SAÇAKLI bir seyir izlediği için çok eleştirilen Ergenekon davası, toprağa gömülü silah ve mühimmat bulunmasıyla birlikte adeta kendine geldi derken kapsamı değişti. Ben bu davanın iddiasını "AKP iktidarına karşı askeri darbe tezgáhlamak" zannediyordum. Ancak, Susurluk da işin içine girince kapsam, PKK terörüne karşı yürütülen harekátın hukuk usullerine aykırı yönlerinin sorgulanması ve yargılanması haline mi geldi?
Aklıma şu hususlar takılıyor.
1-Acaba kendi varlığını sürdürmek için, yurt içinde ve dışında harp etmeyi, yani gerekirse on binlerce şehit verip, on binlerce insanı öldürmeyi göze alan herhangi bir "devletin" savunmasını üstlenen kurum ve kişilerin bu eylemleri "olağan hal" usullerine uygun olabilir mi?
2-Bırakın, neticede bir Orta Doğu ve Balkan ülkesi olan Türkiye’yi, acaba ABD’nin veya İngiltere’nin veya İtalya’nın gizli veya açık güvenlik güçlerinin bütün eylemleri yasal çevresinde mi cereyan etmektedir?
3-Bir ülkede "gerilla" varsa, o ülkede "kontrgerilla" kurulamaz mı? Bir ülkede, o ülkenin içini ve dış ilişkilerini karıştırmak isteyen yabancı casuslar fink atıyorsa, o ülkede bunlarla mücadele eden karşı casusluk teşkilatı bulunmaz mı? Casuslar veya karşı casuslar, hangi ülkede, ne zamandan beri kamuyu aydınlatmak için "saydam" bir biçimde vazifelerini yapmaktadır?
4-Ergenekon örgütü, PKK ayaklanmasını, gayri nizami bir şekilde bastırmak için yola çıkıp, işi sonra haraççılığa şimdi de AKP iktidarını devirmeye mi dönüştürmüştür?
5- Bireysel eylemlerin, kurumsal amaçla bağdaşmadığını saptamak, öncelikle o kurumun iç denetim mekanizmasının görevi değil midir? Denetim dışarıdan yapılırsa, kurumun "bütünü" hasarlanır ve işini yapamaz hale düşmez mi?
* * *
Hepimiz biliyoruz; Türkiye bir darbeler ülkesidir. İşin ilginç yanı, son iki askeri müdahalenin birincisi Tayyip Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açmış, ikincisi ise Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığını tartışmasız hale getirmiştir. Bu tabloya bakınca, zaten çoktan kapanması gereken darbeler dönemi, artık kapanmıştır denemez mi? Ergenekon davası, eğer darbe ortamı hazırlamak için kanlı tertipler peşinde koşan ve hatta bu uğurda cinayet işleyenleri açığa çıkartacaksa, bu işin peşini bırakmayan savcıyı alkışlamak bir vicdan borcudur. Yok, esas amaç bu çok haklı davayı vesile edip Ordu’nun itibarını zedelemek, Cumhuriyet değerlerini yıpratmak ve muhalefeti susturmaksa buna karşı tavır koymak da şarttır. Biri, diğeriyle çelişik değildir. Hiç kimsenin, Ergenekon davasının yürütülüşünü eleştirenlere "yoksa siz de darbeci misiniz?" demeye hakkı yoktur. İşte o zaman ülkede hukukun değil, "korkunun üstünlüğü" egemen olur.
Son Söz: İneğin altında buzağı göreceksin; sakın şaşırma!