Dr. Gündüz Tezmen

Osteoporozun temeli gençlikte atılır

18 Şubat 2003
BEN 46 yaşında bir bayanım. İki yıl önce menopoza girdim. Menopoz sıkıntıları için bir doktora başvurdum. Çeşitli tetkikler yapıldı, kemik ölçümünde osteoporoz başlangıcı olduğu söylendi. Ben menopoza henüz girdim. Bu kadar zaman içinde osteoporoz olur mu?E.Erkan / RizeGenellikle orta yaşı geçmeye başlayınca ortaya çıkan osteoporoz, kadınları daha fazla olmakla beraber erkekleri de tehdit ediyor. Kemik ağrıları, boy kısalması, sırt kavisinin artması ve kemik kırıkları gibi birçok sorunun kaynağı olan osteoporoz, belirtilerini verdikten sonra geri çevrilemez, ancak artması önlenebilir. Önemli olan osteoporoz boyutuna varmadan önce önlem alınmasıdır. Osteoporozun son yıllarda giderek daha çok tanınması nedeniyle özellikle menopoza giren kadınlarda bu taramalar yapılmaya başlandı. Oysa bu konunun önlemi çocukluk yaşlarında başlamalıdır. Kemik kütlesi maksimum noktasına ortalama 25 yaş civarında ulaşır. Yaş ilerledikçe, bankadaki tasarrufun harcanması gibi, kazanılmış kemik kütlesi yavaş yavaş azalır. Bu nedenle kemik 20-25 yaşa kadar sistemli spor yapılması ve kalsiyumdan yeterli beslenme ile yüksek kemik kütlesine kavuşanlar, ileri yaşlarda osteoporoz açısından kendilerini güvenlikte sayabilirler.Sanırım siz gelişme çağında yeterli kalsiyum almadınız ve düzenli spor yapmadınız. Bu nedenle kemikleriniz ince yapılı oldu. Eğer sigara, alkol ve fazla çay-kahve tükettinizse bunlar da kemiğinizi etkiledi. Yani sizin osteoporozunuz, geçtiğimiz yıl girdiğiniz menopozla değil, belki de çocukluğunuzda başladı. Şimdilerde uygulanacak ilaç tedavisinin yanı sıra spor yapmayı da ihmal etmeyin ve eğer varsa çocuklarınızda şimdiden önlem almaya başlayın. Osteoporoza yatkınlık konusunda kalıtım faktörü de rol oynamaktadır.Kalça ameliyatı gerekir mi?BUNDAN 6 ay önce sol kalça eklemimde başlayan ağrılar nedeniyle ortopedi doktoruna gittim. MR çekildi, kalça ekleminin baş kısmında nekroz oluştuğunu söylediler. Bunun tedavisi yokmuş, ameliyatla yapay eklem takılması gerekiyormuş. Çok panik içindeyim. Yaşım 51, böyle bir ameliyat için genç olduğumu düşünüyorum. Lütfen beni aydınlatın. Yapay eklemle yaşam nasıldır? Ne gibi sorunlar çıkarır?K.K./ANKARAFaksınızın ekinde MR raporunu gönderdiğinizden bahsetmişsiniz ama bu rapor gelmedi. Yine de mektubunuzdaki bilgilerden olayınız anlaşılıyor. Femur başı nekrozu olarak adlandırılan bu tabloda bacak kemiğinin eklem oluşturan baş kısmı, damarlarındaki tıkanıklık gibi bir nedenle beslenememeye başlar. Beslenemeyen kemik ve diğer dokular hasarlanır. Böyle olunca kalça eklemi görev yapamaz. Nekroze olmuş, yani doku ölümü gerçekleşmiş bir eklemde yapacak tek şey bu kısmı keserek çıkartmak ve yapay eklem (protez) koymaktır. Böyle olunca normal yaşantınızı sürdürebilirsiniz. Bu ameliyattan korkmanız gereksiz. Zaman içinde yapay eklemin kemikle birleşim yerlerinde gevşemeler olması dışında ciddi bir sorun yaratmaz. Böyle bir durumla karşılaşıldığında da yeni bir ameliyatla protezi sıkıştırmak ve hatta tümden değiştirmek mümkündür. Endişe etmeden ameliyat kararı verin, zaten eğer ömür boyu oturmak ve yatmak istemiyorsanız bunun dışında bir çareniz de yok.
Yazının Devamını Oku

Nasıl kilo alabilirim?

17 Şubat 2003
BİLİYORUM belki içinizden diyeceksiniz ki herkes kilo vermek istiyor sen kilo almak istiyorsun. Ben 20 yaşında bir gencim. 1.83 boyunda ve 60 kilodayım. 16 yaşımdan beri aynı kilodayım. Ben Türkiye'de beslenme ve diyet uzmanına gittim kendileri bana vücudumun çok yaktığını söyledi. Vücudumun fazla yakmaması için ne yapmam lazım.

T.B/ALMANYA

Gençlerin her konuda ideal olmaya çabalamasını takdirle karşılıyorum. Bu arada, sadece fiziksel yönden değil, her yönden ideal olmaya çalışmalarını da diliyorum. Boyunuza göre kilonuz az. Ancak yıllar içinde kiloların yavaş yavaş birikeceğini de düşünürseniz, bu yaşlarda az kilolu olmanın bir avantaj olduğu sonucu da çıkar. Vücudun aşırı bedensel faaliyette bulunmadan, gereğinden çok enerji tüketmesi hali, genellikle tiroit bezinin fazla çalıştığı hallerde görülür. Bunu anlamak için kandaki tiroit beziyle ilgili hormonların ölçümü yapılır. Eğer aşırı faaliyet varsa bunun tedavisi yapılır. Sizde bu tetkikleri yapmadan kesin bir şey söylemek doğru değil. Böyle bir sorun olmadan zayıf olanlarda kilo alabilmek için bir yol az hareket edip bol beslenmektir. Özellikle yağlı, unlu ve şekerli yiyeceklerle kilo almak daha kolay olacaktır. Ancak böyle şişmanlamada yağlanarak kilo alınır. Oysa genç bir erkek için vücut geliştirmeye yönelik sportif etkinlikler daha uygun olacaktır. Bu süre içinde, kalorinin yanı sıra proteini de bol miktarda içeren bir beslenme uyguladığınız takdirde, kasları gelişmiş düzgün bir fiziğin yanı sıra sağlıklı bir yapı da kazanmış olacaksınız. Kas kitlesi yeterince gelişmiş kişilerde, bu yapıyı korudukları takdirde, ileri yaşlarda yağlanma ve şişmanlama ihtimali yok denecek kadar azalacak, ayrıca damar sertliği gibi sorunlar da pek görülmeyecektir.
Yazının Devamını Oku

Sırt ağrılarım geçmiyor

14 Şubat 2003
19 yaşında bir genç kızım. Yaklaşık bir yıldan beri gece yatarken yoğun sırt ağrıları çekiyorum. Gece uyuyamadığım için de ertesi güne bitkin ve halsiz giriyorum. Doktorlar kas gevşetici ve romatizma ilaçları veriyorlar, ama kesin bir çözüm olmadı.

S.Balıkçı-İSTANBUL

SIRT ağrıları için gittiğiniz doktor röntgen çektirdi mi bilmiyorum. Ancak bu yaştaki birinde bu denli ağrı olduğu zaman öncelikle oralarda bir sorun olup olmadığına bakmak gerekiyor. Eğer sırt ve boyun omurlarınızın röntgeni çekildi ve organik bir sorun bulunmadıysa olayı çözmek daha kolay.

Bu durumda olayın sırt ve boyun kaslarınızı ilgilendiren bir sorun olma ihtimali yüksek. Eğer masa başı bir işte çalışıyorsanız sürekli öne eğik çalışmak bu kasları kapasitesinin üzerinde yoruyor olabilir. Gece yattığınızda üzerindeki yük kalktığı için kaslarda kramplaşma ortaya çıkıyor. Düzenli olarak egzersiz yaparak bu kaslarınızı çalıştırır ve güçlendirirseniz bu ağrılardan kurtulabilirsiniz. Yapacağınız egzersizleri bir fizik tedavi uzmanının belirlemesinde yarar var.
Yazının Devamını Oku

Bebeklere bal yedirmeyin

13 Şubat 2003
BENİM kızım 6 aylık. Artık ek gıdalara başladık. Ben mamalarına şeker yerine daha doğal ve daha yararlı olduğunu düşündüğüm için bal koyuyorum. Bir yakınım, bebeklere bal yedirmenin doğru olmayacağı şeklinde bir yazı okuduğundan bahsetti. Bu doğru mu? Bu kadar yararlı bir besin olan bal bebeklere neden yedirilmez.

Aslı Yılmaz / Trabzon

Bal, herkes tarafından çok sağlıklı bir doğal ürün olarak kabul edilir. Balın mucizevi etkileri üzerine kitaplar da yazılmıştır. Aslında bunların çoğunda da gerçek payı var.

Öte yandan, bebeklerimiz de canımızdan bir parça olduğu için onlara büyük özen gösteririz. Yemeyiz, onlara yediririz, hastalanmamaları, sağlıklı gelişmeleri için elimizden geleni yaparız.

Bu nedenlerle bal, bebeklere sıklıkla yedirilen bir besindir. Oysa uzmanlar bir yaşından küçük bebeklere bal yedirilmemesi konusunda anneleri uyarıyorlar. Bunun nedeni de balda bulunabilen botulism sporları. Arının, çiçeklerden bal toplarken, doğada bulunabilen bu hastalık etkeninin tohumları demek olan sporlarını da taşımasıyla bala karışabiliyor. Bozuk konservelerin yenilmesi halinde insanı zehirleyen ve öldürücü olabilen botulism toksini üretimine neden olan sporlar, vücuda girdiği zaman clostridium botilium adlı bir hastalık etkeninin oluşmasına yol açıyorlar. Bu bakterinin ürettiği toksin, kaslarda felçlere yol açabilen zehirlenme nedeni oluyor. Solunum kaslarının felci de ölümcül olabiliyor.

Bu toksin erişkinler için de tehlikeli, ancak, baldaki toksin miktarı büyükler için önemli olmazken küçük bebekler için öldürücü bile olabiliyor.
Yazının Devamını Oku

Zayıflama ilaçları gerçekten etkili mi?

12 Şubat 2003
BEN 32 yaşında bir kadınım. Benim de kilo sorunum var. Diyet yapmaya çalışıyorum ama pek de kolay kilo veremiyorum. Yakınımdaki eczanelerde bazı ilaçlar satıyorlar, bunlar vücudun yağ yakmasını artırıyorlarmış. Bunlardan kullanmamın bir yararı olur mu?

E.Çetin / İSTANBUL

Vücudun yağ yakma yeteneğinin artırılması, tıp dilinde termojenik etki olarak adlandırılır. Bu şekilde etkisinin olduğu söylenen birçok ilaç çevrede satılıyor. Böyle bir etkinin geçekte olup olmadığı yolunda çeşitli araştırmalar yapılmış. Bu araştırmalardan birini yürüten Dr. McKim, bu ilaçların hemen hepsinin reklamlarında belirtildiği gibi bir etkisinin olmadığını öne sürüyor. Çok az sayıda ilaçta, yağların yerlerinden sökülmesi konusunda yardımcı olabilecek etki bulunduğu ancak bunun, sağlıklı metabolizması bulunan insanlarda, düzenli eksersizlerin yanı sıra bir miktar etkisi olduğu ve bu ilaçların da pahalı olduğu belirtiliyor. Uzmanlar yağ yakılması konusunda en etkili araçların su, oksijen, eksersiz ve dengeli bir beslenme olduğunu belirtiyorlar. Bunlardan ilk üçü neredeyse bedavaya elde ediliyor. Dengeli beslenme konusunda da uzmanlar, ‘‘Nasıl olsa bir şeyler yiyorsunuz, yediklerinize dikkat ederseniz, dengeli beslenmenin hiç de zor olamadığını görürsünüz’’ diyorlar.


Stres, tüm sorunlarınızın ortak nedeni


BEN 23 yaşında bir öğrenciyim. Bir süredir adetlerim düzensiz. Gittiğim doktorlar hormon ilaçları verdiler, düzeldi. İlaçları kullansam yan etkileri olur mu? Kesersem düzensizlik tekrar başlar mı?

4 yıldır gastridim var. İlaç kullanıyorum, biraz geçiyor. Zaman zaman da memleketimden getirdiğim bitkilerden çay yapıp içiyorum, yararını görüyorum, devam edeyim mi?

Sinirli ve gergin zamanlarda ağzımın iç kısmını kemiriyorum. 4 yıldır bundan vazgeçemedim. Kanser nedeni olur mu?

Zeynep K. / İSTANBUL

Aslında şikáyetlerinizin çoğu 4 yıldan beri devam ediyormuş. Ağzınızın iç kısmını yemek, midenizdeki gastrit ve adet düzensizliği hep aynı sürelerdir var. Bunların altında yatan ortak nedenin stres olduğu düşünülebilir.

Kullandığınız ilaçların hepsi çok uzun süreler için kullanılabilir. Ancak bu konuları kökünden çözüme kavuşturabilmek için altında yatan nedeni bulup çıkartmak gerekir. Eğer bu konuda ve sorunun çözümünde kendi çabalarınız yararlı olamayacaksa bir psikolog desteği yararlı olabilir.
Yazının Devamını Oku

Sağlıklı nice bayramlara

11 Şubat 2003
YENİ bir bayrama daha ulaştık. Dilerim hiç kimsenin, en azından önemli bir sağlık sorunu yoktur. Bir bayram gününde hastalıkları hatırlatmak istemiyorum ama sağlıklı bir yaşamın ne kadar önemli olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum. Sağlık, belki en çok konuşulan, buna karşılık da en az önem verilen bir konu olsa gerek. Aslında bu, bizim ülkemizde böyle bir konumda. Nedenini de pek bilemiyorum. Toplumda sağlığıyla ilgilenenleri ‘‘hastalık hastası’’ olarak aşağılamaya meraklı çok sayıda insan var ki. Birisi perhiz yapmaya çalışsa, ‘‘yahu benim kolesterolüm 350, ben her şeyi yiyorum, bir şey olmuyor, sen de amma evhamlısın’’ ya da ‘‘senin için yaptım, yemezsen ölümü öp’’ veya ‘‘yak bir sigara’’ diye ‘‘diyet kırıcılığı’’ yapmaya kendini adamışlar hemen ortaya çıkar.

AMATÖR DOKTORLAR DA ÇOK

Sağlığı hafife almanın en tipik örneklerinden biri de, çevremizdeki ‘‘amatör doktorlar’’. Bunlar ya bir yakınları aynı belirtileri gösteren hastalığa yakalandığı ya da sürekli olarak ilaç prospektüsleri okudukları için, o konuyu doktorlardan daha iyi bildiklerine inanırlar ve hemen ilaç tavsiyesinde bulunurlar. Hatta bir sigorta hastanesinin polikliniğinde, yazdığı reçetedeki ilaç konusunda bilgi veren doktorun yanında, sıra bekleyen hastalardan birinin ‘‘yok yok sen o ilacı alma, filanca ilaç bu hastalığa daha iyi geliyor’’ dediğine bile şahit olunuyor. Sağlık konusunda amatör doktorların tavsiyesiyle çok tedavi uygularız da, televizyonumuz bozulduğuna ‘‘yooo, yetkili servisten başkasına katiyen el sürdürtmem’’ diye ayağa kalkarız. Demek ki televizyon, bizim hayatımızdan çok daha değerli.

PERHİZ DEĞİL BİLİNÇLİ YAŞAMA

Bizleri sağlığımızla ilgilenmekten uzaklaştıran etkenlerin başında perhizler geliyor. ‘‘Şimdi bir doktora gitsem, hemen sigarayı bırak diyecek’’ veya ‘‘tahlil yaptırırsam ya şeker ya da kolesterol yüksek diyecekler, ben de perhiz yapamıyorum’’ sözlerini çevremizde çok sık duyarız. ‘‘Güzel şeyler ya günahtır ya da sağlığa zararlıdır’’ diye atasözlerimiz de var. Günah kısmına bir şey demeye yetkim yok ama sağlık konusunda bunun pek de doğru olmadığını söyleyebilirim. Sağlığa zararlı olan, aşırıya kaçmaktır. Dozunu kaçırdığınız zaman, en yararlı şey bile sizi öldürebilir. Ancak bunun geçerli olabilmesi için henüz limitlerin aşılmamış olması gerekiyor. Bir sorun ortaya çıktıktan sonra uymanız gereken limitleri doktorlar belirlemeli. Yapılan bir çalışmada, tüm yaşamı boyunca düşük kalorili beslenen farelerin, yüzde 50 oranında daha uzun ve daha sağlıklı yaşadıkları belirlendi. Demek ki bizler de ‘‘yemek için yaşamak’’ yerine, ‘‘yaşamak için yemek’’ yöntemini benimsersek, 120 yaşına kadar ve üstelik sağlıklı yaşayabiliriz. Hadi gelin, bayramda da keyfimizce yaşayalım, ardından ‘‘sağlıklı yaşama’’ hep birlikte birer adım atalım. Hepinize sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.
Yazının Devamını Oku

Mide asidi ses telini tahriş edebilir

10 Şubat 2003
GEÇEN yaz başı sesimde çatlamalar oldu. Ancak tesadüf eseri bu sorun ortaya çıkmadan önce, sanırım Hürriyet Gazetesi'nde bir haber okumuştum. Şarkıcılardan birinin ses tellerindeki nodülden söz ediyordu ve Reflü'ye bağlı olduğunu yazıyordu. Bende sorun çıkınca doktora gittim. Bana ‘‘Ses tellerinizde nodül var ve bunu almamız lazım’’ dedi. Ancak ben senelerdir reflü şikáyetim olduğunu ve birkaç kez gece yarısı reflü yüzünden (nefes boruma kaçtığı için) nefes alamadığımı ve söz konusu haberi söyledim kendisine. Bunun üzerine bana ilaçla 30 günlük reflü tedavisi uyguladı. Bir ayın sonunda da sesim düzeldi. İkinci muayenede de nodülün tamamen kaybolduğu ortaya çıktı. Bu bağlamda okurlarınızın kafasının karışmaması için reflüye bağlı ses nodülleri hakkında ne söyleyebilirsiniz?

M.Aydın/İSTANBUL

Gerçekten önemli bir konuya değinmişsiniz. Tıp dilinde kısaca reflü denilen olay, mide asidinin yemek borusuna geri kaçması halidir. Bu asit ya da asitli mide içeriği bazen yutak bölgesine kadar tırmanabilir. Bu noktadan sonra tıbbi adı larenks olan hançere bölümüne gelebilir. İşte böyle bir durumda da ses tellerini tahriş etmeye başlar.

Reflü olayına çok rastlıyoruz. Belki de beslenme alışkanlıklarımız bunu çok kolaylaştırıyor. Zaman zaman değindiğim reflü konusunu bir başka yazımda kendi başına ele alıp ayrıntılı olarak inceleriz. Ben, reflünün ses üzerindeki etkisine döneyim.

Mide asidi ile temas ederek tahriş olan ses telleri şiştiği için normal titreşimlerini yapamaz ve sonuç ses kısıklığı olarak kendini gösterir. Sesi kısılan kişi, konuşmak için sesini zorlandıkça tahriş artar ve böylece bir kısırdöngü ortaya çıkar.

Böyle hallerde ses istirahatinin yanısıra reflü açısından tedavi uygulanması da gerekir.

Şimdi, reflü tedavisi ile nodülün tamamen kaybolması konusuna gelince, nodül oluşması demek ses telindeki bir kısım dokunun farklılaşıp nasır benzeri bir özellik kazanması demektir. Bu bölgedeki tahrişin ortadan kalkması görünüm ve fonksiyon olarak düzelme yaratsa da hücresel düzeyde, her şeyin sanki hiç olmamış bir hale dönmesini sağlamaz. Bu nedenle, bir kişide gerçekten nodül oluştuysa bu bölgeyi tahriş etmekten kaçınması ve zaman zaman kontrolü ihmal etmemesi önemlidir.
Yazının Devamını Oku

Damar sertliğinde bir başka etken; homosistein

7 Şubat 2003
<B>DAMAR </B>sertliği, kalp krizi gibi konulardan bahsedildiğinde, suçlu olarak aklımıza hemen kolesterol gelir. Oysa bu olayda suçlu tek değil, bir suç örgütü, çete olarak hareket ediyor. Bunların arasında sigara içmek, kontrolsüz şeker ve yüksek tansiyon hastası olmak gibi faktörler de yer alıyor. Oysa bazı hastalarda bunların hiçbiri olmadığı halde ciddi ölçeklerde damar hasarları görülebiliyor.

Bu kişilerde yapılan çalışmaların sonucunda, kükürt içeren bir aminoasit olan homosistein'in kandaki düzeylerinin yüksek olmasının damar sertliği riskini artırdığı görüldü. Yapılan çalışmalarda, kandaki homosistein düzeyinin 10'un altında olduğu hallerde ek bir risk söz konusu değilken, 14'ün üzerine çıktığında riskin yüzde 700 daha fazla olduğu görüldü. Homosistein yüksekliğine bir de sigara içimi eklendiğinde riski iki kat daha artığı, yani yüzde 700'lük grupta 1400'e çıktığı, bunlara yüksek tansiyonun eklenmesiyle riskin yüzde 3500 civarına kadar yükseldiği belirlenmiştir.

HOMOSİSTEİN NASIL ETKİLER?

Ağırlığı kalıtım olan çeşitli etkenler, kandaki homosistein düzeyinin yükselmesine neden olur. Yükselmiş homosistein, zararlı kolesterol olarak da bilinen LDL'nin damar çeperlerinde birikmesine yol açar. Daha sonra bağ dokusu ve kalsiyumun oturmasıyla damar sertliği plakları oluşur.

Homosistein bir yandan da damar çeperlerini tahriş ederek tıkayıcı türde bağ dokusu oluşumuna yol açar. Ayrıca oksijen yakımı sonucu oluşan serbest radikaller de damar sertliği plaklarında ilerleyici hasarları başlatıcı rol oynar.

TEDAVİ VE KORUNMA

Homosisteinin kandaki normal düzeyi kadınlarda 6-10 mikromol/L, erkeklerde ise 8-12 arasında olmalıdır.

Damar sertliği riskinin, kandaki homosistein düzeyinin artışına bağlı olarak süratle arttığını yukarıda da belirtmiştim. Bu yöndeki genel kanı, kandaki düzeyin 14'ün üzerine çıkması halinde riskin çok arttığı şeklindedir. Yapılan birçok araştırma bunu doğrular şekilde sonuç vermiştir. Damar sertliği oluşumunda homosisteinin bu denli etki etmesinin belirlenmesi, önleyici ve tedavi edici yönde yoğun çalışmaların yapılmasına da neden oldu. Bol miktarda sebze, meyve ve salata yenilmesinin korunmada önemli yararı var. Özellikle marul ve ıspanak gibi yeşil yapraklı bitkilerin bol yenilmesinin koruyucu etkisi büyük. Ancak pişirme sırasında bunların içindeki B6, B12 ve folik asit gibi vitaminler düşebiliyor. Bu nedenle salata şeklinde çiğ olarak yenilmesi daha önemli. Bu vitaminleri ilaç olarak da kullanmak mümkün. Özellikle kandaki homosistein düzeyinin çok yüksek olduğu hallerde bunlar tedavi amaçlı olarak da kullanılabilir.

Görüldüğü gibi sebzeler, meyveler, salatalar gibi bitkisel ürünlerle beslenmek için bir gerekçe daha doğdu. Bilim adamlarının yıllardır söylediği bu beslenme şekline daha titizlikle uymakta yarar var.
Yazının Devamını Oku