Paylaş
Mavi Jeans’in son reklam filminde şimdi aynı yerlerde Serenay Sarıkaya koşturuyor, taklalar atıyor...
Tamam James Bond’un motosikletli kovalamaca sahneleri yanında Serenay’ın Kapalıçarşı’nın çatısında kız başına koşması çok masum...
Tarihi çarşıya verecekleri zarar kıyas bile kabul etmez...
Ama bu bir prensip meselesidir...
Her çekim için ışıkçılar, sesçiler, makyözler, kameramanlar, asistanlar da dahil olmak üzere onlarca insan çıkıyor Kapalıçarşı’nın çatısına...
Kameralar yerleştiriliyor, çekim alanları kuruluyor...
Bu sürede kimin ne zarar verdiğini bilemeyiz...
Kapalıçarşı’nın çatısı yol geçen hanı gibi, her isteyen gidip orada çekim yapıyor...
Bunun izinlerini kim veriyor?
Fatih Belediyesi mi, Kültür Bakanlığı mı, yoksa Kapalıçarşı yönetimi mi?
Filme, reklama izin veriliyorsa klip çekimlerine, dizilere de açılsın o zaman Kapalıçarşı’nın çatısı...
Zaten bakımsızlıktan çöktü çökecek...
James Bond beceremedi, Serenay beceremedi, sırada kim var?
Ha gayret çökertene kadar uğraşalım şu çatıyı...
Yeni fenomen: Fargo
Yabancı dizi sevenler Lost’tan ve de Breaking Bad’ten, (hadi Game of Thrones’u da sayalım) bu yana buldukları en sıkı dizilerine kavuştu: Fargo...
CNBC-e’de henüz iki bölümü yayınlandı dizinin…...
Coen Kardeşler’in aynı adlı kült filmlerinden uyarladıkları Fargo 70 dakikalık ilk bölümüyle seyircinin suratına yumruk gibi iniyor...
Geçen ay Emmy ödüllerinde Mini Dizi kategorisinde en iddialı ödülleri kazandılar...
Şu sıralar herkes Fargo izliyor, Fargo’yu konuşuyor...
Arkadaş masalarında konuya Fransız kalmak istemiyorsanız mutlaka bir-iki bölümünü izleyim derdim...
Zaten sonrasını bırakamayacaksınız...
Not: CNBC-e’de henüz iki bölüm yayınlanmasına rağmen dizinin ilk sezon 10 bölümünü internetten izleyen izledi, bilen biliyor zaten...
Sahne tasarımı yapan biri var mı?
Liseyi bitirdikten sonra en büyük hayalim Mimar Sinan Güzel Sanatlar’a girmekti...
Üç bölüm tercih etmiştim: 1- Resim 2- Sahne Tasarımı 3-Fotoğrafçılık...
Çeşitli çizimler yaptığımız yetenek sınavını geçemedim ve güzel sanatlar okuyamadım...
Şimdi bizim konserleri izledikçe herhalde Sahne Tasarımı’nı kazanamayan bir tek ben değilmişim...
Üniversitelerin Sahne Tasarımları bölümü o yıllardan beri mezun vermiyor herhalde diye düşünüyorum...
Çünkü bizim konserlerde sahne tasarımı diye bir şey yok...
Yaratıcı tek bir fikir yok...
İki hafta önce Despina Vandi ve Ziynet Sali’yle buluştuğum Atina’da, Apollon adında Yunanlı bir sahne tasarımcısı ve ekibiyle tanışıp, akşam yemeği yedim...
Despina ve Ziynet’in Açıkhava’da 25 Eylül’de verecekleri konserin sahnesini tasarlayacak Apollon...
Ben onu isterim, bunu isterim...
25 Eylül’den bir gün önce Açıkhava boş olması lazım, prova yapacağım...
Bitmiyor talepleri...
24 Eylül’de Neco’nun konseri varmış, sahne dolu diyorlar...
Ben İstanbul’da başıma geleceği biliyorum, 24 Eylül’de 01.00’de salonu verecekler bana, çalışamayacağım, ustalarla kavga yapıp duracağım diyor...
İtiraf edeyim, ilk başta gıcık oldum adama...
“Birader ne ayaksın sen” dozunda kabalaşmadan, “Daha önce yaptıklarından bir iki örnek göstersene” dedim...
Youtube’da çektiği videoları ve yaptığı sahneleri gösterdi...
Anında kendimden utanıp, hemen önünde saygıyla eğildim...
Londra’da sahne tasarımı okumuş...
Pek çok ünlü sanatçıyla beraber çalışmış...
Yüzlerce şovun, konserin sahne tasarımını yapmış...
Tabii burada Türk mantığıyla iş yapmanın zorluğunu görecek!
Mesela Despina’yla Ziynet’in uçuşan kıyafetleri için fan istedi sahneye...
Bizimkiler, “Sahnenin iki yanına pervane koyarız” deyince Apollon’un gözleri büyüdü...
Sahneyi tablo gibi düşündüğünden tabloyu bozacak hiçbir şey istemediğini anlatmaya çalıştı...
En son pervanaleri Açıkhava’nın zeminine gömmeye çalışıyordu...
Sonradan çok sevdiğim Apollon 25 Eylül’de kafasındakilerin ne kadarını hayata geçirebilecek Açıkhava’da çok merak ediyorum...
Bu yüzden Despina-Ziynet konserine özellikle gideceğim...
Son sözüm bizim sahne tasarımı öğrencilerine: Mesleğinize kafa yorun, bizde bu iş hala hakkıyla yapılmıyor...
Favori: Nasuhi Güngör
Plase: İbrahim Eren
Sürpriz: Şenol Göka
Bir insan hem televizyonculuktan hem şehir yönetmekten hem PTT’den anlayabilir mi?
İbrahim Şahin PTT Genel Müdürü’ydü, TRT Genel Müdürlüğü’ne atandı...
Şimdi de vali olarak atandı, Samsun’u yönetecek...
Mesela BBC’nin Genel Müdürü, Manchester’a vali olarak atanıyor mu, bilen var mı?
Neyse Şahin’e yeni görevinde başarılar dileyip biz TRT’de hızlanan Genel Müdür’lük yarışına bakalım...
Görünen o ki Genel Müdürlük yarışı TRT Haber Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör ile Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Eren arasında geçecek...
Bir süre önce atv’den TRT’ye Genel Müdür Yardımcısı olarak geçen İbrahim Eren’in bu pozisyonu bile tartışma konusu olmuştu...
Mevzuattaki yeterlilik kıstaslarını karşılamaması çok konuşulmuştu.
Bu tartışmalar olmasa genel müdürlük için tek isim olarak geçerdim İbrahim Eren’i...
Halen yeterlilik (kamu kurum ve kuruluşlarında veya temayüz ettiği televizyon, radyo, haberleşme, bilgisayar, telekomünikasyon, elektronik, kitle iletişimi, hukuk, işletme, iktisat, maliye, sanat veya kültür alanında en az on iki yıl hizmeti bulunmak) kıstaslarını karşılamış değil Eren...
TRT Genel Müdürlüğü’ne atansa bile vekalaten atanabilecek...
Bu durum yarışta diğer aday TRT Haber Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör’ü bir adım öne çıkarıyor...
Ortaya çıkan tabloya bakınca TRT Genel Müdürlük yarışında son durum şudur:
Favori TRT Haber Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör...
Yeterlilik durumu nedeiyle plase İbrahim Eren’dir...
Diğer Genel Müdür Yardımcısı Şenol Göka’nın atanması ise sürpriz olacaktır...
Paylaş