Türkan Şoray’a D-Smart dergisi sormuş, "Aşk nedir" diye; "Elma şekeri gibidir" demiş, "Önce tatlı gelir, sonra sapı elinizde kalır"...
Naptınız Türkan Hanım, kaldı mı bu?..
Bizim zamanımızda ilkokul anı defterine yazılırdı bu laflar, şimdiki çocuklar onu da yapmıyor.
İki yıl önce Uğur Yücel’le "Hayatımın Kadını" filmini çekerken de aynı soruya aynı yanıtı vermiştiniz.
Tamam, "Aşkı duydum mu bir başıma kalıyorum/En küçükleri var ya ayak parmaklarımın/İlk peşin onları görüyorum" diye Edip Cansever’den aşk şiirleri parçalamanızı kimse beklemiyor sizden...
Ama "Selvi Boylum Al Yazmalım", "Dila Hanım", "Mine ve Ada" gibi unutulmaz aşk filmlerinde rol alan, 48 yıldır başrol oynayan, şu sıralar yeni bir aşk filmine yönetmen olarak imza atmaya hazırlanan Sultan’dan aşk tanımını değiştirmesini beklemek de hakkımız değil mi?
En azından en büyük hayranınız Selim İleri’den yardım isteseniz, hiç üşenmeden en güzel satırları yazardı sizin için...
Ama madem bunları yapmayacaksınız madem aşkı bu düzeyde konuşacağız öyleyse ben de size ilkokul anı defterimi çıkarıyorum.
Bakalım neler yazmışız aşkla ilgili;
n Aşk bir sudur, iç iç kudur
n Aşk elmayı yemekle başlar, ayvayı yemekle biter.
n Aşkımızın suya düşeceğini bilseydim balık olurdum.
n Erkekler belediye otobüsü gibidir, birini kaçırısan beş dakika sonra diğeri gelir.
n Aşk havuzuna aptallar düşer ama beni ittiler.
n İlk görüşte aşka inanır mısın, yoksa dışarı çıkıp tekrar mı gireyim?..
Tamam tamam, burada kestim!
Alman usulü dolmuş
Avrupa’da özellikle de Almanya’da kullanılan ilginç bir şehirler arası dolmuş yöntemi var.
Diyelim özel aracınızla hafta sonu yalnız başınıza İstanbul’dan İzmir’e gidecekseniz.
Bunu özel araçlara yolcu bulma işi yapan bir acentaya bildiriyorsunuz. O acenta da İstanbul’dan İzmir’e gidecek olan üç yolcu veriyor sizin yanınıza.
Hiç tanımadığınız dört kişiyle birlikte İzmir’e gidiyorsunuz, bunun karşılığında da her bir yolcudan acentanın belirlediği ücreti alıyorsunuz.
Geçen gün bir kız arkadaşım Frankfurt’tan Düseldorf’a böyle yolculuk etti.
Aracın sahibi 4 yolcudan 12’şer euro alıp, kazandığı 48 euroyla neredeyse benzin parasını çıkarıyor.
Tam pinti Almanlar’ın bulacağı bir yöntem değil mi?
Bizde ne kimse aracına tanımadığı yolcu almak ister ne de kimse aracı nasıl kullanacağını hiç bilmediği şoförün arabasına binmek...
Zaten böyle yolculuğu da çoğunlukla öğrenciler ve göçmenler tercih ediyor.
Bizim öğrenci kıza "Peki yol arkadaşların kimlerdi" dedim.
"Bir Kenyalı, iki Arap ve ben" dedi.
Şoför de Alman!
Kaza olsa bu dört kişi nasıl bir araya geldi izah edemezsin.
"Korkmadın mı" diye sordum.
"Önceden kimlik bilgilerini acentaya veriyorlar" dedi. Allah iyiliğini versin dedim.
Drunkorexik kadınlar
Amerika’da bir dergide, 20-30 yaş arasında dışarı çıkmayı ve eğlenmeyi seven, eğitimli genç kadınlar arasında hızla yayılan yeni bir tehlikeden söz edildiğine rastladım.
Drunkorexik kadınlar deniyor bunlara.
Bu kavram bizde ne kadar biliniyor diye bakınca, sadece Radikal’de küçük bir çeviri habere rastladım.
Yemek yerine alkolü tercih eden, bütün gıdalarını alkollü içeceklerden alan kadınların bu hastalığı (resmi olarak tıbbi lirteratüre girmemiş ama) drunkorexia diye adlandırılıyor.
Bulumia (yediklerini kusmak) ve anoreksia (yemek yememek) gibi drunkorexia’nın temelinde de genç kadınların zayıf kalabilme tutkuları yatıyor.
Her gece dışarı çıkan ve eğlenen bu genç kadınlar sosyalleşmek için alkol tüketiyorlar ancak alkolle birlikte yemek yediklerinde kilo aldıkları için de bir süre sonra öğünleri pas geçmeye başlıyorlar.
Bunlar yemek gibi içkiden de uzak duran anoreksia hastaları gibi değil, yemiyorlar ama içiyorlar.
Hem bu kadar içip hem de zayıf kalabilmek için öğlen yemeklerini bile bira içerek pas geçen bu genç kadınların çok ciddi sağlık problemleriyle karşılacağını söylüyor uzmanlar.
Kadınları buna iten ise Lindsay Lohan, Kate Moss, Paris Hilton gibi hem içmeyi trend haline getirip hem de ince kalmayı başaran Hollywood yıldızlarıymış...
Bizde henüz drunkorexia’lar yok ama gece aleminde hem sıkı içip hem de az yiyen genç kadın sayısı hiç az değil...