Dr. Gündüz Tezmen

Dış gebelik anlaşılabilir mi?

26 Şubat 2003
BİR süre önce bir arkadaşımın gebeliğinin dış gebelik olduğu anlaşıldı ve ameliyat yapılarak bebek alındı. Ben de yeni evliyim. Şimdilik bebek istemediğimiz için korunuyoruz, ama çocuk sahibi olmaya karar verdiğimiz zaman için şimdiden korkuyorum. Gebe kaldığım zaman dış gebelik oluşup oluşmadığını nasıl anlayabilirim?

Filiz Y./ANKARA

Normal bir gebelikte cenin, rahim ya da diğer söyleniş şekliyle döl yatağının içine yerleşerek gelişir. Eğer cenin döl yatağının içine değil de başka yerlere yerleşirse, bu duruma dış gebelik adı verilir.

Cinsel birleşme sırasında, vajinaya (döl yoluna) boşalan spermler, hareketli yapıları sayesinde rahim içine, yumurta kanallarına (tüplere) ve yumurtalıklara kadar ulaşır. Eğer bu arada kadın yumurtlamışsa, spermlerden biri bu yumurtayı döller. Bu arada hormonların etkisiyle döl yatağının endometrium adı verilen iç zarı gelişerek cenini besleyecek bir yapı kazanır. Döllenmiş yumurta bu zara yerleşerek, normal bir gebeliği oluşturacak şekilde gelişmeye başlar.

Döllenmiş yumurta, çeşitli nedenlerle rahim içine ulaşamayabilir. Bunun yerine tüplere, yumurtalıklara ya da karın boşluğuna yerleşerek gelişebilir. Dış gebelik oluşmasında cinsel birleşme şeklinin hiç etkisi yok. Daha çok tüpleri daraltan hastalıklar rol oynar. Daha önceden geçirilmiş, tüp ya da yumurtalık iltihapları, kürtajlar bu yönde etkili olabilir.

Normal gebeliklerde cenin geliştikçe rahim de geliştiği için bir sorun olmaz. Oysa tüplerde ya da vücudun başka kısımlarında gelişen cenin, bu bölgelerin yapısı gelişmeye izin vermediği için, organlarda yırtılma gibi sonu ölümle sonuçlanacak bir tabloya neden olabilir. İşte bu nedenle, dış gebelik teşhis edilir edilmez ameliyatla çıkartılması gerekir.

Dış gebeliğin ilk belirtileri, gebelik nedeniyle ádetlerin kesilmesinden kısa bir süre sonra karnın alt kısımlarında bıçak batar gibi, ya da kramplı ağrılar olmasıdır. Şiddetli ağrılardan sonra kanama, genellikle dış gebeliğin yırtılma ile sonlandığını düşündürür ki, çok kısa zamanda cerrahi girişim yapılmazsa tehlikeli olabilen bir durumdur.

Günümüzde teşhis olanaklarının gelişmesiyle, dış gebelikler başlangıçta teşhis edilebildiği için artık eskisi kadar risk taşımamaktadır. Gebelik süresince bebeğin gelişimini takip edebilmek amacıyla yapılan ultrasonografiler sırasında dış gebelik varsa kolayca teşhis edilebilir, kaygılanmayın.

DÜZELTME

Dünkü yazımda Hasta Okulu uygulamalarını belirtirken Çapa'daki uygulamada yanlışlık olmuş. Bugünkü uygulamanın doğru konusu ‘‘Sigara Tiryakileri’’dir. Özür diler düzeltirim.
Yazının Devamını Oku

Eşime hepatit bulaşmış mıdır?

25 Şubat 2003
BİRKAÇ yıl önce yapılan tahlilde bana Hepatit B. eşime Hepatit A teşhisi konuldu. Vücudumuzda bağışıklık oluşmuş olduğu için korkacak bir şey olmadığı söylendi. Geçenlerde kontrol yaptırdım aynı şeyi söylenip, eşime ve iki çocuğuma Hepatit B'ye karşı aşı uygulandı. Ancak benim karaciğer ölçümlerim 5 yıldır yüksek çıkıyor. Bunun üzerine doktor az da olsa bulaştırma riski olduğunu söyledi. Benim kafam karıştı. Bu süre içinde eşime ve çocuklarıma bulaştırmış olabilir miyim? Bu hastalığı atlattığımı varsayarsak Hepatit C'ye yakalanma riskim var mı? 3 aşı tamamlanıncaya kadar eşime hastalık bulaştırmış olabilir miyim? Benim durumumda olanların yani bağışıklığı sayesinde hastalığı atlatmış olanların başkaca bir tedaviye ihtiyacı var mı?

J.Y./ALMANYA

Sizin durumunuzla ilgili olarak ilk açıklamayı yapanlar bir hata yapmışlar. Sizin kanınızda antikor yani bağışıklık cisimleri oluşmaya başlamış, ancak hastalığı tamamen yendiğinizi söylemek mümkün değil. Çünkü yapılan kan tahlillerinizde karaciğerinizde hastalığın devam ettiğini gösteren ölçüler yüksek çıkıyormuş. Ayrıca az da olsa bulaştırıcı olduğunuz söylendiğine göre kanınızda virüs de kaybolmamış. Bu durumda sizin karaciğer hastalıkları uzmanı bir doktorun denetiminde belirli aralıklarla kontrol olmanız gerekiyor. Tahlil raporlarınız olmadığı için kesin bir şey söyleme olanağım yok ama hastalığın karaciğerinizde sinsice devam ettiği düşünülebilir. Bu da zaman içinde karaciğerinizin hasarlanmasına yol açabilir.

Hastalık devam ettiğine göre sizin karaciğerinizi olumsuz etkileyecek, alkol kullanmak gibi uygulamalardan kaçınmanız gerekiyor.

Virüslerle oluşan hepatitlerin çok çeşidi var. Birini geçirmiş olup bağışık olmak ya da aşı yoluyla bağışıklanmış olmak diğerlerinden korumaz. Bunun için Hepatit C açısından güvencede değilsiniz.

Aşı olayına gelince, Hepatit B aşısı genellikle 3 kez olarak uygulanmaktadır. Tam bağışıklık genellikle 3. aşıdan sonra oluşursa bile ilk aşıdan itibaren korunma bir ölçüde de başlar. Aslına bakılırsa vücudun bağışıklık oluşturmasında sorunu olan kişilerde 3 aşı da olunsa bağışıklık sağlanmayabiliyor. Korunma güvencesi sağlayabilmek için, 3 aşı yapıldıktan sonra kan tahlili yaptırarak, kandaki antikor düzeyini ölçtürmekte yarar var.


HASTA OKULU DEVAM EDİYOR

İstanbul Üniversitesi'nin hasta okulu 26 Şubat Çarşamba günü Çapa'da Kronik Bel Ağrısı Olanlar, Cerrahpaşa'da Kronik Baş Ağrısı Olanlar konularındaki uygulamalarına devam edecek. Arzu eden herkes katılabilir.
Yazının Devamını Oku

Mide suyu insanı boğar mı?

24 Şubat 2003
GEÇEN günlerde bahsetmiş olduğunuz mide suyunun boğaza çıkması sorunuyla bir gece babam da tanıştı. Söylediğine göre de birkaç dakika nefessiz kalmış, bu mide asidi nefes borusunu tıkayınca. Gittiği bir doktor bunun hiç tehlikeli olmadığını, boğulma ihtimalinin olmadığını söylemiş. Merak ettiğimiz, böyle bir durumda tıkanıklığa nasıl müdahale edilebilir? İlkyardım anlamında neler yapılabilir o anda? Boğulmak mümkün değil mi gerçekten?

Ceylan Yalman

MİDE
salgısı, gerçekten de güçlü bir asittir. Buna dayanacak özellikte yaratılmamış dokularda tahriş yaratır. Mide bu özellikte olduğu için etkilenmez ama diğer dokular için zararlı olabilir. Geçen yazımda da bahsettiğim gibi yemek borusu ve boğaz, bu asidin geri kaçmasından en kolay etkilenen organlardır.

Babanızın yaşadığı olayı biraz açmak istiyorum. Nefes borusuna yabancı bir cisim kaçtığı zaman, vücudun korunma refleksi başlar. Boğulmayı önlemek için öksürük refleksi devreye girer ve öksürerek bu yabancı maddeyi dışarı atar. Bu açıdan bakıldığında mide asidi nefes borusuna kaçtığında şiddetli öksürük ve bu nedenle nefes alamadığı anlar olursa da boğulma söz konusu değildir.

Ancak nefes borusuna her zaman da sadece mide asidi kaçmayabilir. Eğer bir kişide mide-yemek borusu kapağı yeterince kapanmıyorsa, henüz sindirilmemiş gıdaların da geri gelmesi ihtimali mevcuttur. Özellikle yemek ile yatma arasında geçen süre kısa ise bu ihtimal artar. Derin uyuyanlar, alkol ya da uyku ilacı kullananlar, nörolojik sorunu olanlarda mide özsuyu ile birlikte gıda maddeleri de nefes borusuna kaçtıysa sorun daha büyük olabilir. Böyle bir durumda çok miktardaki maddenin solunumu engelleyebileceği düşünülürse de bu ihtimal çok kuvvetli değildir. Daha sık rastlanan durum, solunum yoluna kaçan gıda maddeleri ve mide özsuyunun ciğerlere kadar ulaşarak burada tahriş ve iltihaplanma yaratmasıdır. Bu tabloya tıp dilinde aspirasyon pnömonisi adı verilmektedir.

Böyle durumları önlemek için yapılması gerekenlerin başında akşam yemeklerini az ve erken saatte yemek ve karyolanın başucunu yükseltmek (yüksek yastık değil) gelmektedir. Alınması gereken diğer önlemler ve tedaviler için hastayı incelemek gerekmektedir.
Yazının Devamını Oku

Mide suyu insanı boğar mı?

24 Şubat 2003
GEÇEN günlerde bahsetmiş olduğunuz mide suyunun boğaza çıkması sorunuyla bir gece babam da tanıştı.Söylediğine göre de birkaç dakika nefessiz kalmış, bu mide asidi nefes borusunu tıkayınca. Gittiği bir doktor bunun hiç tehlikeli olmadığını, boğulma ihtimalinin olmadığını söylemiş. Merak ettiğimiz, böyle bir durumda tıkanıklığa nasıl müdahale edilebilir? İlkyardım anlamında neler yapılabilir o anda? Boğulmak mümkün değil mi gerçekten?Ceylan YalmanMİDE salgısı, gerçekten de güçlü bir asittir. Buna dayanacak özellikte yaratılmamış dokularda tahriş yaratır. Mide bu özellikte olduğu için etkilenmez ama diğer dokular için zararlı olabilir. Geçen yazımda da bahsettiğim gibi yemek borusu ve boğaz, bu asidin geri kaçmasından en kolay etkilenen organlardır.Babanızın yaşadığı olayı biraz açmak istiyorum. Nefes borusuna yabancı bir cisim kaçtığı zaman, vücudun korunma refleksi başlar. Boğulmayı önlemek için öksürük refleksi devreye girer ve öksürerek bu yabancı maddeyi dışarı atar. Bu açıdan bakıldığında mide asidi nefes borusuna kaçtığında şiddetli öksürük ve bu nedenle nefes alamadığı anlar olursa da boğulma söz konusu değildir.Ancak nefes borusuna her zaman da sadece mide asidi kaçmayabilir. Eğer bir kişide mide-yemek borusu kapağı yeterince kapanmıyorsa, henüz sindirilmemiş gıdaların da geri gelmesi ihtimali mevcuttur. Özellikle yemek ile yatma arasında geçen süre kısa ise bu ihtimal artar. Derin uyuyanlar, alkol ya da uyku ilacı kullananlar, nörolojik sorunu olanlarda mide özsuyu ile birlikte gıda maddeleri de nefes borusuna kaçtıysa sorun daha büyük olabilir. Böyle bir durumda çok miktardaki maddenin solunumu engelleyebileceği düşünülürse de bu ihtimal çok kuvvetli değildir. Daha sık rastlanan durum, solunum yoluna kaçan gıda maddeleri ve mide özsuyunun ciğerlere kadar ulaşarak burada tahriş ve iltihaplanma yaratmasıdır. Bu tabloya tıp dilinde aspirasyon pnömonisi adı verilmektedir.Böyle durumları önlemek için yapılması gerekenlerin başında akşam yemeklerini az ve erken saatte yemek ve karyolanın başucunu yükseltmek (yüksek yastık değil) gelmektedir. Alınması gereken diğer önlemler ve tedaviler için hastayı incelemek gerekmektedir.
Yazının Devamını Oku

Nişanlımın ailesinde özürlü var

21 Şubat 2003
<B>23 yaşında ve nişanlıyım. Nişanlımın dayısı ve halası doğuştan zeká özürlü. Bu durum beni korkutuyor. Böyle durumlarda çocuk yapmak benim için tehlikeli gibi gözüküyor. Bizim çocuğumuzda böyle bir özür görülme olasılığı ne kadardır? Ne gibi önlemler almam gerekir?

Ş.R/KAYSERİ

Akrabalık tanımları bazen farklı olabiliyor, bu nedenle doğruluğunu ortaya çıkarmak için anladığım şeyi biraz açmak istiyorum. Nişanlınızın dayısı, onun annesinin erkek kardeşidir. Halası ise babasının kız kardeşidir. Her ikisinde de aynı sorun varsa ve bu büyük bir rastlantı değilse, anne ve babasının akraba olma ihtimali yüksektir. Böyle olunca nişanlınızın sağlıklı doğması tesadüf eseri sağlam genlerin bir araya gelmesi sayesinde olmuştur.

Nişanlınız hasta olmadığına göre ortada iki ihtimal var. Ya tesadüfen tümüyle sağlıklı genler geldiği için hastalığı çocuklarına iletmesi ihtimali bile yoktur, ya da kendisi sağlıklı olduğu halde hastalık genlerini taşıyıcıdır ve bunu çocuklarına aktarabilir.

Bazı genetik hastalıklarda eşlerin sadece birinden hastalık geni gelince çocuklar hasta olmayabilir. Onlar da sürekli olarak çocuklarına aktarır. Durum böyleyse bu kez sizin genleriniz önem taşır. Sizin sağlıklı olamanız bu hastalık genini taşımadığınızı göstermez. Ailenizde kalıtsal hastalığı olan birinin bulunmaması da sizin böyle bir gen taşımadığınızı göstermez. Kimsenin hatırlayamadığı kadar eski kuşaklardan beri iletilen hastalık genleri bulunabilir. Akraba evliliklerine işte bu nedenle karşı çıkılıyor. Kuşaklar boyu iletilen aynı hastalık geninin akraba evliliğinde bir araya gelmesi ihtimali doğar, bu çiftin çocukları da hasta olabilir.

Size bu aşamada kesin bir şey söylemek mümkün değil, çünkü nişanlınızın akrabalarındaki zeká özürüne neden olan esas hastalık bilinmiyor. Bu bilinmeden akrabalarına iletilme ve çocuklara aktarılma riskini bilmek mümkün değil.

Evlenme kararınız için bir şey diyemem ama en azında hamile kalmadan önce eşinizin, ailesinin ve sizin genetik araştırmalarınızın yapılmasını sağlayın. Özürlü çocuklar da bizim evlatlarımızdır, her türlü sevgiye ve ilgiye hakları vardır ama, yaşam boyu özürlü bir çocuğa bakmanın zorluğu da, hem özürlü hem de bakmakla yükümlü olanlar için bir gerçektir. Bu nedenle daha önceden önlem almanın önemi tartışılmaz.

Genetik araştırmalar genellikle üniversite hastanelerinde yapılmaktadır, bunu ihmal etmeyin.
Yazının Devamını Oku

İlaçlar cinsel gücümü bitirdi

20 Şubat 2003
<B>K.B./ALMANYA<br><br>PSİKOLOJİK </B>yapıyı etkileyen hastalıklar ve bu hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar bazen cinsel isteği azaltıcı etki yapabilir. Bu tür ilaçlar kullanıldıkları sürece etki gösterir, kesildikleri zaman bu etki ortadan kalkar. Sizin rahatsızlığınızın yoğun olduğu dönemde güçlü ilaçlar kullanılmış, bu da cinsel istek azalmasına yol açmış, ancak şimdilerde bu tür ilaç kullanılmadığı halde şikáyetiniz devam ediyor. Bence bunun nedeni tamamen psikolojik yapınızla ilgili. Uyku sırasında ereksiyonun (sertleşme) normal hatta fazla bile olması cinsel gücünüzle ilgili organik bir sorunun olmadığını gösteriyor. Siz o iğnenin yarattığı etkiye takılı kaldığınız için psikolojik olarak etkileniyorsunuz. Bunu kafanızdan atabilseniz tedaviye gerek kalmadan her şey normale dönecek. Kendi başınıza bunu başaramazsanız sizi tedavi eden psikiyatri uzmanından bu yönde de yardım isteyin. Bu aşamada Viagra gibi bir ilaç ekleyerek de size yardımcı olabilir.


Kanserden korkuyorum

H.F./ANTALYA

MEME
dokusunda fibro-kistik hastalık bulunması, kadınlar arasında sık görülen bir durum. Ádet dönemlerine yakın hormonların etkisiyle ağrı yapması dışında bir sorun yaratmaz. Ancak her yıl muayene olmak ve mamografi çektirmek doğru bir davranış. Bunun da temel nedeni, fibro-kistik hastalık nedeniyle meme dokusunda bulunan kitlelerin arasında kendiliğinden gelişebilecek başka kitlelerin, örneğin kanserleme riski olan bir kitlenin, kadının kendisini kontrolüyle farkedilmesinin zor olmasıdır.

Endişe etmeniz için bir neden yok.


Oğlum kirpiklerini yoluyor

A.ÇİFTÇİ/ANTALYA

11
yaşındaki oğlunuzun sürekli olarak kirpiklerini yolduğunu ve buna gerekçe olarak da gözüne battığını ileri sürdüğünü belirtiyorsunuz.

Kirpiklerin göz içine doğru eğik çıktığı ve gerçekten göze battığı durumlar vardır, ama çocuklarda kirpik yolma genellikle psikolojik nedenlere bağlı olabilir. Ayrıca gözünde batma hissi yaratan başka sorunlar da bulunabilir. Bu nedenle psikolojik olduğu kararını vermeden önce çocuğunuzu bir göz doktoruna muayene ettirin. Eğer gözünde bir sorun varsa, göz doktoru bunu tedavi edecektir. Hiçbir sorun olmadığı halde çocuğunuz yoluyorsa, çocuk psikiyatrı uzmanı bir doktora muayene ettirin.

Posta adresi:

Dr. Gündüz Tezmen

Hürriyet Gazetesi

Güneşli 34544 İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Lütfen ayrıntılı yazın

19 Şubat 2003
20 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. İdrarımı yaptıktan sonra çamaşırıma sızması beni çok rahatsız ediyor. Devamlı ped kullanıyorum. Bu durum beni çok sıkıyor. Üropan adlı ilaç kullanıyorum. Gittiğim doktorlar hep bu ilacı verdiler. Yaptıkları tahlil sonuçlarına göre bir şey çıkmadı. Bana ne tavsiye edersiniz?

Y.B./İSTANBUL

Sizin mektubunuzu örnek olması için yayınlıyorum. Normal koşullarda bu gibi mektupları değerlendirmeye almıyorum, okurlarım da cevap alamadıkları için sitem ediyorlar. Lütfen kendinizi benim yerime koyun; bu kadar bilgiyle ben nasıl teşhis koyayım. Fal bakanlar bile en azından kahve fincanını görüp uzun uzun inceliyorlar. Özellikle gençlerimiz uzun yazı yazamıyorlar. Yazdıklarında sorunlarını ifade edemiyorlar. Bunu, eğitimi kısıtlı biri yaptığı zaman anlayabilmek kolay da, üniversite öğrencisi birinde görünce insan daha çok üzülüyor.

Mektubunuzda yaşınız yazılı, ama cinsiyetiniz belli değil. Özellikle üreme ve boşaltım sistemiyle hormonlara bağlı sorunlar, kızlarda ve erkeklerde farklılıklar gösterir. Hangi ilden yazdığınızı belirtmiş, ama adınızı yazmamışsınız. E-postada gelen bir isim var, ama bu e-posta adresi size mi ait bilmiyorum. İdrar tutamama şikáyetinizi belirtmişsiniz, ama ne kadar zamandan beri olduğu, her idrara çıkıştan sonra olup olmadığı, ne kadar sürdüğü, sızan idrarın az mı yoksa çok mu olduğu, bunun yanında başka şikáyetler (yanma, sızlama, sık idrara çıkma vb.) olup olmadığı, şu anda mevcut ya da önceden geçirilmiş başkaca bir hastalık bulunup bulunmadığı gibi bilgiler yok.

Ayrıca prensip gereği, e-posta ya da faksla gelmiş de olsa, açık isim ve adres bulunması konusundaki ricamı da sık sık yazıyorum.

Bu vesileyle, bir büyükleri olarak, gençlere bir tavsiyem olacak: Yazdığınız ya da anlattığınız şeyler, söylemek istediklerinizin hepsini kapsamalı, konuyu ilgilendirmeyen gereksiz sözler ve söylemek istemediğiniz anlama çekilecek özellikler bulunmamalı. Bunlara dikkat ettiğiniz takdirde tüm yaşam boyu yararını görürsünüz.
Yazının Devamını Oku

Osteoporozun temeli gençlikte atılır

18 Şubat 2003
BEN 46 yaşında bir bayanım. İki yıl önce menopoza girdim. Menopoz sıkıntıları için bir doktora başvurdum.Çeşitli tetkikler yapıldı, kemik ölçümünde osteoporoz başlangıcı olduğu söylendi. Ben menopoza henüz girdim. Bu kadar zaman içinde osteoporoz olur mu?

E.Erkan / Rize

Genellikle orta yaşı geçmeye başlayınca ortaya çıkan osteoporoz, kadınları daha fazla olmakla beraber erkekleri de tehdit ediyor. Kemik ağrıları, boy kısalması, sırt kavisinin artması ve kemik kırıkları gibi birçok sorunun kaynağı olan osteoporoz, belirtilerini verdikten sonra geri çevrilemez, ancak artması önlenebilir. Önemli olan osteoporoz boyutuna varmadan önce önlem alınmasıdır. Osteoporozun son yıllarda giderek daha çok tanınması nedeniyle özellikle menopoza giren kadınlarda bu taramalar yapılmaya başlandı. Oysa bu konunun önlemi çocukluk yaşlarında başlamalıdır. Kemik kütlesi maksimum noktasına ortalama 25 yaş civarında ulaşır. Yaş ilerledikçe, bankadaki tasarrufun harcanması gibi, kazanılmış kemik kütlesi yavaş yavaş azalır. Bu nedenle kemik 20-25 yaşa kadar sistemli spor yapılması ve kalsiyumdan yeterli beslenme ile yüksek kemik kütlesine kavuşanlar, ileri yaşlarda osteoporoz açısından kendilerini güvenlikte sayabilirler.

Sanırım siz gelişme çağında yeterli kalsiyum almadınız ve düzenli spor yapmadınız. Bu nedenle kemikleriniz ince yapılı oldu. Eğer sigara, alkol ve fazla çay-kahve tükettinizse bunlar da kemiğinizi etkiledi. Yani sizin osteoporozunuz, geçtiğimiz yıl girdiğiniz menopozla değil, belki de çocukluğunuzda başladı. Şimdilerde uygulanacak ilaç tedavisinin yanı sıra spor yapmayı da ihmal etmeyin ve eğer varsa çocuklarınızda şimdiden önlem almaya başlayın. Osteoporoza yatkınlık konusunda kalıtım faktörü de rol oynamaktadır.


Kalça ameliyatı gerekir mi?


BUNDAN 6 ay önce sol kalça eklemimde başlayan ağrılar nedeniyle ortopedi doktoruna gittim. MR çekildi, kalça ekleminin baş kısmında nekroz oluştuğunu söylediler. Bunun tedavisi yokmuş, ameliyatla yapay eklem takılması gerekiyormuş. Çok panik içindeyim. Yaşım 51, böyle bir ameliyat için genç olduğumu düşünüyorum. Lütfen beni aydınlatın. Yapay eklemle yaşam nasıldır? Ne gibi sorunlar çıkarır?

K.K./ANKARA

Faksınızın ekinde MR raporunu gönderdiğinizden bahsetmişsiniz ama bu rapor gelmedi. Yine de mektubunuzdaki bilgilerden olayınız anlaşılıyor. Femur başı nekrozu olarak adlandırılan bu tabloda bacak kemiğinin eklem oluşturan baş kısmı, damarlarındaki tıkanıklık gibi bir nedenle beslenememeye başlar. Beslenemeyen kemik ve diğer dokular hasarlanır. Böyle olunca kalça eklemi görev yapamaz. Nekroze olmuş, yani doku ölümü gerçekleşmiş bir eklemde yapacak tek şey bu kısmı keserek çıkartmak ve yapay eklem (protez) koymaktır. Böyle olunca normal yaşantınızı sürdürebilirsiniz. Bu ameliyattan korkmanız gereksiz. Zaman içinde yapay eklemin kemikle birleşim yerlerinde gevşemeler olması dışında ciddi bir sorun yaratmaz. Böyle bir durumla karşılaşıldığında da yeni bir ameliyatla protezi sıkıştırmak ve hatta tümden değiştirmek mümkündür.

Endişe etmeden ameliyat kararı verin, zaten eğer ömür boyu oturmak ve yatmak istemiyorsanız bunun dışında bir çareniz de yok.
Yazının Devamını Oku