Moda artık podyum defileleri, şovlar, sosyal medya postları veya mağaza deneyimlerimizden sonra şimdide yeni teknolojiler sayesinde gerçeğin ötesinde yepyeni bir algıyla bizlerle buluşuyor. Uzun bir zamandır bilişim ve yazılım teknolojileri ile önemli derecede etkileşim halinde olan moda sektöründe yapay zekâ ve 3D yazılımlar ile yaratıcılık, tasarım, üretim, sürdürülebilirlik gibi konularda önemli kazanımlar yaratıldı. Moda ve teknolojinin yakaladığı bu sinerji son dönemin gözde kavramı Metaverse’te de sürdürüyor. Yapay zekâ, blokzincir, makine öğrenimi blokzincir, kripto para ve NFT gibi önemli alanlarını bir araya getiren disiplinlerarası bir yapı olan Metaverse, bu özellikleri ile modanın fijitalleşmesine bence çok büyük katkı sağlayacak. Ünlü markaların yer aldığı blokzincir tabanlı metaverse platformu Decentraland’de gerçekleşen Metaverse Moda Haftası (MVFW), yapılan hazırlıklar, yatırımlar ve katılımcıların ilgisi de modanın geleceğini anlamada önemli bir gösterge. Decentraland, moda haftasını metaverse'de "bir ilk" olarak adlandırıyor. Moda haftası kapsamındaki bir organizasyonun Metaverse’de gerçekleşmesi ilk olsa da metaverse’de ilk defile 2021 yılında gerçekleşmişti. Daha öncesinde ise bu kadar büyük kapsamlı olmasa da moda markaları Collina Strada ve Mimi Wade çevrimiçi metaverse IMVU'da moda şovlarına ev sahipliği yapmıştı.
Metaverse Moda Haftası’nda ise Dijital moda şirketlerinin yanı sıra, geleneksel olarak fiziksel giysiler üreten bir dizi marka da etkinliğe katıldı. Ünlü markalardan katılımcılar arasında Dolce& Gabbana, Hugo Boss, Estée Lauder, Tommy Hilfiger, Forever 21, Estée Lauder, Philipp Plein, DKNY, Hogan, Selfridges, Tommy Hilfiger, SHOW studio, DUNDAS, Karl Lagerfeld, Vogue & Hype, Fresh Couture, Placebo, Forever 21, Perry Ellis America, D-CAVE ve dijital tasarımcılar The Fabricant ve Auroboros yer aldı.
Dört günlük süre boyunca Decentraland, sanal podyumlarda yürüyen avatarlar üzerinde dijital giysiler sergileyen markaların yer aldığı bir dizi podyum şovuna, partilere ve pop-up mağazalara ev sahipliği yaptı.
Etkinliğin tamamı Decentraland'de inşa edilen, Lüks Moda Bölgesi'nde gerçekleşti. Katılımcılar Paris'teki Avenue Montaigne'den ilham alan üst düzey bir alışveriş alanıyla çevrili Luxury Fashion District’de sanal mağazaları ziyaret etme fırsatı yakaladı. Ethereum tabanlı olan Decentraland, yine Ethereum blok zinciri tarafından desteklenen MANA kripto para birimini kullanıyor. Katılımcılar web sitesini ziyaret ederek ve bir Ethereum cüzdanı üzerinden Metaverse Moda Haftası’na erişim sağladılar. Ziyaret edilebilen lokasyonlar Metaverse Group'un sahip olduğu mevcut Moda Bölgesi'nde bulunan Lüks Moda Bölgesi, New York sokaklarından ilham alınarak tasarlanan Rarible Sokağı, Dragon City, MetaTokyo, Boson Protocol, Metaloop, Threedium ve Cashlabs oldu.
Hanson Robotics tarafından geliştirilen sosyal insansı bir robot olan moda tutkunu Sophia da Metaverse Moda Haftası’nda hazır bulundu.
Katılımcı markalardan Etro, alışveriş yapanların hazır giyim ve aksesuarlarını doğrudan web mağazasına girerek satın almalarına veya koleksiyon öğeleriyle avatarlarını özelleştirmelerine olanak sağlayacak ilk sanal pop-up mağazasını açtı.
Markanın Kadın Giyim Kreatif Direktörü Veronica Etro, yaptığı açıklamalarda Liquid Paisley Capsule'ü “tamamen yeni ve kapsayıcı bir podyum boyutuyla, her şeyin mümkün olduğu metaverse'de" piyasaya sürmeye karar verdiklerini ifade etmişti. Marka için bu, cinsiyet sınırı olmayan bir koleksiyonun herkesin erişebileceği bir defile ile tanıtılması anlamına gelen, güçlü bir mesaj taşıyor.
Bu ilk Metaverse Moda Haftasının hem markaların hem de katılımcıların dijital modaya olan ilgilerini anlamada önemli bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Bu anlamıyla MVFW, dijital modayı çok daha geniş bir topluluğa getirdiği için moda takviminde çok önemli bir kilometretaşı durumunda. Bu anlamda moda sadece metaverse evrenine girmekle kalmadı. Geleceğinde çeşitlilik, merkeziyetsizlik, e-ticaret, kendini ifade etme, sürdürülebilirlik, robotik ve topluluk olma gibi kavramların varlığını da ortaya koymuş oldu.
Elon Musk’ın bir şarkıyı, Cem Yılmaz’ın kendi çizimlerini NFT olarak satışa sunması, Melanie Trump’ın NFT girişimi ve yakın zamanda da Ajda Pekkan’ın 100 parçalık NFT koleksiyonu yayınlaması NFT’lerin popülerliğine dair gösterebileceğimiz bir çok örnek arasında. Tüm bunlara ilaveten konuya oluşan yoğun ilgi sebebiyle Ankara Üniversitesi Türkiye'de ilk kez NFT'yi müfredatına ekleyen üniversite oldu.
Bende bu yazımda dijital dünyada son derece ilgi çeken, tweetlere, videolara, dijital sanat eserlerine, oyunlara, fotoğraflara ve açık artırmalara konu olan NFT lerin nasıl ortaya çıktığından, üretildiğinden, kullanıldığından ve NFT pazarına dair gelişmelerden bahsedeceğim.
Web 3.0 ve NFT
Bana göre NFT nedir? sorusunun öncesinde anlaşılması gereken temel nokta NFT’ye “neyin zemin hazırladığı”dır. Zira NFT kavramının gelişimi Web’in gelişimi ve ulaşmış olduğu yapısal durum ile yakından ilişkili. Şimdi gelin geçmişten günümüze Web’in ve kullanıcılar olarak bizlerin hangi aşamalardan geçtiğimizi hatırlayalım.
Web 1.0, internetin keşfedildiği ilk zamanlarda kullanılan web teknolojisini tanımlıyor. Bu dönemde kullanıcıların bilgisayarla tek yönlü iletişim kurduğu monolog olarak tanımlayabileceğim bir yapı vardı. Karşı sunucuya bağlanan kullanıcının sadece statik bir siteden bilgi aldığı, başka kullanıcılarla iletişimin ve ya sayfayla etkileşimin söz konusu olmadığı dönemdi.
Tim O’Reilly, Web 2.0 kavramını ilk kullanan kişi oldu. Web 2.0 yani İnteraktif Web ile karşılıklı bilgi aktarımı gündeme geldi. İkinci nesil internet hizmetleri ile oluşan insan odaklı bu yapıda sosyal ağlar aracılığıyla online topluluklara katıldık. Web 2.0 döneminde karşılıklı bilgi paylaşımının yanısıra web üzerinde oluşan verilerin kayıt altına alınması da gündeme geldi. Bağlantı hızımız ve Web ile etkileşimimiz arttı.
NFT kavramının gelişimi ise şu an sürmekte olan Web 3.0 aşaması ile yapısal anlamda önemli kesişim noktalarına sahip.
Web 3.0 yani Semantik Web olarak tanımlanan dönemde, içeriklerin birbiri ile etkileşimi ve anlam kazanması gündeme geldi. Yapay zekâ, artırılmış ve sanal gerçeklik ile metaverse, kripto para, NFT ve blokzincir teknolojilerini bir araya getiren yeni bir internet ağ yapısı ortaya çıktı. Web 3.0’ı tanımlayan en önemli kavram ise “merkeziyetsizlik”.
Bu yazımda ise modanın yeni yol arkadaşı metaverse ile kurduğu sinerjiden bahsedeceğim. Daha doğrusu Metaverse de modaya dair deneyimlerimizin bir çoğunda hem fiziksel hem de dijital boyutu olacağı için “Fijital Moda” demek çok daha doğru olur.
Teknoloji artık sadece her sektöre entegre olmakla kalmıyor, aynı zamanda sektörlerle yarattığı etkileşimlerle yeni yeni alanlar yaratıyor. Özellikle pandemiyle öne çıkan çevrimiçi iş modellerindeki artış inovasyonla farklılaşma yaratmaya devam ediyor.
Araya giren fiziksel mesafeler, dijital ortamda tasarlanan yeni etkileşimlerle aşılmaya çalışılıyor. Ben bunu sosyal iletişimin sanal uzantısı olarak, dijital bir kamp ateşi çevresinde toplanıp anlatılacak hikayelerle bir arada olduğumuzu hissetme ihtiyacımız olarak da yorumluyorum.
Her biri ayrı çalışma alanı olan yapay zeka, blockchain, makine öğrenmesi, kripto para ve NFT (non-fungible token) gibi çağın yeni kavramlarının bir araya geldiği disiplinlerarası bir yapı görüyoruz. Dijital dünyayı farklı bir seviyeye taşıyan metaverse platformu, üretim ve tüketim süreçlerine yeni bir kavrayış getirirken, buna paralel olarak değişen gerçeklik ve ihtiyaç algısının tekstil endüstrisinin dönüşümünü de hızlandırması bekleniyor. Bu anlamda yeni bir paradigma değişimi ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün.
Bu anlamda moda sektöründe fungible olmayan jetonlar (NFT'ler), oyun "skinleri" ve sanal moda gibi dijital varlıklar, yakaladıkları ivmeyi sürdürmeye devam ediyor. Özellikle metaverse kavramının son aylarda gündemdeki yerini koruması, hatta neredeyse kendi gündemini yaratmasıyla, markaların hiper etkileşimli bu yaratıcı ortamı kurmaya yönelik talepleri giderek daha da artıyor. Metaverse konusundaki çalışmalar; teknolojik imkanlarla modanın yaratıcılığını, oyun sektörünün heyecanını ve hikayeleştirmenin gücünü birleştirdiğinden bizleri son derece etkileyici sonuçlar bekliyor.
Dijital Moda ve Metaverse
Mataverse’de kullanıcılar, gerçek dünyadaki birçok aktiviteyi, kendi avatarları üzerinden tasarlanan ortam ve diğer kullanıcılar ile etkileşime geçerek gerçekleştirebiliyorlar.
Bu platformun insanların günlük hayatında daha fazla yer alacak olması, fiziksel dünyanın yanısıra sanal dünyada da giysilerin daha çok önem kazanmasını sağlayacak. Bu sebeple metaverse moda sektörü için de önemli fırsatlar sunan bir pazar olarak ortaya çıkarken, dijital ortamdaki ürünleri benzersiz kılan NFT ise bu dönüşümde hızlandırıcı bir rol üstleniyor. Moda metaverse de birkaç farklı açıdan yer alabiliyor. Tasarımcıların veya moda markalarının koleksiyonlarını dijital olarak sergilemelerinin, showroomlar oluşturmalarının, defileler gerçekleştirmelerinin yanında markaların oyun kullanıcıları içinde gerçekleştirdikleri faaliyetler, iş birlikleri de söz konusu. İlaveten bizler de diyelim ki metaverse de avatarımızla bir iş toplantısına katılacağımız zaman ya da bir konsere gideceğimiz zaman yine bizi istediğimiz gibi temsil edecek bir giysi seçimine ihtiyaç duyacağız. Bu durum modaya açılacak yeni bir pencere anlamına geliyor.
O zaman gelin şimdi 2022 senesinde iş dünyasının gündeminde neler olacak, hangi konular ve başlıklar sahneye çıkacak veya önemini korumaya devam edecek bir göz atalım.
“Daha da Dijital” Bir Dünyaya Doğru
2022, hiç şüphesiz teknolojinin bize yeni bakış açıları kazandıracağı, farklı alanlarının birbiriyle bütünleşerek yepyeni vizyonlar sunacağı bir yıl olacak. Pandemi ile artan dijitalleşme hızı, yükselen ivme ile devam edecek. Metaverse kavramının hayatımıza girmesi de bunun sinyalini vermişti geçtiğimiz aylarda.
Trend 1: Toplam (Bütünsel) Deneyim
Örnek olarak e-ticaret kavramını düşünürsek, markaların fiziksel ve dijital uygulamalarını giderek daha fazla bütünleştirdiklerini görebiliyoruz. Bu sebeple ticaretin artık “heryerde” olması, “e-ticaret” kavramının ayrık ve fizikselden bağımsız bir kavrammış gibi durmasının daha da ötesinde artık.
İşte bu bahsettiğim fiziksel ve dijital kavramını birbirine daha da yakınlaştıracak olan Metaverse kavramı bir süredir gündemimizde önemli bir yer işgal ediyor.
Özellikle bir süre önce Facebook’un geleceğin “metaverse” olduğunu ifade etmesiyle bu konsept çok daha bilinir ve konuşulur bir hale geldi.
Peki nedir Metaverse?
Bu kavramı en basit ifadeyle, teknolojinin bizim için yeni gerçeklikler yaratması da noktasında, genişletilmiş bir online platformda bireylerin dijital avatarlar ile etkileşime girmesi olarak tanımlayabiliriz.
Son birkaç yıldır birçok firma bu konu üzerinde farklı açılardan çalışmalarına hız vermiş durumda. Facebook CEO su Mark Zuckerberg, bu alanda duyduğu tutkuyu dile getirmek için şirket isminin Meta olarak değiştirildiğini duyurmuş, yaptığı açıklamada bugünün çevrimiçi sosyal dünyasının, fiziksel dünyayla 3 boyutlu bir etkileşime girerek hibritleşeceğini ifade etmişti.
Meta’da arkasında gerçek insanların olduğu özelleştirilebilir dijital avatarlar, “Horizon” ağı içerisinde etkileşime girebilecek. Bu sayede sanal olarak yaratılan ortamlarda bireyler yine sanal olarak sosyalleşebilecek, gezmeye gidebilecek, oyun oynayabilecek, konser izleyebilecek veya ortak çalışmalar yapabilecek.
Bu etkileşim ortamında yer almak nasıl mümkün olacak?
E-ticaretin hızla yaygınlaşmasıyla birlikte eskiden gidip birer birer seçip aldığımız ürünler artık jet hızıyla gözümüzün önünden geçiyor, ürün aramak keşfetmek bizi heyecanlandırıyor, seçimlerimiz tek tıkla sepetimize giriyor ve hızlıca kapımıza geliyor. Sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiğimiz alışverişlerde ise yine yüksek oranda görsellik, yaratıcı video içerikler, kararsız kaldığımızda diğer tüketicilerin değerlendirmeleri ile son derece hareketli bir akışın içinde yol alıyor zihnimiz. Bu sebeple fiziksel mağazaların özellikle pandemi döneminde kendini online alışverişin renkli dünyasına kaptıran tüketicileri kendine çekebilecek cazip bir ortam sunması gerekiyor. Her ne kadar fiziksel mağazalar da online alışveriş de markanın satışına katkı yapıyor olsa da, perakende mağazaların bu değişime ayak uydurmaya ve bir takım güncellenmelere büyük oranda ihtiyacı var. Markaya dair algısal bütünlüğün oluşması açısından bu durum son derece önemli. Peki dinamik ve müşterisiyle sinerji yaratan bir mağaza tasarımı nasıl olmalı? Bu konuda öne çıkan detaylar ve trendler neler?
Müşteri Deneyimini Birinci Öncelik
Artık iki yıl önce mağazaların kapısından giren müşterilerin zihinsel durumu ile şimdinin müşterisi bir değil. Bu sebeple mağaza tasarımında müşteri deneyimine öncelik veren yaklaşımların önemi daha da artıyor. Müşteri deneyiminin en önemli noktası ise duygulara ve hislere odaklanmak, müşterinin bir alışverişte yaşadığı aşamaları en kesintisiz ve akışkan hale getirebilmek. Deneyimsel mağazacılık olarak tanımlanan bu konsept, bir süredir biliniyor olsa da artık eskisinden daha da önemli. Bu tarz tasarımlar yeni nesil müşterilerin zihinsel süreçlerine uygun bir akış oluşturulmasını sağlıyor. Bu sayede başarılı bir deneyim mağazası müşterinin ilgisini çeken, sürükleyici ve paylaşılabilir bir deneyimler sunan, beklentilerini karşılamanın yanında beklenmedik sürprizlere de yer veren, teknoloji ile gerçekleştirilebilecek uygulamalardan destek alan bir atmosfer sunuyor.
Görsel İletişimle Marka Kimliğini Güçlendirmek
Bir mağaza tasarımının bileşenleri arasında vitrinin dikkat çekici olması, mağaza içi görsel tasarım unsurlarının uyumu, koklama, dokunma, duyma duyularına hitap etme ve tüm bunları bir bütünlük içinde sunmak yer alıyor. Açıkçası sadece ürünleri bir mağazaya koyduğunuz, kategorilere veya renklerine ayırdığınız bir ortam müşteri için artık eskisi kadar cazip değil. Birçok araştırmanın da gösterdiği gibi yeni nesil tüketiciler ve özellikle Z kuşağı markanın sahiplendiği değerleri, çevreye duyduğu saygıyı, toplumsal alandaki katma değer yaklaşımını uygulamada da görmek istiyor. Bunları sadece şirket sayfalarına yazmak yeterli olmuyor. Bu sebeple mağaza içi düzenlemeye sadece ürün sunumu veya dekorasyon olarak bakmak yerine bunlara nelerin katma değerli bir şekilde eklemleneceğini stratejik olarak düşünmek gerekiyor. Vitrin tasarımından tutun, mağazanızın merdivenlerine hatta deneme kabinlerine kadar birçok alan deneyimi zenginleştirebileceğiniz alanlar. Bu sayede hem müşterinin ilgisini çekmek hem de markanın kimliğini, değerlerini ve vizyonunu yansıtmak mümkün. Bu sebeple marka logosundan mağaza renklerine, pazarlama materyallerine kadar bu yaklaşımı yansıtmak son derece önemli.
Hiper Deneyimsel Mağazalar
Mağaza içi deneyimi artırmada teknolojik yöntemler büyük katkı sağlıyor. İngiltere’nin perakende markası Farfetch’in “geleceğin mağazası” olarak tanımlanan konsepti, mağaza içi deneyimi zenginleştirmek ve kişiselleştirmek için müşterilerin online datasından faydalanıyor.
Farfetch, lüks markaların buluştuğu bir e-ticaret platformu ve müşteri deneyimine dair yaptıkları inovasyonlar ile “The Retailer of the Future ” (geleceğin perakendecisi) olarak tanımlanıyor. Buna ilaveten teknoloji ve modayı mağaza deneyiminde buluşturuyor. Markanın “artırılmış perakende çözümleri”, bağlantılı giysi rafları, dokunmatik aynalar ve online verilerin fiziksel mağaza da kullanılmasını içeriyor. Müşterilerin geçmiş alışverişlerinin ve talep listelerinin görüntülenmesi mağaza içindeki personele de müşteri hakkında içgörü kazanmasını sağlıyor. Akıllı aynalar sayesinde farklı beden, alternatif ürün talebi yapılabiliyor veya kabinden ayrılmadan ödeme işlemi gerçekleştirilebiliyor. Bu noktada moda koleksiyonlarında duyduğumuz “çabasız şıklık” kavramını “çabasız alışveriş” olarak yorumlayan Farfetch, butik alışverişinin ve online alışverişin hız ve kolaylık anlamınd en iyi yönlerini bir araya getirerek kişiselleştirilmiş deneyim sunuyor.
İnternetin içeriği her geçen gün çok sayıda kullanıcının çok farklı mecralardan yaptığı paylaşımlarla inanılmaz oranda büyüyor. Sürekli yeni bilgilerin paylaşıldığı bir mecrada eriştiğimiz bir bilgiyi kontrol etmek ise bize düşen bir görev. Peki bu doğru ve yanlışın birbiriyle yarışı nasıl tanımlanıyor?
Gelin öncelikle bu noktada yaşanan kırılımı tanımlayan post-truth kavramına bakalım.
Post-Truth Kavramı Nedir?
Post-truth kavramı, günümüzde kullanılan anlamı ile ilk kez 1992 yılında Steve Tesich’in The Nation dergisinde yayımlanan bir yazısında yer almıştır. Yaygın kullanımının başlamasıysa Ralph Keys’in 2004 yılında basılan “The Post-truth Era” kitabı ile gerçekleşmiş ve sonrasında kelime Oxford Dictionaries tarafından da 2016 yılının kelimesi seçilmiştir.
Post-truth kavramında yer alan ‘post’ kelimesi, -den sonra anlamına gelen, önüne getirildiği kavramdan büyük ölçüde yeni ve farklı bir oluşumu ya da yaklaşımı tanımlamayı sağlayan, zamansal bir sınır getiren bir ön ektir. Post-truth şeklinde truth (gerçek) kavramıyla birlikte kullanımındaysa doğruların artık kabul edilirliğini yitirdiği ya da önemsiz hale geldiği bir dönemi tanımlıyor. Türkçeye ise “gerçek ötesi”, “gerçek sonrası”, “hakikat sonrası” şeklinde çevriliyor. Post-truth kavramının gelişim sürecinde arka planda çok fazla detay var fakat o detaylara bu yazımda çok fazla değinmeyeceğim. Üzerinde duracağım esas nokta ise bu dönemin ortaya çıkmasında iletişim teknolojilerinin etkileri.
Bu noktada teknolojilerin insanlığa faydalı olmasında doğru ve bilinçli kullanımı en kritik noktayı oluşturuyor.
Post-truth dönemde hakikat ile yalan arasındaki sınırların bulanıklaşması, duyguların ve inançların gerçeklerden daha çok itibar görmesiyle birlikte doğru bilgiye ulaşmayı önleyen bir ortam oluştuğunu söylemek mümkün. İşte bu ortamın oluşumuna ve dezenformasyonun artmasında sosyal medyanın ve diğer iletişim kanallarının bilinçli kullanılmaması olumsuz etki sağlıyor.
Dijital dünyanın yeni iletişim teknolojileri bir yandan bireyleri özgürleştirici imkânlar sunarken diğer yandan da sosyal medyanın öncelikli bilgi kaynağı konumuna geçmesiyle birlikte dezenformasyon ve manipülasyon noktasında yanlış kullanımlardan kaynaklı dezavantaj yaşanıyor. İlaveten internet ve sosyal medya kullanımındaki artış ile her bireyin haber kaynağı haline dönüşmesi ve bu sayede de kullanıcı üretimi içeriğin artışı, bazı kullanıcıların ürettiği doğru olmayan bilgilerin yayılımına ortam sağlıyor. Zaman zaman karşılaşılan gerçeklikle ilgisi olmayan haberlerin, doğruluğu olmayan bilgilerin, kullanıcıların hazırladığı, yanıltıcı görsellerin ve montajların bulunduğu videoların dolaşıma girmesi, izinsiz firma logolarının kullanılması, marka ve kurumlara ait olmayan indirim ve kampanya duyurularının paylaşılması ve tüm bunların büyük bir hızla yayılması çok önemli bir sorun oluşturmakta.
Bu günlerde yaşadığımız orman yangınları ne yazık ki hepimizin yüreğini yakıyor. Türkiye’de Antalya’nın Manavgat ilçesinde başlayan orman yangınlarının birçok ilimize yayılması doğal ve yerleşik yaşama büyük tehdit oluşturdu.
Yangın, panik, korku ve kaygı gibi insani duyguların son derece yüksek olmasıyla birlikte oluşan harabiyetin de en üst seviyede olduğu bir durum ne yazık ki. Bu sebeple konuya stratejik ve bütüncül bakmak, yangının çıkması hatta söndürme aşamasına gelinene kadar, önceden kestirme ve önleme aşamalarına dair farkındalık içeren bir risk planına sahip olmamız oldukça önemli.
Şimdi küresel ısınmanın, kundaklamanın veya kazaların da etkisiyle giderek artan, dünyada ve ülkemizde de her yıl milyarlarca hektarlık alanı yok eden orman yangınlarına dair 360 derece kontrol ve mücadele için destek alınabilecek teknolojik yöntemlere bakalım.
Uydu Teknolojileri Katkıları