Danıştay 2. Dairesi’ni toplantı sırasında basarak, aralarında 2. Daire Başkanı Mustafa Birden’in de bulunduğu dört kişiyi yaralayan, 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’i başına sıktığı kurşunla katleden 27 yaşındaki "avukat" Alparslan Aslan için, çalıştığı hukuk bürosunda, patronunun yaptığı yorum bu. Sessizmiş, sakinmiş... Bir de: "Milli hassasiyetleri olan bir arkadaş"mış...
Bu ülkede, milli hassasiyetten bahseden, milliyetçilik konusunda en bi’ hassas kendisinin olduğunu iddia eden birini gördünüz mü orada bir durup arkanızı kollayacaksınız; onu bilir onu söylerim...
Bu arkadaşlar, hangi sanrının esiri olmuşlarsa artık, memleketi tapulu malları, kendileriyle tıpıtıpına örtüşen fikri savunmayan yurttaşlarını da keyfinin kulu zanneder; onların hayatını nasıl yaşaması gerektiği konusunda, gerekirse ki pek çok insan hayatının yularını at gözlüğü takmış bir dingile teslim etmeye niyetli olmadığı için ekseri gerekir- kabakuvvet kullanarak dayatmalarda bulunurlar.
Okumuşuyla cahili birdir; zira okuyanının okumaktan anladığı, hamasi bir ezberden ibarettir. Cahili zaten cahildir; öyle yaşamaktan gayet de memnundur çünkü kafayı çalıştırmak, kim uğraşacak yani, öööf, uzun iştir; o ise bedenini yormaktan imtina etmez ama iş kafayı yormaya gelince, üşengeçtir.
Ona soracak olursanız, en bir mümin, en bir vatansever kendisi ve saz arkadaşlarıdır; gerisi kafirdir, komünisttir, haindir. O öyle diyorsa öyledir abi; sorgulanmaz; bitmiştir...
Demokrasi, onların kitabında, uzayda yetişen bir tür gazoz ağacı gibi bir şeydir.
"Ben öyle düşünmüyorum" dersin, bu konuda o susar, pis pis bakar, sonra satır konuşur.
Tuzu kurudur. Zira kimi siyasi "ombudsman"lara göre, bu ülkede "Sağcılar adam öldürüyor", sümme haşa, asla telaffuz edilebilinemez bir cümledir.
Onlar, toplum gerizekálı ya, hiçbir fedakárlıktan kaçınmadan topluma çeki düzen vermeyi iş edinmiş, "vazifeperver" kişilerdir.
Eteğin dizinin üzerine çıkmayacak, üniversitelerde bira içilen festivaller yapılmayacak, kızlarla oğlanlar el ele tutuşmayacak, dünyanın gidişatına akıl erdirmek gibi lüzumsuz emeller peşinde ööööle kaka kitaplar okunmayacak.
Yapma ya? Sana mı sorulacak???
Ben 34 yaşındayım. 80 darbesi vuku bulduğunda sekizdim. Kendimi bildiğim günden beri anamdan babamdan, "Aman çocum, etliye sütlüye bulaşma" lafını duymaktan helák olmuş zavallının tekiyim. Kendi çapımda bu "tembihi" iplemedim, iplemeye niyetli de değilim.
Susturulmuş, pıstırılmış kayıp bir neslin, omurgasını dik tutarak ayakta durmaya çalışan bir üyesiyim. İnsan olmaya ve insan gibi yaşamaya çalışıyorum.
Ve ölmeden bir gün, Çetin Altan’ın tabiriyle "cami ve ordu arasındaki gerilimli siyaset"e kısılıp kalmamış, demokrat bir hukuk devletinde yaşayacağımı görebilmeye dair umudumu yitirmemeye çalışıyorum. Yitirmeyeceğim.
Hayatımın hesabını kendime, imanımın hesabını da bu ülkede kendini en yüksek mertebede gören birilerinden "biraz" daha yukarıda bir yerlerde ikámet eden bir merciye vereceğim.
Umuttan başka şansımız yok; umudu diri tutmaya çalışıyoruz.
Kimseyi öldürmeden, kan dökmeden, uykumuzda, yüzümüzde bir gülücükle, ecelimizle ölmeyi, o güne kadar da yüzümüzde insani bir gülücükle yaşamayı umuyoruz.
Ve sırf meraktan yani, soruyoruz: Sen ne kadar Osmanlı çocuğu olduğun gibi ve kadar bu Cumhuriyet’in de çocuğuysan, biz de bu Cumhuriyet’in çocuğu olduğumuz gibi ve kadar Osmanlı’nın çocuğuyuz.
Sen işine geldiğine göre kendini mücahit zanneden zavallı "meczup"; sen kendi çapında asil bir kanın ve imanın neferisin; sen Allah’ın askerisin de biz onun bunun çocuğu muyuz?