapma şartı bulunur. Yazılı bir dilekçe ile Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmeleri gerekir. Dilekçeye ek olarak yurt dışı çalışmalarını gösterir hizmet belgeleri de istenir. Bu şartları taşıyanlar yurt dışında çalıştıkları ya da ev hanımı oldukları süreleri borçlanma ile ödeyerek Türkiye’den emekli olabilirler.

Yazının Devamını Oku