Kabul; bu bir buçuk yıl kabus gibi geçti.
Kabul; hepimiz dişimizi sıktık ve tedbirleri en küçük ayrıntısına kadar uygulamaya çalıştık.
Kabul; yakınlarımızdan, sevdiklerimizden hastalananlar oldu, bazılarını kaybettik ve gerçekten korktuk.
Kabul; hayatın normalleşmesini, bir daha kapanmamak üzere yaşama devam etmek istiyoruz.
Hapsini anlıyorum ve ben de istiyorum.
O yüzden aşı olmalıyız.
***
Meslektaşım Demet Cengiz’in kitabını da bu duygularla okudum.
“Adımı Deniz Koydular” son yıllarda okuduğum en ilginç romanlardan biri...
Adımı Deniz Koydular, toplumsal meselelerden bireysel sorunlara uzanan geniş bir yelpazede bir kadın ve bir erkek hikâyesini anlatıyor.
Biri doğudan ve bir kardelen olan Deniz Yıldız, diğeri batıdan biri James Rowe... İki hırpalanmış çocuk öyküsünü anlatıyor roman... Tabii ki Demet gerçek hikâyelerden esinlenerek romanı yazmış. “Adımı Deniz Koydular” hepimiz için aslında tanıdık öyküler...
O gün herhalde İzmir sıcaklık rekoru kırdı.
Arabaya bindiğimde derece 47’yi gösteriyordu.
Gölgede bile nefes almak mümkün değildi.
İzmir Marina’da buluştuk; tesisler yenilenmiş ve kullanıma açılmıştı.
Başkan Soyer’e giderek dikkat çeken İzmir trafiğini sordum.
Herkes görüyor; sadece işe gidiş saatlerinde değil, her dakika bir yoğunluk sözkonusu...
İlk ikisi Sinovac’tı, üçüncüyü Biontech oldum.
Aslında sistem iki seçenekli alternatif sundu. Sinovac ya da Biontech tercihini bana bırakmıştı.
Doktorlarımla konuştum; bu arada epey bilimsel makale okudum, mesleğimi de düşünerek Biontech’i tercih ettim.
Birincisi inaktif iki aşıdan sonra mRNA tipi Biontech’in daha güçlü koruma sağlayabileceğini söylediler.
Yeni varyantlara karşı vücudumun daha güçlü bir tepki vereceği tavsiyesinde bulundular.
İkincisi de çok sık seyahat eden biri olarak yurtdışı çıkışlarında Biontech’in bana avantaj sağlayacağını düşündüm.
Sıkıldık, bunaldık biliyorum.
Gerçeği söylemem gerekirse ben de öyle...
Ki;
Her gün gazeteye geldim, tedbirlerimi alarak toplantılara katıldım.
Gönüllü olup ilk aşı yaptıranlardan biri olarak biraz olsun rahatlasam bile yine de eskisi kadar özgür olamamak beni de çok sıktı.
Haldır haldır koşturmaca olmadığı için hobilerime, sevdiklerime, kendime vakit kalsa da yine de yoğun olduğum günleri aramıyor değilim.
Cumhuriyet’te İpek Özbey kendisiyle konuşmuş.
Ve bana göre çok önemli bilgiler içeren bir röportaj olmuş.
Hotamışlıgil aşı karşıtlığının en az salgın kadar büyük bir tehdit olduğunu söylüyor.
Ki ben de aynı görüşteyim.
Bu pandemiyi bitirmenin tek yolunun aşı ve ilaçlar olduğunu düşünüyorum.
O yüzden en başta ve örnek olmak için gönüllü olup aşı oldum.
Hotamışlıgil diyor ki;
“Delta varyantı belki de şimdiye kadar ortaya çıkan en problemli varyant. Kedi-fare kovalamacası gibi düşünün, bu varyantın da ortaya çıkma sebebi enfeksiyonun kontrolsüz şekilde muazzam boyutlara ulaşması. Delta’nın sıkıntısı yayılma hızından kaynaklanıyor. Varyantın öncelikli olarak yayılımı aşılanmamış ya da tek doz aşılanmış grup içinde sürüyor. Çok hızlı yayıldığı için yüksek sayıda insana ulaşabiliyor ve baskın hale geçiyor. Henüz hiçbir ülkede tam aşılama şu ana kadar başarılamadı ama yüksek düzeylere ulaşıldı. Aşılı nüfus oranı yükseldikçe, bu enfeksiyonlar kontrol altına girecektir.”
Örneğin yiyecek, içecek sektörü bir buçuk yılın yarısında kapalıydı. Açık olduğu günlerin yarısında da yarı kapasitede çalıştılar.Bu sektörün kendini toparlaması en az pandemi süresi kadar alır.Örneğin turizm ve eğlence sektörü...
Turizmciler için de bu dönem bir kabus gibi geçti. Sektörün normalleşmesi için daha da zaman var.Belki pandemi sonrasının yıldız sektörleri olacaklar ama bunun için de zaman var.
Virüsün mutasyona uğraması ve aşılanmaya rağmen yasakların devam etme ihtimali endişeleri artırıyor. Ve elbette müzisyenler... Onlar da çok sıkıntıda... Geçen gün şarkıcı İlhan Şeşen’in bir açıklamasını okudum. Şeşen, son dönemde geçim sıkıntısı çeken müzisyenlerden biri olduğunu söylüyor; “Konser ve eğlencelerin yasaklanmasıyla düştüğüm ekonomik darboğaza sadece 3 ay kadar dayanabilirim. Benim yapabildiğim bir tek müzik var, dolayısıyla çıkacağım sokağa ve çalgıcılık yapacağım. Benim öyle komplekslerim yoktur. Ev geçindirmek zorundayım. Sokak çalgıcılığı çok şerefli bir mertebe. Hiç yüksünmüyorum” demiş.1 Temmuz’dan itibaren Türkiye yasakları biraz gevşetecek.Eğlence sektörünün biraz olsun rahatlayacağını düşünüyorum.Ama büyük konserler olur mu yine de bilemiyorum.Şeşen gibi sıkıntıda olan çok müzisyenin olduğunu biliyorum.Peki ne olacak?Üstelik Avrupa’dan delta varyantıyla ilgili haberler gelmeye başlamışken...Bence devletin bazı sektörlere desteği devam etmeli.Bu sefer de müzisyenler unutulmamalı.
Delta varyantı canımızı sıkıyor
Diagnovir’in PCR testlerinin yerini alması hedefleniyordu.
Ve bilinen testlerden çok daha pratik; 10 saniyede yüzde 99’luk bir sonuç alıyorsunuz.
O günlerde Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar ile konuşmuştum.
“Koronavirüs 150 nanometre boyutunda bir parçacık. Araştırmacılarımız yıllarca nano boyuttaki parçacıklarla uğraştılar. Sadece ağızdan alınan sürüntü için hızlı bir kit ve optik düzenekle hızlı tanı yapabiliyor. Pozitif olması halinde 5-10 saniye içinde sonuç veriyor, negatiflik olması halinde ise 20-30 saniye içinde sonuçlanıyor. Yapılan kontrollerde bu yöntemle pozitif bulduklarımızın PCR’ı negatif çıksa bile birkaç gün sonra PCR’larının pozitife döndüğünü gördük” demişti.
Ve...
Diagnovir geliştirildi, kullanıma hazır hale getirildi.