Londra’da bulunun Imperial College tarafından gerçekleştirilen ve sonuçları Mart ayında Amerikan Endokrin Derneği yıllık kongresinde sunulan bir araştırmaya, 50 tekrarlayan gebelik kaybı yaşayan kadın dahil edilmiştir. Bu kadınların erkek partnerlerinin sperm parametreleri çalışmaya katılan 63 sağlıklı erkeğin sperm parametreleriyle mukayese edildiğinde şekillerinde bozukluk oranının daha yüksek olduğu saptandı (%4,5’e karşı %3,4). Ayrıca bu erkeklerin spermlerindeki serbest oksijen radikallerinin ve DNA hasarlarının sağlıklı erkeklerden yaklaşık 4 kat daha fazla olduğu saptandı. Çalışmayı yürüten araştırmacılar, sperm DNA’sında izlenen bu bozuklukların, sebebi bulunamayan gebelik kayıplarına neden olabileceğinin altını çizdi.
Erkeklerde sıkça görülen varikosel, üreme yolu enfeksiyonları, obezite ve sigara kullanımı gibi sağlık sorunları sperm DNA'sının bozulmasına sebep olabilir. Her ne kadar genetik yapısı bozulmuş olan bu spermler gebeliğin başlamasına yol açsa da, bu gebeliklerin sağlıklı şekilde devam etmesi için yeterli kalitede olmayabilir.
Yapılan bu çalışmanın sonucuna göre tekrarlayan gebelik kaybı sorunu ile karşı karşıya olan çiftlerin mutlaka bir üroloji doktoruna başvurmaları ve spermlerde var olan problemlerin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Sperm kalitesinde bozukluğa yol açabilen bir çok ürolojik hastalık kolayca tedavi edilebilir ve çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin kısırlık veya düşük gibi sorunlarla karşılaşmasının önüne geçilebilir. Gebelik sürecinde aksaklıklarla karşılaşılan çiftlerde erkek bireylerin ihmal edilmemesi ve gerekli taramalara tabi tutulmasının önemini vurgulayan bu çalışma, basit tedaviler ile tekrarlayan gebelik kayıplarının önlenebileceğini ortaya koyması açısından önemlidir. Böylelikle gelecekte erkek partnerdeki sağlık sorunlarının yol açtığı gebelik kayıplarını saptamak ve tedavi etmek için sperm hasar testleri daha yaygın kullanılacak ve gerekli önlemler alınarak gebelik kaybı riski azaltılacaktır.
[fotogaleri=2096,2746,2557]
Referanslar:1. Dimakopoulou AP et al. ENDO 2019, Session OR18-5.2. www.medscape.com/viewarticle/911127
Erkelerde çocuk sahibi olmada güçlük (infertilite) sperm sayılarında veya kalitesinde bir düşüklük olması durumunda ortaya çıkar. Hormonal düzensizlikler, genetik problemler, testis enfeksiyonları ve çevresel birçok faktörler sperm sayı ve kalitesinde bozulmaya yol açarak kısırlık problemini ortaya çıkarabilir. Her ne kadar kısırlığa yol açabilen bazı genetik ve doğumsal hormonal hastalıklarda penis gelişme bozukluğu görülebilse de, penis uzunluğunun hamile kalmayı etkileyen bir faktör olduğu söylenemez.
Ancak bu görüşün aksini savunanlar da var. Geçtiğimiz yıl Denver’da gerçekleştirilen Amerikan Üreme Tıbbı Derneği Bilimsel Kongresinde sonuçları sunulan bir araştırma, penis boyu ile kısırlık arasında bir ilişki olabileceği yönünde veriler ortaya koydu. Amerika Birleşik Devletlerinde yer alan Utah Üniversitesi Üroloji Bölümü tarafından yürütülen bu araştırmaya, yaşları 18 ve 59 arasında değişen 815 erkek dahil edildi. Çocuk sahibi olma problemi yaşayan 219 erkeğin penis boyları, kısırlık problemi yaşamayan 596 erkek ile mukayese edildi. Çıkan sonuçlar çocuk sahibi olamayan erkeklerin ortalama penis boyunun 12,5 santimetre, sağlıklı erkeklerdeki penis boyunun ise ortalama 13,4 santimetre olduğunu ortaya koydu.
Bu ilginç çalışmayı yürüten araştırmacılar penis kısalığı ile çocuk sahibi olma güçlüğü arasında ilişkiyi gösteren bu bulguların ilk kez kaydedildiğini, doğruluğunun teyit edilmesi için ileri çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu belirtti. İki grup arasında var olan bu farkın hormonal sebeplerden mi yoksa genetik farklılıklardan mı kaynaklandığını henüz bilmediklerini açıklayana araştırmacılar, bu bulguların ihtiyatlı şekilde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdiler.
Sonuç olarak penis uzunluğu ile erkek kısırlığı arasında ilişki olup olmadığı tam olarak bilinmiyor. Ancak sperm sayı ve kalitesinin çocuk sahibi olamayan erkeklerde düşük olduğu kesin. Bu nedenle kısırlık problemi yaşayan çiftlerin bir üroloji doktoruna başvurmaları ve sperm testi yaptırmaları önem arz etmekte. Sperm parametrelerinde bozukluk olan erkeklerin üroloji doktorlarınca uygulanacak doğru tedavilerle iyileşmesi ve baba olması genellikle mümkün. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durmak da sperm kalitesinde iyileşme ile sonuçlanacaktır.
Referanslar:
www.fertstert.org/article/S0015-0282(18)31064-1/abstract
www.healthline.com/human-body-maps/pubic-symphysis#1
Toplumlar arasında değişkenlik gösterse de, genellikle yeni doğan bebeklerde cinsiyet oranları sabittir ve erkek çocuğa sahip olma ihtimali biraz daha yüksektir. Ancak son zamanlarda değişen çevre ve iklim koşullarıyla endüstrileşmiş toplumlarda bu oranın değişmeye başladığı ve kız çocuğa sahip olma ihtimalinin artmaya başladığı bildirilmektedir. Sağlıksız beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam tarzı, tütün dumanı ve diğer zararlı maddelere uzun süre maruz kalınmasının azalan erkek doğum oranlarına yol açtığı iddia edilmektedir.
Dünya geneline bakıldığında, küresel ısınmanın en çok etkilediği ülkelerden birinin Japonya olduğu görülmektedir. Küresel ısınma nedeni ile ortalama sıcaklık dünyanın çoğu bölgelerinde sadece coğrafyada 0,69 °C artmış olmasına rağmen, Japonya’da bu artış 1,15 °C seviyelerine ulaşmıştır. Bu sıcaklık artışının Japonya’daki doğum oranlarına olan etkisini inceleyen bir araştırmanın sonuçları, 1968 ve 2012 yılları arasındaki erkek doğum oranlarının giderek azaldığını ortaya koymuştur. Erkek bebek gelişiminden sorumlu olan Y kromozomunu taşıyan sperm hücrelerinin çevresel etkenlere, kız bebek oluşumundan sorumlu X kromozomu taşıyan sperm hücrelerinden daha hassas olması, bu durumu açıklayabilir. Anne karnındaki erkek embriyoların da, kız embriyolara nazaran daha dayanıksız olduğu ileri sürülmektedir.
Dünyamız son 150 yılda, hiç olmadığı kadar hızlı değişimler geçirdi ve geçirmeye de devam ediyor. Yaşam koşullarımızdaki değişiklikler bütün sistemlerimizi etkilediği gibi, üreme sağlığımızı da olumsuz yönde etkiliyor. Bu değişikliklerin erkek cinsiyetini tamamen ortadan kaldırması şimdilik olası görünmüyor ancak gerekli önlemlerin alınmaması halinde önümüzdeki yüzyılda insan sağlığını tehdit edecek ciddi sorunların biri de üreme problemleri olacak.
Referanslar
1. Fukuda, M., et al., Climate change is associated with male:female ratios of fetal deaths and newborn infants in Japan. Fertil Steril, 2014. 102(5): p. 1364-1370 e2.
2. Moller, H., Change in male:female ratio among newborn infants in Denmark. Lancet, 1996. 348(9030): p. 828-9.
3. Dickinson, H.O. and L. Parker, Why is the sex ratio falling in England and Wales? J Epidemiol Community Health, 1996. 50(2): p. 227-8.4. Allan, B.B., et al., Declining sex ratios in Canada. CMAJ, 1997. 156(1): p. 37-41.
5. van der Pal-de Bruin, K.M., S.P. Verloove-Vanhorick, and N. Roeleveld, Change in male:female ratio among newborn babies in Netherlands. Lancet, 1997. 349(9044): p. 62.
6. Bromen, K. and K.H. Jockel, Change in male proportion among newborn infants. Lancet, 1997. 349(9054): p. 804-5.
7. Davis, D.L., M.B. Gottlieb, and J.R. Stampnitzky, Reduced ratio of male to female births in several industrial countries: a sentinel health indicator? JAMA, 1998. 279(13): p. 1018-23.
Toplumlar arasında değişkenlik gösterse de, genellikle yeni doğan bebeklerde cinsiyet oranları sabittir ve erkek çocuğa sahip olma ihtimali biraz daha yüksektir. Ancak son zamanlarda değişen çevre ve iklim koşullarıyla endüstrileşmiş toplumlarda bu oranın değişmeye başladığı ve kız çocuğa sahip olma ihtimalinin artmaya başladığı bildirilmektedir. Sağlıksız beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam tarzı, tütün dumanı ve diğer zararlı maddelere uzun süre maruz kalınmasının azalan erkek doğum oranlarına yol açtığı iddia edilmektedir.
Dünya geneline bakıldığında, küresel ısınmanın en çok etkilediği ülkelerden birinin Japonya olduğu görülmektedir. Küresel ısınma nedeni ile ortalama sıcaklık dünyanın çoğu bölgelerinde sadece coğrafyada 0,69 °C artmış olmasına rağmen, Japonya’da bu artış 1,15 °C seviyelerine ulaşmıştır. Bu sıcaklık artışının Japonya’daki doğum oranlarına olan etkisini inceleyen bir araştırmanın sonuçları, 1968 ve 2012 yılları arasındaki erkek doğum oranlarının giderek azaldığını ortaya koymuştur. Erkek bebek gelişiminden sorumlu olan Y kromozomunu taşıyan sperm hücrelerinin çevresel etkenlere, kız bebek oluşumundan sorumlu X kromozomu taşıyan sperm hücrelerinden daha hassas olması, bu durumu açıklayabilir. Anne karnındaki erkek embriyoların da, kız embriyolara nazaran daha dayanıksız olduğu ileri sürülmektedir.
Dünyamız son 150 yılda, hiç olmadığı kadar hızlı değişimler geçirdi ve geçirmeye de devam ediyor. Yaşam koşullarımızdaki değişiklikler bütün sistemlerimizi etkilediği gibi, üreme sağlığımızı da olumsuz yönde etkiliyor. Bu değişikliklerin erkek cinsiyetini tamamen ortadan kaldırması şimdilik olası görünmüyor ancak gerekli önlemlerin alınmaması halinde önümüzdeki yüzyılda insan sağlığını tehdit edecek ciddi sorunların biri de üreme problemleri olacak.
Referanslar
1. Fukuda, M., et al., Climate change is associated with male:female ratios of fetal deaths and newborn infants in Japan. Fertil Steril, 2014. 102(5): p. 1364-1370 e2.
2. Moller, H., Change in male:female ratio among newborn infants in Denmark. Lancet, 1996. 348(9030): p. 828-9.
Bir spermin oluşumu 72 gün kadar sürer ve bu spermler üretildikten sonra boşalma kanallarında bir süre depolanır. Spermin testislerden başlayan ve uzun boşalma kanalları boyunca süren bu yolculuk süresince, çevresel faktörler nedeniyle artmış oksidatif strese maruz kalabilecekleri, bu nedenle DNA yapılarında hasarlanmaların meydana gelebileceği ileri sürülmektedir.
Bu alanda Londra’daki Imperial College’da yapılan ilginç bir çalışmanın sonuçları, geçtiğimiz ay Barselona'da düzenlenen Avrupa Üroloji Kongresinde sunuldu. Bu araştırmada kısırlık problemi yaşayan 63 erkek hastanın testislerinden cerrahi müdahale ile alınan sperm örnekleri, boşalma sırasında meni ile atılan sperm örnekleriyle karşılaştırıldı. Kısırlık problemi yaşayan bu erkeklerin boşalma sırasında meni ile atılan spermlerinde DNA hasarı saptayan araştırmacılar, aynı erkeklerin testislerinden alınan sperm örneklerindeki DNA hasarının çok daha az olduğunu ortaya koydu. Testislerde üretildikten sonra boşalma kanallarında bekleyen spermlerde bu süreçte meydana gelen DNA hasarının büyük çoğunluğu oksidatif strese bağlı geliştiğini kaydeden araştırmacılar, bu durumun sağlıksız beslenme, sigara kullanımı, cep telefonu veya dizüstü bilgisayar gibi elektronik cihazlara fazla maruz kalma ve hareketsiz yaşam ile bağlantılı olabileceğinin altını çizdi.
Kısırlık sorunu yaşayan erkeklerin testislerinden elde edilen spermlerin DNA'larının, meniden elde edilen spermlerin DNA’larından daha kaliteli olmasının yardımcı üreme teknikleri (tüp bebek) başarısı üzerindeki etkisi kesin değildir. Ancak yüksek oranda sperm DNA hasarı olan ve bir çok tüp bebek denemesine rağmen hala çocuk sahibi olamayan çiftlerde testiküler sperm ekstraksiyonu (TESE) veya aspirasyonu (TESA) yöntemleriyle testislerden direkt sperm alınması başarı olasılığını arttırabilir.
Kaynak1. Human Fertilization and Embryology Authority. "Fertility treatment 2014–2016 trends and figures." (2018).2. https://eaucongress.uroweb.org/dna-of-sperm-taken-directly-from-testicles-of-infertile-men-is-as-good-as-that-of-fertile-men-possibly-opening-way-for-new-treatment/
Orgazm baş ağrısının özellikleri kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu durumdan etkilenen kişiler genellikle göz çevresinde ortaya çıkan şiddetli ağrıdan yakınmaktadır. Bu baş ağrısı problemini yaşayanların yüzde 75'i orgazm sonrasında başlarının her iki yanında beliren bu ağrıların hareket ile şiddetlendiğini kaydetmektedirler.
Orgazm baş ağrılarının ortak özellikleri 5 - 15 dakika kadar sürmeleri ve zamanla şiddetinin kendiliğinden azalmasıdır. Bazı kişilerde ise bu ağrılar aniden ortaya çıkar ve azaldıktan sonra birkaç saat (bazen birkaç gün) süren baş ağrısı şeklinde devam edebilir. Bu özelliği nedeniyle migren türü baş ağrısını andıran orgazm baş ağrısı sırasında mide bulantısı olmaz ve ışık veya sese duyarlılık oluşmaz. Bazı kişilerde ise orgazm baş ağrıları aniden başlamaz ve yavaşça ortaya çıkarak gerilim tipi baş ağrısını andırabilir.
Her ne kadar orgazm baş ağrısına neyin sebep olduğu tam olarak bilinmese de, cinsel ilişki sırasında merkezi sinir sisteminden salınan bir takım kimyasal maddelerin beyin damarlarında genişlemelere neden olabileceği ve bu durumun baş ağrısına yol açabileceği ileri sürülmektedir. Orgazm sırasında kan basıncının hızla yükselmesi bu genişlemiş damarlardaki gerginliğin artmasına katkıda bulunur ve şiddetli orgazm baş ağrılarını tetikleyebilir. Öte yandan cinsel ilişki sırasında vücut kaslarında ortaya çıkan spazmlar da orgazm baş ağrısının başlaması ve şiddetlenmesine olanak verebilir.
Erkeklerde orgazm baş ağrısı kadınlardan dört kat daha fazla görülür. Son yıllarda yapılan bir çalışma raporuna göre, orgazm baş ağrılarının ortalama başlangıç yaşı 40 ila 49 yaş arasındadır. Migren baş ağrıları, harekete dayalı baş ağrıları veya öksürük ağrıları olan kişilerde orgazm baş ağrılarının ortaya çıkma olasılığı daha fazladır. Bu durum orgazm baş ağrıları ile diğer baş ağrılarının ortak bir mekanizma ile ortaya çıktıkları hipotezini güçlendirir.
Orgazm baş ağrılarının birçoğu genellikle endişe edilecek rahatsızlıklar değildir ve kendiliğinden geçme eğilimindedir. Ancak baş ağrıları ile semptom veren bazı ciddi tıbbi rahatsızlıkların orgazm baş ağrılarından ayırt edilmesi gerekir. Ciddi enfeksiyonlar, koroner arter hastalığı, beyin anevrizmaları veya beyin kanaması kendini orgazm sırasında ortaya çıkan baş ağrısı ile gösterebilir ve gerekli önlemlerin alınmaması halinde ölümle sonuçlanabilir. Bu nedenle orgazm baş ağrısı yaşayan kimseler bir hekime başvurmalı ve altta yatan ciddi bir rahatsızlık atlanmamalıdır.
Bu tür ağrılı kas spazmlarının bir çok nedeni olabilir. Cinsel ilişki sırasında pelvis ve karın kaslarında meydana gelen gerilmeler, aynı sportif egzersiz sırasında olduğu gibi, ağrılı kramplara neden olabilir. Kasların ham olması, vücudun susuz kalması (dehidratasyon) veya ilişki sırasında kasların aşırı zorlanmaları bu tür krampların en sık sebeplerindendir. Kaslarda meydana gelen bu kramplar genellikle kısa süre içinde ortadan kaybolur.
Cinsel ilişki sırasında yaşanan orgazm da pelvik tabandaki kasların istemsiz kasılmasına neden olarak ağrılı kramplara neden olabilir. Bununla birlikte sindirim sistemi ile ilgili sorunlar (kabızlık ve gaz), cinsel ilişki sonrası mide bölgesinde yaşanan ağrılı kasılmaların yaygın nedenleri arasındadır. Benzer şekilde, mesane veya idrar yolları ile ilgili sorunlar da cinsel ilişki sırasında ağrıya neden olabilir.
Bütün bu nedenlerin dışında bazı hastalıklar da, cinsel ilişki sırasında ortaya çıkan ağrı ile kendini belli eder. Klamidya (frengi) ve gonore (bel soğukluğu) gibi bazı cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar cinsel ilişki sonrasında karında oluşan kramplara yol açabilir. Kadınların yumurtalıklarında bulunan kistler (over kistleri), rahim duvarında ortaya çıkan iyi huylu kitleler (uterus miyomları), çikolata kistleri (endometriozis) ve rahim şekil bozuklukları (retrovert uterus) da cinsellik sırasında ağrıya neden olabilir. Erkeklerde ise prostat iltihapları (prostatit) özellikle boşalma sırasında kasık bölgesinde ortaya çıkan ağrı ve yanma ile bulgu verebilir. Unutulmamalıdır ki, bazı kişilerin önceki birlikteliklerinde yaşadıkları duygusal veya cinsel travmalar da ilişki sırasında veya sonrasında fiziksel rahatsızlık veya ağrı olarak kendini gösterebilir.
Cinsel ilişki sırasında veya sonrasında oluşan bu tür ağrılı krampları tedavi etmek için öncelikle altta yatan nedeni tespit etmek gerekir. Eğer herhangi bir hastalık yoksa, cinsel ilişki sonrası ortaya çıkan hafif krampların geçici olduğu ve herhangi bir tedavi gerektirmediği hatırda tutulmalıdır. Kramplar özellikle belirli bir pozisyon veya hareketten kaynaklanıyorsa, o pozisyonu değiştirmek veya harekete son vermek işe yarayabilir. Eğer ağrı cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan kaynaklanıyorsa, bu durumun tedavisi için antibiyotik kullanımı gerekebilir. Eğer cinsel ilişki sırasındaki ağrı rahim içindeki myomlardan veya kistlerden kaynaklanıyorsa, bu hastalıkların tedavisine yönelik cerrahi prosedürlere ihtiyaç duyulabilir. Cinsel ilişki sırasında ağrıya yol açan over kistleri için hormonal tedavi gerekir.
Çoğu durumda, cinsel ilişki sonraki gelişen kramplar tedaviye ihtiyaç duymadan geçerler. Ancak, bu kramplara ateş, anormal vajinal kanama, anormal vajinal ya da penil akıntı gibi bulgular eşlik ediyorsa, vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir.
Bu tür ağrılı kas spazmlarının bir çok nedeni olabilir. Cinsel ilişki sırasında pelvis ve karın kaslarında meydana gelen gerilmeler, aynı sportif egzersiz sırasında olduğu gibi, ağrılı kramplara neden olabilir. Kasların ham olması, vücudun susuz kalması (dehidratasyon) veya ilişki sırasında kasların aşırı zorlanmaları bu tür krampların en sık sebeplerindendir. Kaslarda meydana gelen bu kramplar genellikle kısa süre içinde ortadan kaybolur.
Cinsel ilişki sırasında yaşanan orgazm da pelvik tabandaki kasların istemsiz kasılmasına neden olarak ağrılı kramplara neden olabilir. Bununla birlikte sindirim sistemi ile ilgili sorunlar (kabızlık ve gaz), cinsel ilişki sonrası mide bölgesinde yaşanan ağrılı kasılmaların yaygın nedenleri arasındadır. Benzer şekilde, mesane veya idrar yolları ile ilgili sorunlar da cinsel ilişki sırasında ağrıya neden olabilir.
Bütün bu nedenlerin dışında bazı hastalıklar da, cinsel ilişki sırasında ortaya çıkan ağrı ile kendini belli eder. Klamidya (frengi) ve gonore (bel soğukluğu) gibi bazı cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar cinsel ilişki sonrasında karında oluşan kramplara yol açabilir. Kadınların yumurtalıklarında bulunan kistler (over kistleri), rahim duvarında ortaya çıkan iyi huylu kitleler (uterus miyomları), çikolata kistleri (endometriozis) ve rahim şekil bozuklukları (retrovert uterus) da cinsellik sırasında ağrıya neden olabilir. Erkeklerde ise prostat iltihapları (prostatit) özellikle boşalma sırasında kasık bölgesinde ortaya çıkan ağrı ve yanma ile bulgu verebilir. Unutulmamalıdır ki, bazı kişilerin önceki birlikteliklerinde yaşadıkları duygusal veya cinsel travmalar da ilişki sırasında veya sonrasında fiziksel rahatsızlık veya ağrı olarak kendini gösterebilir.
Cinsel ilişki sırasında veya sonrasında oluşan bu tür ağrılı krampları tedavi etmek için öncelikle altta yatan nedeni tespit etmek gerekir. Eğer herhangi bir hastalık yoksa, cinsel ilişki sonrası ortaya çıkan hafif krampların geçici olduğu ve herhangi bir tedavi gerektirmediği hatırda tutulmalıdır. Kramplar özellikle belirli bir pozisyon veya hareketten kaynaklanıyorsa, o pozisyonu değiştirmek veya harekete son vermek işe yarayabilir. Eğer ağrı cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan kaynaklanıyorsa, bu durumun tedavisi için antibiyotik kullanımı gerekebilir. Eğer cinsel ilişki sırasındaki ağrı rahim içindeki myomlardan veya kistlerden kaynaklanıyorsa, bu hastalıkların tedavisine yönelik cerrahi prosedürlere ihtiyaç duyulabilir. Cinsel ilişki sırasında ağrıya yol açan over kistleri için hormonal tedavi gerekir.
Çoğu durumda, cinsel ilişki sonraki gelişen kramplar tedaviye ihtiyaç duymadan geçerler. Ancak, bu kramplara ateş, anormal vajinal kanama, anormal vajinal ya da penil akıntı gibi bulgular eşlik ediyorsa, vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir.
Günümüzde bile kısırlık problemi yaşayan bir çok çift bitkisel destek ürünlerine sıklıkla başvurmakta ve bu yolla çocuk sahibi olmaya çalışmaktadır. Her ne kadar kısırlık problemi olan erkeklerin bir takım besin takviyeleri aldıklarında daha kaliteli spermlere sahip olabilecekleri görülmüş olsa da, sperm sayı ve kalitesindeki bu artışın gebelik üzerindeki etkisi henüz kanıtlanamamıştır.
Son yıllarda yapılan epidemiyolojik çalışmaların sonuçları her dört çiftten birinin doğal yollarla çocuk sahibi olamadığını ortaya koymaktadır. Bu çiftlerin yaklaşık olarak yarısında erkeklerin sperm sayı veya kalitesinde bir bozukluk saptanmaktadır. Her ne kadar bu erkeklerdeki spermlerin sayı ve kalitesini iyileştirmek için çok çeşitli bitkisel destek ürünleri ve ilaçlar üretilmişse de, bunlardan hangilerinin spermleri iyileştirebileceğini açık bir şekilde ortaya konulmamıştır.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere’deki Aberdeen Üniversitesinde yapılan geniş kapsamlı bir çalışmaya katılan araştırmacılar, sperm kalitesini iyileştirmek ve canlı doğum oranını artırmak için kullanılan çok çeşitli ilaçların ve besin takviyelerinin etkinliğini test eden 61 deneysel çalışmanın verilerini incelediler. Bu çalışmaların sadece dördünde canlı doğum oranlarının rapor edildiğini belirleyen araştırmacılar, bu alanda yapılan çalışmaların kesin bir kanaat oluşturabilmek için yetersiz kaldığına dikkat çektiler. Bu kısıtlı verilere rağmen erkelerde sperm sayı ve kalitesini iyileştirerek normal yollarla çocuk sahibi olma ihtimalini arttıran maddeleri sıralayan araştırmacılar, aşağıdaki maddelerin kullanımının erkeğe bağlı infertilite problemi yaşayan çiftlerde faydalı olabileceği sonucuna vardılar:
Koenzim Q10: Vücutta antioksidan görevi gören ve genellikle çeşitli kalp rahatsızlıklarını önlemek için kullanılan bir besin takviyesi olan Koenzim Q10’un sperm sayısında, hareketliliğinde ve morfolojisinde artış sağladığı saptanmıştır. Ancak çalışmayı yürüten araştırmacılar tarafından eldeki kanıtların güvenirliğinin düşük olduğunun altı çizilmiştir.
L-karnitin: L-karnitin, vücudun enerji elde etmek için yağ yakmasına yardımcı olan bir amino asittir ve sperm hücrelerine de hareket edebilmeleri için enerji sağlar. Yapılan bir çok çalışmada L-karnitin kullanan kişilerin sperm sayısında ve hareketliliğinde iyileşme sağlandığı, ancak sperm morfolojisinde (şeklinde) herhangi bir iyileşme olmadığı görülmüştür.
Follikül Uyarıcı Hormon (FSH): FSH hipofiz bezinden salgılanır ve kadınların yumurta hücresi üretimini kontrol eder. FSH hormonunun testisleri uyararak sperm üretimini de sağlaması nedeniyle bu hormonu içeren çok sayıda besin takviyesi üretilmiştir. Her ne kadar FSH içeren preparatların sperm kalitesini iyileştirerek yüksek gebelik oranları sağladığı saptanmışsa da, bu sonuçları rapor eden çalışmalarda elde edilen verilerin kanıt derecesinin düşük olduğu unutulmamalıdır.
Tamoksifen: İlk olarak meme kanserinin yayılmasında rol oynayan östrojen reseptörlerini bloke etmek için geliştirilen ve bu hastaların tedavi edilmesinde hala yaygın olarak kullanılan tamoksifen adlı ilacın, sperm sayı ve kalitesi üzerinde olumlu etkileri mevcuttur. Hipofiz bezinin ürettiği FSH hormon miktarını arttırarak testislerin daha fazla sperm üretimine yol açan bu ilacın doğal yollarla elde edilen gebelik oranlarında kayda değer bir etkisi saptanamamıştır.
Pentoksifilin: Alyuvarların esnekliğini arttırdığı için genellikle kalp ve damar hastalarının kan akışını iyileştirmek için kullanılan Pentoksifilin sperm sayısını, ve hareketliliğini de arttırmaktadır. Bu alanda daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Kallikrein: Yine kan akımını iyileştirmek için kullanılan Kallikrein enziminin gebelik oranlarında bir artış sağlamadığı fakat sperm sayısı ve hareketliliğinde artışa neden olduğu bildirilmiştir.Çalışmayı yürüten araştırmacılar değerlendirdikleri verilerin ortak bir çalışma protokolü ile yürütülmediğini ve bu nedenle sonuçlarının dikkatle yorumlanması gerektiğinin altını çizmektedir. Sonuç olarak hangi ilaçların ya da besin takviyelerinin infertil erkeklerin sperm kalitelerinde artış sağladığı saptamak bugünkü verilerle zordur ancak sağlıklı beslenmenin ve düzenli egzersizin sperm parametreleri üzerinde olumlu etkileri olacağı açıktır.
Kaynak:Omar, Muhammad Imran et al. Benefits of Empiric Nutritional and Medical Therapy for Semen Parameters and Pregnancy and Live Birth Rates in Couples with Idiopathic Infertility: A Systematic Review and Meta-analysis
European Urology
Günümüzde bile kısırlık problemi yaşayan bir çok çift bitkisel destek ürünlerine sıklıkla başvurmakta ve bu yolla çocuk sahibi olmaya çalışmaktadır. Her ne kadar kısırlık problemi olan erkeklerin bir takım besin takviyeleri aldıklarında daha kaliteli spermlere sahip olabilecekleri görülmüş olsa da, sperm sayı ve kalitesindeki bu artışın gebelik üzerindeki etkisi henüz kanıtlanamamıştır.
Son yıllarda yapılan epidemiyolojik çalışmaların sonuçları her dört çiftten birinin doğal yollarla çocuk sahibi olamadığını ortaya koymaktadır. Bu çiftlerin yaklaşık olarak yarısında erkeklerin sperm sayı veya kalitesinde bir bozukluk saptanmaktadır. Her ne kadar bu erkeklerdeki spermlerin sayı ve kalitesini iyileştirmek için çok çeşitli bitkisel destek ürünleri ve ilaçlar üretilmişse de, bunlardan hangilerinin spermleri iyileştirebileceğini açık bir şekilde ortaya konulmamıştır.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere’deki Aberdeen Üniversitesinde yapılan geniş kapsamlı bir çalışmaya katılan araştırmacılar, sperm kalitesini iyileştirmek ve canlı doğum oranını artırmak için kullanılan çok çeşitli ilaçların ve besin takviyelerinin etkinliğini test eden 61 deneysel çalışmanın verilerini incelediler. Bu çalışmaların sadece dördünde canlı doğum oranlarının rapor edildiğini belirleyen araştırmacılar, bu alanda yapılan çalışmaların kesin bir kanaat oluşturabilmek için yetersiz kaldığına dikkat çektiler. Bu kısıtlı verilere rağmen erkelerde sperm sayı ve kalitesini iyileştirerek normal yollarla çocuk sahibi olma ihtimalini arttıran maddeleri sıralayan araştırmacılar, aşağıdaki maddelerin kullanımının erkeğe bağlı infertilite problemi yaşayan çiftlerde faydalı olabileceği sonucuna vardılar:
Koenzim Q10: Vücutta antioksidan görevi gören ve genellikle çeşitli kalp rahatsızlıklarını önlemek için kullanılan bir besin takviyesi olan Koenzim Q10’un sperm sayısında, hareketliliğinde ve morfolojisinde artış sağladığı saptanmıştır. Ancak çalışmayı yürüten araştırmacılar tarafından eldeki kanıtların güvenirliğinin düşük olduğunun altı çizilmiştir.
L-karnitin: L-karnitin, vücudun enerji elde etmek için yağ yakmasına yardımcı olan bir amino asittir ve sperm hücrelerine de hareket edebilmeleri için enerji sağlar. Yapılan bir çok çalışmada L-karnitin kullanan kişilerin sperm sayısında ve hareketliliğinde iyileşme sağlandığı, ancak sperm morfolojisinde (şeklinde) herhangi bir iyileşme olmadığı görülmüştür.
Follikül Uyarıcı Hormon (FSH): FSH hipofiz bezinden salgılanır ve kadınların yumurta hücresi üretimini kontrol eder. FSH hormonunun testisleri uyararak sperm üretimini de sağlaması nedeniyle bu hormonu içeren çok sayıda besin takviyesi üretilmiştir. Her ne kadar FSH içeren preparatların sperm kalitesini iyileştirerek yüksek gebelik oranları sağladığı saptanmışsa da, bu sonuçları rapor eden çalışmalarda elde edilen verilerin kanıt derecesinin düşük olduğu unutulmamalıdır.
Tüp bebek alanında her geçen gün geliştirilen yeni teknolojiler sayesinde sperm bozukluğu nedeniyle çocuk sahibi olamayan birçok çift tedavi edilebiliyor. Ancak düşük sperm sayısına sahip olan erkeklerde bu duruma neyin sebep olduğu genellikle yeterince araştırılmıyor ve altta yatan birçok olası hastalık gözden kaçabiliyor.
Geçtiğimiz yıl sonuçları yayınlanan bir araştırma sperm sayısı ve kalitesindeki azalma ile erkeklerin genel sağlık durumu arasındaki ilişkiye ışık tutuyor. İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki araştırma merkezlerinin ortaklaşa yürüttükleri bu araştırmada, 1971 ve 2013 seneleri arasında farklı kliniklere gelen 43.000 erkeğin sperm analizi sonuçları incelenmiştir. Belirli zaman aralıkları ile sperm sayıları ölçülen erkeklerin sperm sayılarında yılda %1,4’lük bir azalma olduğunu saptayan araştırmacılar, yaklaşık 40 yıllık sürenin sonunda ortalama sperm sayısının %52 azaldığını kaydetmişlerdir.
Asya kıtasındaki erkeklerin sperm sayılarında belirgin bir düşüklük olmamasına rağmen Avrupa ve Kuzey Amerika’daki erkeklerin sperm sayılarının ciddi biçimde azalması, endüstri toplumlarında giderek değişen yaşam koşullarının bu duruma yol açtığını göstermektedir.
Bununla birlikte sperm sayılarındaki azalma şeker hastalığı, koroner arter hastalığı, kanser gibi bir çok hastalığın bir belirteci olabilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan çalışmalar sperm sayısında azalma olan ve infertilite problemi yaşayan erkeklerin yaşam sürelerinin kısaldığını göstermektedir. Oysaki altta yatan hastalıkların erkenden teşhisi sayesinde hem sperm sayıları yeniden eski haline dönebilir, hem de bu kişilerin yaşam süresi ve kalitesini etkileyebilecek kronik hastalıklar ortadan kaldırılabilir.
Bu nedenle infertilite problemi yaşayan erkekler mutlaka bir üroloji uzmanı tarafından detaylı şekilde değerlendirilmeli ve sperm bozukluğuna neden olan rahatsızlıkların tedavisi konusunda daha duyarlı olmalıdır. Unutulmamalıdır ki sağlıklı sperm, sağlıklı vücutta üretilir ve genel sağlığı bozacak hastalıkların erkenden teşhis ve tedavisi sperm kalitesini de iyileştirecektir.
Kaynak: