Öncesinde gazeteci olarak çok kez haber için; sonrasında da askerlik döneminde edindiğim arkadaşlarım ve elbette haber için defalarca gittim.
Kendine özgü mimarisi, havası, insanlarıyla Çanakkale bana hep iyi geldi.
Hele büyükşehir havasından, trafiğinden bunaldığımda Çanakkale’nin o sakin sokaklarında yürümek; Eceabat’a, bazen Bozcaada’ya, Gökçeada’ya geçmek ruhumu dinlendirmiştir.
Çanakkalelilerin bir endişesi vardı.
Köprü tamamlandığında kente olan ilginin ve nüfusun artacağından kaygılanıyorlardı.
Haklılar...
Çanakkale’nin diğer kentler gibi bozulmasını istemiyorlardı.
Mobilyadan sonra enerji, Doğanlar Holding’in girdiği başka bir sektör oldu.
Enerjide iş modelleri “atıkları tekrar ekonomiye kazandırmak” oldu. Atıklardan; enerji, ısı, geri dönüşüm malzemesi, düşük karbonlu yakıt üretmeye başladılar. Tüm bunları üretirken de sera gazı emisyonları azaltıldığından “Karbon Sertifikası” elde eden Türkiye’nin en önemli markası oldular.
Biotrend markasıyla halka da açılan Doğanlar Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan ve ailenin diğer üyeleriyle geçen gün Çanakkale Ezine’de beraberdik.
Davut Doğan dedi ki…
“Biz bu yaptıklarımızla Türkiye’de geri dönüşümsel ekonominin en büyük oyuncusuyuz.”
Gerçekten de öyle…
Doğan ailesinin girişimcilik heyecanını uzun yıllardır takip ederim.
Enerji işinde de hep heyecanlarını ortaya koydular.
Demirel’in “Siyaset imkanlar sanatıdır” sözünü hiç aklımdan çıkarmam.
Gerçekten de siyaset karşıtlıklar üzerinden yapılmadığında çok daha fazla alternatif üretiyor.
Okuyor ve görüyorum.
Bu görüşmeyi eleştirenler; iki liderin bir araya gelmesini doğru bulmayanlar da var.
Ve ağır da eleştiriyorlar.
Oysa liderlerin bir araya geliyor olması her konuda anlaşıyor olmalarını göstermez.
Ama aynı masa etrafında buluşmaları, gerektiğinde el sıkışmaları hem demokrasiyi güçlendiriyor, hem toplumsal meselelerin çözümünde hepimizi olanaklar sağlıyor.
17’inci Alaçatı Ot Festivali’nin sloganı “öze dönüş” tü.
Türkiye’de her yeri her yere benzetme gibi kötü bir alışkanlığımız var.
Belki de Alaçatı’yı farklı kılan, öne çıkaran da bu oldu.
Mimarisi korunmuş, kentleşme süreci son derece doğru yönetilmiş, yeni yapıların da eskiye göre uyarlanmış olması Alaçatı’yı bir anda konuşulur hale getirdi.
Bu kadar değil tabii...
Mimarisi kadar sosyal hayatı da dikkat çekiciydi.
Şef restoranlar açılmaya başlanmış; gastronomide önemli bir adres haline gelmişti.
O kentlerden biri de hiç kuşkusuz İzmir.
İzmir’de Cemil Tugay büyükşehir belediye başkanı seçildi. Karşıyaka Belediye Başkanlığı öncesinde İzmirliler kendisini doktor kimliğiyle tanıyordu. Oysa siyasete çok önce girmiş, CHP’de bazı görevler üstlenmişti.
Cemil Tugay ile kampanya döneminde çok sık konuştuk, seçildikten sonra ilk kez bir araya geldik.
30 yıldan bu yana siyaseti yakından takip eden bir gazeteci olarak şunu çok iyi bilirim.
Başkan adayları seçim öncesinde birçok projeyi kamuoyuyla paylaşır, öncelik sıralaması da yapar. Ama seçildikten sonra bu öncelikler de değişir, projeler de... Çükü hayatın gerçekleri, vatandaşın beklentileri ve günlük değişimler her zaman bu düzenlemeyi zorunlu kılar.
Cemil Tugay; mazbatasını aldıktan sonra birçok brifing aldı, toplantılar yaptı, bilgi akışı hızlandı.
Kendisine ilk planlamaları ve öncelik sıralamalarının değişip değişmediğini sordum.
Türkiye’de kadınların ve gençlerin siyasette olmasını hep destekledim. Özlem Çerçioğlu da; bu örneklerden biri...
Geçen gün sohbet ettik, bu dönemle ilgili yapacaklarını anlattı.
Kendisine “Bu dönemde birçok partiden kadın ve genç adaylar başkan seçildi. Yine parti ayrımı yapmadan deneyimli bir başkan olarak neleri tavsiye edersiniz?” diye sordum.
Şöyle yanıtladı; “İlk tavsiyem şu… Başkan olmadan önce nasıl yaşıyorlarsa öyle yaşamaya devam etsinler. Arabalarını kendilerini kullanıyorsa kendilerine ait zamanlarda arabalarını yine kendilerini kullansınlar. Alışverişi kendileri yapıyorsa yine yapmaya devam etsinler. Arkadaşlarıyla buluşup sohbet ediyor, dertleşiyorlarsa yine bu ilişkileri sürdürsünler. Bunu hayattan kopmamaları için öneriyorum. Siyaset sokakta yapılır, halkın içinden geldiğimizi unutmayalım. Bir gün bu koltuklardan ayrılıp yine kendi hayatımıza döneceğiz. Neysek öyle yaşamaya devam etmeliyiz...”
Siyaset koltuklarından bir şey almak için değil, bir şeyler vermek için çaba göstermeliyiz. Bunu çok sık hatırlatıyorum bir gazeteci olarak...
Başkan Çerçioğlu
Kibir vurgusu yaparak dedi ki; “Buradan başlayarak; il, ilçe, belde teşkilatlarına, belediye başkanlarımıza, milletvekillerimize, hatta bürokrasiye uzanan bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Oysa milletin sinesinden doğmuş bir siyasi partinin en büyük düşmanı vatandaşla arasına duvarlar örmesidir. Hangi konumda olursa olsun bu partide hiç kimsenin ‘layüsel’ olmadığını milletimize göstereceğiz. Hatayı, kusuru, yanlışı millette aramak, bizim geleneğimizde asla yoktur. Biz siyasi hayatımızın hiçbir döneminde böyle bir yola başvurmadık, şimdi de başvurmayacağız. Açık söylüyorum, şahsım dâhil bu masanın etrafında oturan hiçbir arkadaşım, 31 Mart seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamaz. Başkalarını hesaba çekmeden önce kendimizi hesaba çekeceğiz. İğneyi kendinize çuvaldızı başkasına batırmanızı istiyorum.”
Son derece açık mesajlar...
Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan benzer yorumlarına hala devam ediyor.
Gelelim 31 Mart’ta bir çıkış yapan CHP lideri Özgür Özel’e...
CHP; hafta sonunda başkanları bir araya getirip bir çalıştay yaptı.
Özel de orada “kibir” vurgusu yaparak şöyle dedi; “Şunu unutmayın ben ve başkanlar kibirli davranamaz. 'Burayı falanca yıl sonra kazanan il başkanıyım, Belediyeyi ben yöneteceğim' diyemez; bunlara girdik mi, bunun içinden çıkamayız. İsraftan, lüksten, şatafattan uzak durun. Dönem ayağa garanti pas dönemi. Tribünlere şov yapma dönemi değil. Sorunları dağ gibi olan vatandaş bizlerden en öncelikli sıkıntılarının çözülmesini bekliyor. Vatandaşa, ‘Bu başkanlar bu işi biliyor. Oy verdim pişman değilim. Allah onlardan razı olsun’ dedirtmemiz lazım. Millet bunu dediği zaman başarı kendiliğinden gelecektir.”
Ben bu mesajlardan memnunum.
Örneğin neredeyse Türkiye kadar turist çeken şehirlerde bazı kısıtlamalara gidiliyor, önlemler alınıyor ve geleceğe dönük önemli kararlar veriliyor.
İki milyonluk Barselona kent nüfusundan çok daha fazlasıyla her gün yaşamak zorunda.
Barselona’da oteller zaten hep dolu; fiyatlar geçen yıllara göre çok artmış durumda. Sadece turist olarak değil kalıcı olarak kente taşınan da çok kişi var.
Pandemiden sonra dijital göçebelerin en fazla tercih ettiği şehirlerin başında Barselona geliyor.
Kiralar artmış durumda...
Ev satın alan yabancılar gelmedikleri aylarda evlerini günlük kiraya veriyorlar.