Design for change artık Türkiye’de aktif. Türkiye temsilcisi ve aynı zamanda çözüm ortağım olan, danışmanlığını yaptığım öğrencilerimi gönül rahatlığı ile teslim ettiğim Elif Özmenek Çarmıklı bu temsilciliği o kadar çok hak ediyor ki, bu röportajın sonunda ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Türkiye’de yeni yeni duyuyoruz DFC’yi ama aslında neredeyse 15 yıllık bir çocuk hareketi. DFC, Türkiye’de ne zamandır aktif?
DFC World 2009 yılında Kiran Bir Sethi tarafından kuruluyor. Kendisi bir tasarımcı ancak bir anne olarak oğlunun okulda yaşadığı sıkıntılardan sonra bir okul kurmaya karar veriyor. Kiran, eğitimde tasarım odaklı düşünmenin artması gerektiğini savunuyor ve eğitimin amacının çocukları gerçek sorunlara çözümler bulma konusunda tecrübe kazandırmak olduğuna inanıyor. Böylece 2023 yılında inovasyon kategorisinde dünyanın en iyi okulu seçilen Riverside okulunu kuruyor ve aynı zamanda da bugün dünyanın pek çok ülkesine yayılan bir çocuk hareketi başlatıyor. Ben, 2023 yılında DFC’nin Türkiye temsilcisi oldum. Bizim de amacımız, ‘yapabilirim’ farkındalığını ülkemizde pek çok çocuğa ve okula ulaştırabilmek.
Ben duyduğum zaman çok heyecanlandım. Biraz DFC HeroKIDS Sertifika Programı’ndan bahsedebilir misin?
DFC HeroKIDS Sertifika Programı, 13-17 yaş grubundaki öğrencilerin katılabileceği bir programdır. Program bireysel eğitim ya da grup eğitimi şeklinde tasarlanabilir, çevrimiçi ya da yüz yüze uygulanabilir. Programın üç önemli amacı var: Birincisi, çocukların tasarım odaklı düşünme becerisini geliştirmek. İkincisi, çocukların kendi çevrelerinde gördükleri sorunlara çözüm geliştirmeleri için proje oluşturabilmelerini sağmak. Üçüncüsü de çocukların yaptıkları projelerin hem ulusal hem de uluslararası seviyede duyulur ve görünür olmasına imkân vererek, ‘yapabilirim’ duygularını güçlendirmek. Öğrenciler bu programı tamamladıklarında uluslararası geçerliliği olan DFC HeroKIDS Sertifikasını almaya hak kazanırlar.
Elif Özmenek Çarmıklı-Ebru Doğdu
Öğrencilere nasıl bir katkısı var bu programın?
Finlandiya, eğitimdeki başarısıyla birçok ülke için bir model olarak görülür. Ülkenin eğitim sistemi, öğrencilere yüksek kaliteli bir eğitim sunmanın yanı sıra, öğrenci merkezli yaklaşımıyla da dikkat çeker. Öğrencilerin ihtiyaçlarına ve yeteneklerine odaklanan bir eğitim anlayışı, Finlandiya’nın eğitim sisteminin temelini oluşturur. Uluslararası eğitim değerlendirme raporları, Finlandiya’nın eğitim sisteminin dünya çapında ne kadar etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin, PISA (Programme for International Student Assessment) raporlarına göre, Finlandiya öğrencileri matematik, fen bilimleri ve okuma becerilerinde dünya genelinde en üst sıralarda yer alır. Bu, Finlandiya’nın eğitimdeki başarısının uluslararası alanda tanınmasına katkı sağlar. Finlandiya’nın eğitim sistemi, eşitlikçi politikalarıyla da dikkat çeker. Ülke, her öğrencinin eğitimde eşit fırsatlara sahip olmasını sağlamak için çeşitli önlemler alır. Örneğin, sosyo-ekonomik durumu ne olursa olsun, tüm öğrencilere ücretsiz eğitim imkânı sunulur. Bu, Finlandiya’nın eğitimdeki başarısının sadece akademik başarıya değil, aynı zamanda toplumsal eşitlik ve adalet ilkesine dayandığını gösterir. Finlandiya’da üniversitelerin öğrenci seçim süreci, diğer ülkelerden farklı bir yaklaşımı benimsemektedir. Ülkede merkezi bir sınav sistemi olmamasına rağmen, üniversiteler öğrenci seçiminde bağımsız olarak hareket eder ve öğrencilerin yetenek ve motivasyonuna dayalı bir seçim süreci izlenir. Bu yaklaşım, öğrencilerin sadece akademik başarılarını değil, aynı zamanda kişisel yeteneklerini, ilgi alanlarını ve motivasyonlarını da dikkate alır. Üniversiteler genellikle öğrencileri değerlendirirken, başvuru dosyalarında yer alan notlar, özgeçmiş, motivasyon mektubu ve referans mektupları gibi belgeleri incelerler. Ayrıca, bazı bölümler öğrencileri mülakatlar veya ek sınavlarla da değerlendirebilir. Bu şekilde, Finlandiya’da üniversitelerin öğrenci seçiminde adil ve objektif bir süreç izlediği ve öğrencilerin akademik potansiyelleri ve kişisel yetenekleri doğrultusunda değerlendirildiği belirtilmektedir. Bu yaklaşım, üniversiteye girişte sadece sınav başarısına dayalı bir değerlendirmenin ötesinde, öğrencilerin gerçek potansiyellerini ortaya çıkarmaya ve farklı yeteneklere sahip bireylere eşit fırsatlar sunmaya olanak tanır.
FİNLANDİYA’DA EĞİTİM ALMANIN AVANTAJLARI
Finlandiya’da eğitim, yaşam boyu öğrenme ilkesi etrafında şekillenir. Ülkede eğitimin yaşının olmadığı vurgulanır; herkes her yaşta lisans veya yüksek lisans programına başvurabilir ve okuyabilir. Bu yaklaşım, bireylerin eğitim ve öğrenme süreçlerini ömür boyu sürdürmelerini teşvik eder. Finlandiya’da eğitim almanın bir diğer önemli avantajı, eğitim kalitesinin yüksek olması ve dünya çapında kabul gören itibarlı bir diploma elde etme şansıdır. Finlandiya’daki üniversiteler uluslararası alanda büyük bir saygınlığa sahiptir ve mezunlarına geniş kariyer fırsatları sunar. Her yıl binlerce uluslararası öğrenci, Finlandiya’daki eğitim fırsatlarından yararlanmak için ülkeye gelmektedir. 2023 yılında yaklaşık olarak 13 bin uluslararası öğrenciye oturum izni verilmiş ve 6 bin 250 öğrencinin eş ve çocukları için de oturum hakkı sağlanmıştır. Bu, ülkenin uluslararası öğrencilere sunduğu destek ve ilgiyi yansıtmaktadır.
Ek olarak, Finlandiya’da eğitim alan öğrencilere ve ailelerine konaklama konusunda çeşitli imkânlar sunulur. Özellikle aileleriyle birlikte gelen öğrencilere özel olarak tasarlanmış ve aileye özel bir öğrenci evi tahsis edilir. Bu uygulama, öğrencilerin aileleriyle birlikte konforlu bir şekilde yaşamalarını sağlarken, aynı zamanda öğrencilerin akademik ve sosyal hayatlarına odaklanmalarını kolaylaştırır. Mezun olduktan sonra Finlandiya’da kalmak isteyen öğrencilere, iş bulma sürecinde destek olmak adına iki yıla kadar oturum uzatılabilir. Bu süreç, öğrencilere kariyerlerine güvenle adım atmaları için bir fırsat sunar. Ayrıca, öğrencilere haftalık 30 saatlik çalışma izni tanınarak finansal destek sağlanır.
YENİLİKÇİ VE YAŞAM BOYU ÖĞRENMEYİ TEŞVİK EDİYOR
‘Stres Farkındalığı Ayı’nda öğrencileri etkileyen çok yönlü zorlukları aydınlatmak ve #littlebylittle temasını keşfetmek, dayanıklılığı teşvik etmek ve akademik başarıyı sağlamak için içgörüler ve stratejiler sunmak önemlidir.
Öğrenci stresinin manzarasını anlama: Öğrenciler için stres, çeşitli şekillerde ortaya çıkar, her biri kendi benzersiz tetikleyiciler ve sonuçlar kümesiyle. Akademik baskılar, sosyal dinamikler, ders dışı faaliyetlere katılım ve kişisel zorluklar, stres faktörlerinin karmaşık örgüsüne katkıda bulunur. Veliler, öğretmenler ve toplumun beklentilerinin ağırlığı, stresin yoğunluğunu artırır, sıklıkla öğrencilerin zihinsel sağlığını ve akademik performanslarını olumsuz etkiler.
Akademik stres: Öğrenci stresinin en önünde, yüksek notlar, rekabetçi sınavlar ve başarısızlık korkusu gibi akademik baskıların sürekli takibi bulunur. Akademik olarak başarılı olma talebi, öğrenciler arasında kaygı, tükenmişlik ve yetersizlik hissi yaratabilir. Diğerlerini hayal kırıklığına uğratma ve gelecek fırsatlarını tehlikeye atma korkusu, zaten var olan bu yoğun ateşe odun atmaktadır.
Sosyal stres: Okul veya üniversite sosyal ortamının karmaşık manzarasını yönlendirmek eşit derecede korkutucu olabilir. Akran baskısı, zorbalık, sosyal dışlanma ve kabul edilme isteği, öğrencilerin duygusal refahını önemli ölçüde etkileyebilir. Yargılanma korkusu ve içsel kimliklerini bastırma ihtiyacı, stres seviyelerini artırabilir ve izolasyon hissi yaratabilir.
Kişisel stres: Akademi ve sosyal etkileşimlerin sınırlarının ötesinde, öğrenciler streslerini arttıran kişisel zorluklarla mücadele ederler. Aile sorunları, maddi sıkıntılar, sağlık sorunları ve varoluşsal ikilemler, zihinlerini meşgul eder ve odaklanma yeteneklerini bozabilir, onların dikkatlerini dağıtarak derslerde optimal bir şekilde performans göstermelerini engelleyebilir.
Akademik başarı ve elde edim üzerindeki etkiler: Denetlenmemiş stresin sonuçları geçici rahatsızlığın ötesine uzanır, öğrencilerin hayatlarının her alanına sızar ve akademik yolculuklarını engeller. Kronik stres, motivasyonu erozyona uğratabilir, bilişsel işlevi bozabilir ve özgüveni zayıflatarak öğrencilerin potansiyellerine ulaşma yeteneklerini engelleyebilir. Kalıcı stres faktörleri, devamsızlık, akademik başarısızlık ve hatta okul terk oranlarına yol açabilir, çaresizlik ve umutsuzluk döngüsünü sürdürerek.
#littlebylittle yaklaşımını kucaklamak:
Haftaya görüşmek üzere...
EĞİTİMDEN, BİLİMDEN, BAŞÖĞRETMENİN İZİNDEN AYRILMADIĞINIZ AYDINLIK GÜNLERİNİZ OLSUN.
Fotoğrafını çekip anneme gönderdim çünkü küçükken annem bana bir bayramda kırmızı rugan ayakkabılar almıştı. Şimdi dolabı açıp açıp bakıyorum ve gülümsüyorum.
Çünkü küçükken bayramlarda alınan eşyalar değil de aslında o eşyaları size alıp başucunuza koyanlardır gerçek değerler. Çocuklar aslında hissettirdiğiniz duyguları hatırlarlar, şanslıysanız ve sevgi dolu büyütülüyorsanız kırmızı ayakkabı alamasanız da olur. Ama ayakkabıyı alıp çocuklarınıza sevgiyi hissettiremezseniz işte o maalesef olmuyor.
GURBETTE BAYRAM
Bayramda bir arada olmanın önemini ailem hep yaşattı şükür ama yaş aldıkça hele ki ergenlik çanları çalmaya, kendimizi bir şey sanmaya başladığımızda ‘bu bayramda gitmesem atlasam olur’lar başlar. Ama sonra kavak yelleri esmeyi durdurunca şanslıysanız ve eğer hâlâ hayattalar ise anne ve babanız sizi aynı hasretle oldukları yerde bekler dururlar. Her seferinde yanlarına koşmaya başlarsınız. Ama gurbeti seçmiş hayallerinizin, başarının peşinden koşmuşsanız, mesela biletler çok pahalı gelmiş ise ve ‘amaaan bu bayram da burada olayım’ demişseniz işte o sabah kalktığınızda gün nedense aymaz. Boğazda bir düğüm, ‘yok canım ağlamayacağımdır herhalde’ dersiniz. Yutkundum tamam geçti. ‘Ben bir annemi arayayım’, hayda arayamıyorum. ‘Tamam tamam hazırım şimdi arayayım ağlamayacağım söz kendime’ der ama anne ve babanızın yüzünü video aramanızda görür görmez iniverir yaşlar gözlerinizden. Ve söz verirsiniz kendinize bundan sonra; ‘Her bayram gideceğim yanlarına.’ İşte gurbette bayram böyledir. Yani aslında gurbette bayram bayram tadında değildir.
ÖĞRENCİLER TATİLDE NE YAPMALI?
Çok sıkıcı bir başlık değil mi? Devamında ‘ders çalış, ödev yap’ falan bekliyorsunuz biliyorum ama ben öyle demeyeceğim. ENDORFİN VE DOPAMİN SALGILAYIN ÇOCUKLAR! Endorfin mutluluk hormonudur ve mesela spor yaparken koşarken oynarken salgılarsınız, mutluluk hormonu sadece endorfin değildir. Bilinen 4 hormon aşağıdaki gibidir.
Dolayısıyla bir problem kalmamış gibi görünüyor. Ancak bu tarz düzenlemelerin geleceğine bir ışık tutabilmesi açısından ve mevcut durumu anlatabilmek için birkaç not iletmek isterim yine de. 15 Mart sabahı YÖK’ün düzenleme yaptığı denklik yönetmeliğine göre, öğrenci hangi okulda hangi programda okumuş olursa olsun, dünyanın en iyi üniversitelerinden de kabul alsa YKS barajına tabi tutuluyordu. Sınava sadece 2.5 ay kala ve hatta sınav kayıtları da kapanmışken böyle bir kararın çıkması hem biz danışmanları hem de aileleri fazlasıyla tedirgin etmişti doğal olarak. Bu değişikliği gördüğümde bazı kritik noktalarda çok ciddi bilgi eksikleri olduğu hemen anlaşılıyordu.
Örneğin Türkiye’de artık devlet okullarında bile verilmeye başlanan uluslararası müfredatları (IB, A-level, Abitur gibi) bitiren çocukların Milli Eğitim Bakanlığı müfredatında eğitim alan çocuklarla aynı kefeye konması büyük bir haksızlık oluşturuyordu. Bildiğiniz gibi bu programlar çok ağır üniversite derslerinin, proje ve etkinliklerin merkeze alındığı oldukça yoğun programlar ve buralarda eğitim alan çocuklar zaten yurt dışı üniversiteleri hedefleyen dolayısıyla YKS’yi ön planda tutamayan öğrencilerdi. Diğer bir dezavantajlı grup ise yine dünyanın sayılı üniversitelerinden geçen sene kabul almış ve o üniversitede hazırlık eğitimi alan öğrenciler olmuştu. Zaten birleşik bir eğitimi almaya hali hazırda o ülkede olan (foundation) ve Türkiye eğitim sistemiyle bağını fiilen de koparmış olan öğrencilerin de bu sepete dahil edilmesi, yine kuşlardan yüzmeyi, balıklardan koşmayı beklemek gibi bir beklentiydi. Benzerlerini artırabileceğimiz pek çok örnekte olduğu gibi YÖK’ün aldığı bu kararın doğrudan mağdur ettiği binlerce çocuk adına, sektörümüzün özellikle çok sağlıklı, telaşsız ve işin aslını her platformda anlatarak kısa bir sürede bu yanlıştan dönülmesini sağlamasından dolayı ise çok mutlu oldum. Derdimiz hiçbir zaman çocuklarımızın sırf adı yurt dışı olduğu için kalitesiz eğitimler alması, tabiri caizse YKS’yi by-pass etmesi olmadı, bu tarz okul ve programlar için gerekli tüm kısıtlamaların uygulanmasını da destekledik üstelik. Ancak zaten dünyanın en iyi okullarının çok rekabetçi kabul koşullarını aşıp buralarda öğrenci olabilme hakkı kazanmış çocuklarımızın önüne bir set çekmeye, işlerini zorlaştırmaya da kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum. Başta hepimizi üzse de yapılan hatadan dönülmüş olması ve hızlıca bir telafi yönetmeliği açıklanmış olması bu 10 günlük can sıkıcı sürecin sonunda içimize su serpen bir gelişme olmuş oldu. Emeği geçen, çocuklarımız için mücadele eden herkese ve tabii ki öğrenci ve ailelerimize hayırlı olmasını diliyorum.
YURT DIŞI EĞİTİM DANIŞMANLARI DERNEĞİ ÇEŞME ZİRVESİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Geleneksel YEDAB Çeşme Zirvesi sona erdi. 28-30 Mart 2024 tarihlerinde Çeşme Boyalık Beach Hotel’de gerçekleştirilen YEDAB Summit’de 27 uluslararası okul ve 60’ın üzerinde Türkiye’nin önde gelen acentası buluştu. Yeni sezon planlamaları, güncellemelerle ilgili bilgi alışverişinde bulunuldu. Yakın tarihe kadar yurt dışı dil okulları, liseler ve üniversitelerle görüşmek için dünyanın farklı yerlerindeki fuarlara katılmak zorunda kalan Türk acentalar, son yıllarda sayıları artan bu etkinlikler sayesinde Türkiye ev sahipliğinde en güncel bilgilere ulaşıp, okullarla iş birliklerini güçlendirebiliyorlar.
Bu alandaki en önemli çalışmalardan birine imza atan Yurt Dışı Eğitim Danışmanları Derneği de (YEDAB) artık gelenekselleşen ve her yıl tekrar edilen YEDAB Çeşme Summit ile çok faydalı ve verimli bir organizasyonu daha geride bırakmış oldu. İlk gün, katılımcı okulların programları ve ayırt edici özellikleriyle ilgili yaptıkları mini sunumlarla başlayan programda takip eden iki gün boyunca, danışmanlar tek tek tüm okullarla birebir toplantı yapma imkânı buldu. Oldukça yoğun ve bir o kadar da sıcak bir atmosferde geçen bu zirve için YEDAB’ı ve sektöre dair bitmeyen kişisel çabalarından ötürü Yönetim Kurulu Başkanı Osman Yılmaz hocamı kutluyorum.
İyi bir fikir olduğundan duyar duymaz emindim ama detaylarını ve nasıl yapılacağını da merak etmedim değil. Özellikle İtalya ve Almanya gibi daha önce köşemde de yer verdiğim, son yıllarda üniversite eğitimi için en çok rağbet gören ülkelere dair ailelerin tüm sorularını giderecek bir etkinlik olduğunu fark etmem ise uzun sürmedi. Sırasıyla önce İtalya sonra Almanya Eğitim Simülasyonu olarak Aktif Yurtdışı Eğitim tarafından 16-17 Mart tarihlerinde organize edilen etkinlikte, şu ana kadar düzenlenen fuar ve eğitim günlerinden farklı olarak, tek taraflı bir bilgi akışından öte, gerçek danışmanların ve yurt dışı eğitimi düşünen gerçek aile ve öğrencilerin ortaklaşa deneyimlediği bire bir modellenmiş bir yurt dışı eğitim serüveni canlandırıldı.
BİZZAT KAYNAĞINDAN DENEYİMLEME FIRSATI
Özellikle Avrupa’daki devlet üniversiteleri söz konusu olduğunda, çok farklı aşamaları olan, zaman zaman korkutucu gelen prosedürlere sahip ve uzun soluklu bir başvuru ve kayıt süreci gözlemliyoruz. Tam olarak bu aşamaların her birinde tek tek neler yapacağımızı düşünmek ailelerin gözünde büyüyebiliyor ve süreçte sağdan soldan duyulan doğru yanlış bilgilerle iş iyice içinden çıkılmaz bir hâl alabiliyor. Ailelerin süreci çok daha iyi anlamalarını sağlamak amacıyla iki gün boyunca devam eden bu etkinlik sayesinde veli ve öğrenciler, süreci bizzat kaynağından doğru ve eksiksiz bilgilerle deneyimleme fırsatı buldular. Neler vardı peki simülasyonda? ‘Başlamak bitirmenin yarısıdır’ derler ya, belki de en önemli adım olan karar verme aşamasından başlayan simülasyon, karar verdikten hemen sonrasında bir dizide izlenen yeni bölümler gibi 8 adımda öğrenciliğimizin başladığı ana kadar tüm köşe taşlarını tek tek tecrübe ettirdi ailelere... Okul ve bölüm seçimi, yol haritası, sınav hazırlığı, prototip bir sınav simülasyonu, kayıt yapılması, burs başvurusu, konaklama temini, vize başvurusu, ilk yolculuk gibi stres kaynağı olan hangi korkutucu durak varsa, bizzat o işlemleri yapan danışmanlarca bir bir işlendi.
HAK ETTİĞİ RAĞBETİ GÖRMESİNE SEVİNDİM
Bu etkinliğin patent kaydı için de başvuru yaptıklarını belirten Aktif Yurtdışı Eğitim Akademik Direktörü sevgili dostum Burak Yılmaz’la konuştuğumda, başlangıçta ailelerin programın sağlığıyla ilgili çok ciddi kaygıları olduğunu ancak yaklaşık yarım saatlik simülasyon turu bittiğinde tüm ailelerin özellikle teşekkür ederek ve aslında hedefledikleri sürece dair yoğun bir empati duygusuyla programdan ayrıldıklarını anlattı örnekleriyle. Gerçekten de biz yurt dışı eğitim danışmanlarının sahne arkasında yaptığı çok dikkat ve titizlik gerektiren o kadar çok şey var ki, bazen bunlar fark edilmeyebiliyor sürecin heyecanıyla. Bu emek yoğun mesleğin aslında ne kadar önemli olduğunun aileler ve öğrenciler tarafından anlaşılabilmesi açısından da çok faydalı bir etkinlik olduğunu düşünüyorum. Devamında çok ciddi bir talep aldıklarını belirten Yılmaz, etkinliğin ilerleyen dönemde Ankara ve İzmir gibi şehirlerde de planlandığını ve bu yönde özellikle Türkiye’nin farklı şehirlerinden çok ciddi davetler bulunduğunu söylediğinde, bunca emek verilmiş ve kafa yorulmuş farklı bir etkinliğin hak ettiği rağbeti görmesine ayrıca çok sevindim.
EĞİTİMDEN, BİLİMDEN, BAŞÖĞRETMENİN İZİNDEN AYRILMADIĞINIZ AYDINLIK GÜNLERİNİZ OLSUN.
Bize ne değil mi? Tamam bize ne. Sonra kariyerinize bu sefer daha niş bir alanda devam etmeye karar verip kitap yazmışsınız lakin onu da hayalet yazar ile yazdığınız söyleniyor. Ama bu sefer sevgilinize, çünkü boşanmışsınız, tüm kitapları aldırıp ‘Çok Satanlar Listesi’ne girmişsiniz. Bize ne? Buraya kadar da tamam. Sevgili ile kavga edilmiş başka yayınevine gidilmiş orada yazı yazamadığınız anlaşılınca yine kavga edilmiş. Sonra bakmışsınız hiç kimse ile anlaşamıyorsunuz ‘bari kendi yayınevimi kurayım’ demişsiniz bu sefer bastığınız kitapların matbaa borçlarını ödememişsiniz. Ama tabii ‘olan olmayanın’ halinden anlamaz, çünkü milyonluk arabalara binip siz bir matbaacıya olan 20 bin TL borcu yok sayarsınız. Bilirim ben sizin gibileri. 20 bin TL sizin için para falan değildir matbaacıya ödemeyi unutursunuz. Bak aklıma gelmişken sizin o sırt çantanızın fiyatı neydi? Neyse çekirge sıçraya sıçraya bugünlere gelmiş. Bize ne ebeveyn ahlaksız ya da sahtekâr ise ama işte öyle olmuyor. Maalesef sahtekâr annenin sahtekâr çocuğu, yalancı babaların yalancı çocukları, ilgisizlik ve maddiyata düşkünlüğünüz ise insana çarpan evladınızın sizi aradığında ‘affet anne araba pert oldu’ demesine sebep oluyor. Çocuk arabaya odaklanmış çünkü siz de ona odaklısınız. Yani yetiştirdiğiniz evlat artık can yakmaya başlayınca o zaman işte ‘sana ne, bana ne’ olmuyor. Ruhunuzu doğurduğunuza aktardınız, eseriniz adeta sizin suya yansıyan bulanık silüetiniz gibi dolaşıyor ortalıkta. İçimiz kalkıyor onu görünce, ne fena değil mi?
Bu evladı doğurduğunuzda ondan bunu yaratacağınızı kendisine söyleseydiniz sizce sizleri anne ve baba olarak seçer miydi? Sanmam. Hafta sonu anne ve babası evde olmayan bir çocuğa ders vermeye çalışan, yalnızlığını almaya çalışan öğretmenler var hâlâ bu ülkede. Canla başla yokluğunuzu azıcık da olsa doldurmaya çalıştığım yıllarım hep aklımda benim. Paranın yalnızlığı alıp götürdüğünü düşündüğünüz sürece bu çocuklar da işte böyle savrulup duracaklar avukat kapılarında. Size bir şey söyleyeyim mi bu çocuklar sizin başınıza ne açsa yeridir. Öyle hak ediyorsunuz ki. Çünkü ebeveynlik ‘her sorunu türlü pazarlık ve oyunlarla çözebilirsin oğlum’ demek değildir, Ebeveynlik başkası yerde can çekişirken sırıtkan oğluna bavul yapmak değildir, annelik, insanların telefonlarını toplayıp hırsızlık, arsızlık yapmak hiç değildir. Bu çocuklar sizi izlemiyor mu sanıyorsunuz, yalancılığınızı, iş yapış şeklinizi, eşiniz ile ilişkinizi eleştirmiyor mu sanıyorsunuz. Ve sonunda da pes edip sizin gibi olmayı seçmiyor mu sanıyorsunuz. Yetiştirme şeklinizin bedelini ödüyorsunuz şu anda. Keşke sadece siz ödeseydiniz, ama 2.5 yaşında babasız kalan bir çocuk da ödeyecek bu bedeli maalesef. Benim gözümde o arabayı siz kullanıyordunuz Eylem Tok. Cem Garipoğlu olayında kendi babama ‘Baba beni saklar mıydın?’ dedim. ‘Ellerimle götürür teslim ederdim’ dedi. Anneme ‘Anne duvardaki kanları siler miydin?’ dedim kadının kanı dondu. Aynı aile, kızı kestikleri koltukta gülerek poz verdi. Ya sahi siz neye gülüyorsunuz? Ortak bir noktanız mı bu sizin.
ANNE DEĞİLSİN ANLAMAZSIN
‘Anne değilsin anlamazsın’cılara cevabım, ‘anne değilim ama insanım.’ Ayrıca da ben öyle bir noktadayım ki hiçbir varlığı bu kadar sevmek falan istemiyorum. Çünkü içimden bir ses anne olsan oğlunu kaçırır mıydın dediğinde, zihnim, oğlumu kaçırmak başka, çarptığı insanların telefonunu almak ambulans, polis aramamak bambaşka diye kıvırmaya başlıyor. Düşüncenin saniye aklımdan geçmesi bile kendimden tiksinmeme sebep oluyor. Ben anne falan olmak istemiyorum arkadaş. Çocuklarını bilmem kaç yaşına kadar adam edemeyen, her şeyi ölçüsüzce veren, yatağını bile toplatamayan, erkek anneliği kavramınızdan, görmüşlüğüm var 16 yaşındaki çocuğun burnunu silen köleliğinizden, kazık kadar adamların çantalarını taşıyışınızdan, beceriksizliğinizden, lüks arabaları şu çocukların altına verişinizden, sahtekârlığı normalleştiren ve öğreten davranışlarınızdan, ağır düşkünlüğünüz ve yapış yapışlığınızdan bu çocuklar bu haldeler ve ben tam da sizin gibi annelerden dolayı anne olmak falan istemiyorum Sayın anne Eylem Tok.
SORULARIM VAR EY TOK
Karnınız tok mu sizin? Ne geçti en son boğazınızdan? Düğüm var mı orda?