“Sanatçı olmak kolay değildir, sanatı yaşamak ise başka bir şey. Ben ise sadece sanat denilen ‘ev’in bir konuğuyum ve orada yaşamak istedim hayatım boyunca. Hepsi bundan ibaret.”
Bir ev olarak sanata sığınan, onu yapan değil yaşayan olmanın arzusunu yaşamı boyunca üstünde taşıyan İhsan Özgen’in yolculuğuna yakından tanık olacağınız bu kitap; müzik, resim ve edebiyat gibi pek çok sanatla iç içe geçmiş tutkulu bir arayışın izlerini de gözler önüne seriyor.
‘İhsan Özgen
Sesler, Renkler ve Çizgiler Peşinde
Hazırlayan: Ahmet Yağmur Kucur’
Türk müziğinde özellikle kemençe virtüözü olarak anılsa da kemençenin yanı sıra tanbur, lavta ve viyolonselle yaptığı icralar, saz müziğine olan yoğun dikkatiyle beraber sanatta evrensel olanla kurmak istediği bağlantı İhsan Özgen’i tek bir sıfatla anmamıza mani oluyor.
Önsöz’de kitabın oluş sürecini öğreniyoruz:
“2021’in mart ayıydı, İhsan Özgen’i kaybetmemizin üzerinden iki ay geçmişti. Hüseyin Kıyak’la yaptığımız telefon görüşmesinde ona hazırlamakta olduğum bir çalışmadan söz ediyordum, bu çalışmanın içinde İhsan Özgen’le ilgili bir bölüm de olacaktı. Anlattıklarımdan sonra bana, ‘Ahmet, niçin İhsan Özgen hakkında bir kitap hazırlamıyorsun?’ demişti. Ondan sonra çalışmaya başladım.”
Rahmetli Cemalettin Server, insan tanımlaması yaparken bu iki kelimeyi kullanırdı.
Yaşanan depremin bir parçası hepimizin evine düştü. O bölgeye gidenlerin yaptıklarını, yaşadıklarını televizyondan sürekli izledim, en etkileyen de çocuklar için yapılanlardı.
Bayram sevincinin içine bu acı gelip birden çöküyor.
Okulların açılmasının, depremi yaşayanların morallerinin de düzelmesinde önemli bir adım olduğu kanısındayım. Genç öğrenciler teselliyi arkadaşlarıyla konuştukça, okudukça bulacaklar.
OKUMAK... OKUMAK... YİNE OKUMAK
Kitaplığımda küçük bir kitap gözüme ilişti:
‘Neden Okumalıyız?’
Jürinin seçtiği birinci eser dışında kısa listeden de bir eser seçebilirler.
Ödüllerin bir önemi de okur kitapçıya gittiğinde, kitap fuarlarında alacağı kitabı seçmede yardımcı olmalarıdır. Bir kitaplık kurmak isteyenlerin ödül alanlardan bir raf yapmasını salık veririm.
Darüşşafaka Cemiyeti ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları işbirliğiyle 69’uncusu düzenlenen Sait Faik Hikâye Armağanı’nın jürisi, yaptığı değerlendirme neticesinde bu yıl yarışmaya başvuran 100 öykü kitabı arasından seçilen 10 kitaptan oluşan kısa listeyi açıkladı.
Kitaplarının telif haklarını ve malvarlığını Darüşşafaka’ya bağışlayarak annesi veya babası hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz çocukların eğitimine destek veren, Türk hikâyeciliğinin önde gelen yazarlarından Sait Faik Abasıyanık’ın anısına 1964 yılından bu yana düzenleniyor yarışma.
2019 yılında ödül yönetmeliğinde yapılan düzenlemeyle, öncelikle 10 kitaplık kısa bir listenin kamuoyuyla paylaşılmasına karar verildiği duyurulmuştu. Jürinin 100 kitap arasından seçtiği kısa liste alfabetik olarak şöyle:
1)
Belki okurlarımızdan bazıları bu ressamları tanımışlar, eserlerini görmüşlerdir. Ne var ki, bir bütün içinde bu adları yorumlamak, Türk resim tarihine de önemli notlar düşürülmesini sağlıyor.
Önsöz kitabın amacı konusunda okura yardımcı oluyor:
“Modern ve Ötesi’nin ziyaretçileri, serginin konulara ya da temalara göre değil, bir kronolojik sıraya göre düzenlendiğini fark etmiş olmalılar: Konuların, tekniklerin ve üslupların ötesinde, sanatın elli yıllık hareketine dikkat çekmeyi amaçladık. Şüphesiz bu hareket içinde, farklı tekniklerin, farklı tematik yönelişlerin hatta düpedüz sanatın ne olduğuyla ilgili farklı soru ve iddiaların belirginleştiği bazı ‘dönemleri’ ayırt etmek mümkündür. Belki biraz kaba ama çok da keyfi olmayan bir bölümlemeyle, birbirinin içine geçen, hatta birbiriyle yan yana akan üç dönemden söz edilebilir.
İkinde ‘soyutlama’ eğiliminin önem kazandığı görülecektir.
1960’ların bir noktasında soyutlamaya (ve soyutun Akademi’deki Zeki Faik ve Adnan Çoker gibi güçlü hocalarına) karşı bir tepki olarak da görülebilen ‘bir yeni figüratif’ eğilim (terim Çoker’indir) belirir.
Üçüncü dönemin ayrıştırıcı olgusunun 1980’lerin sonunda yaygınlaşmaya başlayan ‘kavramsal sanat’ olduğu söylenmiştir ve bu da yanlış değildir.
Farklı eğilimlerin, hatta farklı
Onlardan biri olan Şef Bernard Haitink’le (1929–2021) bir mektuplaşmamdan söz etmek isterim. Yıllar önce ben, Fatih Çekirge ve Mehmet Yılmaz birlikte Londra’ya Kitap Fuarı’na gitmiştik. Gece Royal Albert Hall’da konsere gitmek istedik. Sir John Eliot Gardiner’ın yönetiminde Haydn’ın Mesih’i çalınacaktı.
Konser salonunun yönetmeni de ünlü şef Bernard Haitink’ti.
New York Times’taki bir yazısında, şeflerin çok orkestra değiştirmesini, aynı besteciyi değişik orkestralarla yönetmelerini gündeme getirmişti.
Şeflerin orkestra değiştirmeleri konusunda Leyla Gencer de eleştiride bulunmuştu.
Ben de Leyla Gencer’in düşüncesini özetleyerek Haitink’e bir mektup yazmıştım.
Royal Albert Hall’un ikram bölümünün başında Aydın Bey adında bir Türk vardı. İşte o gece dostumuzdan davetiye istediğimizde özel bir gece olduğunu söylemiş ve davetiye ayarlayamayabileceğini söylemişti.
Ben de ona Haitink’e gönderdiğim mektubu hatırlatıp “Şef bize yer ayırır mı?” dedim. Şefle konuştu, üçümüze de en önde yer verdiler.
Mezzo’nun 25. yıl programlarında birçok siyah beyaz kayıt da seyrediyorum. Eski kuşakla yeni kuşak bir arada dinleyicilere sunuluyor. Bu yoğun program yanlış öğrenmediysem 1 Mayıs’ta son bulacak.
Ödüller ileriki günlerde yapılacak törenle sahiplerine sunulacak.
Ödüllerin kategorileri ve kazananları şöyle:
TELİF - ÇEVİRİ - YAYINEVİ
- Doğan Hızlan, Faruk Şüyün, Metin Celâl, Sevengül Sönmez ve Sırma Köksal’dan oluşan 2022 Yılın Telif, Yılın Çeviri Kitapları ve Yılın Yayınevi Seçici Kurulu, Şule Gürbüz’ün ‘Kıyamet Emeklisi’ (İletişim Yayınları) kitabına “Roman türünün olanaklarını genişletmesinin yanı sıra Türkçeye katkısı” nedeniyle Yılın Telif Kitabı ödülünün verilmesini oybirliği ile kararlaştırdı.
Aynı Seçici Kurul, Orçun Türkay’ın dilimize André Gide’den çevirdiği ‘Günlük / 1887-1925 / 1. cilt’ (Yapı Kredi Yayınları) kitabına “Türkçede ilk kez eksiksiz yayımlanabilen Günlükler çevirisindeki büyük emeği ve özeni” için Yılın Çeviri Kitabı ödülünün verilmesini yine oybirliğiyle kararlaştırdı.
Yılın Yayınevi’nin sahibi ise aynı seçici kurulun oybirliği ile Jaguar Kitap olarak belirlendi.
“1963’te yayınladığı ilk hikâyesi ‘Onunkiler Maviydi’ ve 1965’te yayımladığı ilk kitabı ‘Özgürlük Masalı’ndan bu yana 60 yıldır aralıksız öykü, roman, deneme, oyun ve çocuk kitapları kaleme alarak edebiyat yolculuğuna devam eden” Necati Tosuner’e ise Ömür Boyu Emek Ödülü verilmesini yine aynı Seçici Kurul tarafından oybirliği ile kararlaştırıldı.
İŞ DÜNYASI
Ömer M. Koç, kitabın başındaki Önsöz’de kitabın niteliği üzerine bilgi veriyor.
“17. yüzyılın sonunda ve 18. yüzyıl boyunca, daha çok Osmanlı topraklarını ziyaret eden Batılıların kullanımı için üretilen işlemeli mektup ve evrak çantaları Sadberk Hanım Müzesi’nin 2022 yılı sergisinin konusunu oluşturuyor. Doğu ve Batı arasındaki uluslararası diplomasinin ve ticaretin önemli merkezlerinden olan İstanbul (Constantinople) ve İzmir (Smyrna) esnafının, çoğunlukla hediyelik eşya türünde ürettiği bu çantalar, Osmanlı deri işçiliğinin nispeten küçük, ancak kendine has ve çok popüler bir grubudur. Dünyada birçok müze ve özel koleksiyona titizlikle seçilerek dahil edilmiş örnekler bunun ispatıdır.
Gerek şahsi koleksiyonumda gerekse Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonunda zaman içinde birbirinden bağımsız oluşan çok zengin içerikli iki eser grubunu bir sergi projesiyle bir araya getirip tanıtmayı arzu ettik.
En erken tarihlisi 1669’da, en geç tarihlisi 1835’te üretilmiş olan toplam 91 çantanın, 76’sı mektup, 15’i ise evrak çantasıdır. Osmanlı’nın deri işçiliğinde ne kadar büyük bir başarı kaydettiğini, günümüze kadar bozulmadan ulaşabilen bu eserler açıkça ortaya koyuyor. Üzerlerinde yapıldıkları şehrin adı, tarih ve isim bilgisi dışında, ithaf ve özlü sözler de içeren bu çantalar, kim bilir kimin mektuplarını, özel belgelerini muhafaza etti? Bir mektup çantası, üzerinde yazılı olan ‘Arkadaşım için’ ibaresinden de anlaşılacağı gibi, belki bir arkadaşa dostluk ve bağlılık hatırası olarak hediye edilmek üzere yaptırılmış veya bir tüccarın, bir komutanın, bir büyükelçinin resmi mektuplarını, değerli belgelerini özenle korumasını sağlamıştı.”
Hülya Bilgi, Sultan III. Ahmed’in (1703 – 1730) Paris’e gönderdiği Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin İstanbul’a döndükten sonra padişaha ve sadrazama verdiği bilgilerin birçok yeniliği başlattığını belirtiyor.
Bilgi’nin yazısında; ‘Osmanlı Döneminde Derinin Tabaklanması ve Derici Esnafı’ bölümü bu konuda ayrıntılı bilgi sunuyor.
Dericilik faaliyetleri
Anılar, tanıklıklar; tarihçiler ve araştırmacılar için önemli kaynaklardır.
Bir pazar günü Pembe Köşk’ün bahçesinde seçkin bir topluluğa kitabı anlatmıştım, Metin Toker sağdı.
Yeni yayımlanan bir kitap, yalnız İsmet İnönü’yü değil Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini öğrenmek için de önemli bir kaynak.
‘Özden Toker – Mehmet Ö. Alkan
Cumhuriyet’le Özdeş Bir Yaşam: Özden Toker
İsmet İnönü’nün Kızı Anlatıyor’
Özden Toker, Pembe Köşk ziyaretçilerine, öğrencilerden araştırmacılara kadar her zaman yardımcı olmuş, yol göstermiş, bilgi vermiştir.
İlk yazı