Paylaş
“Yardım maçına 50 kişi geldi.”
Celâl Demirbilek’in çektiği fotoğrafı görmeseydim, bu sayıya zor inanırdım.
Haberi yazıma aldım. Okumayanlar okusun diye.
“Beşiktaş Milangaz’ın Van depremzedeleri için organize ettiği turnuvada büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Beko Basketbol Ligi ekibi Banvit ve Azerbaycan temsilcisi BC Astana’nın da katıldığı turnuvanın ilk gün maçı olan Beşiktaş Milangaz-Banvit karşılaşması için sadece 50 bilet satılması, herkesi şoke etti. Tanesi 10 TL’den satılan biletlerden 500 TL’lik hasılat elde edilmesi, Beşiktaş yönetimini mutsuz etti.”
Spor (başta basketbol olmak üzere) seyircisi, demek ki yardım konusunda sınıfta kaldı.
Sanatçıların Van depremi için düzenledikleri konserin biletleri kısa sürede, tam 15.000 tane satmış ve 500.000 lira toplanmıştı. Van İçin Rock konserinde onlarca sanatçı birkaç dakikada bir araya gelip, konser günü alanı on binler doldurmuştu...
Konserden söyleşiler ekrana yansımıştı.
Bütün sanatçılar ve seyirciler, Van’a yardım için bilinçli şekilde Küçük Çiftlik Parkı’na gelmişlerdi.
Sanatçı duyarlılığını, yaşadığı ülkedeki acıyı paylaşma bilincini kanıtlayan sanatçılara da, seyircilere de hepimizin gönül borcu var.
Sıraları boş bırakan spor seyircisine de doğrusu sitemim var.
* * *
SPOR seyircisinin kimliğini bilecek kadar aralarında bulunmadım. Daha doğrusu ben spor seyircisi değilim. Sadece kısa haberlerde, onların kendinden geçmiş görüntülerinin tanığıyım.
Bunu iyimser bir yorumla, tutku diye nitelendirebilirim.
Benim asıl merak ettiğim bir konuya değineceğim. Hiç kuşkum yok siz de şaşıracaksınız.
Spor seyircisi, o tribünleri dolduran on binlerce kişi, spora dair kitap okumuyor!
Vermeden almak Allah’a, okumadan seyretmek de spor seyircisine mahsus.
Spor, özellikle futbol kitapları yayınlayan ünlü bir yayınevinin bu kitaplardan sorumlu editörüyle konuştum.
Birçok yayınevi futbolla ilgili kitaplar çıkarıyor. Birçok yayınevi dizi yapıyor.
Bu kitapları gördüğümde onların en çok satan romanlardan bile daha çok sattığını zannederdim. Ne de olsa her hafta on binlerce kişilik tribünleri, iğne atsan yere düşmeyecek kadar dolduruyorlar... Öyle ya, on binlerin, yüz binlerin ilgili olduğu futbola dair bir kitabın bu kadar baskı yapması olağan değil miydi?
Ne gezer! Meğer ki, en az kitap okuyan kitle tribünlerde boy gösterenlermiş.
Bin basılan kitaplar, yıllar sonra tükeniyormuş.
Bazı spor yazarları vardır ki, efsanedirler. Üslupları ile, teşhisleri ile, tasvirleri ile unutulmazlar.
Bunlardan en başta geleni İslâm Çupi idi. O da okurun ilgisini görmediyse, benim diyecek sözüm yok.
Neden böyleyiz? Sözlü kültüre öylesine düşkünüz, teslim olmuşuz ki, her maçtan sonra gazetelerdeki yazılar okunur, televizyon programları tekrar tekrar izlenir. Ama esas bilgiyi anlatan, tarihi anlatan kitaplar okur bulmaz.
Yalnız seyircileri kastetmiyorum, futbolcular da, sporcular da okumuyormuş.
Okuyanların adları bende mahfuz, hele içlerinde bir Kafka uzmanı bile varmış.
Hemen aklınıza gelecektir; sinema seyircisi de bir sinema dergisinin tirajını yüksek sayılara çıkarmaz. Festival gişelerinde kuyruklar oluşur, ama onlar dergi okuru değildir.
Peki bu sporun tarihini merak etmez mi? Ne olduğunu öğrenme arzusu yok mu?
Demek ki yok!
* * *
ŞAŞIRDIM mı? Bilemiyorum, söze dayalı bir kültürün insanları olarak yazılı olanlara ilgisizliğimiz neden hâlâ beni şaşırtıyor? Diyeceksiniz ki biz de sana şaşıyoruz.
Paylaş