Ege Can Şerefoğlu

Normal cinsel ilişki sıklığı ne kadar olmalı?

20 Şubat 2019
Her ne kadar ilk cinsel deneyimlerimizden beri bu soruya bir cevap arıyorsak da, bu konu göründüğünden daha karmaşıktır. İlişki durumu, genel sağlık koşulları ve yaş gibi bir çok faktör cinsel ilişki sıklığına etki eder.

CİNSELLİĞE OLAN İLGİ GİDEREK AZALIR MI?

İlişkilerinin ‘balayı’ evrelerinde olan çiftler daha sık birlikte olur ancak ilişki ilerledikçe bu oran genellikle azalır. Ayrıca çiftlerin yoğun iş tempoları ya da çocuklarıyla meşgul olmaları da cinselliğe olan ilgiyi azaltabilir. Sağlık problemleri olan kişiler de hastalıkları süresine cinsel ilişkide bulunamazlar ancak bu durum hastalığın iyileşmesiyle düzelir.

EVLİ ERKEKLERİN % 21'İ HAFTADA 4 KEREDEN FAZLA İLİŞKİYE GİRİYOR (18-24 YAŞ ARALIĞI)

Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Kinsey Enstitüsü tarafından 2010 yılında gerçekleştirilen bir anket, kadın ve erkeklerin cinsel ilişki sıklığına dair ilginç veriler ortaya koymuştur. Çalışmaya katılan 18-24 yaş arası bekar erkeklerin sadece %2’si haftada 4 kereden fazla cinsel ilişkiye girerken, evli erkeklerde bu oranın %21’e ulaştığı görülmüştür. Ancak evli erkeklerin yaşları ilerledikçe cinsel ilişki sıklığında kayda değer bir azalma saptanmıştır ve 25-49 yaş arası erkeklerin yaklaşık yarısının ayda birkaç kez cinsel ilişkiye girdikleri tespit edilmiştir. Bununla birlikte erkek katılımcılarda yaşın tek başına cinsel ilişki sıklığını etkileyen bir parametre olmadığını belirten araştırmacılar 70 yaş üzerindeki bekar erkelerin %13’ünün, evli erkeklerin %15’inin ve partneri olan erkeklerin ise %63’ünün ayda birkaç kez cinsel ilişkiye girdiklerini rapor etmişlerdir.

EVLİ KADINLARIN CİNSEL İLİŞKİ SIKLIĞI BEKARLARA ORANLA DAHA FAZLA

Çalışmaya katılan kadın deneklerdeki istatistikler ise biraz daha farklıdır. Haftada 4 kereden fazla cinsel ilişkiye giren 18-24 yaş arası kadınların oranı bekarlarda %5, evlilerde ise %24 olarak hesaplanmıştır. Erkeklerde olduğu gibi 25-49 yaş arası evli kadınların yaklaşık yarısının ayda birkaç kez cinsel ilişkiye girdikleri tespit edilmiş, bu oranın aynı yaş kategorisindeki bekar ve partneri olan kadınlardan daha fazla olduğu saptanmıştır. Erkeklerden farklı olarak 70 yaş üzerindeki kadınlarda cinsel ilişki sıklığının belirgin biçimde azaldığı, bu yaş kategorisinde partneri olan kadınların yaklaşık %20’sinin ayda birkaç kez cinsel ilişkiye girdikleri gözlenmiştir.

FAZLA CİNSEL İLİŞKİ MUTLU, AZI MUTSUZ MU EDİYOR?

  

Her ne kadar daha fazla cinsel ilişkinin kişileri daha mutlu edeceği gibi bir kanı yaygınsa da, bu düşünce her zaman geçerli değildir. Doğru kişi ile, doğru zamanda ve doğru ortamda yaşanacak cinsellik, partnerlerin tatmini açısından çok daha önemlidir. Bazen partnerlerden biri diğerinden daha fazla sıklıkta cinsel ilişkiye girmek isteyebilir. Bu durumda çiftlerin arasındaki cinsel yakınlaşmayı ve iletişimi arttırmak için tecrübeli bir seks terapistine başvurmak gerekebilir.

İlişkilerinin ‘balayı’ evrelerinde olan çiftler daha sık birlikte olur ancak ilişki ilerledikçe bu oran genellikle azalır. Ayrıca çiftlerin yoğun iş tempoları ya da çocuklarıyla meşgul olmaları da cinselliğe olan ilgiyi azaltabilir. Sağlık problemleri olan kişiler de hastalıkları süresine cinsel ilişkide bulunamazlar ancak bu durum hastalığın iyileşmesiyle düzelir.

Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Kinsey Enstitüsü tarafından 2010 yılında gerçekleştirilen bir anket, kadın ve erkeklerin cinsel ilişki sıklığına dair ilginç veriler ortaya koymuştur. Çalışmaya katılan 18-24 yaş arası bekar erkeklerin sadece %2’si haftada 4 kereden fazla cinsel ilişkiye girerken, evli erkeklerde bu oranın %21’e ulaştığı görülmüştür. Ancak evli erkeklerin yaşları ilerledikçe cinsel ilişki sıklığında kayda değer bir azalma saptanmıştır ve 25-49 yaş arası erkeklerin yaklaşık yarısının ayda birkaç kez cinsel ilişkiye girdikleri tespit edilmiştir. Bununla birlikte erkek katılımcılarda yaşın tek başına cinsel ilişki sıklığını etkileyen bir parametre olmadığını belirten araştırmacılar 70 yaş üzerindeki bekar erkelerin %13’ünün, evli erkeklerin %15’inin ve partneri olan erkeklerin ise %63’ünün ayda birkaç kez cinsel ilişkiye girdiklerini rapor etmişlerdir.

Çalışmaya katılan kadın deneklerdeki istatistikler ise biraz daha farklıdır. Haftada 4 kereden fazla cinsel ilişkiye giren 18-24 yaş arası kadınların oranı bekarlarda %5, evlilerde ise %24 olarak hesaplanmıştır. Erkeklerde olduğu gibi 25-49 yaş arası evli kadınların yaklaşık yarısının ayda birkaç kez cinsel ilişkiye girdikleri tespit edilmiş, bu oranın aynı yaş kategorisindeki bekar ve partneri olan kadınlardan daha fazla olduğu saptanmıştır. Erkeklerden farklı olarak 70 yaş üzerindeki kadınlarda cinsel ilişki sıklığının belirgin biçimde azaldığı, bu yaş kategorisinde partneri olan kadınların yaklaşık %20’sinin ayda birkaç kez cinsel ilişkiye girdikleri gözlenmiştir.

Yazının Devamını Oku

Ereksiyon probleminin yeni çözümü: Penis ütüsü

18 Şubat 2019
Uzun yıllardır böbrek taşlarının ameliyat gerektirmeden kırılması için kullanılan şok dalga tedavisi, son yıllarda farklı tıbbi alanlarda uygulanmaya başladı. Bu tedavinin tatbik edildiği organ ve dokulardaki damar yapılarını iyileştirdiğini tespit eden araştırmacılar kapanmayan yaralardan, kemik kırıklarına; kalp hastalıklarından, damar bozukluklarına kadar birçok farklı medikal durumun düzeltilmesi için şok dalga tedavisinin etkinliğini değerlendiriyor.

EREKSİYON PROBLEMLERİNİN TEDAVİSİNDE KULLANILIYOR

Son dönemlerde penise uygulanan şok dalga tedavisinin, sertleşme bozuklulukları yaşayan erkelerde penisin damarlanmasını iyileştirerek ereksiyon probleminin tedavisinde kullanılabileceği saptanmıştır. ‘Penis ütüsü’ olarak da adlandırılan bu tedavi yöntemi ile penisteki kan akışının arttırılması sağlanır ve cinsel birleşme sırasında penisin yeterli sertlik kazanması sağlanır.

TEDAVİNİN ETKİSİ NE ZAMAN GÖRÜLMEYE BAŞLANIR?

Bu tedavi ile sertleşme sorunu yaşayan erkeklerin penisinin içindeki damarlar genişler ve küçük damarlar daha fazla kan taşıyabilir hale gelir. Böylelikle ereksiyondan sorumlu damarları tedavi ederek ve yeni damar oluşumunu sağlayarak sertleşme bozukluğunu düzelten penis ütüsü tedavisi sonrası herhangi bir ilaç tedavisine gerek kalmaz. Penis ütüsü tedavisi, kullanılan cihazın türüne göre birkaç seans halinde uygulanır ve hastalar genellikle 2. seans sonrası tedaviden fayda görmeye başlar.

KİMLERE ŞOK DALGA TEDAVİSİ UYGULANABİLİR?

Şok dalga tedavisi genellikle hafif veya orta düzeyde sertleşme problemi olan kişilerde etkilidir. İleri derecede sertleşme bozukluğu olan kimselerde genellikle ek tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tedavi için uygun olan hastalar:

    Kalp damar hastalarıKalp krizi geçirmiş hastalarDamar tıkanıklığı olan hastalarŞeker hastalarıYüksek tansiyon hastalarıKronik sigara içmeye bağlı veya fazla kilodan ötürü sertleşme bozukluğu yaşayanlarYüksek kolesterole bağlı ereksiyon bozukluğu olan hastalar Penis Eğriliği hastaları

PENİS ÜTÜSÜ (ŞOK DALGA) TEDAVİSİNİN AVANTAJLARI NELERDİR?

    Her ereksiyon sorunu yaşayan hastaya uygulanabilir.Ayakta tedavi edilir ve anestezi ihtiyacı duyulmaz.Ameliyat gerektirmez.Uygulama sırasında ağrı oluşmaz ve tedavi sonrasında istirahat gerektirmez.İşlem sonrası hasta günlük işlerine devam edebilir.Ağrı kesici ilaçlara gerek duyulmaz.Hızlı sonuç alınır.Bilinen yan etkisi bulunmamaktadır.Cinsel tatmin duygusunu arttırır.

PENİS ÜTÜSÜ (ŞOK DALGA) TEDAVİSİNİN BAŞARI ORANI NEDİR?

    Şok dalga tedavisi başarı oranı oldukça yüksek bir tedavi yöntemidir.Uygun hasta seçimi yapıldığında tedavi başarısının %70 ile %85 arasında olduğu rapor edilmiştir.Şok dalga tedavisinin en önemli özelliklerinden birisi sadece ereksiyon sorununu azaltmakla kalmayıp yeni damar oluşumunu da sağlamasıdır.Böylelikle diğer sertleşme bozukluğu tedavilerinden (haplar, penise uygulanan iğneler vb.) farklı olarak bu uygulama, altta yatan damar problemini iyileştirdiği için kalıcı çözüm sağlamaktadır. 

                   

Son dönemlerde penise uygulanan şok dalga tedavisinin, sertleşme bozuklulukları yaşayan erkelerde penisin damarlanmasını iyileştirerek ereksiyon probleminin tedavisinde kullanılabileceği saptanmıştır. ‘Penis ütüsü’ olarak da adlandırılan bu tedavi yöntemi ile penisteki kan akışının arttırılması sağlanır ve cinsel birleşme sırasında penisin yeterli sertlik kazanması sağlanır.

Bu tedavi ile sertleşme sorunu yaşayan erkeklerin penisinin içindeki damarlar genişler ve küçük damarlar daha fazla kan taşıyabilir hale gelir. Böylelikle ereksiyondan sorumlu damarları tedavi ederek ve yeni damar oluşumunu sağlayarak sertleşme bozukluğunu düzelten penis ütüsü tedavisi sonrası herhangi bir ilaç tedavisine gerek kalmaz. Penis ütüsü tedavisi, kullanılan cihazın türüne göre birkaç seans halinde uygulanır ve hastalar genellikle 2. seans sonrası tedaviden fayda görmeye başlar.

Şok dalga tedavisi genellikle hafif veya orta düzeyde sertleşme problemi olan kişilerde etkilidir. İleri derecede sertleşme bozukluğu olan kimselerde genellikle ek tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tedavi için uygun olan hastalar:

                   

Yazının Devamını Oku

Düzensiz uyku sperm sayısını azaltabilir!

7 Şubat 2019
Son yıllarda değişen yaşam koşulları sağlığımızı olumsuz yönde etkilemekte ve her geçen yıl daha fazla sayıda hastalık ile karşılaşmamıza neden olmaktadır. Stresli yaşam, hava kirliliği, gıdalarımızdaki katkı maddeleri, hareketsiz yaşam ve sigara gibi birçok çevresel faktör nedeniyle vücudumuzun birçok sistemi bozulmakta ve depresyondan kansere kadar pek çok hastalığın sıklığı giderek artmaktadır.

Gündelik hayatımızdaki bu değişiklik üreme sistemini de etkilemektedir ve bu nedenle yardımcı üreme tekniklerine (tüp bebek tedavilerine) duyulan ihtiyaç her geçen daha belirgin hale gelmektedir. Büyük şehirlerde yaşayan her beş çiftten bir tanesi doğal yollarla gebelik elde edememekte ve yardımcı üreme teknikleri için tüp bebek merkezlerine başvurmaktadır.

1973 yılından bu yana erkeklerin sperm sayılarının yaklaşık olarak %50 oranında azaldığını kaydeden güncel bir çalışma, artan kısırlık probleminde erkeğin rolünü belirgin biçimde ortaya koymaktadır. Vücudun en küçük hücresi olan sperm hücreleri çevresel faktörlere duyarlıdır ve en ufak bir çevresel değişiklikten bile kolaylıkla etkilenebilir. 

Güncel bilimsel çalışmalar çevresel faktörlerin yanı sıra uyku düzeninin de sperm hücrelerini etkileyebileceğini ortaya koymuştur. Gece işlerinde çalışan veya çalışma saatleri sık sık değiştirilen kişilerde gözlenen sperm bozuklukları, düzensiz uykunun da sperm parametrelerini bozabileceğini kanıtlamaktadır. Deney hayvanları üzerinde yapılan kimi çalışmalar uyku bozukluklarının sperm sayısını %70 kadar azaltabileceğini kaydetmiştir. Testisler tarafından sperm ile birlikte üretilen testosteron hormonunun da uyku düzeni bozulan deneklerde azalması, üreme sisteminin uyku düzensizliklerinden ciddi şekilde etkilendiğini destekleyen bir bulgudur.

Uyku düzensizliği teriminden sadece uykusuzluk problemi anlaşılmamalıdır. Aşırı uyku da bir uyku bozukluğudur ve 2016 yılında yayınlanan ilginç bir çalışmanın bulgularına göre spermleri uykusuzluktan daha fazla bozmaktadır. Gecede 9 saatten fazla uyku sperm sayılarında yaklaşık %40 oranında bir düşüşe neden olabilir.

Bu bulgular çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin mutlaka sağlıklı bir uyku düzeni sağlamak için gerekli önlemleri alması gerektiğini göstermektedir. Kişisel özelliklere göre yatak ve yastık seçmek, yatak odasını ışık ve ses yalıtımını sağlamak, uyku takvimini sıkı bir şekilde takip ederek hafta sonları bile 7-8 saat uyumaya çalışmak gibi kolayca alınabilecek basit önlemler genel sağlığı iyileştirebileceği gibi sperm parametrelerinde de düzelmeye neden olacaktır.

Kaynaklar:1. Levine H ve ark. Temporal trends in sperm count: a systematic review and meta-regression analysis. Human Reproduction Update, pp. 1–14, 20172. Chen Q ve ark. Inverse U-shaped Association between Sleep Duration and Semen Quality: Longitudinal Observational Study (MARHCS) in Chongqing, China. Sleep. 2016 Jan 1;39(1):79-86. doi: 10.5665/sleep.5322.

Yazının Devamını Oku

Azospermi hastalarında varikosel tedavisi gerekli mi?

31 Ocak 2019
Her ne kadar üroloji pratiğinin en eski ve en sık uygulanan ameliyatlarından biri olsa da, bugün hala varikosel ameliyatına ilişkin tartışmalar güncelliğini korumaktadır. Amerikan Üreme Sağlığı Derneklerinin son yayınladıkları komite raporuna göre aşağıdaki kriterlerin tamamına sahip olan varikosel hastalarına varikosel ameliyatı uygulanmalıdır. (1)

(I) Varikosel muayene sırasında hissedilebilmeli 

(II) Varikoseli olan kişide kısırlık problemi olmalı
(III) Varikosel hastasının eşinde herhangi bir fertilite problemi olmamalı
(IV) Varikosel sperm değerlerini bozmalı

Muayene ile saptanamayan ama ultrason ile tespit edilebilen “subklinik” varikoselin ameliyat edilmesinin, sperm parametreleri üzerindeki olumlu etkisi tam olarak ortaya konulamamıştır. Bu nedenle kısırlık problemi yaşayan erkeklerin rutin olarak testis ultrasonu (skrotal renkli Doppler ultrason) ile değerlendirilmesinin klinik bir anlamı bulunmadığı ileri sürülmektedir. Fakat bu önerilere rağmen infertilite ile uğraşan bir çok uzman, 2.5–3.0 mm çapa ulaşmış varikosel damarlarının ultrason ile tespitinin klinik açıdan anlamlı varikosele işaret ettiğine dair fikir birliği içindedir (2). Bu nedenle skrotal Doppler ultrason hala biz üroloji uzmanlarının en sık başvurduğu görüntüleme yöntemleri arasındaki yerini korumaktadır .

Günümüzde tüp bebek alanında kaydedilen gelişmeler varikosel nedeniyle kısırlık problemi yaşayan çiftlerin büyük çoğunluğunun çocuk sahibi olmalarına olanak vermektedir. Ancak varikosel nedeniyle infertilite problemi yaşayan erkek hastalar, kendilerine uygulanacak tüp bebek tedavilerinin altta yatan damar bozukluğunu iyileştirmeyeceği konusunda bilgilendirilmeli ve varikosel nedeniyle testislerinde ortaya çıkan fonksiyon kaybının giderek ilerleyebileceği konusunda uyarılmalıdır. Uzman kişilerce yapılacak varikosel ameliyatı ise, varikosele bağlı kısırlık problemi yaşayan erkeklerin %80’inde sperm parametrelerinde iyileşme, %40’ında ise normal yollarla gebelik ile sonuçlanmaktadır (3). Ancak varikoselektomi sonrasında hastaların %60 kadarının çocuk sahibi olmak için yine de tüp bebek tekniklerine ihtiyaç duymaları, bu ameliyatın yardımcı üreme teknikleri öncesinde ne kadar gerekli olduğu sorusunu öne çıkarır.

Son yıllarda ortaya konan veriler varikosel ameliyatı sonrası iyileşen testis dokusu ve düzelen sperm parametrelerinin, infertilite problemi yaşayan çiftlerin çocuk sahibi olmak için uygulayacakları tüp bebek girişimlerinin sayısını azaltarak çok daha hesaplı bir tedavi olanağı sunacağını göstermiştir (4-6). Kadın partnerdeki herhangi bir kısırlık problemi nedeniyle tüp bebek tedavisine ihtiyaç duyan ancak erkek partnerde de sperm parametrelerini bozmamış varikosel bulunan çiftler üzerinde yapılan bir çalışma, tüp bebek tedavisi öncesi varikosel ameliyatı olan çiftlerin çocuk sahibi olma şansının, varikosel ameliyatı olmayan çiftlerden iki kat daha fazla olduğu saptanmıştır (7).

Yazının Devamını Oku

Doğal ürünlerle beslenme sperm kalitesini etkiler mi?

23 Ocak 2019
Spermler son derece hassas hücrelerdir ve çevresel değişikliklerden çok kolay etkilenirler. Sağlıklı sperm ancak sağlıklı bir bünyede üretilebilir. Bu nedenle iyi kalitede sperm üretebilmek için bir erkeğin endokrin sistemi, kalp-damar sistemi, sinir sistemi ve ruh durumu iyi durumda olmalıdır.

Sperm kalitesini arttırmak isteyen bir kişinin tüm bu sistemler üzerinde etkili olan beslenme durumuna dikkat etmesi, doğal ve sağlıklı ürünler tüketmesi gerekir. Sigaradan uzak durmak da sperm kalitesinin iyileşmesine katkı sağlayacaktır.

Bununla birlikte testislerde tahribata neden olmuş bir enfeksiyonu ya da sperm üretimini engelleyen bir genetik bozukluğu bal, ceviz ya da keçiboynuzu pekmezi yiyerek tedavi etmek mümkün değil. Çocuk sahibi olmakta güçlük yaşayan çiftlerin hekime başvurmadan önce bu tür bitkisel tedavilerden medet umması genellikle hayal kırıklıklarıyla sonuçlanmakta ve zaman kaybına neden olmaktadır. Bugün yaygın olarak kullanılan kimi “doğal” ya da ”bitkisel” ürünlerin içerdikleri zararlı kimyasallar ise çiftlerin sağlıklarının da bozulmasına neden olabilir.

Sağlıklı beslenmek elbette önemlidir ancak bitkisel tedavilerle başvurmadan önce bir hekime danışmak gereksiz zaman ve para kaybının önüne geçebilir. Ayrıca bu tür ürünlere gerek duymadan sağlıklı beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, sigaradan ve stresten uzak durmak bireylerin genel sağlığını düzeltebildiği gibi spermlerin de sağlığını iyileştirecektir.

Ancak günümüz koşullarında bu tür yaşam şekli değişikliklerini uygulayabilmek her zaman mümkün olmuyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan kişilerde yaygın olarak görülen stresli iş ortamı, düzensiz beslenme ve çevresel toksinler vücut dengesini ve dolayısıyla hassas sperm yapısını bozabiliyor. Sperm yapısı ve kalitesindeki bu bozukluklar, maruz kalınan zararlı etkenlerin neden olabileceği genetik veya hormonal değişikliklerden kaynaklanabilir. Bu değişikliklerin yanı sıra olumsuz yaşam koşulları nedeniyle spermin maruz kaldığı serbest oksijen radikallerindeki artma da spermlere zarar verebilir.

Bu oksijen hasarının (oksidatif stres) boyutunu tespit edebilmek için son yıllarda kullanıma giren sORP testi sayesinde, semen örneklerini laboratuvar ortamında analiz edilir ve spermlerin maruz kaldığı oksijen hasarının boyutunu ortaya koyar. Böylelikle rutin spermiogram işlemi sırasında fark edilemeyen zararlı maddeleri saptayabiliyor ve tüp bebek tedavisinde yaşanabilecek olumsuzluklar öngörülebiliyor. Olumsuz sORP testi sonucu olan erkeklere yönelik antioksidan içerikli özel destek tedavileri ile bu kişilerin sperm kalitesini belirgin derecede iyileştirilip, çiftlerin doğal yollar ile (veya tüp bebek tedavisi sonrası) çocuk sahibi olma şansını artabilir.

Yazının Devamını Oku

Şeker hastaları dikkat! Bir üroloji uzmanına görünün

31 Ekim 2018
Yaygın olarak şeker hastalığı olarak bilinen diyabet, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir sağlık sorunu halini almaktadır. Nörolojik bozukluklara, kalp-damar hastalıklarına ve metabolik rahatsızlıklara yol açan diyabet, hasatların yaşam kalitesini bozar ve kontrol altına alınmadığında yaşam süresini kısaltabilir.

Diyabet hastalığı ile yaşayan erişkinlerin yaklaşık üçte ikisinde ürolojik problemlerin de olabileceği sıklıkla göz ardı edilmektedir. Washington Üniversitesi Üroloji ve Diyabet Departmanı'nda yapılan bir araştırma bu konuda ilginç veriler ortaya koymaktadır. Diyabet tedavisindeki gelişmelerin sonucu olarak bu hastalarda sıkça rastlanan retina bozuklukları, böbrek hastalıkları ve sinir sistemi rahatsızlıklarının büyük oranda azaldığını saptayan araştırmacılar, endokrinologlar tarafından çok da üzerinde durulmayan ürolojik problemlerden diyabet hastalarının daha çok yakınmaya başladıklarını rapor etmişlerdir. 

Tip 1 diyabet nedeniyle takip edilen 508 kadın ve 551 erkek hastanın katılımı ile gerçekleşen UroEDIC adlı bu çalışmanın sonuçları 13 Ağustos 2018 tarihinde Diabetes Care dergisinde yayınlanmıştır. Çalışmaya katılan kadınların %65’inin, erkeklerinse %68’inin en az bir ürolojik problemi olduğu görülmüştür.

Çalışmaya katılan kadınların %22'sinde idrar yapma zorlukları, %42'sinde cinsel işlev bozuklukları, %31'inde idrar kaçırma ve %17'sinde sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olduğunu saptayan araştırmacılar; erkeklerin %24'ünde idrar yapma zorlukları, %45'inde sertleşme bozukluğu (erektil disfonksiyon), %40'ında cinsel istekte azalma ve %14'ünde orgazm olamama problemi tespit etmişlerdir.

UroEDIC çalışmasının ortaya çıkardığı bir diğer sonuç da, diyabet kontrolü iyi sağlanmadığında yükselen hemoglobin A1c (HgbA1c) adlı molekülün kandaki düzeylerinin, hem kadınlarda hem de erkeklerde ürolojik komplikasyon riski ile ilişkili olduğudur. Bu durum da diyabet hastalığı kontrol altına alınmış kişilerde ürolojik rahatsızlıklara daha az rastlandığına işaret etmektedir.

KAYNAK

1. Wessels H et al. Burden of Urological Complications in Men and Women With Long-standing Type 1 Diabetes in the Diabetes Control and Complication Trial/Epidemiology of Diabetes Interventions and Complications Cohort. Diabetes Care 2018 Aug; dc180255. https://doi.org/10.2337/dc18-0255

2. Krysiak R et al. Sexual functioning and depressive symptoms in men with various types of prediabetes: a pilot study. Int J Impot Res 2018. https://www.nature.com/articles/s41443-018-0050-6

3. Xu Y et al. Prevalence and correlates of erectile dysfunction in type 2 diabetic men: a population-based cross-sectional study in Chinese men. Int J Impot Res 2018.

Yazının Devamını Oku

Egzersiz sertleşme bozukluğuna iyi gelir mi?

28 Ekim 2018
Sertleşme bozukluğu, penisin cinsel ilişki sırasında yeterli sertliğe gelmemesi veya sertliğin sürdürülememesi olarak tanımlanır. Genel kanının aksine sertleşme bozukluğu sadece ileri yaşlı erkeklere ait bir sorun değildir ve her yaşta ortaya çıkabilir. Obezite, kalp-damar hastalıkları, diyabet, yüksek kolesterol, prostat kanseri, nörolojik hastalıklar, sigara ve yüksek tansiyon gibi bir çok hastalık sertleşme bozukluğuna neden olabilir.

Günümüzde sertleşme bozukluğu problemi yaşayan bir çok hastalara ilaç tedavileri uygulanır. Her ne kadar bu tedaviler bir çok hastada olumlu sonuçlar verse de altta yatan sorunu iyileştirmez ve bu nedenle hastalar ancak bu ilacı kullandıklarında cinsel ilişki yaşayabilirler. Ancak bazı hastalar egzersiz ve düzenli beslenme gibi bazı yaşam tarzı değişikliklerinden de fayda görür ve ilaca ihtiyaç duymadan sertleşme bozukluğu probleminden kurtulabilir.

Son yıllarda sporun sertleşme bozukluğu üzerindeki olumlu etkisini ortaya koyan çok sayıda çalışma yayınlanmıştır. Yaşla birlikte vücuttaki tüm kaslar gibi ereksiyonun sürdürülmesinde önemli olan pelvik taban kasları da kuvvetini yitirir ve tatmin edici bir cinsel birleşme için gerekli olan kanın penis içine pompalanmasında yetersiz kalır. Bu nedenle pelvik taban egzersizleri düzgün bir şekilde yapıldığında, ereksiyona yardımcı kaslar eski kuvvetlerine yeniden kavuşur ve sertleşme bozukluğu ortadan kalkar.

Pelvik tabanda yer alan bu kaslar penisten kanı boşaltan damarlara baskı yapar ve böylece ereksiyon sırasında penisi dolduran kanın orada kalmasını sağlayarak cinsellik için yeterli sertliğin oluşmasına yol açar.

Bu egzersizler genellikle ‘Kegel egzersizleri’ olarak adlandırılır ve kolaylıkla uygulanabilir. Bu egzersizler için sırt üstü yatar pozisyonda, dizler bükülmeli, ayaklar yere basmalı, kollar yana doğru yatırılmalıdır. Nefes vererek 3 saniye boyunca pelvik taban kasları kasılmalıdır. Tekrar 3 saniye içinde nefes alınarak pelvik taban kasları gevşetilmelidir. Doğru kas grubunun çalıştığını anlamak biraz zaman alabilir. Bu hareketler yapılırken mide, kalça ya da bacaktaki kaslar yanlışlıkla hareketlendirilebilir.

Günlük olarak bu egzersizleri 10 kez yapmaya çalışmak pelvik bölgeye ve özellikle penise gelen kan akımının artışına yol açacağından sertleşme bozukluğuna fayda sağlayabilir. Kegel egzersizlerini yapan ve bundan fayda gören kişiler egzersiz yapmayı keserse, kaslar yeniden zayıflayabilir ve sertleşme sorunu yeniden ortaya çıkar. 

Kaynak:

1. Do erectile dysfunction exercises help? Medical News Today.

Yazının Devamını Oku

Erken boşalma tedavisinde botoks kullanılabilir mi?

28 Ekim 2018
Son yıllarda medikal estetik alanında yüzdeki kırışıklıkları gidermek için yaygın olarak kullanılan Botox (botulinum toksini), aslında birçok tıbbi hastalığın tedavisinde de uygulanabiliyor. Bugün Botox enjeksiyonları migren, aşırı terleme, idrar kaçırma, kas spazmları ve şaşılık gibi bir çok rahatsızlığın giderilmesi için başarılı bir şekilde kullanılmakta. Temelde kasları zayıflatarak etki gösteren botox özellikle nörolojik hastalıklarda etkili çözümler sunmakta.

Botox enjeksiyonları cinsel sağlık alanında da git gide popüler hale gelmekte. Bazı çalışmalar vajen etrafındaki kasların istemsiz kasılmaları sonucu cinsel ilişkinin mümkün olamadığı vajinismus tedavisinde Botox enjeksiyonunun bu kasları gevşetebileceğini göstermiştir. Bununla beraber Amerika Birleşik Devletlerinde gerçekleştirdiğimiz bir araştırma ile, boşalma (ejakülasyon) refleksinden sorumlu olan bulbokavernöz kasa Botox enjeksiyonu yaparak deney farelerinde boşalma süresinin geciktirilebildiğini ortaya koyduk.

Bu deneyimizin umut verici sonuçlarını dikkate alan ilaç firmaları tarafından yürütülen klinik araştırmalar henüz neticelenmedi. Ancak araştırmacılardan edindiğimiz bilgiler erken boşalma problemi yaşayan hastaların bir kısmının bu tedaviden fayda gördükleri yönünde.

Erken boşalma rahatsızlığında botox tedavisinin yaygın olarak kullanılmaya başlamasından önce, bu tedavi şeklinin etkinliği ve güvenirliğini ortaya koyacak daha fazla bilimsel çalışmaya ihtiyaç olduğu açık. Ancak erken boşalma için elde olan diğer tedavi alternatiflerini (lidokain içeren spreyler, dapoksetin içeren ilaçlar, anti-depresanlar gibi) kullanan ve bu tedavilerden fayda göremeyen hastalar gerçekten botox enjeksiyonları ile sağlıklı ve mutlu bir cinsel hayata kavuşabilir.

Yazının Devamını Oku