Eğitim hayatımızda ve edebiyatımızda Köy Enstitüleri’nin yerini, önemini unutmadık. Unutmadım.
Her eser bazı adlarla anılır, bu sözü çok sık yinelerim. Çünkü onlara olan borcumuzu adlarını anarak bir ölçüde öderiz.
Köy Enstitüleri denince, efsanevi İsmail Hakkı Tonguç’u çağrıştırır belleğimiz. Onun yaşamını okuyarak, yaptıklarını öğrenerek, bir insanın bir davaya nasıl kendini adadığını görerek, bu kurumları anlamak çok daha gerçekçi bir anlayıştır.
Engin Tonguç’un hazırladığı Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç, Yaşamı, Öğretisi, Eylemi adlıkitabı okuduğunuzda, bu kurumun önemini, Anadolu eğitim aydınlanmasını nasıl gerçekleştirdiğini belgelerle, tanıklıklarla öğreneceksiniz.
Kitabın başında şu yazılı: Mustafa Ekmekçi için.
Birinci sayfada Mehmet Başaran’ın dizeleri var:
"Otlar böcekler gibiydik bozkırda
Acılarda gökyüzü kadardık
Bizden geçerdi zamanın karanlığı
Yorgun öküzler karasabanlarla
Unutulmuş, unutulmuş, unutulmuş köylerdik."
Köy çocuklarına eğitimi ulaştıran enstitülerin sadece eğitim sistemindeki yeri bile övülmeye değer. Ancak orada okuyanların bir edebiyat yaratmaları, edebiyat tarihimiz açısından büyük bir anlam taşıyor.
Anadolu’ya gerçekçi bakışı, onlar olmasa bilemezdik.
İsmail Hakkı, Karlsruhe’de yarım kalmış öğretimini tamamlarken, öğretme üzerine de kafa yoruyordu. İyi bir resim, elişi öğretmeni olmak istiyordu. Çünkü yaratmanın bütün alçakgönüllü işlerini aynı derecede önemsiyordu.
İsmail Hakkı Tonguç kitabı yalnız büyük bir eğitimcinin yaşamını, yaptığı yüce işleri anlatmıyor, bir bireyin ekseninde dönenip durmuyor, cumhuriyetin bütün eğitim sistemi konusunda bilgi veriyor.
Cumhuriyet rejimini kim anlayabildi, kim iyi uygulayabildi.
Kitabın okunması gereken bölümlerinden biri, Cumhuriyet Eğitiminin Birinci Altın Dönemi (1926-1928) başlıklı yazıdır.
Başlangıç paragrafını birlikte okuyalım:
"Başkent Ankara 1926 yılının ilk günlerine, ilk kez kadınlı erkekli verilen Türk Ocağı’ndaki Tayyare Balosu’nun dedikodularıyla girdi.
Çözümü yeni devlet için yaşamsal sayılan ve büyük umutların bağlandığı eğitim sorunlarının üstesinden gelecek bakan bulunmuştu. Mustafa Necati, örgütteki ve bakanlıktaki hiziplerin, kıskançlıkların etkisinde kalmadan, bunları baskı altında tutarak, nitelikli bir yönetici kadrosu kurmaya çalışan Müsteşar Nafi Atuf’u tüm gücüyle desteklemeye başladı. Eğer o dönemde ve daha sonraki yıllarda eğitim alanında birşeyler yapılabilmişse, bunu M. Necati ve Nafi Atuf’un oluşturduğu kadroların başardığı bir gerçektir."
Tonguç’un odasındaki duvar levhasında şu yazılıydı: "İş insanın hem miyarı, hem mimarıdır."
Meslekte karşılaşılan engelleri, siyaset ile eğitimin çarpıştıkları yerleri okuyunca, dünden bugüne değişmeyen bazı şeyleri fark edeceksiniz.
İçinde yetiştiği, büyüdüğü köyü anlatan edebiyat eserlerini yaratanlar, edebiyat tarihi içindeki yerlerini almışlardır. Benim gibi edebiyatı bir süreklilik, bir zincir halkaları biçiminde düşünen birinin bunun tersini savunması düşünülemez.
Cumhuriyetin ilk kuşağının amacı, bu yeni rejimi yüceltmekti. Birinci hedef de eğitimli insanların çoğalmasıydı. Enstitülerin kurulmasına, yerleşmesine, yayılmasına kadar geçen sürenin nasıl zorluklarla adım adım gerçekleştiğini okudukça, bunca verilen emeğin birden yok edilmesine insan daha çok üzülüyor. Üstelik onun yerine bir eğitim seferberliği seçeneği de konulmuş değilken.
"Kızılçullu ve Çifteler Köy Öğretmen Okulları 30 Ekim 1937’de açıldı. Aslında, bu tarihi Köy Enstitüleri’nin 1940’ta resmen kuruluşuna varacak çalışmaların başlangıcı olarak görebiliriz."
Başarılı bir hareketin, hele eğitimdeki devrimin elbet eleştireni, düşmanı çok olacaktı.
İsmail Hakkı Tonguç’un da çevresi sarılıyordu. Her şey doğrudan bir mücadele ile sergilenmiyordu.
Sözgelimi zamanın Başbakanı Şükrü Saracoğlu, enstitü müdüründen habersiz, çocukların ne okudukları, ne tartıştıkları konusunda bilgi almıştı. Ensitülerin kapatılması konusundaki çember gittikçe daralıyordu. İsmet İnönü de eleştirilere dayanamıyor şöyle söylüyordu: "Ordunun üst kademesinde de huzursuzluk başlamış... Onun için bir süre, bu konuda en çok saldırıya uğrayan, Yücel’le Tonguç’u onların da gönlünü alarak bir süre için bu şimşekleri bu olay üzerinden uzaklaştırmak istedim."
Kurumların daha milli duruma sokulacağı, sözü hükümet programında yer almıştı.
Reşat Şemsettin Sirer’in bakanlığı döneminde iyice anlaşılmıştı ki, her yandan bu enstitülere ve enstitülülere kara çalınacak, kurum yok edilecekti.
Tonguç, sabahleyin evde başka bir göreve atandığını Cumhuriyet Gazetesi’nden öğrendi.
Engin Tonguç’un kitabını okurken, yalnız bir eğitim bilgesi İsmail Hakkı Tonguç’a yapılanları öğrenmekle yetinmeyeceksiniz, Türk eğitiminde kaynayan cadı kazanının altını besleyen her kişiyi, olayı ayrıntısıyla öğreneceksiniz. Yapılan iyi işleri engellemenin nerelere gittiğini göreceksiniz.
Kitabın önemli, mutlaka okunması gereken bölümlerinden biri de; Beklenen Ses: Bizim Köy (1950) bölümüdür.
Bu kitabın etkisini, önemini her zaman belirtmeye çalıştım.
Tonguç, 23 Haziran’da öldü, cenazesi 24 Haziran 1960’ta Hacı Bayram Camii’nden kaldırıldı.
Törenden bir bölümü buraya alacağım:
"Bunları görmüş olabilir mi?
Hiçbir zaman bilemeyeceğiz...
Cenaze ertesi günü, 24.06.1960’ta Ankara’da Hacı Bayram Camii’nden kaldırılacaktı. Daha önce, evde, Arman’ın önerisi üzerine, Tonguç’un Gazi Eğitim Enstitüsü’ndeki Resim-İş Bölümü çalışma arkadaşlarından Necdet Pençe tarafından alçıdan maskı alındı.
Cenaze günü Hacıbayram Camii’nin önü kalabalıktı. Yakınları, dostları, eski iş arkadaşları, köy enstitülüler, Hasanoğlan’dan gelmiş öğrenciler, bazı köylüler... Bir dalgalanma oldu. İnönü gelmişti.
14 yıl sonra ilk kez bir araya geliyorlardı. İnönü musalla taşındaki bayrağa sarılı tabutun başında durdu. Tonguç’un oğlunu sordu, yanına çekti. Sonra birlikte yürüdüler cenazenin arkasından. Kendisini alkışlamak isteyen, kaldırımda birikmiş kalabalığı İnönü elinin sert bir hareketi ile susturdu, tabut arabaya konuncaya kadar arkasından gitti.
Cenaze toprağa verildikten sonra taze mezarın başında Hasan Áli Yücel, Rauf İnan, Hamdi Keskin ve Fakir Baykurt birer konuşma yaptılar."
Engin Tonguç’un kitabını mutlaka okuyun. Bir eğitim bilgesini, İsmail Hakkı Tonguç’u yakından tanıyın.
Türk eğitiminin öncü hamlesinin nasıl önlendiğini üzülerek okuyun.
BUNLARI DA OKUYUN
Köy Enstitüleri ve etkileri, yetiştirdikleri, muhakkak ki tek bir kitapla tam anlamıyla ve kuşatıcı olarak anlaşılamaz. Gerek enstitüden yetişenlerin yazdığı romanlar ve öyküler, gerekse daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalar, enstitülerin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Onun için, Köy Enstitüleri’ne dair ve enstitülerden yetişmiş yazarların kaleme aldığı roman ve hikaye seçmelerinden oluşan bir paralel okumalar listesi vermeyi uygun gördüm.
Pakize Türkoğlu / Tonguç ve Enstitüleri / İş Bankası Kültür Yayınları
Mehmet Özel / Köy Enstitüleri (İsmail Hakkı Tonguç’un objektifinden fotoğraflarla) / Kültür Bakanlığı Yayınları
Mustafa Güneri / Hasanoğlan Köy Enstitüleri Kurulurken / Tarih Vakfı Yurt Yayınları