Belden aşağı inmeden entelektüel tuzağa düşmeden

ALİ POYRAZOĞLU'nun Ödünç Yaşamlar'ını seyrettim.

Güldüm, düşündüm, kızdım, geçmişi hatırladım, yarınları hayal ettim, tiyatronun çekimine kapılıp gittim.

Onun Pirendello'dan çevirdiği Ağzı Çiçekli Adam'ın Yenikapı'da Kemal Bey'in kahvesinde yapılan galasını düşündüm.

Seyirciler kimlerdi?

Ben, Onat Kutlar, Demir Özlü, Önay Sözer, Ergin Ertem, Kemal Özer, Adnan Özyalçıner...

Ya oyuncular...

Ali Poyrazoğlu, Müjdat Gezen, Yaman Tüzcet, Süer İzat.

Ödünç Yaşamlar'
da bir tiyatro sanatçısının meslek hayatının bütün aşamaları, engelleri var. Gerçekle hayal gücü, bilen birinin elinde, kaleminde/dilinde, tiyatroya öykü ile masal tadını eklemiş.

Ali Poyrazoğlu'nun dışında, birçok kimse, bu malzemeyi sıradan, sıkıcı bir anılar dizisine dönüştürebilirdi.

Sanatta ustalık nedir?

Benim çok eski dostumdur, anlattıklarının bazılarına tanık oldum. İşte ben bunu biliyorum, yaşadım demeden; yepyeni bir olay örgüsü ve düzgün, güzel bir Türkçeyle hiç bilmiyormuş gibi seyrediyorum.

Tek başına oyunların büyük riski, tehlikesi vardır.

Kendi ekseninizin çevresinde döner durur, anlaşılmaz bir laf yumağı sizi sarar. Seyirciden kopar, ya kulise, ya da fuayeye düşersiniz.

O öyle yapmamış, hayatın içinden geçerken, kendi hayatına teğet geçenleri, rastlantının buluşturduklarını, seçilenleri, seçildiğini sananları, ödenen/ödetilen bedelleri anlatırken, tiyatronun yumuşak atmosferinde nasıl da seyirciyle birlikte var oluyor.

* * *

SEVGİSİZ
değil oyun. İğneler, çuvaldızlar, değişik numaradaki, çaptaki iğneler, tiyatronun bağışlatıcılığı içinde veriliyor.

Bir çorba parasını ödemeyen Yıldız Kenter, yoksul bir öğrencisinin dişlerini en pahalı dişçide yaptırtıyor, diğer bir öğrencisinin babasının ameliyat parasını ödüyor.

Gazete káğıtlarının beyazına yazan Aziz Nesin, vakıftaki yoksul çocuklara en pahalı yemek takımlarını alıyor.

Sanatçının, insancıllık terazisindeki dengesizliği.

Öylesine bir yaşama sevinci taşıyor ki oyundan, salondan çıkarken, her şeyi yeniden değerlendirme gereğini duyuyorsunuz.

Bir tiyatro öğrencisi nasıl usta bir tiyatro sanatçısı olur?

Küçük anekdotlarla, değinmelerle, sığ bilgilerin tatsızlığından kaçınarak anlatıyor bize.

Tam belden aşağıya iniyor derken, birden zekánın sınırında durduruyor sizi.

Bir senfoni gibi oyunun en şiddetli anında, yumuşak bir sözle, gülümsemeyle sizi şaşırtıyor. Şaşırtmak için değil ama...

Okur yazar Ali Poyrazoğlu, entelektüel girdabına asla düşmüyor, onun da kıyılarında gezinip, aksine, seyirciyi bu tuzaklardan uzak tutuşun örneğini veriyor.

Bodrum'da bir ay çarpmasında, bütün yaşamını başkasından seyretmesi, çok etkiledi beni. Modern bir tirad diye nitelendiriyorum onu.

Anlattıklarına daha çok gülüyorsunuz ama o size tiyatronun gülen maskını gösterirken, ardında sürekli drama maskını da tutuyor.

* * *

ÖDÜNÇ YAŞAMLAR
... Tiyatrocunun hayatı budur, diyor.

Ya bizimkiler, bilmeden oynayanlar ve oynatılanlar...
Yazarın Tüm Yazıları