Paylaş
HÜRRİYET'te iki gündür okuyorsunuz. Mesut Yılmaz'ın, Názım Hikmet ile Sabahattin Ali dosyalarının yeniden açılması önerisini, haksızlığın giderilmesine bir çağrı sayabiliriz.
Ancak haksız, adaletsiz, günün rüzgárına göre verilmiş cezaların yok edilmesi girişiminin sadece ölenlerle kısıtlı olmamasını dilerim.
Çünkü Doğu’da, Türkiye'de ölüm sonrası (post mortem) saygılara, abartılı sevgilere düşkünüz. Önce ipe çekip, sonra sehpa altında ağlarız.
Dava dosyalarının yeniden görüşülmesi girişiminin Názım Hikmet ve Sabahattin Ali ile sınırlandırılması, diğer sanatçıların çektiklerini hiçe saymaktır.
Rıfat Ilgaz, A. Kadir, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Ruhi Su, Hasan İzzettin Dinamo, Kerim Korcan, Asım Bezirci, Ulvi Uraz. Ve adlarını hatırlayamadığım nice ünlü ve ünsüzler. Cezalarını çektiler ama müebbet cezaları ekmeksizlikti, sürünmekti. Onların dosyasını da açın.
Yaşayanlara ne yapmayı düşünüyorsunuz? Názım Hikmet ile Sabahattin Ali'nin dosyalarını açıp bu işi kapatamazsınız.
Yaşayanlara ne yapacaksınız? Vedat Türkali'nin de dosyasını sağlığında açın. Kemal Bekir'i unutmayın.
Şimdi hapishanede olanlar veya bu tehdit altında yaşayanlardan ne haber? Onların da ölmesini mi bekliyorsunuz? Küçük bir utanç listesi verelim:
Yaşar Kemal, İsmail Beçikçi, Yalçın Küçük, Eşber Yağmurdereli, Yılmaz Odabaşı.
Onlar için de, dün yasa böyleydi, o zaman böyle yorumlanıyordu dememek için, bugün onlara özgürlüklerini verin.
Böylece hepimiz, McCarthy bir daha dirilmemek üzere tarihin kara sayfalarına gömüldü, diyebilelim.
* * *
SÜHEYL DONAY, iyi bir hukuk, adalet adamı olarak, toplumsal ve demokratik gelişimin hukuku nasıl etkilediğini örneklerle kanıtlıyor:
‘Tek değişen yorumların farklı olması. O kanun maddeleri bir şekilde yine var ama o eylemler bugün suç olarak kabul edilmiyor.’
İkinci Dünya Savaşı yıllarının komünizm fobisi, o yasaların yorumunu sağa çekti.
Hitler'in işgalciliği, ne kadar uzak durulursa durulsun 1940'lı yıllarda faşizmin gölgesini hayatımıza düşürdü, hukuka da.
Atillá Coşkun, başka ülkelerdeki uygulamayı da örnek gösteriyor: ‘Názım Hikmet ve Sabahattin Ali suçlamaları politik birer komploydu. Batı’da bu tür davalar açıldı ve orada insanlar aradan uzun yıllar geçince aklandılar.’
Edebiyata, sanata, edebiyatçıya, sanatçıya hukukun katı yaklaşımı, sonradan sanatın öncülüğü, yüceliği karşısında geri adım attı ama olan yaratıcıya oldu.
Dostum Şakir Eczacıbaşı çok güzel bir Oscar Wilde kitabı hazırlıyor, (onun daha önceki çalışması Bernard Shaw'un Gülen Düşünceler'ini okuyanlar bu konudaki titizliğini bilirler) onunla yatıp kalkıyor.
Oscar Wilde'ın yargılanması bölümleri ne kadar trajikomik geldi.
Doğruyu Wilde anlatıyor: Victoria Çağı'nın taassubu içindeki yargıçlar da onu mahkum ediyorlar. Tabii halkın, basının da onları desteklemesiyle, yardımıyla.
Gençleri baştan çıkardığı, toplumun ahlakını bozduğu iddiaları bugün kargaları bile güldürmüyor.
Sokrates de bu yüzden baldıran zehirini içmişti.
D. H. Lawrence'ın Lady Chatterley'nin Sevgilisi'nin sansürsüz baskısı İngiltere'de ancak 1960'lardan sonra gerçekleşebildi.
Hepsi acı çekti, zindanlarda yaşadı, öldü.
Bugün onları hatırlıyoruz, mahkum edenleri bilene aşk olsun.
* * *
MESUT YILMAZ'ın bu söylediklerini kamuoyu önünde verilmiş bir söz olarak kabul ediyorum.
Ölenlerin değil yaşayanların da dosyalarını yeniden açalım.
Bir kez daha McCarthy'yi gömme töreninde yaşayanların kendilerinden, ölenlerin ailelerinden özür dileyelim.
Paylaş