Paylaş
BU yazının ana teması, köylülerin üretmedikleri için sistem dışı kaldıklarıdır. Ancak, bu ülkede aydınlar da üretmiyorlar. Bir de üstelik kendileri kadar verimsiz köylülüğe yaranmaya kalktıklarında, ortaya garabet bir resim çıkıyor.
Üretmeyen aydınlar! Verheugen'in sadece ve sadece malumun ilamı olan ‘‘ağır ev ödevi’’ ortaya çıkınca, ‘‘gitti mahallenin namusu’’ diye kıyamet koparıyorlar. Şayet Türkiye bir açık toplum haline gelirse satılacak malı kalmayacağını bilenler, açıkça ‘‘kapalı toplum üretmeyenlere cevaz verdiği için biz halimizden memnunuz’’ diyemediklerinden namus kumkuması kesiliyorlar, feodal-milliyetçi duyguları kaşıyorlar.
Ya gelir dağılımındaki bozukluğa sinirlenenlere ne dersiniz? 1994 yılından beri ortada olan bilgileri son Beş Yıllık Plan kullanınca, bu beyler de mal bulmuş mağribiye döndüler. Eski taamı eski ağza satmayı hüner zannediyorlar. Peki önerileri ne? Bugüne kadar ağızlarından ilaç niyetine ‘‘ne yapmalı?’’ konusunda bir öneri çıktı mı?
Tarım sektörünü ele alalım. Evet, bu ülkede fakir köylünün hali haraptır. Ancak, bu yıllardır böyle. Baba Süleyman döneminde de böyle idi, şimdi de böyle.
Yıllardır bir avuç zengin köylü uğruna tarımda sefalet bir verimsizlik destekleniyor. Baba Süleymanlar da oyu böyle götürüyorlar.
Bırakalım rakamlar konuşsun.
Bizde tarımda çalışan nüfus toplam nüfusun % 40'ı, OECD ülkelerinde ise bu oran % 1.5. Ancak, onların tarımsal üretimi bizden fazla. Konya'dan küçük Hollanda'nın tarımsal ürün ihracatı, bizim toplam ihracatımızdan daha yüksek. Holştayn ineği, memleketi Hollanda'da yılda 7 ton süt veriyor, aynı inek tebdil-i mekán yapıp Türkiye topraklarına avdet ettikten sonra yılda 1 ton süt vermeye başlıyor.
Peki böyle bir sistemi biz ne yapıyoruz? Finanse ediyoruz. Hem de köküne kadar. Türkiye'de cari ve Babacı tarım politikaları sonucunda oluşan ürün sübvansiyonlarının faturasını, büyük oranda yükselen iç fiyatlar ile tüketiciler ödüyorlar.
Ülkemizde takriben 11.5 milyar dolar olan destekleme maliyetinin, ancak 2.5 milyar dolayı doğrudan ödemeler. Geri kalan 9 milyar dolar, piyasaya müdahale edilmesi sonucu ortaya çıkan yüksek fiyatlar. Bunun 3 milyar dolarını köylülük iç tüketimle ödüyor. Köylülük dışı tüketicilerin de ödedikleri vergilerden 2.5 milyar dolar -köylüler vergi ödemiyor- tarıma giderken, ayrıca yükselen fiyatlar nedeniyle köylülüğe bir de yılda 6 milyar dolar haksız kazanç aktarıyorlar.
Bu ülkede tarımla alakası olmayan % 60, OECD'nin % 1.5'i kadar üretemeyen % 40'a, beher yıl tam tamına 8.5 milyar dolar ödüyor.
Peki bu paralar kimin cebine gidiyor?
Türkiye'de tarımsal işletmelerin % 60'ı toprağın % 20'sini işlerken, % 5 ise yaklaşık % 40'ını işliyor. Gelir dağılımı açısından % 60, gelirin % 30'unu alırken; % 20 ise gelirin % 50'sini ham yapıyor. Fukara köylünün desteklemeden aldığı her 3.33 TL'ye karşılık Bağdat Caddesi'nde mukim köylü (!) 8.00 TL alıyor.
Sonunda Türkiye böyle bir garabet sistemden, şu veya bu nedenle vazgeçmeye çalışırken aydınlar neden kıyamet koparırlar, anlamak mümkün değil.
(Yarın devam edecek)
Paylaş