Deniz Bayramoğlu

KKTC’de Annan Planı’na %63 destek

12 Nisan 2004
“KKTC’de yapılan bir araştırmaya göre Annan Planı’na destek verenlerin oranı yüzde 63 olarak belirlendi. Hayır oyu vereceklerin oranı ise %17,1 seviyesinde bulunuyor. Geri kalan kesim ise kararsız veya oy vermek istemeyenler.”

Bu bilgiler bu haftaki NOKTA dergisinde yer alan  bir araştırmadan alındı. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise bu araşırmaya ilişkin yine aynı dergiden yer alan yorumlarında “Erkendir diyeceğim. Tabiatıyla Türkiye’den gelen değerlendirmeler ve basının taraflı tutumu halkımızı etkilemektedir. Buna rağmen ben, önümüzdeki kısa süre içinde halk nereye gittiğimizi daha iyi görecek ve sonu müphem yola girmeyecek. Yol kavşağında bu yolu seçecek diye düşünüyorum. Doğru yol da devletine sahip çıkma yoludur” diyor.

Rum kesiminde ise AKEL partisi sürpriz bir açıklama yaptı ve bugüne kadarki tutumunun aksine “referandumun ertelenmemesi halinde” plana hayır diyeceklerini açıkladı. Buna karşılık KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat ise referandumun ertelenmesinin mümkün olmadığını ifade etti.

Yukardaki gelişmeler Kıbrıs maratonunda son gelen açıklamalardı. Bunları yazmamızın nedeni aslında temelde durumun herhangi bir şekilde değişmediğini göstermek. Değil mi ki piyasalar referandum tartışmalarının başladığı ilk günden bu yana “Türk tarafı evet, Rum tarafı hayır diyecek” senaryosu üzerine oynuyor; işte bu son gelişmeler de mevzubahis beklentinin güçlenmesini sağlayacak gelişmeler.

Ama piyasalarda son bir kaç gündür bir rahatsızlık hissedilmeye başlandı. Bunun bir çok alanda yansımasını görüyoruz. Dolar 1 milyon 320 binin altına inmediği gibi 1 milyon 340 bin seviyelerini zorlamaya başladı, faiz yüzde 22 seviyesinde takıldı; borsa ise 19 bin 500-19 bin 800 aralığında dans etmeye, bant seyrini sürdürmeye kararlı gibi görünüyor.

Kimi uzmanlar dövizdeki hareketi Merkez Bankası’nın günlük alım tutarını 140 milyon dolara çıkarmasına bağlıyor. Ama eğer bu durum etkili olsaydı sadece dövizde bir hareket izlenirdi. Oysa tüm piyasalarda bir hareket var. Sonra Merkez Bankası tutarı artırdı diye bankalar döviz satmak zorunda değil ki. Demek ki piyasalar kurun seviyesini satış için uygun buluyor ve satış geliyor.

Elbette kısa vadede faiz ve dövizdeki hareketin Deutsche Bank kaynaklı yüklü bir bono satışı ve karşılığında gelen döviz alımı ile ilgili olduğunu söylememiz lazım. Piyasa uzmanları bugünkü yükselişlerde bu hareketin etkili olduğunu belirtiyor ama bu durum temeldeki rahatsızlığı değiştiren bir olgu değil. Yani rahatsızlık olmasaydı Deusche Bank da bu satışı gerçekleştirmezdi.

O halda nedir rahatsızlık?

Yazının Devamını Oku

KKTC’de Annan Planı’na %63 destek

12 Nisan 2004
“KKTC’de yapılan bir araştırmaya göre Annan Planı’na destek verenlerin oranı yüzde 63 olarak belirlendi. Hayır oyu vereceklerin oranı ise %17,1 seviyesinde bulunuyor. Geri kalan kesim ise kararsız veya oy vermek istemeyenler.”Bu bilgiler bu haftaki NOKTA dergisinde yer alan  bir araştırmadan alındı. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise bu araşırmaya ilişkin yine aynı dergiden yer alan yorumlarında “Erkendir diyeceğim. Tabiatıyla Türkiye’den gelen değerlendirmeler ve basının taraflı tutumu halkımızı etkilemektedir. Buna rağmen ben, önümüzdeki kısa süre içinde halk nereye gittiğimizi daha iyi görecek ve sonu müphem yola girmeyecek. Yol kavşağında bu yolu seçecek diye düşünüyorum. Doğru yol da devletine sahip çıkma yoludur” diyor.Rum kesiminde ise AKEL partisi sürpriz bir açıklama yaptı ve bugüne kadarki tutumunun aksine “referandumun ertelenmemesi halinde” plana hayır diyeceklerini açıkladı. Buna karşılık KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat ise referandumun ertelenmesinin mümkün olmadığını ifade etti.Yukardaki gelişmeler Kıbrıs maratonunda son gelen açıklamalardı. Bunları yazmamızın nedeni aslında temelde durumun herhangi bir şekilde değişmediğini göstermek. Değil mi ki piyasalar referandum tartışmalarının başladığı ilk günden bu yana “Türk tarafı evet, Rum tarafı hayır diyecek” senaryosu üzerine oynuyor; işte bu son gelişmeler de mevzubahis beklentinin güçlenmesini sağlayacak gelişmeler.Ama piyasalarda son bir kaç gündür bir rahatsızlık hissedilmeye başlandı. Bunun bir çok alanda yansımasını görüyoruz. Dolar 1 milyon 320 binin altına inmediği gibi 1 milyon 340 bin seviyelerini zorlamaya başladı, faiz yüzde 22 seviyesinde takıldı; borsa ise 19 bin 500-19 bin 800 aralığında dans etmeye, bant seyrini sürdürmeye kararlı gibi görünüyor. Kimi uzmanlar dövizdeki hareketi Merkez Bankası’nın günlük alım tutarını 140 milyon dolara çıkarmasına bağlıyor. Ama eğer bu durum etkili olsaydı sadece dövizde bir hareket izlenirdi. Oysa tüm piyasalarda bir hareket var. Sonra Merkez Bankası tutarı artırdı diye bankalar döviz satmak zorunda değil ki. Demek ki piyasalar kurun seviyesini satış için uygun buluyor ve satış geliyor.Elbette kısa vadede faiz ve dövizdeki hareketin Deutsche Bank kaynaklı yüklü bir bono satışı ve karşılığında gelen döviz alımı ile ilgili olduğunu söylememiz lazım. Piyasa uzmanları bugünkü yükselişlerde bu hareketin etkili olduğunu belirtiyor ama bu durum temeldeki rahatsızlığı değiştiren bir olgu değil. Yani rahatsızlık olmasaydı Deusche Bank da bu satışı gerçekleştirmezdi. O halda nedir rahatsızlık?Burada çok bilinmeyenli bir denklem var.Sadece referandum tedirginliği bu kadar etkili olmaz.Yatırımcı için dikkatli olunması gereken bir dönem diye düşünüyoruz.
Yazının Devamını Oku

Tepki çabuk geldi

9 Nisan 2004
Haklı çıkmak ve haklı çıktığını bu kadar çabuk görmek güzel şey. Dün piyasalarda yaşanan Fransız depremini yorumlamaya çalışıyorken yaptığımız tespitin isabetli olduğu bugün verilen karşı tepki ile doğrulanmış oldu.

Şöyle demiştik: “...Uzun süredir piyasalar mevcut siyasi durum çerçevesinde ulaşabilecekleri en yüksek seviyeye ulaşmış ve buradan yukarı hereket edemez durumdaydı. Aşağı yönde de hareket göremiyorduk çünkü gündemin belirleyicisi olan Kıbrıs meselesinde taraflar tamamen piyasaların kendilerinden bekledikleri tepkiyi vermeye devam ediyordu. Bu sıkışık seyri, bu durağan gidişi kırmak için bir sürprize ihtiyaç vardı ve Fransa Dışişleri Bakanı da piyasalara bu sürprizi sundu.”

Bugün ise borsanın hemen 19 bin 500 puan seviyesinin üzerine çıktığını hatta gücü yeterli olmasa da yeniden 19 bin 800’lerin üzerine hareket etme eğilimi içine girdiğini açılıştan itibaren izledik. Bono piyasasında gösterge tahvilin ortalama bileşik faizi yeniden yüzde 22 seviyesine doğru geriledi. Döviz ise 1 milyon 340 binli seviyelerin üzerini görmüş olmasına rağmen bugün 1 milyon 330 bin lira seviyesinin de altına geriledi. Neden daha fazla gerilemediği sorusunun yanıtı ise paretide gizli.

Peki önümüzdeki iki haftalık süreçte piyasaların yönü konusunda neler beklemeliyiz? Bu sorunun yanıtını da yine dağınık biçimde de olsa daha önceki bazı yazılarımızda ifade etmiştik. Özetle referanduma kadar herhangi bir yenilik beklemenin yanlış olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Tabii ki yeni sürprizler gelmezse.

Bu arada üzerinde durulması gereken ama dünkü karmaşa nedeniyle atladığımız bir nokta daha var. Merkez Bankası’nın her ay iki defa düzenlediği beklenti anketinin sonuçları yine reel kesimin ve mali piyasaların geleceğe ilişkin beklentilerinde olumlu görüşlerini korduğunu ortaya koydu. Hem yıl sonu, hem de 12 aylık enflasyon beklentilerinde iyileşmenin devam ettiğini görüyoruz. Bunun yanısıra yıl sonu büyüme beklentisinde artış olduğu da dikkatlerden kaçmıyor. Ayrıca dolar kuru ve bileşik faiz beklentisinde de iyişleşme eğilimi devam ediyor.

Yani eğer Kıbrıs’ta kötü sürpriz ile karşılaşmazsak yatırımcılar için mayıs ayından itibaren iyi bir kazanç olasılığının kapısı açılacak.

Yazının Devamını Oku

Bernier’nin yumurtası

8 Nisan 2004
Fransa Dışişleri Bakanı Michel Bernier’nin açıklaması piyasalarda Perşembe günü adeta deprem yarattı. Borsa bir anda 600 puan gerileyerek 19 bin 400 seviyesine kadar bir geri çekilme yaşadı. Dolar özellikle de yabancı bankalardan gelen alımlarla 1 milyon 340 bin liraya kadar çıktı ve bono-tahvil piyasasında da oranlar bir anda yarım puan kadar yükselerek yüzde 22.4 seviyesinin üzerine yükseldi.

Ne demişti Bernier, bir hatırlayalım isterseniz: “Mevcut koşullar altında Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine muhalefet edeceğiz.”

Oysa bundan bir hafta kadar önce Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye ilerleme raporunda da bundan çok farklı ifadeler yer almıyordu. Raporda Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri konusunda ciddi düzenlemeler, reformlar gerçekleştirdiği ama uygulama konusunda hala eksiklikleri bulunduğu belirtiliyordu.

Yani bu raporda da Türkiye’nin ilerleme kaydetmiş olmasına rağmen mevcut durumu ile AB üyesi olamayacağı vurgulanıyordu.

Ama bunda şaşırtıcı bir şey yok. Çünkü geçmiş dönemde de AB’nin ikiz kardeşleri Almanya-Fransa ikilisi Türkiye’in üyeliği konusunda çeşitli nedenlerle değişen taraflarda da olsalar iyi polis-kötü polis oyununu oynamıştı. Görünen o ki bu gelecek dönemde de devam edecek. Almanya Türkiye’yi desteklerken Fransa karşı çıkacak, Fransa deskelerken Almanya karşı çıkacak. Yeni bir gelişme sözkonusu değil hepimizin bildiği gibi...

Peki o halde neden bu açıklama piyasalar tarafından “felaket senaryosu” olarak algılandı? Çünkü uzun süredir piyasalar mevcut siyasi durum çerçevesinde ulaşabilecekleri en yüksek seviyeye ulaşmış ve buradan yukarı hereket edemez durumdaydı. Aşağı yönde de hareket göremiyorduk çünkü gündemin belirleyicisi olan Kıbrıs meselesinde taraflar tamamen piyasaların kendilerinden bekledikleri tepkiyi vermeye devam ediyordu. Bu sıkışık seyri, bu durağan gidişi kırmak için bir sürprize ihtiyaç vardı ve Fransa Dışişleri Bakanı da piyasalara bu sürprizi sundu.

Peki eğer açıklama “muhalefet etmeyiz” kelimeleri ile sona erseydi o zaman bugün izlediğimiz hareketin tersini mi izleyecektik? Tabii ki hayır. Daha önce de defalarca ifade ettik, 25 Nisan sabahına kadar piyasalarda kalıcı bir trend değişikliği beklemek hayalcilik olacak.

Yazının Devamını Oku

Enflasyon ve istihdam

5 Nisan 2004
Mart ayı enflasyon rakamları bir çok açıdan önemli. Tüketici fiyatları artışı yüzde 0.89 oranında arttı ve böylelikle 12 aylık enflasyon yüzde 11.8 seviyesine gerileyerek 2004 yıl sonu hedefini şimdiden yakalamış oldu. Bunun yanında toptan eşya fiyat artışı yüzde 2.1 olarak gerçekleşerek 12 aylık enflasyonu yüzde 7.97 seviyesine inmiş oldu.2004 yılı başından bu yana geçen üç aylık toplam enflasyon ise toptan eşya fiyatlarında yüzde 6.5, tüketici fiyatlarında ise yüzde 2.19 oldu. Bu rakamların neden başarılı ve neden başarısız olduğunu anlamak için 2002 yılının şubat ayında tüketici fiyatlarının yüzde 73.2, toptan eşya fiyatlarının ise yüzde 92 seviyesinde olduğunu hatırlatmak yeterli olacaktır diye düşünüyoruz. Şimdi bu rakamları mevsimsellikten arındırarak bakalım bir de. Buna göre 2004 yılı mart ayında mevsimsellikten arındırılmış tüketici fiyatları yüzde 0.6 oranında artmış. Geçen yılın aynı ayında bu rakam yüzde 1,4 oranında, 2002 yılında ise yüzde 2.2 oranında artış göstermişti.Tüketici fiyatlarını mevsimsellikten arındırdığımızda ise artışın yüzde 0.3’le sınırlı kaldığını görebiliyoruz. Bu da mevsimsellikten arındırılmış olarak yıllık bazda yüzde 6.7 oranında bir artış anlamına geliyor. Toptan eşya fiyatlarındaki artışa baktığımızda tarım fiyatlarının yüzde 3.6 oranında artarak rakamı yukarıya çeken en önemli unsur olduğunu görüyoruz. Geride bıraktığımız iki ayda da tarım fiyatları enflasyon üzerinde ciddi bir artış etkisi oluşturmuştu. İki aylık tarım fiyatları artışı 15.3 olarak gerçekleşti. Yani enflasyon rakamları üzerinde en ciddi riski taşıyan alan tarım fiyatları. Morgan Stanley’den Serhan Çevik’in araştırmasına göre toptan eşya fiyatlarını tarım fiyatlarını dışarda bırakarak hesaplarsak mart ayı artışı yüzde 1.6’ya yıllık artış oranı ise yüzde 5’e geriliyor.Enflasyon rakamlarındaki düşüş tartışılırken genelde bu gelişmenin toplumun büyük kesimlerine neden yansımadğı sorusu haklı olarak en çok sorulan soru oldu. Bunun yanıtını vermek için önce Türkiye ekonomisinin 2001 yılında nasıl bir kriz yaşadığının tespit edilmesi şart. 1993-2000 yılları arasında şirketlerin karlılık oranı yüzde 5,6 iken 2001 yılında yüzde -1 seviyesine indi. Bu durumda şirketler de ilk tasarruf tedbirlerini istihdam politikalarını değiştirerek, yani işçi çıkararak alma yoluna gitti. Böylelikle yüzde 5.6 seviyesinde olan işsizlik yüzde 12’lere kadar yükseldi. Reel ücretler yüzde 21.3 oranında azaldı. Buna bağlı olarak da GSMH içinde ücretlilerin aldığı pay 1999 yılında yüzde 30,7 seviyesindeyken 2003 yılı sonu itibariyle yüzde 25.6’ya geriledi.Geçen hafta 2003 yılı büyüme rakamları açıklandığında Türkiye’nin 2003 yılında yüzde 5.9 oranında büyüdüğü ve kişi başına düşen gelirin 3800 doları üzerine çıktığı yönünde bir açıklama ile karşılaştık. Bu açıklamayı yukardaki rakamlarla karşılaştırdığımızda Türkiye’nin önemli bir bölümünün artışı bir yana bırakın 2001 yılında yaşadıkları kaybı bile telafi edemedikleri orada. 2001’den bu yana ülke ekonomisi yüzde 14.1 oranında büyüdü ama istihdam olduğu yerde saydı. Bu arada resmi istatistiklarda yar alan yüzde 10,3’lük işsizlik oranının da gerçeği yansıtmadığı yönünde veriler olduğunu hatırlatalım. Yine Serhan Çevik’e göre iş başvurusunu geri çekmişo lan işsizler de hesaba katıldığında bu oranın yüzde 16’lar gibi bir seviyede gerçekleşmesi gerek. Korkunç bir işsizlik sözkonusu yani...“Emek cephesinin çöküşü, sermayenin patlaması anlamına geliyor”. Bu söz Morgan Stanley Ekonomisti Serhan Çevik’e ait. Gerçekten de çalışan kesim bu kadar ciddi bir sıkıntı içindeyken 1990’larda yüzde 4 seviyesinde olan verimlilik oranı kriz sonrası yüzde 8.4’e çıkmış durumda. Birim işçi maliyeti ise yüzde 39.1 oranında değer yitirmiş. Böyle olunca da 2001 yılında yüzde -1’e indiğini belirttiğimiz kar marjı yeniden 2003 sonu itibariyle yüzde 5.6 olarak gerçekleşebildi.Peki bu durumdan sonra artık yavaş yavaş şirketlerin yeni yatırıma kapasite artırımına ve yeni işçi alımına gitmesini beklemek doğru olmaz mı? Elbette hemen değil ama zaman içerisinde bunun kıpırdanmalarını görebiliriz. Maalesef hayır.Çünkü şimdi de şiketler faizler ne kadar düşmüş olursa olsun yüzde 12 seviyesindeki reel faizin cazibesine kapılmış durumda. Üretim yapmak yerine sermaye yatırımını tercih ediyor. Ekonomi büyüyor. Ama işçilerin sırtına basarak.
Yazının Devamını Oku

Nisan ayına girerken görünüm

2 Nisan 2004
Nisan ayına bir dizi olumlu gelişme ile girdik. En başta ihracat rakamları 2004 yılında da ekonomik aktivitenin 2003 yılında olduğu gibi güçlü bir şekilde devam edeceğinin sinyallerini verdi.

Ama asıl gelişme Kıbrıs müzakerelerinde yaşandı. Ayrıntıları bir kere daha aktarmaya gerek yok. Ama bugün itibariyle bakıldığında Çarşamba gecesi yaşadığımız o coşkulu havanın pek de gerçekçi olmadığı ortaya çıkıyor. Çünkü KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın bu plana destek vermeyeceği yönünde ilk sinyalleri aldık. Bunun yanısıra Rum tarafının da baştan itibaren plana karşı olduğu görülüyor.

Görünen o ki KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın plana en temel itirazı bu planın Avrupa Birliği birinci yasası haline getirilmesi yolunda kesin bir sonuca ulaşılamaması. Denktaş “Nazi Generali” diyerek hakkında nasıl hisler beslediğini açıkça belli ettiği AB’nin genişlemeden sorumlu Komiseri Verheugen’e güvenmiyor. Verheugen’in daha önce de verdiği sözleri tutamadığını biliyoruz. Ama bu sözün tutulamaması durumunda bellirli bir süre sonra adanın Rumlaşmasının önünü almak mükün olmayacak. Bu durumda da Türk kamuoyunun tepkisi şu an olduğu gibi “Kıbrıs sorunu bitsin de nasıl biterse bitsin” tavrı olmayacak. Kısıcası yatırımcı için daha önce de söylediğimiz şeyi tekrarlayacağız: Referanduma kadar tatile çıkın.

Bu arada Türkiye’nin yeni bir dış borçlanma için yurtdışı piyasalardaki havayı da koklamaya başladığını görüyoruz. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan bugün Londra’da Morgan Stanley’de yabancı yatırımcılarla bir toplantı düzenleyecek. Uluslararası piyasalar yılın ilk aylarında gelişmekte olan piyasalardan gelen eurobond ihraçları nedeniyle biraz bunalmıştı. Ama şimdi piyasalar daha rahat ve Türkiye’de yeni bir rüzgarı arkasına almış durumda. Bu rüzgarı yeni bir dış borçlanma ile değerlendirebilir.

Bu arada herşeyin toz pembe olmadığını Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti de dün Merkez Bankası’nın dünkü genel kurulunda dile getirdi. Serdengeçti borçların hala yüksek seyretmesinin “borcun çevrilmesi” sorununu sürekli gündemde tuttuğunu ve mevcut ekonomik gelişmenin siyasetçilerde “rehavete” yol açabileceği endişesi taşıdığını söyledi.

Bu arada özelleştirme çalışmaları devam eden Milli Piyango İdaresi geçen yıl 1. 1 katrilyon lira olarak gerçekleşti. Milli Piyango İdaresi Genel Müdürü İhya Balak kurumun gayrisafi satış hasılasının 2003 yılında 580 trilyon liradan 751. 9 trilyon liraya yükseldiğini kurumun diğer gelirlerinin ise 97. 7 trilyon lira olarak gerçekleştiğini açıkladı. Bu arada medyada çıkan haberlere göre Milli Piyango ile İtalyan Lottomiatica, ABD’li Gtech Corp, Yunan Opap ve İntralat İle İngılız Camelot'un yanı sıra, Koç, Sabancı, Doğuş, Doğan, Oyak ve Çukurova Holding lgileniyor. İhaleye mayıs ayında çıkılabileceğini notlarımızın arasına ekleyelim.

Son olarak da özellşetrime çalışmalarına bakalım. Özelleştirme programında 2004 yılının ilk çeyreğinde ihaleye çıkılacağı açıklanan kuruluşlardan, Tekel’ın bazı tuzlaları ve Sümer Holding’e ait 4 kuruluş hariç, hepsinde ilana çıkıldı.

Bu dönemde, geçmiş uygulamaların sonuçlandırılmasıyla 522.8 mılyon dolarlık satış gerçekleştirilirken, 309 milyon dolarlık da tahsılat yapıldı. Öte yandan, sözleşme imza aşamasında bulunan özelleştirmeler içinde ilk sırayı, 1 milyar 302 milyon dolarlık bedelle Tüpraş alıyor. Sözleşme imza aşamasına gelen özelleştirmelerin toplamı, bazı kuruluşlara ait aşınmazlarla birlikte 1 milyar 432 milyon doları buluyor. Bunun yanında ÖİB tarafından ihalesi gerçekleşirilmiş onay bekleyen ihalelerin tutarı da 149 milyon doları buluyor.

Yazının Devamını Oku

Bugünkü düşüşün nedeni

30 Mart 2004
Bugün borsada düşüş vardı. Bu düşüşün iki nedeni var. Birincisi üç günlük hızlı yükselişin ardından beklenen kar satışlarının gelmesi. Ikincisi ise endeks üzerinde ciddi etkisi bulunan Garanti Bankası hisse senedindeki değer kaybı.

Garanti Bankası hisse senedindeki yüzde 1’lik bir düşüşün İMKB 100 Endeksi’ni 11 puan düşürdüğünü dikkate alırsak etkinin büyüklüğü daha net ortaya çıkar sanırım. Peki Garanti Bankası hisse senedi neden değer yitiriyor. Yabancılara satılacak bir banka hisse senedinin değer kazanması beklenmez miydi?

Bu tez genelde doğru ama şunu unutmamak lazım. Piyasa ekonomisi der ki; Bir malın değeri fiyatı kadardır. Yani Garanti Bankası onu satın alacak kişinin verdiği fiyatan daha fazla olamaz.

Şimdi bakalım Intesa Garanti’ye tahmini olarak ne kadar fiyat biçmiş:
Intesa ile Doğuş Holding, Garanti Bankası’nın satışı ile ilgili olarak ön anlaşmayı imzaladılar. Anlaşmayı şöyle özetleyebiliriz:

* Intesa ilk aşamada Doğuş Holding'den Garanti Bankası'nın yüzde 40,05 hissesini satın alacak

* Ayrıca Doğuş Grubu'ndan Garanti Bankası'nın yüzde 9,96'lık hissesini daha almak üzere opsiyona sahip olacak.

* Doğuş Grubu Garanti Bankası'nın finans dışı iştiraklerini 2004 sonundan önce veya satışın tamamlandığı tarih itibariyle satın alabilecek.

Anlaşmanın en ilgi çeken ve anlaşılmakta en zorlanılan kısmı ise fiyatın belirlendiği kısım. Bunu basitleştirirsek karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

Yerel seçimlerden Kıbrıs ivmesi

29 Mart 2004
Yerel seçimlerden çıkan sonuçların kimse için sürpriz olmadığını belirtmek gerekiyor. Hemen herkes AKP’nin seçimlerden birinci parti olarak çıkacağını hata oy oranını ciddi biçimde artıracağını biliyordu.

Ama bu seçimlerde AKP’nin istediği kadar güçlenememesinin yanısıra tahmininden fazla güçlenmesi de piyasalar için iyi bir gelişme olmayacaktı. Eğer seçim öncesi anketlerde olduğu gibi AKP Türkiye genelinde yüzde 55-60 civarı bir oy oranı ile bu seçimlerden çıkmış olsaydı, bu kez de “denetlenemez bir tek parti iktidarı” tehlikesi ortaya çıkacaktı. Ama hem AKP’nin aldığı yüzde 45’lik oy oranı, hem de sağın diğer iki partisi DYP ve MHP’nin 3 Kasım seçimlerine kıyasla oy oranlarını artırarak yüzde 10 seviyesiin üzerine çıkması piyasaları memnun etti. Böylelikle AKP’nin hem güçlü tek parti iktidarının devam ettiği görüldü, hem de peşiden kovalayan iki sağ parti ile yalnız olmadığı mesajı verildi. Bu arada CHP ise seçimin ek mağlubu olarak karşımızda.

Yerel seçimlerden çıkan ivme ile AKP’nin Kıbrıs meselesine daha güçlü şekilde yükleneceğini tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. Hemen hemen herkes, bu yerel seçimlerin bir yandan da AKP’nin Kıbrıs politikası konsunda referandum olduğunu biliyordu.

Hele de dörtlü görüşmelerin başlaması ve 4. Annan planının taraflara sunulması ile birlikte bu süreçte artık tek engelin referandum olduğu ortaya çıkıyor. Daha önce de söylediğimiz gibi referandumda çıkacak sonuç hakkında ise kimse yorum yapamıyor. Bu konuda ciddi bir belirsizlik sözkonusu.

Borsanın 21 bin 200 puana kadar rahat çıkışı geçen hafta yazdığımız yazıyı destekler nitelikte. Meğer piyasalar hakikaten seçimin sonucunu görmek istiyormuş. Bu sonuç yukarda belirttiğimiz kriterlere uygunluk sağlayınca da borsanın 22 bin puana doğru koşusu başlamış oldu.

Aynı şekilde yeni bir faiz indirimi gelmeden yüzde 22 bileşiklerin altına inmesi zor görünen piyasa gösterge faizi de yüzde 22’deki dip noktasına geldi dayandı.

Eğer bugün dörtlü görüşmelerden bir tek somut sonuç bile çıkarsa o zaman piyasada daha iyi rakamlar görebileceğiz...

GÜNÜN MALUMATI

Yatırım Bankası Lehman Brothers, bugün tarihli raporunda, Kıbrıs görüşmelerinin Yunan ve Türk hükümetlerinin de müzakarelere katılmasıyla kritik bir noktaya ulaştığı ve bir anlaşma arayışı konusunda ilerleme kaydedileceğine ilişkin iyimser olduklarını belirtti.

Yazının Devamını Oku