Paylaş
Sevgili milletimiz kendine göre, değişen dünya şartlarına uyum gösterebilmek için debelenip duruyor. Bazen gâvur icadı cep telefonu ile başarılı bir görüşme yapınca, aşka gelip ‘‘Amma da değiştik, adeta çağ atladık’’ diye böbürleniyoruz. Bazen de aynı kaldırımın bir yıl içinde iki defa sökülüp yapılmasına rağmen on günde çöktüğünü görünce, ‘‘Hiçbir şey değişmiyor, biz adam olmayız’’ı bastırıp yeriniyoruz.
Diğer taraftan, değerli aydınlarımıza göre, Türkiye'nin en önemli meselesi ‘‘Susurluk’’ veya ‘‘Göktepe’’ davası. Büyük Türkiyecilere göre de Boğaziçi üzerine üçüncü köprü yapılmaması. Birçoğumuz hâlâ, Güneydoğu mu, yoksa Kürt meselesi ile mi karşı karşıya kaldığımıza karar veremedik. Zihinler çakıldı kaldı olduğu yere.
Enflasyondan sonra, trafiği de ‘‘canavar’’ ilan edince, başımıza gelen kazaların ve belaların sorumluluğundan tamamen sıyrıldık. Sağ olsun basınımız ve onun değerli köşe yazarları ‘‘kahrolsun kötü siyasetçiler’’ edebiyatıyla, okuru özeleştiri yapıp kendini değiştirme külfetinden kurtarmada birbirleriyle yarışıyor. E, ne de olsa ‘‘şeytan taşlama’’ kültüründen geliyoruz. Mağduruz abiler, acıyın bu millete.
Vatandaş masum, vatandaş suçsuz, vatandaş çaresiz, vatandaş ne yapsın diye diye, cezai ehliyeti bulunmayan, kendinden bile sorumlu olmayan, sadece şikâyet edip, sürekli talep eden, ‘‘birey’’liği ölmüş ‘‘bencil’’ kişiler üretmeye çalışıyoruz her yaştan.
***
Komünist Partisi'nin işbaşında olduğu uyanan dev Çin'de, devlet memurlarının sayısını yüzde 30 azaltacak ‘‘bürokrasi devrimi’’ yapılıyor. Sanayinin özelleştirilmesi çoktan yola girmiş, şimdi sıra ‘‘sosyal sigortalar’’ın özelleştirilmesine gelmiş. Uyanık dev Amerika'da ise, vergiler artırılarak değil, kamu harcamaları kısılarak ‘‘denk bütçe’’ sağlanmış. Yüz binlerce asker sivil devlet memuru işinden çıkarılmış, ama Amerika'da 5 yılda, 7 milyon kişilik yeni iş alanı açılmış.
Aynı zaman diliminde Türkiye'de ne oluyor, bir göz atalım. Halkımız, üretimi artırarak değil, üleşimi değiştirerek refaha kavuşmanın umarsız savaşını veriyor. Sokaklar, ilericilerin değil, ‘‘istemezük!’’ deyip kazan kaldıran gerici güçlerin gösteri alanı olmuş. Giderek işlevsizleşen sendikaların tek bir mesajı kalmış haykıracak ‘‘dokunma üyeme!..’’ Topluma ümit diye, IMF'den, Avrupa Birliği'nden veya Arabistan'dan gelecek para masalları anlatılıyor.
Dediklerimin tek bir ortak paydası var. Değişime direnmek. Ancak burada dikkatinizi çekmek istediğim çok önemli husus şu: Direnilen ‘‘değişim’’ kişinin kendisinde yapması gereken değişimdir. Yoksa konu başkasının değişmesi olunca herkes ondan yana. Hele hele, hiç değişmediği halde ‘‘madem ki yenidir; öyleyse iyidir’’ kolaycılığıyla her modanın peşinden koşan ‘‘değişim keşişleri’’ne hiç kulak asmayın.
Peki nedir gerçek değişim? Bu değişim, kişinin, kamu çıkarlarına halel getirmeden, kendi geçimini sağlamak için, başkalarının gönüllü olarak satın alacağı bir malın veya hizmetin üretimine katkıda bulunabilecek hale gelmesidir. Yalpalanmalara rağmen bu değişim, eşyanın tabiatı icabı, kendini topluma zorla kabul ettiriyor.
O sayede Türkiye her şeye rağmen ‘‘işliyor’’.
SON SÖZ: Değişimden en çok bahsedenler, aslında hiç değişmeyenlerdir.
Paylaş