Anma günlerinin ardından o yazar, o besteci hakkında kitaplar çıkmasını övgüyle karşılıyoruz.
Ama bunlar düzenli bir biçimde yapılıyor mu?
Ünlü adların vefatının ardından adları sokaklara, caddelere veriliyor. Ne yazık ki iktidar değiştiğinde bu adlar da değişiyor. Çünkü her iktidar kendi kültür, sanat anlayışına, dünya görüşüne uygun kişilerin adların verilmesini istiyor.
Bir de örneğin ünlü bir aktörün adı dört-beş yere birden veriliyor. Ama popüler olmayan değerli bir şairin, bestecinin, yazarın, bilim adamının adını hatırlayan bile çıkmıyor.
Belediyeler popüler adları seçiyor ki, herkes tanıyor, biliyor.
Ben bu yaygın popüler severliğin ortalıkta kol gezmesinden artık bıktım, üslubum elverse nefret ediyorum diyecektim.
Artık bu ad vermelerin de değeri düştü, çoğunluk bununla ilgilenmiyor.
Ayrıca hep tekrar ettiğim bir aksaklık var.
İKSV’nin kurucusu Nejat F. Eczacıbaşı’nın anısına düzenlenen Ulusal Beste Yarışması sonuçlandı, kazanan besteler de iki CD halinde yayınlandı. Bu yılın türü Piyano Konçertosu idi. Kazananlar:
CD 1 Doğaç İşbilen
Piyano Konçertosu
CD 2 Cem Oslu
1 Piyano Konçertosu
Boğatay Köprülü
Piyano Konçertosu
Hayalperest Yayınları, ‘Sanatın Büyük Ustaları’ serisinin amacını şöyle özetliyor: “Bu seri, sanat tarihinin dönüm noktalarında duran sanatçıları mercek altına alıyor. Serideki kitaplar, yalnızca sanatçıların yaşam öykülerini anlatmakla yetinmiyor, eserlerinin detayları hakkında da kapsamlı bilgiler sunuyor.
Seri, okurla sanatçı arasında bir bağ kurmayı, okurların eserleri görme biçimini derinleştirmeyi, sanatçıya ve eserlere karşı duyduğu ilgiyi artırmayı hedefliyor.
‘Sanatın Büyük Ustaları’ sanat tarihinin engin kaynakları içinde keşif turuna çıkmak isteyen tüm okurlara pratik bir kılavuz sunuyor.”
Kitapların düzeni için Paul Klee’yi örnek verelim:
Yirminci Yüzyılın En Yenilikçi Ressamı
Bauhaus’ta Sıradışı Bir Usta
Klee, Varlık ve Zaman Angelus Novus
Dosya adı:
Memet Baydur: Oyunlarla Yaşayan.
- İlk yazı Cevat Çapan’ın ‘Memet Baydur’a Yangın Yerinden’.
Cevat Çapan’la Baydur’u Sevda Şener tanıştırmış. Çapan o tanışmayı yazmış:
“Böylece hayatımın en değerli dostluklarından biri başladı.”
Çapan, onun bildiklerini sıralıyor:
“Memet, Dış İşleri Bakanlığı’nda görevli olan eşi Sina Baydur’la birlikte 1982-1986 arasında, Kenya’da, Nairobi’de kalmış. Orada sinema tarihi dersleri vermiş.
İspanyolca çalışmış. Konuştukça onun daha önce Londra Üniversitesi’nde Bedford Kolej’de sosyoloji okuduğunu, Paris’te bohemlik yaptığını da öğreniyorum. Palestrina’dan John Cage’e Batı müziğini de biliyor, Dilhayat Kalfa’dan Selahattin Pınar’a kadar bizim musikimizi de, Âşık Veysel’e de aşina.
Kitap dağıtımında çalışan bir arkadaşım, o bölgeyi gezerken büyük kitabevlerinin açıldığını anlatmıştı. Türkiye’nin birçok ili kitaba, mekâna yatırım yapıyor. Gezdiğim Anadolu kentlerinde bu yükselişi gözlemliyorum.
Arz edildikçe talep artıyor. Hiç kuşkusuz kitap eklerinin, dergilerdeki kitap tanıtma yazılarının da etkisi oluyor.
Birçok ilde yaşayanlar, yalnız kitabı değil kitabın yazarını da görmek, kitaplarını imzalatmak, onunla konuşmak istiyor.
Fuarlar yalnız kitapların sergilendiği bir yer değildir, konuşmaların, tartışmaların yapıldığı platformlardır.
Diyarbakır’a çok eskiden bir kez gitmiştim. Ama kenti daha sonra kitap fuarına gittiğimde tanıdım. Kahvesinden müziğine kadar vakit bulup gezdim.
Onu da Hatırlamak’ta yazacağım.
Fuar 28 Eylül-6 Ekim tarihleri arasında TÜYAP Diyarbakır Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.
Fuarı düzenleyenler:
Operaları birkaç kez dinleyenlere, librettoyu yazan kim diye sorsam çok azından doğru bir yanıt alabilirim.
Oysa birçok bestenin esin kaynağı sözlerdir. Onlar olmasa o besteler yapılamazdı. Ne yazık ki müzik sözün önüne geçiyor. Hele halk türkülerinde ‘anonim’ çok kullanılan kelimelerden biri.
Operaya gitmeden önce librettoyu okuma gereğini kaç kişi duyar?
Notasından vazgeçtim metinlerden söz ediyorum.
Lied’ler, Türk müziğinin bestelerinin güftelerini yazanlar da pek bilinmez. Oysa çoğu zaman besteci o şiiri okumuş sonra da ondan esinlenerek beste yapmıştır.
Bestelerin öyküleri konusunda bazı kitaplar yayınlanmıştır, okuru az kitaplardandır.
Batının ve Doğu’nun iyi şairlerinin ürünleri bestelenmiştir.
Debussuy
‘Müzik Ansiklopedisi’ (üç cilt)
Islık Yayınları tarafından yayımlandı.
Yakında ‘Müzik Sözlüğü’ de çıkacak.
Ahmet Say’ın müzik üzerine yazdığı bütün kitaplar, iyi bir dinleyicinin özellikle kitaplığında bulunmalıdır. Özellikle longplay ya da CD dinlerken onun kitaplarına başvururum. Biz çoğunlukla sözlük ve müracaat kitaplarını yakınımızda bulundurmayız. Oysa kullandığımız her kelime için ona bakmak gerekir. Çünkü dinlediğiniz bir parçayı müzik tarihi içindeki yere oturtamazsanız, alacağınız zevk bütünlüğe varamaz.
Zaman zaman yazdığım kitaplara yeniden dönüyorum, toplu bir bakış açısına ihtiyacım oluyor. Ahmet Say, bu açıdan toplu bilgiyi içerdiğinden hep yanımda bulunduruyorum. Müzik kitaplarının kıvamını tutturmak zordur çünkü verdiğiniz bilgi hem profesyoneller hem amatörler için geçerli olmalıdır. Say, bu dengeyi başarıyor.
Bu iki özelliği barındırmasının yanında, öğrenciler için bir ders kitabı niteliğindedir.
İyi bir dinleyici de iyi bir okur gibidir, sorar ve yanıtını ister. Soran kişinin bilgi dağarcığını göz önünde bulundurarak yanıtını verebilirsiniz. Çünkü bir profesyonelle bir amatör arasındaki farka dikkat etmeden yanıtlarsanız, amacınızı yerine getirmemiş olursunuz.
Ben Ahmet Say’ın bütün kitaplarını okuduğum için onun müzik yazılarını bir dinleyici olarak değerlendirme yapmaya cesaret edebiliyorum.
İki hafta önce Knut Hamsun üzerine çalışıyormuş.
Çevirileri için çok yazıldı, övüldü ama öykücülüğü, romancılığı üzerinde yeterince durulmadı. Benim onu son görüşüm, Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandığı zaman yapılan törendi. Orada onun isteğiyle bir konuşma yapmıştım.
Rahatsız olduğundan Sedat Simavi Ödülü’nü almaya gelemedi, ben de ödülü verme mutluluğuna erişemedim.
Kesin bir tarih anımsamıyorum ama Behçet Necatigil aracılığıyla olduğunu tahmin ediyorum.Yaptığı her işi mükemmellik mertebesine ulaştırmayı amaçlardı.
Behçet Necatigil ile mektuplaşmalarını okuduğunuzda, tek kelimenin bile önemi üzerine tartışmaları fark etmişsinizdir.
Çeviri üzerine bilgi alışverişinin yanı sıra, şiirlerle ilgili görüşmelerde de hocaya (Behçet Necatigil’e) düşüncelerini iletirdi.
Bu çalışmaları okurlarıma bir kez daha anımsatmalıyım. Yedikule’de Narlıkapı Gazinosu’nda buluşurlardı bazı cumartesileri.
Behçet Hoca