Paylaş
İyi okuyan, edebiyatı izleyen bir arkadaşım, gülümseyerek, çok satan kitaplara karşı tavırları iki kelimede özetledi:
‘‘Entelektüel hasedi.’’
Beni düşündüren, çok satanlara yeni bir bakış açısı getiren bu saptamanın üstünden uzun bir süre geçmeden Mina Urgan'la yaptığım bir telefon konuşması, arkadaşımın haklılık payını artırdı.
Mina Urgan kısaca diyordu ki, benim bir çok kitabımı övenler, bilimsel kitaplarımda gizli bir roman tadı bulanlar, anılarımdan tek kelimeyle söz etmediler.
Hiç kuşkusuz Mina Urgan'ı iyi tanıyanlar, bunun bir övgüye çağrı olmadığını bilirler. Söyledikleri, çok satanlar karşısındaki sinameki tutumumuza bir sitemdi.
Çok satmakla kalitesizlik doğru orantılı değil. Nerdeyse gizli gizli bu görüş yayılıyor.
Toptancı yargılarımızın seçilmiş yeni kurbanı, çok satanlar.
Öylesine bir baskı müessesesi yarattık ki, kitapları çok satan dostlarımız, nerdeyse, bizi bağışlayın, diye yalvaracaklar.
Bizlerden özür dileyecekler.
Oya Baydar bu konuyla ilgili mektubunda, doğru, çarpıcı, gerçekçi görüşler ileri sürüyor. Müsaadesiyle mektuptan bazı bölümleri buraya alıyorum:
‘‘Sanırım önce Hürriyet'te, Mina Hanım'ın, acaba çok mu bayağı yazıyorum sorusuyla başlayan çok satmak tartışmasından epeyce önce, bu konuda düşünmeye başlamıştım. Son günlerde iki olay, konuya dikkatimi daha fazla çekti.’’
Oya Baydar'ın sözünü ettiği iki olaydan biri; kendi kitabıyla ilgili.
'Kedi Mektupları'nın yeni baskısı çıkmış, Beyoğlu'ndaki bütün kitapçılarda aramış bulamamış. Kitapçıların ihmali ve belli kitaplara şartlanması.
İkincisi de; gazete ve televizyonların bastırmasıyla Murat Kekilli'nin yıldız oluşu. Aynı yolla Akif Pirinççi'nin Felidae romanının tanıtım kampanyasıyla çok satarlar listesine girmesi.
* * *
TARTIŞMA başlatacak, medya-okur-yazar üçlemesinin konumu üzerine konuşturacak bir bakış açısı var bu mektupta:
‘‘Şimdi işin özüne gelelim. Okur veya dinler kitlesinin en önemli bölümünü meydana getiren kesim, kitabı veya kaseti, CD'yi hangi ölçütlere göre tercih edip satın alıyor? Öncelikle izlediği görsel veya yazılı medyadaki pazarlamaya göre... Bir Orhan Pamuk kitabının tanıtımı, en etkili medya kuruluşlarında, daha kitap baba rahmine düşerken yani şöyle şöyle bir roman yazmaya karar verdiği andan itibaren yapılmaya başlanır; kitap çıktığında ise aynı gün, aynı hafta yazarla en az on röportaj değişik yerlerde, tam sayfa yayımlanırsa, kitabın az satma ihtimali önlenmiş olur.
İkinci faktör: Çok satanlar listeliridir.
Üçüncüsü, içinden yaşayıp bildiğimiz, kimsenin inkar edemeyeceği, şu bir haftada on iki baskı vs. hikayeleridir. Bir kitabın üzerinde 53. baskıyı görüp de almamak, modayı izleyen ve çevrede konuşulan konulara Fransız kalmak istemeyen sıradan ve geniş okur kitlesi açısından mümkün değildir.
Tanıtımın ürünün yerine geçtiği; postmodern filozofların katıldığım analizleriyle, metanın sanallaştığı bir ortamda, bütün bunları yadırgamamak gerektiğini biliyordum.
Olduğu kadarıyla eleştiriyi kimsenin taktığı da yok, çünkü iyinin ölçütü artık uzmanların fikri değil, tanıtımın sloganları...
Son olarak yanlış anlaşılmasın. Ben, şu günlerde öne çıkan, en fazla satan beş altı yazarın tümünün kötü olduğunu falan da düşünmüyorum. Ama en iyilerin veya tek iyilerin bunlar olmadığını, çok daha iyilerin dar çevreler dışında adlarını bile duyuramadıklarını, bu durumun ise edebiyatta genel kaliteyi düşürdüğünü, en azından geleceğe ambargo koyduğunu düşünüyorum.’’
* * *
KONUYU yarın da sürdüreceğiz. Madalyonnun iki yüzünün olduğu gerçeğini gözardı etmeden...
Paylaş