Şükür, korktuğumuz başımıza gelmedi

Cümle álemin málûmu olduğu üzre geçtiğimiz hafta Galatasaray, Trabzonspor’u bileğinin hakkıyla, 4-1’lık bir skorla yendi.

Ezelden ebede GS meftunu bir futbolsever olarak, başta tüm GS taraftarları gibi ben de hafif buruk bir sevinç duydum.

Zira ezeli rekabet -hastasıyım bu futbol klişelerinin- kaideleri gereğince, ben de ‘Aman aman, kim olursa olsun ama FB şampiyon olmasın’ şeklinde düşünen insan türüne mensubum.

Allah’ın sopası yok tabii... Bu da gelecekmiş başımıza; kaderin cilvesine bakın ki GS, FB’nin şampiyonluğunun en önemli vesilesi!..

FB, kupayı resmen iki gün sonra alacak. Ancak bizimkilerin bu sezonki nadir başarılı performanslarından birini sergilediği TS maçı sayesinde FB taraftarları, bir haftadır şampiyonluğu kutluyorlar.

Galeyana gelen kimi gazeteler, misál Sabah ve Radikal, durumu abartıp, bu nasıl bir kimlik bilinciyse (!) işin cılkını çıkartıp, geçtiğimiz hafta sarı-lacivert logolarla bile çıktılar.

Vallahi yaptılar... Utanmadılar... Gazetenin kimliği önemli değil ya, FB’li gazete olmayı ‘kendilerinden geçerek’ kutladılar. Ne diyelim; kutlasınlar... Tadını çıkartsınlar...

Ben kendi adıma, sonradan düşününce, bu galibiyete samimiyetle sevindim. Daha doğrusu, sevinmem gerektiğine karar verdim.

Ben ki kimi aynı takımı tuttuğumuz kimi dostların sitem ve hiddet dolu nazarlarına maruz kalmayı göze almışım; sezonun ortasından beri GS’ın tek bir maç bile almasını istememişim.

Benim için sezonun gazozu, aylar önce kaçtı. İstedim ki takım batacağı kadar dibe batsın, beter olsun... Önümüzdeki sezon da Anka Kuşu misali, kendi küllerinden doğsun...

Bu arada, galibiyet malibiyet hiç umrumda değil: Şaibe söylentileri de batsın, yeter ki Fener olmasın, Trabzon şampiyon olsun...

Böyleydim... Sonra, Hakan Şükür sağolsun, titredim ve kendime geldim: Utandım...

Hakan Şükür’ün GS-TS derbisi konusundaki hem kekeme, hem geveze belágatına ne demeli?

E be adamım: Sen, sezonun en önemli maçına çıkacak adamlardan birisin. Her şey bir yana, sporcusun, sahaya kazanmak üzere çıkmaya yeminlisin. Yani en azından bizim izanımıza göre, adam gibi adamsan, sporcu gibi sporcuysan, öyle düşünmelisin...

GS, TS’yi yenemeseydi, ‘satılmış’ yaftası, belki de bir ömür üzerine yapışacaktı. Ve bunun en büyük müsebbi de Hakan Şükür olacaktı. Zira adam kendi ağzıyla oynayamaya gönlü olmadığını söylüyor işte! Geriye tek bir söz kalmayacaktı.

Ne diyeceksiniz? ‘Ligin seyrine bakınız, vahim performans sergilediğimiz bir senelik geçmişimiz, en önemli teminatımızdır’ mı? Sonra işin yoksa FB’lilerin nafile vıdıvıdılarını, gef gef gerinmelerini dinle, kahret dur. Söyleyeceğin tek söz olmayacağı için durduğun yerde kudur!

Yetmezmiş gibi bir de Şükür, susmuyor: ‘Benim demeçlerim zaten hep tartışılır’ şeklinde geven cümlelerle, sözlerinin arkasında durduğunu iddia ediyor!

Vallahi benim kendi adıma en ufak bir kompleksim yok. Ne olacak ki? Birkaç çapaçul yönetici yüzünden GS bütçesi dibe vurmuşsa da toparlanır. Bir tarih boyu sömürmeyen kalmadığı hálde memleket batmamış, birkaç sezonda Galatasaray mı batacak?

Gönül istemez tabii. İstemez de ne, bunun gibi bir tek sezona daha tahammül edemez ama yani... En kötü halükarda bile, mevzu gurur ve mutlu hatıralarsa, biz stoktan yiye yiye daha epey bir idare ederiz: UEFA Kupası’ydı, Süper Kupa’ydı, Şampiyonlar Ligi başarılarıydı... Peheeey... Yahu biz Real Madrid’i yenmiş takımız. Hayatta böyle lükslerimiz oldu; naçizane, hatırlatırız!

Benim tuzum kuru: FB’li arkadaşlara; ‘Sizin Avrupa liglerinde 1 (yazıyla bir) puan almışlığınız var mı?’ diye sorar, çıkarım işin içinden. Ama Hakan Şükür model bir zevzekliği, mümkün değil, hazmedemem.

Asparagas

Hangi kefe?

Geçtiğimiz günlerde görev aldığı bir tanıtım sırasında mini eteğinin altından iç çamaşırının görüntülenmesi üzerine; ‘Allah kahretsin, bir daha etek falan giymeyeceğim. Ne olur o fotoğrafları silin. Ben frikik veren mankenlerle aynı kefeye konmak istemiyorum’ şeklinde gazetecilere yalvaran Ebru Destan, daha önce bile isteye çektirmiş olduğu pek çok çıplak, pardon ‘düzeyli erotik’ pozu olduğunu hatırlatan gazetecileri; ‘Tam da bu sebepten şekerim’ diye yanıtladı: ‘Frikik veren mankenlerin pozlarında, selülit melülit de yakalıyorsunuz siz. Ben rötuşsuz, photoshop’sız çekimlerden hazzetmiyorum. Fotoğrafları birlikte seçelim, dükkan sizin. Ama yani, daha solaryuma bile girmedim. Bakın, o fotoğraflarda bacaklarım portakal kabuğu gibi çıkmışsa, hakikaten sonum olur; ben de Boğaz Köprüsüne çıkarım. İki gözüm önüme aksın ki yaparım! Beni selülitli mankenlerle aynı kefeye koymayın!’
Yazarın Tüm Yazıları