Paylaş
Hemen hemen her gün bir dergide, gazetede, blogda, televizyon programında birilerinin stil sırları keşfediliyor, modaya dair bol bol ahkâm kesiliyor. Sosyal medya ve blogging çağıyla herkesin kendisini rahatlıkla stil gurusu ilan edebileceği bir dönem başlamış oldu. “Benim seçimim, benim kıyafetim”, “Bugün bunu giydim” hashtag’leri artık günlük yaşamın bir parçası. Peki, herkes bu kadar stil sahibi mi gerçekten? Stil, kültürel farklılıkların en net haliyle gözlemlenebildiği nefis bir ayna. Fransız stilinde gayet cool olan bir görünümün bizim için fazla sade, sıradan, anlaşılmaz, hatta kimilerine göre rüküş olması da işte bu yüzden.
5 MADDEDE ASIL SORUNLARIMIZ
* Türkiye modası dendiğinde gözümüzün önüne bir imaj gelmemesinin ise birkaç
sebebi var. Sıralayalım...
* Doğu kültürlerine özgü bir karakter olan “Başkası ne der?” mantığıyla yaşamak genlerimize işlemiş durumda. Eksantrik, bağımsız ve özgün giyinebilene az rastlanması bu sebeple çok doğal.
* Yaratıcılık meselesini daha okul çağından “Şimdi başımıza icat çıkarma” özlü sözüyle süslemiş, ezberci sistem mağduru bir toplumuz. Bu iklimde farklı olmayı
göze alabilmek nadir bir durum.
* Tarihi dokuya ve geçmişe ilgi duymamak, sadece yeni -hatta yepyeni- olanın peşinde koşmak, orijinal duruşun yaşanmışlık hissinin kaybolmasına neden oluyor.
* Söz konusu stil olunca belli bir kalıba sokma, tekdüzeliğe özendirme, ‘O orası için giyilmez’cilik, ‘O ayakkabı o çantaya uymalı’cılık, sıradan risksiz görünümlere ‘bravo’culuktan geçilmiyor.
* Tüm bunlara popüler kültürde sallanan ‘küçük Amerika’ bayrağımız eklenince, ortaya özgün değil pop-klon bir topluluk çıkıyor.
Stil nedir, stil sahibi kimdir?
Kişilik, farklılaşmanın bir ürünü, stilse kişiliğin bir yansımasıdır. Sosyal kabullenmeye ne kadar çok ihtiyaç duyuyorsak o kadar birbirimize benzemeye başlıyoruz. Farklılaşma içgüdüsüyle sosyalleşme çabası arasında kurulan dengeden ‘stil’ çıkıyor. Bir yandan sürekli olarak topluma uyum sağlamak istiyoruz, diğer yandan toplumun dayatma ve isteklerinden farklı bir duruşumuz olsun istiyoruz. Bu ‘ne şiş yansın ne kebap’ durumundan sıyrılabilene de stil sahibi diyoruz. Bu muhakemede bazı kültürler farklılaşmayı cesaretlendirirken, bazı kültürler, bizde olduğu gibi, tektipleşmeyi ve belli bir grup içinde kalmayı empoze ediyor. Bu sebeple de ‘o çanta’yı takmak bir çeşit grup içi statü sağlıyor.
İstanbul Modern’de sanat performans yemeği
Geçen pazartesi Galerist sanatçılarından :mentalKLİNİK’in, yani Yasemin Baydar ve Birol Demir’in, şef İskender Erocak ile gerçekleştirdikleri performans yemeği tüm duyularımıza hitap etti.
‘Magma on the Mountain’ performansı, yemek kültürünü ve yemek etrafında sosyalleşmeyi mercek altına alan 50 kişilik özel bir deneyimdi. Sinema ışıkları altındaki yemek düzeninde her konuk kendisine ayrılan sandalyeye oturdukça, kurgunun yani performansın bir parçası oluyordu.
:mentalKLİNİK’in tanımladığı renk, yapı, ses ve stil başlıkları altındaki sıfatlar şefe aktarılmış; şef de bu kelimeleri kendi stiliyle yorumlayarak konuklara sunmuştu. Bu sanatsal diyalogtan çıkan sonuçsa enfes lezzetler, harika sohbetler oldu.
Paylaş