Elinize kâğıt kalem alıp, kendinizi psikolojik açıdan beş maddeyle tanımlayabilir misiniz? Sabırlı, sabırsız, öfkeli, sakin ve bunun gibi iyi ve kötü beş özelliğinizi sıraladıktan sonra, bir de olmak istediğiniz veya “ideal insan” dediğiniz kişide bulunan ve sizde bulunmayan özellikleri beş madde halinde yazmayı deneyin. Sizde bulunmayan özellikler, kendi beklentilerinizi karşılayamadığınızı gösterir. Gizli öz güven eksikliği böyle açığa çıkar ve ideal bulduğunuz insanlara karşı gizli bir öfke veya nefret dahi duyuyor olabilirsiniz. Bununla beraber bu alıştırmayı yaparak mükemmeliyetçi olup olmadığınızı da keşfedersiniz; çünkü zihninizdeki ideal insanın gerçek olup olmadığını fark etme imkânınız olur. Yazmış olduğunuz bu beş özelliğin hepsini beraber kendisinde bulunduran biri ile tanıştınız mı? Eğer tanışmadıysanız veya yazdıklarınız birçok insanın sahip olabileceği özellikler değilse, siz, mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahipsiniz demektir.
Mükemmeliyetçilik, değersizlik hissini tetikleyerek öz güveninizi azaltır. Kişinin kendini çok fazla eleştirmesi öz saygısını kaybetmesine neden olur. Öz eleştiri, gelişebilmek için elbette önemlidir ama bunu ne amaçla yaptığınıza dikkat etmeniz gerekir. Farkındalıklarınızı arttırmak için mi yapıyorsunuz, kendinizi mi aşağılıyorsunuz? Unutmayın ki düşük öz güvenin en büyük sebebi hakkınızdaki olumsuz düşüncelerinizdir. Başkalarının ne dediğini, ne düşündüğünü haddinden fazla önemsemek de sizi aşağı çeken bir diğer sebeptir. Siz doğru olanı yaptığınıza inanıyorsanız insanların ne düşündüğünü önemsemeyin. Aldığınız kararlar; iyi niyet, vicdan ve sevgi çerçevesindeyse zaten doğru yoldasınız demektir. Otokontrol için bu üç kıstası baz alabilirsiniz.
Kendinize aşağıdaki soruları sorarak, cevapları içinizden toplamaya çalışıp, farkındalıklarınızı arttırın.
- Öz güvenimi sağlamama ne yardımcı olur?
- Öz güvenimi zedeleyen şeyler nelerdir?
- Sosyal çevremde sevilip saygı duyulan biri miyim, yoksa insanların pek fazla iletişim kurmayı tercih etmediği biri mi?
Fikirlerinizin karşınızdaki kişi için yararlı olabilecek kısımlarını ayıklayıp sıralayarak, sizi daha dikkatli şekilde dinlemelerini sağlayabilirsiniz. Eğer sadece sizin yararlanacağınız bir durum söz konusu ise işinizi kolaylaştırmak için örnekleme yöntemine başvurabilirsiniz. Düşüncelerinizi kapsayan yaşanmış örnekler bulabilir, gerekirse konu hakkında kısa bir öykü bile anlatabilirsiniz. Böylelikle hem dillendirdikleriniz daha akılda kalır bir hal almış olur hem de insanlara sizin kafanızdan geçenleri hayallerinde canlandırmaları için fırsat vermiş olursunuz. Bu yöntemi bir oyun gibi düşünün. İkna etmek istediğiniz kişiyi de oyuna dahil etmek için ona anlattığınız şeyler hakkında kısa cevaplar verebileceği bazı sorular sorup konsantrasyonunu arttırın. Konuşma hızınızı karşınızdakinden bir nebze daha düşürerek, zaman kazanmayı da ihmal etmeyin.
İkna etmek tıpkı bir sanat icra etmeye benzer. Tecrübeli bir spor eğitmeni olabilirsiniz ama kimseyi zorla formda tutamazsınız. Yemek kitabı çıkarabilirsiniz ama içindeki tarifleri kimseye uygulatmayı başaramazsınız. Seçtiğiniz konuyu bilgi ile destekleyip gerekliliğine inandırmanız, insanların size zihinsel olarak ihtiyaç duymalarını sağlamanız ve yaptığınız işe albeni kazandırmanız gerekir.
İknanın önemli kurallarından biri de istediğiniz şeyleri elde etmek için savunma yapmak yerine soru sormaktır. Soru yönelterek yaklaşma tekniği, hem karşınızdaki kişiye hem de size zaman kazandırıp o anda duyulan öfkeyi geciktireceği için her zaman işe yarar. Aynı zamanda bu tepkiden kaçınıp konunun kaynağına ulaşmak anlamına gelir. İstediğinizi ancak bu şekilde elde edebilirsiniz. Üstelik bunu yapmanız, daha az efor sarf etmenizi sağlar.
Kaynağa inme yönteminin nasıl işe yaradığını bir danışanım şöyle anlatmıştı:
“Oğlum, üniversiteye hazırlık için gittiği kurstan eve geldi ve bana öfkeyle, kursa bir daha gitmek istemediğini söyledi. O an aklıma bir sürü olumsuz düşünce geldi. Oğlumun üniversiteyi kazanamayacağını, karşılaştığı sıkıntılar sebebiyle her zaman pes etmeyi seçip hayatı boyunca başarısız olacağını, hatta o kurs için sene başında peşin olarak ödediğim parayı bile düşündüm. Eskiden olsa, ona düşündüğüm her şeyi öfkeyle iletir ve sorunu mevcut şeklinden daha da büyük bir hale getirirdim. Nasıl ikna edebileceğimi bilemezdim. Ancak almış olduğum eğitim sayesinde bir an durup düşünerek oğluma “Bugün kursta seni zorlayacak bir şey yaşadın değil mi?” diye sordum. Bunun üzerine sınıfta yanlış cevapladığı bir soru nedeniyle öğretmeninin onunla alay ettiğini ve arkadaşlarının da bu çirkinliğe katılarak onu dışladığını öğrendim. Bana anlattıklarını kendi cümlelerimle geri yansıtarak onu daha fazla konuşturmayı başardım. Ona, “Üniversiteyi kazanman için bu kursun gerekliliğine inanıyor musun?” diye sordum ve oğlum, bana hak verir şekilde başını önüne eğerek, yaşadığı olayın onu esas amacından uzaklaştıramayacağını, sorunlar karşısında hedefine kanalize olarak ilerleyebileceğini ifade etmeye başladı. Sözlerini, onu dinlediğim ve yanında olduğum için teşekkür ederek bitirdi.”
-İstemediğiniz şeyler için insanlara “hayır” diyebilmeyi başarabiliyor musunuz?
-Eğer başarabiliyorsanız, bunu yaparken kırıcı mısınız, yoksa nazik mi?
-Zorbalarla nasıl baş ediyorsunuz?
Bazı insanlar, sizden, onların istedikleri gibi yaşamanızı talep ederler. İşte bu noktada karakteriniz devreye girer. Özsaygı sınırınızı korurken aynı zamanda olası tartışmalardan da kaçınmanız gerekir.
“Hayır” demek için karşınızdakine kendinizi ifade ederken ilk ve son cümlenizi “ben” diliyle kurarsanız, suçlamak yerine hislerinizden bahsederek, olası çatışmaların önüne geçersiniz. Reddederken nazik olabilmek için karşınızdakine saygı duyduğunuzu gösterin. Konu ne olursa olsun vereceğiniz mesaj şu olmalıdır: Seni anlıyorum, ancak senin de beni anlaman gerekiyor.
İletişimde olduğunuz insanları kaybetmemek adına çok fazla ödün verdiğinizi düşünüyorsanız, zihninizde bir tahterevalli canlandırın. Tahterevallinin bir tarafına kendi taleplerinizi, diğer tarafına karşınızdaki insanın taleplerini koyduğunuzu hayal edin. Eğer bu benzetmeye göre bir dengesizlik olduğuna kanaat getirdiyseniz, karşınızdakinin talebini geri çevirmekte haklı olduğunuzu veya olmadığınızı net şekilde anlamış olursunuz. Kendinize “Denge için gerekli olan ne?” diye sorarak aksiyon aldığınızda, hiçbir zaman suçluluk duymazsınız ve iç dünyanızda daha huzurlu olursunuz.
Sizlere yaşanmış bir örnek sunarak konuyu pekiştirmek isterim. Bir danışanım, tahterevalli benzetmesini kullanarak sorununu nasıl aştığını şöyle anlatmıştı: “En yakın arkadaşımın, eşi ile arasında sorunlar vardı. Baş başa vakit geçirebilmek için hafta sonları, beş ve üç buçuk yaşında olan iki oğullarını bana bırakıp bir yerlere gidiyorlardı. Başlangıçta ona fayda sağlamak adına bunu severek kabul etmiştim. Ancak zamanla alışkanlık haline getirerek her hafta sonu aynı şeyi yapmaya başladı. Hafta içi yoğun şekilde çalışıyorum ve hafta sonu da dinlenemeyince iş yerinde performansım düşmeye başladı. Arkadaşım ise talepleriyle beni bunalttığının farkında bile değildi. Hem onu kırmaktan hem de bir tatsızlık yaşamaktan endişe ettiğim için anlatmaya cesaret edemiyordum. Tahterevalli örneğini zihnimde yarattığım zaman, onu reddetmeyi istemekte ne kadar haklı olduğumu fark ettim ve bir suçluluk duymadan kararımı verdim. Arkadaşıma iş yerinde yaptığım zorlu işlerden bahsettim. Son dönemde performansımın düştüğünü de sözlerime ekleyerek, beni iyice anlamasını sağladım. Son olarak, eğer fırsatım olursa ayda bir gün çocuklarına bakabileceğimi bir öneri olarak sundum. Bunu yaparak ona iyi niyetimi belli etmiş oldum. Bana hak verdi ve o güne kadar göstermiş olduğum özveri için teşekkür etti. Suçlayıcı bir tutumla karşılaşsaydım da tahterevalli benzetmesi sayesinde haklılığımı görerek huzurlu kalacaktım. Aynı zamanda özsaygı sınırımı koruduğum için kendimle gurur duyacaktım.”
Uğradığınız zararları düşünerek ancak daha büyüklerine doğru uzanırsınız. Bakış açınızı genişleterek bu dönemi endişe kaynağı olarak değil, varoluş amacınıza hizmet eden bir durum olarak görmek sizin elinizde.
Kendinize şu soruları sorun:
*Hayatımın amacı nedir? Bu amaç çerçevesinde önümüzdeki günler için neler yapabilirim?
*Tutkuyla bağlı olduğum şeyler nelerdir?
*Yeniden dünyaya gelsem hayatımda neleri değiştirirdim?
Cevaplarınız üzerinde düşünmeniz ve bu yönlü hayaller kurmanız, yaşama bağlılığınızı artıracaktır. Sizler için belirsizliklerin verdiği gerilimden uzaklaşmanızı sağlayacak, iç huzurunuzu artırmaya yönelik bir egzersiz hazırladım. Kendinizle baş başa kalabileceğiniz ilk fırsatta uygulamanızı öneririm.
*Bütünüyle sessiz bir ortama geçin.
*Sandalyeye veya koltuğa sırtınızı yaslayıp kollarınızı iki yanınıza serbestçe bırakın. Bunu yaparken, ayaklarınız mutlaka yere basmalı ve sırtınız dik konumda olmalıdır.