"Hepiniz Juliette and the Licks’in ne olduğunu biliyor musunuz? Biz bir grup aktörüz. Müzik grubuyuz rolü yapıyoruz."
Tiyatro eğitimli Mazhar Alanson’un kulakları çınlasın. O da kendini sahnede müzisyeni oynayan bir aktör olarak tanımlar málûmunuz... Juliette Lewis’le aralarındaki tek ortak nokta, arıza şahsiyetler olarak tanınmaları değilmiş demek ki...
Salı akşamı, müteşebbis ruhlarını Radarlive festivaliyle kısıtlamayan, çok şükür ki aylık Radar etkinlikleriyle eylemlerini sürdüren (!) Dinamo 103.8’ci arkadaşların, Doritos’un sponsorluğunda Türkiye’ye getirdiği Juliette Lewis ile grubu The Licks’in Yeni Melek’te verdikleri konseri izledik. Konserlerinin ayin gibi geçtiği söylenir durur. Dedikleri kadar varmış hakikaten; ayini yerinde tespit ettik.
Her seferinde Yeni Melek’te bir konser daha izlemeye tövbe ediyorum, her seferinde tövbemi "Görmeden bu dünyadan göçmem inşallah" diye umduğum birileri geldiğinde bozuyorum.
E, bu da Juliette Lewis yani... Kimileri oyunculuğundan da şarkıcılığından da tiksinir. Şahsen bayılırım. Arıza taklidi yapan insanlara hiç tahammül edemeyişimle birlikte, onun kendi ağzıyla verdiği beyanatla çelişse de "arızayı oynadığını" değil, arızanın ta kendisi olduğunu düşündüğümden herhálde.
"İlk kez Strange Days" (Tuhaf Günler) filminde PJ Harvey klásiği Hardly Wait’i söylediğinde ne menem yetenekli bir sahne hayvanı olduğuna uyanmıştık. Nitekim gördüğümüz, göreceklerimizin "mütevazı teminat"ıymış. (Oksimorona gel!)
Hani "hafif" mánásız bir genelleme olacak ama bu Lewis’lerin Hollywood sistemiyle meselesi mi oluyor ne? Daniel Day-Lewis, şöhretinin zirvesindeyken kalkıp İtalya’da bir kunduracının yanına çırak yazılmaya karar vermiş, sinemadan ve starlık mertebesinden elini eteğini çekmişti.
Çocukluğundan beri sektöre emek veren, álemin en benim diyen yönetmenlerinin filmlerinde rol alan, bu arada da Brad Pitt gibi manitalar eskiten Juliette Lewis de, 2003’ten beri tamamen terk etmediyse de sinemaya kıçını dönmüş vaziyette, grubuyla birlikte dünyayı turluyor. (You’re Speaking My Language albümünü tamamladıktan sonra çıktıkları turnede grubu 20 ülkeden yarım milyon kişi izledi.)
Zaten sektörün göbek deliğindeyken de güzelliği başa belá olarak gördüğünü, meselesinin yaratıcı bir sanatçı olmak olduğunu, Hollywood starı "görünümü" ile derdinin bulunduğunu zırt fırt dile getirirdi:
"Ben ufak bir müdahaleyle güzel, istersem de çirkin olabiliyorum. Birçok çekici aktris çirkin olmayı beceremiyor."
"Asla göğüs estetiği yaptırmam. Otel havuzlarının kenarına yayılan o koca memeli kızlar, insanda cila niyetine tükürüp ovalayarak parlatma isteği uyandırıyorlar."
"Mesele şu ki ben gerçek karakterler canlandırmak istiyorum ve bütün kızlar da güzel olamayabiliyor. ’Ben karakter oyuncusuyum’ diye dolanan bir sürü tip var ki canlandırdıkları rolleri izlediğinizde, her seferinde değişen tek şeyin kostümleri olduğunu görüyorsunuz."
Salı akşamki konserde Lewis, kafasındaki kızılderili tüyleriyle "Ben böyle sistemin içine ugh!" çeken "sahne yerlisi" rolündeydi. Albümlerini beğenirsiniz beğenmezsiniz, ayrı da... Juliette and the Licks’i sahnede izlemek gerçekten bir tür güzellikmiş.
Juliette Lewis; "80’li yaşlardaki kendimi düşününce, sanki o kedili kadınlardan biri olurmuşum gibi geliyor" diyor.
O "kedi ordusu"lu kadınlardan tırsan biri olarak, valla ileride ya da bugün ne halt ederse etsin alákadar etmez; benim deli gönül, o 80’ini bulmadan birkaç konserini daha izleyebilmeyi arzuluyor. (Okur sana yazıyorum, festival organizatörleri, huuu, siz anlayın!)