Paylaş
İlk yardım, ilk yardım, ilk yardım...
Öncelikle tüm Türk halkına ‘geçmiş olsun’, yakınlarını kaybedenlere de ‘başsağlığı’ dileklerimi sunmak istiyorum. ‘Ulu Yaradan’ böyle felaketleri tekrar göstermesin. Böyle felaketleri hiçkimseye göstermesin de Türk halkına hiç göstermesin. Hani bir fıkra vardır ya, her felakette Tanrı, Türkiye’ye bir şey olup olmadığını sorarmış. ‘Neden’ diye sorulduğunda da ‘Onlar benim yardımım olmadan hiçbir şey yapamaz’ diye yanıt vermiş.
Son felaket bunun gerçekliğini tekrar gösterdi. Kimse ne yapacağını bilmeden ortada koşuşup duruyor. Üstelik biz yıllardır böyle bir depremin geleceğini biliyorduk. Zaman zaman valilikte bu konuda toplantılar yapılıyordu. Bütün yetkililer, merkezi İstanbul civarında olacak çok şiddetli bir depreme hazırlıklı olduklarını söylüyorlardı. İşin en önemli tarafı olan binaların depreme dayanıklı yapılmaları konusunda yıllardır kimsenin bir şey yapmadığı ortada. Ben konum olmadığı için bu konuda bir şey söylemek istemiyorum. Benim esas değinmek istediğim konu enkaz altından yaralı kurtarmak ve bu işi mümkün olduğunca zarar vermeden yapmak.
İşte yazımın başlığında ‘ilk yardım’ kelimeleri bu yüzden birkaç defa yazıldı. Aslında mümkün olsa bunu yüzlerce kez yazmalı. Belki o zaman dikkat çekici olabilir. İlk yardım kavramı olay olmadan önce iyice benimsenmesi gereken bir kavramdır. Herkesin ilk yardım kurallarını olay anında tereddüt etmeyecek kadar iyice öğrenmesi gerekir. Benim köşemi sürekli izleyenler bilir, zaman zaman ‘ilk yardımı iyice öğrenmeyi ihmal etmeyin, belki günün birinde bunu en yakınınız olan birine uygulamak zorunda kalırsınız’ diye yazarım. Son olay bunun doğruluğunu gösterdi. Herkes enkaz kaldırmada yakınlarına yardımda kendi başına kaldı. Başarılı ilk yardım yapılanlar ya da yaraları az olanlar hayatta kaldı.
İmkánlar yetersiz
Evet yıllardır bu denli şiddetli bir deprem bekleniyordu ama ilk yardım ve kurtarma konusunda yıllardır kimse bir şey yapmadı. Bırakın ekipler oluşturmayı, kendi çabalarıyla ilk yardım eğitimi almak isteyenler de karşılarında ciddi bir imkan bulamadılar. Çok şükür ki AKUT gönüllüleri var. Kendi çabaları ve imkanlarıyla oluşturdukları ekipler de olmasa durum daha da korkunç olurdu.
Bu andan sonra ilk yardım bilgisi vermenin hiçbir anlamı yok. Bu bilgiye gerçekten ihtiyacı olanların bu satırları okuyacak halleri yok. Ben ileride yine bu bilgileri, kullanmaya ihtiyaç olmaması dileğiyle aktarmaya devam edeceğim. Bugün geride kalanlar özellikle olayın sıcaklığı içinde kalmayanlar için bazı şeyler aktarmak istiyorum.
Hepimiz büyük bir kabus yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Bilmiyorum farkında mısınız, çocuklar böyle durumlardan çok daha fazla etkileniyorlar. Felaket, hasar, yaralı ve ceset görüntüleri günlerdir televizyonlarda yer alıyor. Çocuklarınızı psikolojik olarak hazırlamazsanız, bu olaylar onların beyinlerinde derin izler bırakır.
Örneğin doğal afetler kaçınılmazdır ama, çocuklarınıza, bunun üzerine akıllı ve bilgili olarak gidildiğinde bunun felaket haline dönüşmesini önleyebileceğimizi anlatırsanız çocuklarınız ümitsizlik yaşamaz. Ayrıca ‘ölüm’ kavramına çocukları hazırlamak gerekir. Ölümün doğum kadar doğal bir olay olduğunu öğrenmeli. Aksi taktirde televizyonlardaki yüzlerce ceset görüntüsü onların ruhsal yapısını etkiler.
‘Öldürmeyen felaketler olgunlaştırır’ derler. Çocuklarınızı bu vesileyle eğitebilirsiniz. Belki bu sayede onlar, birbirlerinin kuyusunu kazmaktan başka birşey yapmayan politikacıların artık başa gelmesini önlerler. Üç kuruşluk çıkarı için başkalarının soyulmasına göz yummazlar. Çevresindekilerin zenginleştirilmesi için devleti yoketmeye çalışanlar karşısında duyarsız kalmazlar.
Size tıptan bir örnek vermek istiyorum. Çevresini hiç düşünmeden sadece kendi gelişmesine bakan kişiler kanser hücrelerine benzerler. Kanser hücresi süratle gelişen çevresini işgal eden bünyenin tüm kaynaklarını sadece kendi gelişmesi için kullanan bir hücredir. Kendisi açısından çok başarılı bir gelişmedir bu. Çoğalır, sömürür, gelişir, ama nereye kadar? Kaynaklarını aldığı sömürdüğü bünye, artık onu besleyecek hali kalmayınca ölür, bu, kanser hücresinin de sonudur. Kanser hücresi, en başarılı olduğu noktada kendi sonunu da hazırlamış olur ve üzerinde geliştiği bünye ile kendi de toprak olur. Umarım çocuklarımız bizim hatalarımızdan ders alırlar.
Paylaş